23 Nisan 2024 Salı

Ivana Benario yazdı: Şili, Covid-19 ve ayaklanma

Şili 8 Mart'ta tarihii gösteriye tanıklık oldu. Ardından ülkeye yayılan koronavirüs halk ayaklanmasının bir dönemini kapatırken, sınıf çelişkilerini daha da keskinleştirdi. Devlet silahlı gücünü takviye ederken, halk da pandemi şokunu dayanışmayla atlattı. Direnişler patlak vermeye başladı. Şilili emekçiler yaşam grevine hazırlanıyor.

Şili'de son 6 aydaki gelişmeler, ülkeyi ve bölgeyi sarstı. 18 Ekim 2019 tarihinde diktatörlük sonrası doğan neslin öncülük ettiği halk ayaklanması 1973 askeri diktatörlüğü ile geç bir hesaplaşma, neoliberal düzene ve onun yarattığı sefil yaşam koşullarına karşı ısrarlı bir direniş niteliğinde. Ama Şili ayaklanması derinleşen halk-devlet çelişkinin bir patlaması ve aynı zamanda, erkek egemen şiddete, tecavüzcü devlete karşı bir kadın isyanı niteliğini taşıyor. Devlet de bunun bedelini kadınlara ödetmeye çalışıyor. Fakat ayaklanan kadınlar bütün baskılara rağmen direnişe devam etmekle kalmadılar, sergiledikleri performanslar ile kurumsallaşmış ataerkilliği dünya çapında teşhir ettiler ve yargıladılar.

HESAPLAŞMA BİTMEDİ
Ve Şili’nin 8 Mart eylemlerinde halk ayaklanmasının ikili karakteri, halkın artık yoksulluğa ve hiçe sayılmaya karşı tahammül edemeyişi ile kadınların özgürlük isyanı kendisini dışavurdu.

Bu yıl dünya 8 Mart eylemlerine Şilili kadınlar damgalarını vurdu. Sadece Santiago'daki 8 Mart gösterisi vesilesiyle iki milyon kadın müttefikleriyle birlikte sokaklara çıktı. Ayaklanmanın zirvelerinden olan o kitlesel eylem, aynı zamanda Şili tarihinin en büyük gösterisiydi, devlet terörüne rağmen 'hesaplaşma bitmedi' mesajını içeriyordu.

Şilili kadınların ataerkil şiddet ve baskıya karşı yükselen direnişleri ayaklanma ile başlamadı elbet, özellikle 'Ni Una Menos/Bir kişi bile eksilmeyeceğiz' çağrısının dünyasallaşması hızlı bir biçimde Şili kadın hareketinin siyasallaşmasına ve kitleselleşmesine yol açmış, Ekim 2016'dan beri büyük gösterilere vesile olmuştu. Son dört yılda yüz binlerce kadının grev çağrısı ile sokağa çıktığı Şili’de, halk ayaklanmasıyla birlikte artık milyonlar kadın özgürlük talepleri için seferber oldu. Fakat beklenmedik yeni gelişmeler Şili ayaklanmasının bu ilk döneminin hızlı kapanmasına yol açtı.

Koronavirüs pandemisi Şili'ye sıçramasının ardından 8 Mart’tan günler sonra karantina geldi. Koronavirüs krizi, Şili’de olduğu gibi, dünyayı bir ayaklanma döneminde vurdu. Bu yeni durumda, ayaklanmalar kesintiye uğradı, ancak henüz sona ermedi. Şili örneğinde görüldüğü gibi koronavirüs krizi, yeni ayaklanma dalgalarının nüvelerini biriktiriyor.

BURJUVA DEVLET SALGINI FIRSATA ÇEVİRDİ, SADECE GÖSTERİLERİ YASAKLADI
Şili’de burjuva devlet salgını büyük bir mutlulukla karşıladı. 19 Mart'ta ilan edilen "felaket durumu" ile bastıramadığı ayaklanmayı tek bir hamleyle sona erdirmek istedi. O güne dek, ne mermiler, ne gaz bombalar, ne de tecavüzler ayaklanmayı durdurabilmişti. Salgını fırsata çeviren devlet, 50'den fazla insanın toplanması yasakladı, fakat toplanma yasağı dışında her şey aynı kaldı: Alışveriş ve tüketim merkezleri açık bırakıldı. Metrolar tıklım tıklım yolcu taşıdı. Sağlık hizmetlerinin bulunduğu "felaket durumu"nda hiçbir değişiklik olmadı.

Devlet 1980 diktatörlük eseri anayasayı değiştirmek için Nisan sonunda yapılması planlanan referandumu Ekim ayına erteledi.

'MEYDANIMIZ VİRÜSTEN TEMİZLENDİ'
Bu sıralarda ayaklananlara gözdağı vermek isteyen başkan Piñera, bir cuma günü ayaklanmanın merkez üssü olan Plaza Baquedano'da meydan okuyan bir fotoğraf çektirdi. (Ayaklanmanın simgelerinden o meydanda her cuma büyük gösteriler yapıldı.)

Ayaklanmacıların, Onur Meydanı (Plaza de la Dignidad) olarak yeniden adlandırıldığı meydan bu fotoğraf için temizlenirken, Aralık ayında Şili'nin yerli halklarının onuruna dikilen heykeller yok edildi. Gel gör ki Piñera’nın poz verdiği yerde "Piñera defol" yazılı bir grafiti vardı. Ve bu şovun ardından, Şilili direnişçiler Piñera’nın durduğu yeri çamaşır suyu ile temizlerken "Meydanımız yine normale dönüştü, meydanımız virüsten temizlendi. Mücadele edenler ileri" dedi.

Çünkü ayaklanmanın nedenleri koronavirüs salgını ile sadece arttı: beceriksiz bir egemen sınıf ve hükümetin ürettiği çözümsüzlük, emperyalist küreselleşme döneminde her biçimiyle yoğunlaşan sömürü, açlık ve yoksulluk, kadının özgür insan olma hakkının elinden alışı. Dünyanın her yerinde egemen sınıfların Covid-19'a karşı tepkisi, burjuvazinin sistemi sürdürme ve sömürüyü derinleştirme mücadelesinin bir parçasıdır. Öyle ki, 26 Mart'ta Şili Çalışma Bakanlığı, düzenli bir karantina veya gece sokağa çıkma yasağı nedeniyle işe gelemeyen işçilerin patronlarına ücretlerini ödememe hakkı verdi. Şili halkının tahmini üçte biri kayıt dışı sektörde çalışıyor. Bu nedenle hiçbir belgesi olmayan işçiler açlık ve ölümle baş başa bırakıldı. Salgınla birlikte geçinme sorunlarına bir de sağlık tehditleri eklendi. Kâr odaklı sefil sağlık sistemi, 2018 yılında tedavi bekleyen 26.000 insanın hayatına mal oldu. Ülke çapında 1000 solunum cihazı esas olarak başkentte bulunuyor. Enfekte olanların tam sayısı bilinmiyor veya gizlenmektedir.

Burjuvazi 'güvenli bir geri dönüş planı' ile 'normal'e dönme hazırlanıyor. Ama onların 'normallik' dediği, elbetteki ayaklanmanın olmadığı dönem özlemi. Devlet, ayaklanmanın olmadığı bir döneme geri dönüşü arzuluyor ve ona göre de hazırlık yapılıyor. Polis gücünü ve silahını artırırken, mahallelerde kamerayla gözetleme için altyapısını kuruyor. Çünkü karşıdevrim kurumları, virüsten etkilenmez.

SALGINDAN GÖÇMENLERİ HEDEF GÖSTERDİLER
Fiziki saldırı hazırlıklarına bir de ideolojik saldırılar eşlik eder. Burjuva medya göçmenleri virüsün yayılmasının kaynağı olarak hedef gösterirken, halkın düşman algısını köreltmek istiyor. Göçmenlerin yaşadığı insanlık dışı, güvencesiz ve yoksul yaşam koşullarına bakıldığında, bu demagojiyi tersine çevirmek de zor oluyor.

Piñera kadınlara karşı sembolik bir hamleyle, diktatörlük savunucusu yeğenini Kadın ve Cinsiyet Eşitliği Bakanı olarak atadı. Çünkü yeni "normallikte" ataerkil değerler de korunacak.

PANDEMİNİN ŞOK ETKİSİ ARDINDAN DAYANIŞMA AĞLARI DEVREYE GİRDİ
Salgın koşullarında ilk direnişlerden biri hapishanelerde patlak verdi. Hijyenik koşullar ve tıbbi bakımın "felaket bir durumda" olan hapishanelerde, halk ayaklanmasıyla birlikte kitleselleşen tutsaklar ölüm tehdidi altında tutuluyor. Üstelik bu koşullarda ziyaretler yasaklandı. Bunun üzerine 6 Nisan'da Santiago 1 Hapishanesi'nde süresiz açlık grevi başladı.

Direniş sadece hapishanelerle sınırlı kalmadı. Pandeminin ilk şok etkisinin ardından gösteriler başlangıçta olduğu gibi gerçekleşmedi. Dayanışma ve yardımlaşma örgütlenmeleri hızla devreye sokuldu. Şili'de yayılan dayanışma ve yardımlaşma örgütlenmeleri halk ayaklanmanın kolektif deneyimine dayandı ve aynı zamanda bir sonraki kitlesel eylemlere zemin oluşturdu. Mahallelerde meclisler toplandı, geliri olmayan insanlara öz örgütlülüğe dayanan gıda dağıtım noktalar kuruldu. Varolan kaynaklarla yerellerde kolektif örgütlenmeler gelişti, meydanlar dezenfekte edildi, hayatta kalma mücadelesi örgütlendi.

'KARANTİNA AYDINLATSIN'
Dayanışma pratik anlamda sadece koronavirüs kriziyle başa çıkmakla sınırlı kalmaz, aynı zamanda kendi kaderini tayin ve örgütleme eylemidir.

Ve sokaklardaki direniş küçük çaplı yaratıcı biçimlerle devam etti. Kimi zaman polisle çatışmalar yaşanıyor, örneğin Iquique ve Antofagas’ta görüldüğü gibi. Kimi zaman zengin turistlerin kıyı kentlerinden uzak tutulması için kendiliğinden kurulan barikatlarda direnişler patlıyor. 29 Mart'ta, askeri diktatörlüğe karşı mücadelede katledilen genç direnişçiler için yapılan anmalarda yeniden canlandı direniş. Ve kadınların "karantina aydınlatsın" şiarı altında geçmiş ve güncel devlet terörünü kınayan balkon eylemlerinde direniş yeniden dirildi. Yine 1 Mayıs’ta Şilililer her şeye rağmen sokaklara geri döndü. İşçiler yaşam grevine hazırlık yapıyor. Son olarak da El Bosque’de iş, gelir ve yemek yoksunluğu nedeniyle halk sokaklara döküldü ve belediyeden vaat edilen yardım paketlerini istedi.

COVİD-19 DEVRİMCİ ÖZNELERE MEYDAN OKUYOR
Koronavirüs süreci, Şili'nin bulunduğu krizle bireysel olarak başa çıkamayacaklarını anladıkları bir süreç oldu. Halkın büyük çoğunluğunun kendi onurlarına sahip çıktıkları bir dönem aynı zamanda. Şili'deki genel tablo, ayaklanma nedenlerinin daha da fazla keskinleştiğine ve öfkenin her zamankinden daha fazla biriktiğine işaret ediyor. Koronavirüs isyan dalgasını durdurmayacak, aksine insanlığın sermaye düzenini daha fazla kaldıramayacağını kanıtlıyor. Çünkü koronavirüs krizi dünya ölçeğinde kapitalizmin temel çelişkilerini ortaya koyuyor, her zamankinden daha fazla halk sağlığı ve ihtiyaçların karşılanması yerine burjuvazi için daha fazla kâr üzerine kurulu bu düzenin daha fazla taşınamaz olduğunu gösteriyor.

Şili'deki halk ayaklanmasından bu anlamda bir çok ders çıkarabiliriz: Değişim için devrimler şart. Ve devrime giden yol kitlesel mücadeleler ve ayaklanmalarla döşenir. Bu hem toplumsal devrim için, hem de onun vazgeçilmez yarısı olan kadın devrimi için geçerlidir. Ancak günümüzde sermaye düzeninin ve erkek egemenliğinin çözümsüzlüğünü derinleştiren onlarca halk ve kadın isyanlarının kendi başına toplumsal devrimleri doğurmadığını görüyoruz. İsyanları devrimci önderlikle buluşturmak dönemin en temel sorunu haline geldi. Halkı ve bunun yanı sıra kadınları örgütlemek, öz savunmalarını geliştirmek, çarpışmalara hazırlamak, iktidara yürüyüşünü sağlamaktır mesele. Bu anlamda Covid-19 devrimci öznelere meydan okuyor, hayat bizden öncü çıkışlar bekliyor.