28 Mart 2024 Perşembe

Modi'nin yeniden seçilmesinin korkunç küresel etkileri

Gerçekten de, Hindistan'daki Modi hükümeti, ABD, Brezilya, Filipinler, Macaristan ve diğer ülkelerdeki gelişmekte olan dünya çapındaki otoriter etnik milliyetçi hükümetler dalgasının bir parçasıdır. Bu eğilimi içerecek ve engelleyeceksek, küresel anlatımız ve bu rejimlere karşı küresel direnişimiz Hindistan'ı odak noktalarından biri olarak içermelidir.

Hindistan’ın seçimlerinde elde ettiği büyük zaferle birlikte Narendra Modi liderliğindeki aşırı sağcı Bharatiya Janata Partisi (BJP) hükümeti iktidarı tekrar eline aldı. Bu, derinden rahatsızlık uyandırıcı bir gelişme. BJP hükümetiyle ilgili en ivedi kaygı Hindistan'ın azınlıklarına, özellikle de Müslümanlara yönelik sistematik zulmü.
 
Şüphe bulutları hala, kendi memleketi Gujarat eyaletinde başbakan iken Müslümanların katledilmesinin kışkırtılması ya da en azından üstü kapalı desteklemesindeki rolü nedeniyle Modi'nin üzerine dolaşmaktadır. Modi, 2002 pogromunu durdurmak üzere eyalet kolluk kuvvetlerini kullanmada yetersiz kaldı ve sistematik olarak bu hareketsiz kalışı örtbas etti.
 
Beklenilir bir şekilde, Modi ve BJP’nin 2014’te ülkede iktidara yükselmesi o zamandan beri ülke çapında Müslümanlar için dehşet verici sonuçlar doğurdu. “İneklerin korunması” adı altında Müslümanların ve Dalitlerin (kast hiyerarşisinde en alttaki Hindular) acımasızca linç edilerek öldürülmesi Hindistan'da yaygınlaştı.
 
Hindular, inekleri kutsal kabul eder ve çoğu itaatkâr Hindu sığır eti yemez - ki bunun kişisel bir dinî veya beslenme seçimi olmasında sakınca yoktur. Ancak, sözde seküler olan ülkede bazı eyaletler, ineklerin katledilmesini, sığır eti satış ve tüketimini yasaklayarak Hindu dini inançlarını yasalaştırdılar. Daha da kötüsü, halen cevval “inek koruma” çeteleri inekleri öldürme veya sığır eti tüketme şüphesiyle Müslümanları öldürmeyi sürdürüyorlar. Tarihsel olarak ölü hayvanların elden çıkarılıp kaldırılması işiyle uğraşan kast olarak Dalitler de öldürülenler arasındaydı.
 
Bunların hiçbirinin, 1920'lerin ve '30'ların Avrupa faşizminden esinlendiğinin asla inandırıcı bir inkârında bulunmayan ve pek çok tarihçinin faşist bir hareket olarak adlandıracağı bir hareketten doğmuş bir siyasi parti ve hükümetten geliyor olması şaşırtıcı olmamalıdır.
 
Modi hükümetiyle ilgili Hindistan dışında daha az bilinen şey ise onun berbat çevresel suçlarıdır. BJP hükümeti altında, ülkelerin çevre sağlığı ve ekosistemi koruma göstergelerindeki performansının bir değerlendirmesi olan Çevresel Performans Endeksi’nde Hindistan’ın 2014’te bir önceki hükümet döneminde 155 olan sıralaması, (incelenen 180 ülke arasında) 177’ye düştü.
 
KÖTÜ BİR SORUNU KÖTÜLEŞTİRMEK
 
Hindistan’ın önceki hükümetlerinde de yüksek bir çevresel performans yoktu, ancak Modi’de işler dramatik bir şekilde kötüye gitti.
 
Hindistan'daki çevresel mücadelenin ana odaklarından biri, Adivasi’lerin (yerli halklar) ve kırsal çiftçi topluluklarının barajlar, madencilik, enerji santralleri ve diğer endüstriyel altyapılara alan açmak için geleneksel topraklarından uzaklaştırılmalarıdır. Bu projeler havayı ve suyu zehirlemekte ve sadece şirket çıkarlarına hizmet etmektedir. Zorla yerinden edilen insanlar neredeyse her durumda olduklarından daha kötü bir konuma düşüyorlar. Protesto ettikleri zaman ise, genellikle "ulusal güvenlik" ve "terörizm" alt metni bahanesiyle meşrulaştırılan baskı ile karşılaşıyorlar.
 
Bunların hiçbiri BJP ile başlamadı. Ancak, yalnızca önceki hükümetlerin en kötü politikalarına devam etmekle yetinmediler, aktif bir şekilde işleri daha da kötüleştirdiler.
 
1988’den bu yana Hindistan’ın orman politikası, yerli toplulukları ve ekosistemleri korumaya yönelik (çoğu zaman pratikte bu şekilde çalışmasa da) sahte bir görüntü verdi. 2018 yılında, BJP hükümeti, yerli halkların haklarını tanıyan yasanın dilini ortadan kaldırarak ağırlığı kereste endüstrisinin büyümesine verecek bir geçişi öngören bir politika değişikliği önerdi.
 
Uluslararası Yerel İlişkiler Çalışma Grubu'ndan (IWGIA) kınama alan politika değişikliği önerisi, orman projeleriyle ilgili kararlar üzerindeki yerel toplulukların denetimini ellerinden alıyor. Bu değişiklik henüz uygulamaya konulmadı ve umarım Hindistan'daki toplumsal hareketler, yerli toprakların kurumsal yağmaya açılmasına izin verilmeden önce bu yasayı öldürmeyi başarabilirler.
 
Aynı derecede rahatsız edici olan, şirket çıkarlarına hizmet eden başka alaycı bir düzenbazlıkla Modi hükümetinin göz göre göre yerliler öncülüğündeki çevre protestolarını “terörizm” ile damgalamasıdır. Herhangi bir hükümet bunu yaptığında bu yeterince kötüdür. Fakat faşizme bariz bir biçimde bağlı olan bir partinin hükümeti tarafından yapıldığında özellikle ürperticidir.
 
Yerli halklar ve diğer kırsal kesimler, Hindistan devletinin çevresel kayıtsızlığının getirdiği sıkıntıyı taşırken kentsel nüfus için de durum daha iyi değil. Dünyadaki en kirli 50 kentin yarısı Hindistan'da ve ülkenin başkenti olan Delhi metropol bölgesi, dünyanın en kirli metrosuna sahip olma kuşkulu ayrıcalığını taşıyor (Delhi ve en kirli 12 şehirdeki beş ana banliyö ile birlikte).
 
Bu kirlilik seviyelerinin özellikle daha en başta sıklıkla kötü beslenmeden ve yeterli tıbbi bakım eksikliğinden dolayı sıkıntı çeken yoksul ailelerin çocukları üzerinde ciddi sağlık etkileri var. 2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre, Hindistan'da hava kirliliğinden tahmini olarak yılda 1,24 milyon ölüm gerçekleşti.
 
Bir kez daha söylemek gerekirse, Hindistan’ın kirlilik sorununu BJP hükümeti yaratmadı. Ancak, sadece harekete geçmede başarısız olmadılar, aynı zamanda dikkatleri bu hareketsizlikten saptırmak için durumun ciddiyetini küçümsemediler.
 
Üst düzey yolsuzluklar bu ihlallerin çoğuna benzin olmaktadır. Mesela, Modi’nin memleketi Gujarat’ın yerlilerinden milyarder Gautam Adani, Modi ile yakın kişisel bağlara sahip olmanın keyfini süren açıktan bir siyasi destekçi. Bu desteğinin karşılığında Adani’nin şirketinin, şüpheli bedelsiz toprak teslimlerinden, Gujarat'taki diğer sübvansiyonlar ve feragat düzenlemelerinden yararlanması sağlandı. Adani Grubu, Gujarat'tan Avustralya'ya kadar geleneksel balıkçılık topluluklarına, yerli halklara ve ekosistemlere zarar veren korkunç bir çevresel suç kaydına sahiptir.
 
KÜRESEL BİR HASTALIK
 
Bu, BJP hükümetinin beş kısa yılda biriktirdiği korkunç çevre ve insan hakları sicilinin bir mikrokozmosudur. ABD’deki bizler için (ve Hindistan’ın sınırları dışındaki diğerleri için), Hindistan’da olanların Hindistan’da kalmadığını hatırlamak önemlidir. En belirgin düzeyde, Hindistan’ın partikül madde ve diğer kirletici salınımları komşu ülkeleri etkileyebilir ve sera gazı salınımları tüm dünyayı etkilemek durumundadır.
 
Ancak hikayenin dahası var. Hindistan, şu anki dolar cinsinden en yüksek yedinci GSYİH ile birlikte dünyanın en kalabalık ikinci ülkesi. Çokuluslu şirketler Hindistan'ı tüketim malları için önemli bir pazar ve önemli bir mal ve hizmet kaynağı olarak görüyorlar. Bugün Hindistan, onuncu en yüksek doğrudan yabancı yatırım girişine sahip ülke. Sonuç olarak, şirketlerin gündemini destekleyen medya ve politikacılar Modi hükümetinin saldığı dehşet karşısında üç maymunu oynamaya hazırlar.
 
Konuya ilişkin bir örnek: Modi hükümetinin korkunç insan hakları ihlallerini tamamen göz ardı eden ve ekonomik “reformlarını” kutlayan, (Obama yönetimi içinden birileri tarafında kaleme alınmış) korkunç derecede kötü bir New York Times makalesi, iş dünyası önündeki kısıtlamaların kaldırılması yönünde verilen bir işaret olarak okunmalıdır. (New York Times'ın hakkını verelim, BJP'nin kazanmak için nefreti ve yanlış bilgiyi nasıl kullandığıyla ilgili gerçekleri anlatan bir yazı da yayınladılar.)
 
Küresel sermayenin hizmetindeki Modi hükümetine olan destek, ABD’de siyasi liderliğin zirvesine kadar uzanıyor - ve bu yalnızca Modi’nin Müslüman düşmanlığını paylaşan Başkan Trump’la sınırlı değil. Başkan Obama, Time dergisinin “En Etkili 100 Kişi” serisinin bir parçası olarak Modi hakkında mide bulandırıcı bir şişirme yazısı yazmıştı.
 
FAŞİST ENTERNASYONALİ
 
Bunun işaret ettiği şey, Hindistan’da ve dünya çapında BJP’nin bu tehlikeli programına karşı direnişin, politik yelpazenin “liberal” kısmından parçaları da dahil olmak üzere, faşistlerin ve kapitalistlerin benzer şekilde yaygın bir koalisyonu ile mücadele etmek zorunda kalacağı rahatsız edici gerçekliğidir.
 
Gerçekten de, Hindistan'daki Modi hükümeti, ABD, Brezilya, Filipinler, Macaristan ve diğer ülkelerdeki gelişmekte olan dünya çapındaki otoriter etnik milliyetçi hükümetler dalgasının bir parçasıdır. Bu eğilimi içerecek ve engelleyeceksek, küresel anlatımız ve bu rejimlere karşı küresel direnişimiz Hindistan'ı odak noktalarından biri olarak içermelidir.
 
Neyse ki, Hindistan'daki ezilen halkların toplumsal hareketleri - Adivasilerin, Dalitlerin, Müslümanların, LGBTQ topluluklarının, kadınların, tarım ve balıkçılık topluluklarının ve diğerlerinin – oldukça çeşitli, canlı ve güçlü. Enternasyonalist ilericiler olarak, öngörülebilir gelecekte çok zorlu olacağı kesin olan bu mücadelede onlara dayanışma ve destek borçluyuz.
 
* Basav Sen (Politik Çalışmalar Enstitüsü’nde İklim Adaleti Projesi yöneticisi)
 
* Kaynak: counterpunch.org- 27 Mayıs 2019
 
Ivana Benario, ETHA için çevirdi.