29 Haziran 2025 Pazar

Savaşın maddi koşulları

Savaşın maddi koşullarının oluşması, savaşlar için yeterli değil ama gerekli ön koşuldur. Ancak tersi yönde örnekler de mevcut. Örneğin askeri harcamalardaki benzer bir artış Soğuk Savaş döneminde de görülmüş ancak bu dönem bir dünya savaşı ile sonuçlanmamıştır. Dolayısıyla, maddi koşulların oluşması, savaşı kaçınılmaz kılmaz. Ancak, önceki duruma göre daha mümkün hale getirir. Tam da bu nedenle bu sürecin daha da detaylı bir şekilde izlenmesi, analiz edilmesi ve siyasetin bu somut koşullara göre kurgulanması hayati derecede önemli.

Dünya Bankasının haziran ayındaki küresel ekonomik görünüm raporu geçtiğimiz günlerde açıklandı. Bu yazıda, bu rapordan hareketle önümüzdeki dönemde dünya ekonomisinde gelişen üç önemli dinamiğe işaret edeceğim: Ekonomik durgunluk, artan silahlanma harcamaları ve büyüyen jeopolitik gerilimler. Okuyucunun hemen fark edebileceği gibi, geçtiğimiz yüzyılda bu gelişmelerin yan yana gelmesi büyük çaplı savaşlarla sonuçlanmıştı. Bu açıdan süreci daha yakından izlemek önemli. Yukarıda sıraladığım üç gelişme bize savaşın maddi koşullarının oluşmakta olduğunu gösteriyor. Gelin detaylara bakalım.

ABD TÖKEZLİYOR
Küresel düzeyde artan belirsizlikler, Dünya Bankası raporuna damgasını vurmuş durumda. Raporun geneli oldukça kapsamlı değerlendirmeler içeriyor ancak konumuz açısından önemli olması nedeniyle Dünya Bankasının kısa dönemli büyüme tahminlerine değineceğim. (Raporun detaylarını merak eden okur, geçen haftaki Kriz Notları programını izleyebilir, o programda da Ali Rıza Güngen ile birlikte farklı açılardan benzer bir konuyu ele aldık).

Raporda vurgulanan temel husus, 2025 yılının, Covid-19 dönemindeki daralmayı saymazsak, 2008 krizinden bu yana en yavaş büyümenin yaşanacağı yıl olma ihtimalinin yüksek olmasıdır. Ancak ekonomik yavaşlama eğiliminin yaygın olmadığını söyleyebiliriz. Bu eğilimi daha yakından incelemek için ülke gruplarına bakılabilir.

'Gelişmiş ekonomiler' kategorisine bakıldığında, esasında ekonomik yavaşlamanın neredeyse tamamen bu kategoriden kaynaklandığı görülebilir. Bu kategori içinde de ABD'nin 2022'den itibaren getirdiği oldukça canlı büyüme temposunun yavaşlaması öne çıkıyor. Avro Bölgesi ve Japonya, zaten yıllardır resesyon (ekonomik daralma) sınırında gezdiği için, onlar açısından yeni bir haber yok. Dolayısıyla, ABD'nin özellikle de artan belirsizlikler nedeniyle yavaşlaması, içinden geçmekte olduğumuz sürecin temel özelliği olarak görülebilir.

ASYA'DA YÜKSEK BÜYÜME SÜRÜYOR
Raporda ele alınan 'Güney Asya' ve 'Doğu Asya ve Pasifik' bölgelerine baktığımızda canlı büyümenin sürdüğümü görüyoruz. Özellikle Güney Asya'daki büyümeyi Hindistan, Bangladeş ve Pakistan sürüklüyor. Her ne kadar Hindistan'daki yavaşlama eğilimi göze çarpsa da halen büyümenin yüzde 6 ve üzeri olacağı tahmin edilmiş.

Doğu Asya ve Pasifik bölgesinde ise Çin'in 2008 krizi sonrasında yüzde 5 büyüme oranı etrafında şekillenen yeni büyüme patikasının sürdüğünü ve ona Endonezya gibi kritik bölgesel aktörlerin eşlik ettiği görülüyor.

KÜRESEL GÜNEY'DE BÜYÜME CANLANIYOR
Yukarıda sıraladığım ülke kategorileri dışında Ortadoğu ve Kuzey Afrika, Sahra Altı Afrika ve Latin Amerika ve Karayipler bölgelerine baktığımızda, Dünya Bankasının bu bölgeler için yaptığı tahminlerde 2025 itibarıyla ekonomik canlanmanın sürdüğü görülebilir. Ortadoğu'da Suudi Arabistan'ın ve Sahra Altı Afrika'da Nijerya'nın büyüme oranının artması bu iki bölgedeki genel eğilimlerle uyumlu. Latin Amerika'daysa, her ne kadar Meksika gibi ülkelerin ABD'nin gümrük politikalarından olumsuz etkilenmeye başladıkları görülse de, bu sorunun bölgenin geneline yayıldığını söylemek mümkün değil.

Kısacası, 2025 itibarıyla görülen küresel ekonomik yavaşlamanın büyük oranda ABD'deki yavaşlamayla ilgili olduğu tespitini yapabiliriz.

SİLAHLANMA TEMPOSUNUN ARTMASI
Geçtiğimiz hafta yaşanan bir diğer önemli gelişme, NATO toplantısı sonucunda alınan kararlardı. Buna göre NATO üyelerinin, askeri harcamalarını katlamak konusunda mutabakata varmalarıydı. NATO zirvesinde alınan kararla askeri harcamaların milli gelire oranının yüzde 2'den 5'e çıkarmaları konusunda anlaşıldı. Bu sonuç, uzunca bir süredir ABD tarafından arzu ediliyordu. Özellikle ABD Başkanı Trump, ilk görev döneminden beri Avrupalıları güvenlik konusunda 'beleşçilikle' (free rider) suçlayarak, ABD'nin Avrupa'ya sunduğu güvenlik şemsiyesinin ilelebet sürmeyeceğini ileri sürmüştü.

Bu baskıya, özellikle Münih Güvenlik Konferansında ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vence'in yaptığı ve AB'li siyasi elit üzerinde bir soğuk duş etkisi yapan konuşmayı da eklemeliyiz. Dolayısıyla Avrupa açısından silahlanma harcamalarının artması artık bir 'lüks' değil 'zorunluluk' olarak görülmeye başlandı. Öyle ki, Almanya'daki erken seçim sonrasında kurulan yeni hükümet tarihte eşine az rastlanır büyüklükte bir askeri harcama paketini kabul etti.

Almanya'dan gelen bu kuvvetli adımlar dışında Avrupa Birliği genelinde oluşturulan yeni savunma sanayi inisiyatifinin deyim yerindeyse 'Bir taşla iki kuş vurması' bekleniyor. Askeri harcamaların artması, bir yandan ABD'den gelen baskılara ve artan jeopolitik gerilimlere karşı Avrupa'nın askeri olarak güçlenmesini getirecek. Diğer yandan bu dev harcama paketlerinin, yıllardır süren ekonomik durgunluğu sonlandıracak bir itici güç olması bekleniyor. Yani 'askeri Keynescilik' sadece Almanya için değil Avrupa çapında da gündeme gelmiş oluyor. Son olarak, NATO üyelerinin askeri harcamalarını ikiye katlamaları, ebette NATO üyesi olmayan ülkelerdeki askeri harcamaları da artıracaktır.

SAVAŞIN MADDİ KOŞULLARI
Yukarıdaki gelişmelerden hareketle varılabilecek sonuçlardan biri şu: ABD'nin tökezlemesiyle oluşan ekonomik yavaşlama, askeri harcamaların artmasıyla karşılanmaya çalışılacak ve bu iki dinamik, küresel düzeyde jeopolitik gerilimlerin arttığı bir dönemde hayata geçecek. Daha da somutlarsak, bu gelişmeler, savaşın maddi koşullarının oluşması anlamına geliyor.

Bu koşulların, yirminci yüzyılın başında emperyalizm tartışmalarının yapıldığı dönemindeki maddi koşullardan farklı olması, temel dinamikleri değiştirmez. Bir başka ifadeyle savaşın maddi koşullarının oluşması, savaşlar için yeterli değil ama gerekli ön koşuldur. Ancak tersi yönde örnekler de mevcut. Örneğin askeri harcamalardaki benzer bir artış Soğuk Savaş döneminde de görülmüş ancak bu dönem bir dünya savaşı ile sonuçlanmamıştır. Dolayısıyla, maddi koşulların oluşması, savaşı kaçınılmaz kılmaz. Ancak, önceki duruma göre daha mümkün hale getirir. Tam da bu nedenle bu sürecin daha da detaylı bir şekilde izlenmesi, analiz edilmesi ve siyasetin bu somut koşullara göre kurgulanması hayati derecede önemli.