Çiçek İstanbul'da derinleşen su krizine dikkat çekti

Türkiye'de 25 su havzasının 7'sinin su stresi yaşadığının altını çizen DEM Parti milletvekili Çiçek, İstanbul'un da içinde bulunduğu Marmara Havzasının bu tablo dışında olmadığını kaydetti. İstanbul'da derinleşen su krizine dikkat çeken Çiçek, suyun piyasa için metalaştırılan bir kaynak olarak ele alındığını vurguladı. Çiçek, suya adil, eşit ve ekolojik ilkelere dayalı erişimin kamusal bir sorumluluk ve anayasal bir yükümlülük olduğunu söyleyerek Meclis'e araştırma önergesi sundu.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek, İstanbul'da derinleşen su krizi, kuraklık tehlikesi ve su yönetimindeki yapısal sorunların araştırılması amacıyla Meclis'e araştırma önergesi sundu. İstanbul'un yaklaşık 17 milyonluk nüfusuyla Türkiye'nin en yoğun kenti olduğunu ve bu durumun su kaynakları üzerinde ciddi bir baskı oluşturduğunu kaydeden Çiçek, iklim krizi, düzensiz yağış rejimi, altyapı eksiklikleri ve plansız kentleşmenin bu baskıyı derinleştirerek İstanbul'un bugünkü ve gelecekteki su güvenliğini tehdit eden çok boyutlu bir krizi ortaya çıkardığını ifade etti.
SU YALNIZCA MİKTAR DEĞİL NİTELİK BAKIMINDAN DA CİDDİ TEHDİT ALTINDA
Çiçek, 29 Haziran 2025 itibarıyla İstanbul genelindeki barajların toplam doluluk oranının yalnızca yüzde 66,62'ye gerilediğini, Elmalı Barajı'nın yüzde 81,94 ile en yüksek doluluğa sahipken, Istrancalar Barajı'nın yüzde 23 seviyesinde kaldığını aktardı. Bu oranların, yaz aylarında yaşanabilecek olası kuraklık koşullarında İstanbul'un içme suyunda ciddi sıkıntılara yol açabileceğine işaret etti. Çiçek, Melen Çayındaki debi düşüşlerinin kritik seviyelere ulaştığını, Melen Terfi Merkezlerinde çalıştırılabilen motor sayısının üçe indiğini ve İstanbul'a aktarılan su miktarında ciddi bir azalma yaşandığını belirtti. Ayrıca, Düzce Organize Sanayi Bölgesindeki yaklaşık 200 fabrikanın büyük bölümünün arıtma tesisi olmadan Melen'e atık su boşalttığı ve kanalizasyon hatlarının içme suyu kaynaklarına karıştığına dair kamuoyuna yansıyan bilgilerin, suyun yalnızca miktar değil, nitelik bakımından da tehdit altında olduğunu gösterdiğini vurguladı.
SU PİYASA İÇİN METALAŞTIRILAN BİR KAYNAK OLARAK ELE ALINDI
Çiçek, "Bu tablo, halk sağlığı açısından son derece riskli bir duruma işaret etmektedir" dedi. İstanbul'un su varlıklarının yalnızca içme suyu değil; enerji üretimi, tarım, sanayi ve ekosistemlerin sürdürülebilirliği açısından da stratejik önemde olduğunu belirten Çiçek, bugüne kadar izlenen su politikalarının suyu yaşam hakkı ve ortak kamu varlığı olarak değil, piyasa için metalaştırılan bir kaynak olarak ele aldığını ifade etti. Bu anlayışın sınırsız büyümeyi esas alan, merkeziyetçi ve sermaye odaklı bir yönetim biçimini dayattığını; büyük altyapı projelerinin yerel ihtiyaçlar gözetilmeden, merkezi kararlarla hayata geçirildiğini söyledi. Çiçek, bakım, denetim ve arıtma yatırımlarının sistematik biçimde ertelenmesi ya da gevşetilmesiyle su yönetiminin son derece kırılgan ve adaletsiz hale geldiğini belirtti.
TÜRKİYE GENELİNDEKİ 25 SU HAVZASININ 7'Sİ SU STRESİ ALTINDA
Kuraklığın yalnızca fiziksel bir su eksikliği değil, aynı zamanda gıda güvenliği, enerji arzı, halk sağlığı, toplumsal eşitsizlikler ve ekosistemlerin devamlılığı üzerinde etkili yapısal bir kriz olduğunu vurgulayan Çiçek, Türkiye genelindeki 25 su havzasından 7'sinin halihazırda su stresi altında olduğunu ve kişi başına düşen yıllık su miktarının 1.000 m³'ün altına gerilemesi durumunda Türkiye'nin "su fakiri" ülkeler sınıfına gireceğini ifade etti. Bu bağlamda Trakya, İç Anadolu, Batı Anadolu ile Susurluk, Kuzey Ege, Sakarya ve Asi havzalarının ciddi risk altında olduğunu; İstanbul'un da içinde bulunduğu Marmara Havzasının bu tablo dışında olmadığını belirtti.
YOKSUL VE KIRILGAN TOPLULUKLARIN YAŞAM HAKKINI TEHDİT EDİYOR
İklim krizinin etkilerinin daha sık ve yıkıcı biçimde ortaya çıktığını; seller, kuraklıklar, sıcak hava dalgaları ve orman yangınlarıyla tatlı su kaynaklarının tehdit altında olduğunu belirten Çiçek, mevcut su politikalarının bu tehdidi bütünlüklü biçimde ele almadığını, kısa vadeli, parçacı ve günü kurtarmaya yönelik uygulamalarla sınırlı kaldığını söyledi. Çiçek, "Bilimsel veriler, kamusal denetim ve demokratik katılım temelinde oluşturulmuş bütüncül bir su politikası hala hayata geçirilememiştir" dedi. Suyun altyapı ya da ekonomik bir kaynak olarak değil, yaşam hakkı ve doğanın ortak değeri olarak ele alınması gerektiğini vurgulayan Çiçek, suyun korunması, paylaşımı ve kullanımının yalnızca teknik değil; sınıfsal, ekolojik ve kuşaklar arası adalet meselesi olduğunu ifade etti. Su kaynaklarının ticarileştirilmesi, kirletilmesi veya eşitsiz biçimde dağıtılmasının ekolojik yıkımı derinleştirdiğini ve özellikle yoksul ve kırılgan toplulukların yaşam hakkını tehdit ettiğini belirtti.
MECLİS BÜNYESİNE ÇAĞRI
Çiçek, "Bu nedenle su krizini teknik raporlarla geçiştiren, sermaye öncelikli yatırımları esas alan ve kamu denetimini zayıflatan yaklaşım derhal terk edilmelidir" dedi. Çiçek, İstanbul'da ve Türkiye genelinde derinleşen su krizinin rant odaklı büyüme, merkeziyetçi yönetim ve ekolojik yıkımın doğrudan sonucu olduğunu; bu krizin tüm boyutlarıyla ele alınması ve ivedilikle kamusal, toplumsal ve ekolojik önlemlerin hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı. "Suya adil, eşit ve ekolojik ilkelere dayalı erişim; kamusal bir sorumluluk ve anayasal bir yükümlülüktür" diyen Çiçek, Meclis bünyesinde bir araştırma komisyonu kurulması çağrısında bulundu.