Yeni Suriye'nin inşası ve Rojava'nın entegrasyonu
Türk devleti, HTŞ ile yaptığı son anlaşmayla Suriye'ye 30 km kadar derinlikte operasyon yapma hakkını yeniledi. Esad-Baas rejimiyle yapılan Ankara Anlaşması bu yeni anlaşmayla süreklileştirilip güvencelenmiş oldu. Tek başına bu anlaşma bile Türk sömürgeciliğinin bütün emellerini kanıtlıyor. Türkiye'nin Suriye'deki işgal alanlarından çekilme niyetinde olmadığı gibi yeni alanları işgal etme isteğini ve tehdidini ortaya koyuyor.
Yeni Suriye'de emperyalist egemenler güdümünde devletin ve ulusun yeniden inşası süreci hızla akmaya ve ilerlemeye başladı. Şam rejiminin cihadist yönetiminin BM düzeyinde meşrulaştırılması yeni bir eşik oldu. Cihadist Golani'nin BM toplantısına katılması sonrası Suriye'de yaptığı seçimler, QSD ile müzakere masasına oturması ve Mazlum Abdi ile varılan prensip anlaşmalarının yeniden teyidi ve en son Putin'le görüşmesi Suriye'de yeni siyasal düzenin inşasının adım adım ilerletildiğini somutluyor.
BM'de uluslararası meşruiyeti damgalanan ve güçlendirilen Golani, yeni Şam rejimi ve Suriye burjuvazisinin dayatan ihtiyaçları için Rusya'nın yolunu tuttu. Putin'le görüşme sonrasında yaptığı kısa açıklamalar yeni Şam rejiminin emperyalist dünya sistemine hızla ve güçlüce entegre olma isteğini gösteriyor. Golani, "Suriye'nin Rusya ile ikili ilişkileri ve ortak çıkarları olduğunu ve tüm anlaşmalara saygı duyduğunu açıkladı. Rusya ile eski anlaşmaları iptal eden Golani, şimdi yeni anlaşmaların yolunu arıyor. Enerji politikalarında Rusya'ya bağımlı olduklarını açıkça ifade emekten sakınmıyor. Yeni Suriye'de devlet çarkının dönmesi için Putin rejimiyle anlaşıp ilerlemeye çalışıyor. Baas rejimi döneminde Sovyetler Birliği ve daha sonra Rusya ile altyapı ve enerji temelinde oluşan bağımlılık gerçeği, Golani'ye böyle mecburi istikametler gösteriyor. Putin ile Golani'nin tam olarak hangi başlık ve kapsamlarda anlaşma yaptığı henüz ilan edilmedi. Ancak Şam rejimi ile Rusya'nın stratejik öncelikleri biliniyor. Rusya'nın Tartus ve Lazkiye'deki askeri üslerinin halihazırda varlığı sürüyor. İlk etapta her iki devlet için stratejik önceliği olan askeri ve enerji konularında bir anlaşma yaptıklarını söylemek yanlış olmaz.
Cihadist Şam rejimi ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi arasında süren Suriye'nin devletsel inşası görüşmeleri yeni bir eşiğe gelmiş bulunuyor. 10 Mart mutabakatından bu yana Rojava'nın statüsü ve yeni devlet yapısı içinde nasıl bir yer alacağı konusunda pek çok görüşme yapıldı. Şam rejimi ile görüşmelerin Rojava'nın Suriye'ye entegrasyonu temelinde olduğu biliniyor. Bu anlamda 10 Mart mutabakatı ilkesel anlaşma çerçevesini koymuştu. Bugün gelinen aşamada bu 8 maddelik genel mutabakatın temel başlıklarıyla müzakere edilip somut anlaşmalara dönüştürülmesi süreci yaşanıyor. Rojava'nın Suriye'ye entegrasyon sürecinin askeri, siyasi ve ekonomik olmak üzere üç temel ve kritik boyutu bulunuyor. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bu üç başlığı birbiriyle bütünlüklü ve kopmaz bir biçimde ele alıyor ve entegrasyon sürecini verili kazanımlarını koruyarak gerçekleştirmek istiyor. Bu yüzden de siyasi özerklikte ısrar ediyor. YPJ komutanının, "YPJ her türlü tartışmanın dışındadır" açıklaması Rojava kadın devrimi kazanım ve mevzilerinin korunmasına dönük güçlü ve net bir iradeyi yansıtıyor. Benzer tutum ve yaklaşımları,YPG komutanı Sipan Hemo'nun QSD'nin orduya entegrasyonunun önkoşullarına dair açıklamalarından, siyasi yönetim sözcülerinden Salih Müslim'in siyasi özerkliğe vurgu yapan statü, talepler konusundaki tavırlarında da görüyoruz. Sömürgeci Türk devleti ise Mazlum Abdi'nin belirttiği gibi HTŞ ile geliştirilen entegrasyon sürecini bozmak ve özerk yönetimi ortadan kaldırmak istiyor. Bu noktada bütün tazyiki HTŞ rejimi üzerinde yoğunlaştırıyor. Bu doğrultuda Türk devletinin HTŞ üzerinde var gücüyle baskı oluşturmaya çalıştığını görüyoruz. HTŞ-QSD görüşmelerinde HTŞ tarafından mütemadiyen Türkiye'nin müdahalesi gündeme getiriliyor. Bu yolla Rojava'daki Özerk Yönetim tehdit ediliyor. Sömürgeci Türk burjuva devleti, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin bölgesel otonomi veya bölgesel bütünlüğü koruyacak bir statüyü sürdürmesine kesinlikle imkan tanınmamasını istiyor. QSD ve HTŞ'ye farklı yönden ve değişik siyasal enstrümanlarla kendi entegrasyon planını dayatıyor. Buna göre verili bölgesel özerklik yapısının dağıtılmasını, Efrîn, Hesekê, Reqa, Dêrazor, Kobanê, Qamişlo vb. bütün illerde şehir yönetimlerine sıkıştırılmış dar idari özerklik tanımasını öngörüyor ve var gücüyle bunu dayatıyor. Bir belediye özerkliğine doğru en asgari seviyeye razı etmeye çalışıyor. Bu amaçla tüm gücünü sahada kullanıyor.
Türk devleti, HTŞ ile yaptığı son anlaşmayla Suriye'ye 30 km kadar derinlikte operasyon yapma hakkını yeniledi. Esad-Baas rejimiyle yapılan Ankara Anlaşması bu yeni anlaşmayla süreklileştirilip güvencelenmiş oldu. Tek başına bu anlaşma bile Türk sömürgeciliğinin bütün emellerini kanıtlıyor. Türkiye'nin Suriye'deki işgal alanlarından çekilme niyetinde olmadığı gibi yeni alanları işgal etme isteğini ve tehdidini ortaya koyuyor. Aynı konsept içinde Türk devleti QSD'yi öncelikle Dêrazor'dan ardından Reqa ve Hesekê'nin güneyinden yani Arap çoğunluklu bölgelerden çıkartmaya çalışıyor. Bunun için Arap aşiretlerinin kışkırtılması, bu kışkırtmanın ardından Türk devletinin HTŞ ile ortak duruma müdahalesi planları hazırda tutuluyor. Hakan Fidan'ın son röportajı tam da bu saldırı hazırlığını gösteriyor. Sömürgeci Türk devletinin Arap aşiretleri ve HTŞ içindeki Türkiye eksenindeki grupları kullanarak bir oldu bitti yaratma olasılığı ve Rojava'yı darbeleyip güçsüzleştirme arayışı yüksek risk olarak Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi karşısında duruyor. Türk sömürgeciliği bu konuda saldırmak için fırsat kolluyor.
Diğer yandan Şam rejiminin yönetici gücü HTŞ ise, sömürgeci Türk burjuva devletiyle bu uğrakta ayrışıyor. Çünkü HTŞ'nin dizginlerini asıl olarak ABD tutuyor. ABD ise Suriye'de HTŞ'ye olduğu gibi Türkiye'ye de kendi çıkarları doğrultusunda bir taşeron rolü veriyor. ABD, HTŞ'yi QSD ile bir entegrasyona zorluyor. HTŞ-Golani ise şimdilik ABD'yi dinleyerek zaman kazanmaya çalışıyor. QSD ile HTŞ arasında yapılan son görüşmelerde başta idari ve siyasi özerkliğin ölçeği, doğal kaynaklar, petrol vd. ekonomik alanların paylaşımı gibi tüm belli başlı konuların konuşulduğu, ama ortada bağlayıcı bir anlaşmanın olmadığı anlaşılıyor. ABD'nin teşviki ve akıl vermesiyle HTŞ'nin il esasına dayalı idari özerklik konusunda anlaşmaya yakın ve yatkın durduğu görülüyor. Görüşmelerde Baas döneminden kalan iller yasasının ademi merkeziyetçi bir madde taşıdığı gündemleştirilerek Rojava'nın kazanımları belediye özerkliğine hapsedilmek isteniyor.
Bütün karşılıklı mücadele ve müzakere sürecinin karşımıza çıkardığı anlaşma başlıkları ve tablo şöyle özetlenebilir: Açıklamalar ve olgulara bakacak olursak, HTŞ ile QSD arasında siyasi özerklik ile il esasına dayalı bir idari özerklik entegrasyonu konusunda müzakere sürüyor. Prensip anlaşmaları şimdilik siyasi entegrasyonun salt çerçevesini belirliyor. Irak modeline benzer bir il idari özerkliği modelinin ABD ve HTŞ tarafından entegrasyon çözüm yolu olarak benimsenip QSD'ye dayatıldığını söyleyebiliriz. Tersinden QSD ise siyasal özerklik talebinde ısrar edip pozisyonunu koruyor. Ekonomik entegrasyonun ise yine Irak modeline benzer bir biçimde çözülmeye çalışıldığı anlaşılıyor. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim bölgesindeki doğal kaynakların örneğin petrol vb. merkeze aktarılıp merkezi bütçeden paylaşılması ve yönetilmesi öngörülüyor.
Hiç kuşkusuz burada dikkat edilmesi ve ayrıştırılması gereken konu idari özerklik ile siyasi özerkliğin iki ayrı statüyü oluşturduğudur. İdari özerklik yerel yöneticileri seçme ve tanınmış yetkilerle bölgeyi veya kenti yönetmeyi kapsar. Belediye özerkliği bunun asgari biçimidir. Siyasi özerklik ise bulunduğu alanda yasa çıkarma yetkisiyle daha geniş ve yüksek bir özerk yönetim şeklini temsil eder. Başka deyişle siyasi özerklikte egemenlik paylaşma hakkı vardır. Bugünkü entegrasyonun il idari özerkliği düzeyine gerçekleşmesi durumunda bu elbette Rojava'nın siyasi bölgesel özerklikten taviz verip daha alt basamakta bir özerkliği kabul etmesi anlamına gelir. Öte yandan askeri entegrasyon konusunda QSD'nin bütünlüğünü koruma ısrarı ve bundan taviz vermemesi siyasi olanı güçlendiren ve güvenceleyen bir yerde duruyor. Zira askeri yapıların kendi özerk yapılarını ve yönetimlerini koruyacağı görülüyor.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 24 Ekim tarihli 241. sayısında yayımlanan başyazısı.