5 Haziran 2025 Perşembe

Uçar: Kürt sorununda emekçi çözüm programı Türk halkına muhatap olma çağrısıdır

Kürt sorununun emekçi çözüm programı kapsamında Kürt halkının kolektif haklarının tanınması gerektiğini belirten ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Sezin Uçar, bunu tek başına siyasi partilerle yapılacak görüşmelerle, Meclis'te kurulacak komisyonlar aracılığıyla olamayacağını vurguladı. Uçar, "Kürt halkının özgürlük talebini tartışırken batıdaki işçi ve emekçilerin mücadelesinin birleştirilmesini gerektiğini düşünüyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz. Çünkü Kürt halkına demokrasi ama batıda faşist politikalar gibi bir denklem ve süreç yönetimi devam edemez" dedi.

PKK lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısının ve PKK'nin silah bırakmasının ardından Kürt sorununun çözümü toplumun geniş bir kesiminde konuşulmaya başladı. Sürecin riskleri ve olanakları konusunda emekçi sol güçlerde büyük bir oranda fikir birliği var. Ancak bu risklerin ve olanakların somut bir politikaya dönüştürülmesi de bir o kadar somut bir görev olarak ortada duruyor.

Sürecin risklerini, olanaklarını, Kürt sorununun çözümünün politik mücadele hattını konuşmak için yaptığımız röportaj dizimizin sonuncusunu Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Sezin Uçar ile gerçekleştirdik. Uçar, Kürt sorununun emekçi çözüm programına atıfta bulunarak adil, demokratik ve onurlu bir barış talebini savunduklarının altını çizdi. Uçar'ın ETHA'nın sorularına verdiği cevaplar şöyle:

HERKESİN KÜRT HALKININ KOLEKTİF HAKLARI İÇİN SORUMLULUK ALMASI GEREKİYOR

PKK lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısı ve PKK'nin kongre kararlarıyla ortaya çıkan yeni süreçte emekçi sol güçler nasıl konumlanmalı? Belirsizliklerle dolu bu dönemde emekçi sol güçlerin öncelikli görevleri neler?
Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" ve ardından beklenildiği üzere PKK'nin 12. Kongresi gerçekleşti. Örgüt hem tüm örgütsel yapısıyla birlikte kendisini hem de silahlı mücadeleyi sonlandırma kararı aldı. Bu elbette Kürt sorununun ve Kürt özgürlük mücadelesinin tarihi göz önüne alındığında çok önemli bir tarihsel gelişme. Dolaysıyla hem Kürt hareketinin tüm demokratik kurumları, hem de sosyalist demokratik devrimci ve emekçi sol hareket bakımından yeni bir mücadele sürecinin başlangıcı anlamına da geliyor. Biz de tüm politik okumalarımızı ve çalışmalarımı bu gerçeklik içinde konumlandırmaya çalışıyoruz. Her demokratik kitle örgütünün, devrimci örgütün bu sürece dair farklı fikirleri olabilir, bunlar bir farklılık da arz edebilir. Bunun kadar doğal bir şey yoktur. Ama en nihayetinde Kürt ulusunun kolektif hakları ve burada en küçük bir kazanım dahi söz konusuysa tüm emekçi sol güçlerin mutlaka konum alması ve sorumluluk alarak bu mücadeleyi büyütmesi gerekiyor.

BELİRSİZLİK VE İSTİKRARSIZLIK SÜRECİN BELİRGİN ÖZELLİĞİ
Tabii ki bu sürecin en karakteristik özelliği, belirsizliği ve istikrarsızlığı. Bugün PKK kongresini gerçekleştirmiş ve bir adım atmış oluyor. Ama burjuva Türk devleti bakımından bu belirsizlik ve istikrarsızlık ve müphem olma hali çok daha belirgin. Çünkü devlet bakımından bugüne kadar herhangi bir somut adım söz konusu değil. Dolaysıyla bu sürecin nasıl ilerleyeceği, hangi yöne ilerleyeceği ve ne tip gelişmelerle karşılaşacağımız çok büyük bir belirsizlik taşıyor. Aynı belirsizlik zaman bakımından da söz konusu. Örneğin ne kadar bir zamanda hangi adımların atılacak, ne tip gelişmeler olacak belirsiz. Dolaysıyla bu belirsiz dönemin çeşitli ideolojik, politik riskleri var. Devlet bu süreçte sadece Kürt hareketini değil, emekçi sol güçleri de tasfiye etmeye çalışıyor. Aynı zamanda faşizmi tırmandırmayı da hesap ediyor. Geride kalan dönemin verileri, bize esasta bunu söylüyor.

TÜRK BURJUVA DEVLETİNİN KÜRT SORUNUNU ÇÖZME DİNAMİKLERİNİN SINIRLARI VAR
Aynı zamanda Türk burjuva devletinin Kürt sorununu burjuva temelde dahi olsa çözme dinamiklerinin bazı sınırları söz konusu. Burjuva temelde dahi bir çözüm için Kürt halkının inkarına son verilmesi, bazı suçlarla yüzleşilmesi gerekiyor. Ya da Kürt varlığının anayasal yurttaşlık zemininde tanınması gerekiyor. Oysa bugün Türk burjuva devletinin kendini konumlandırış biçimine baktığımızda batıda da kayyum politikasının, İstanbul Belediye Başkanları şahsında gözaltı ve tutuklama saldırılarının, üniversite öğrencilerinin ve sosyalistlerin tutuklanmasının, kuyu tipi hapishanelerin, Kürt dili üzerindeki yasakların, Rojava'da işgalin, Medya Savunma Alanları'na dönük saldırıların, Rojava'ya yönelik ekonomik hesapların devam ettiğini görüyoruz. Yakın zamanda ABD-Katar-Türkiye ortaklığında gelişen yatırım ve ihale anlaşması gerçekleşti. Bunlar aslında Türk sömürgeci devletinin, Kürt coğrafyası üzerindeki yayılmacı siyasetin de göstergesi. Tüm bu emareler bize esasta Kürt sorununun burjuva temelde dahi çözümünün çok zor olduğunu gösteriyor. Dolaysıyla burada emekçi sol güçlere, partimize de düşen görev, Kürt halkının kolektif haklarının sahiplenilmesi ve bunun mücadelesinin daha güçlü bir biçimde yürütülmesi olacaktır.

KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNDE SINIFSAL BAKIŞA SAHİBİZ

Türkiyeli devrimciler, sosyalistler, emekçi sol hareket ve ESP olarak siz bu süreci ilerletmek için nasıl inisiyatif alacaksınız, demokratikleşme bakımından nasıl bir misyon üstleneceksiniz?
Biz Kürt sorununun adil, demokratik, onurlu bir barış talebiyle çözümünde sınıfsal bir bakış açısına sahibiz. Ve bu sınıfsal bakış açısı bizi Kürt sorununda emekçi çözüm programına götürüyor. Geçmiş yıllarda, partimizin ve sosyalist mücadeleninde gelenek olarak sahiplendiği bir program aslında bu. Daha önce 2008 yılında İstanbul'dan Amed'e bir yürüyüş gerçekleştirdik ve Türk halkına, Türk işçi ve emekçilerine, Türk gençlerine, Türk kadınlarına seslenen bir bildirge yayınlamıştık. Burada Türk halkına, sorumluluk alması bakımından "Kürt sorununun çözümünde muhatap sensin" çağrısı yaptık. Daha sonraki yıllarda Kürt sorununda emekçi çözüm programının güncellenmiş mücadelesini yürüttük. İçinden geçtiğimiz bu dönemde de Kürt sorununun emekçi çözümü konusunda siyasi bir mücadele hattı içindeyiz. Bunu tek başına siyasi partilerle yapılacak görüşmelerle, Mecliste kurulacak komisyonlar aracılığıyla çözülebileceğini ve sürecin böyle ilerletilebileceğini düşünmüyoruz. 

TÜRK HALKINA SORUMLULUK ALMA ÇAĞRISI YAPIYORUZ
Kürt sorunun tartışıldığı, Kürt sorunun toplumsallaştığı bu dönemin bir olanağı olarak adil, onurlu, demokratik barış talebini yineliyoruz. Bunu aynı zamanda AKP faşizmine, işgale ve sömürüye karşı da içeriklendiriyoruz. Türk işçi ve emekçilerine Kürt sorununun çözümü bakımından muhatap olma ve sorumluluk alma çağrısında bulunuyoruz. Bu aynı zamanda Kürt sorununun sınıfsal çözümüne tekabül ediyor. Bunun için çeşitli taleplerimizde oluyor. Başta Kürt halk önderi Abdullah Öcalan olmak üzere tüm politik tutsakların serbest bırakılması, daha güncelde Gezi ve Kobanê davası tutsaklarının serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Faşist Terörle Mücadele Kanunu'nun kaldırılmasını, söz, eylem, örgütlenme ve basın özgürlüğü üzerindeki tüm yasakların kaldırılmasını, hasta tutsakların serbest bırakılmasını, faşist bir yargılama makamına dönüşen idare ve gözlem kurullarının lağvedilmesini, 2911 sayılı yasanın kaldırılmasını talep ediyoruz. Bu bizim güncel emekçi çözüm programımızın talepleridir.

KÜRT HALKINA DEMOKRASİ BATIDA FAŞİZM OLMAZ

Bu yeni dönemin mücadele araç, biçimleri ne olmalı? Kürt sorununun demokratik çözümü, Kürt halkının taleplerine sahip çıkmak ve yanıt olmak bakımından batıda işçi sınıfına bu süreç nasıl, hangi araçlarla anlatılacak?
İçinden geçtiğimiz dönemin özel politik koşulları var. Birisi Kürt halk önderinin yapmış olduğu çağrı ve PKK ile Türk devleti arasındaki uzlaşı arayışının yarattığı süreç. Diğeri de 19 Mart tarihinde İmamoğlu'nun diplomasının iptali ve daha sonra tutuklanması üzerine başlayan tepkilerin politik mücadele sahasını güçlendiren bir yöne evrilmesiyle oluşan iki önemli siyasal gelişme. Dolayısıyla Kürt halkının özgürlük talebini ya da Kürt sorununun demokratik çözümünü tartışırken batıdaki işçi ve emekçilerin, kadınların, LGBTİ+'ların mücadelesinin birleştirilmesini ve aynı kulvarda hareket etmesi gerektiğini düşünüyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz. Çünkü birbirinden farklı zeminde bu mücadele yürütülemez. Yani Kürt halkına demokrasi ama batıda faşist politikalar gibi bir denklem ve süreç yönetimi devam edemez.

KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜM TALEPLERİ TÜRK İŞÇİ SINIFININ DA TALEBİ
Bizim bakımızdan ise az önce Kürt sorununa emekçi çözümü için formüle ettiğimiz talepler, Türk işçi ve emekçileri bakımından da geçerli. "Politik tutsaklar serbest bırakılsın", "Propaganda yasakları yani politik özgürlük yasakları kaldırılsın" diyoruz, bunlar politik mücadele üzerindeki yasakların kaldırılmasına yönelik. Aynı zamanda batıda çok ciddi grev yasakları söz konusu. İşçi ve emekçilerin, kadınların hakları bakımından çok ciddi yasaklar söz konusu ve biz tüm bu mücadeleleri birleştirmek istiyoruz. Bu elbette sadece bir niyet beyanıyla ilgili değil. İçinden geçtiğimiz 19 Mart sonrası gelişen kitle hareketi bazı bakımlardan geri çekilmiş olsa da bu kitle hareketini yaratan dinamikler, memnuniyetsizlikler ortada duruyor. Yoksulluk, gençlerde geleceksizlik, cins özgürlüğü sorunu, inanç özgürlüğü sorunu devam ediyor.

POLİTİK ODAK YARATMAMIZ GEREKİYOR
Bizim bu kitle hareketini politik özgürlük mücadelesi etrafında birleştirmemiz ve politik bir odak yaratmamız gerekiyor. Geride bıraktığımız dönemde bir eksiklik olarak tarif edebileceğimiz şey, bunun yaratılmasının önündeki kimi engellerdi. Bugün özellikle batıda, bu iki hareketin yaratılmasında aldığımız iki eksen var. Biri Türk işçi ve emekçilerinin Kürt sorununun emekçi çözümünde muhatap kılınması, diğeri Türk işçi ve emekçiler bakımından da bir sorun haline gelen faşist baskı ve yasakların ortadan kaldırılması mücadelesini yükseltme ekseni yani politik özgürlüğü kazanma ekseni olacaktır.

ŞOVENİZMİ KIRMA OLANAĞIMIZ VAR
İçinden geçtiğimiz bu uzlaşı arayışının biz dizi riskleri barındırdığını ifade ettim. Ama aynı zamanda devrimci sosyalistler bakımından da kimi olanaklar barındırdığını söyleyebilirim. Bunların biri Kürdistan'da Kürt ulusal birliğinin çeşitli oranda başarılmış ve sağlanmış olması. Çeşitli konferanslar yapıldı bu konuda. Bir diğer olanak ise Kürt sorununun çok yaygın bir şekilde konuşuluyor oluşu. Batıdaki şovenizmin ve sosyalşovenizmin kırılması bakımından devrimci sosyalistlere düşen görev, bu olanakların realize edilmesidir. Böyle bir olanak var. Kürt sorununun bugün otobüste, alışveriş merkezinde, marketlerde yani her yerde konuşulduğu bir dönemde bizim Türk işçi ve emekçilerine bu taleplerle gitme zeminimiz artmış durumda. Bu nedenle bu olanağı bizim daha fazla realize etmemiz gerekiyor.

10 YILDA TASFİYECİ SÜRECİN BİRÇOK OLUMSUZ ETKİSİ OLDU

Peki emekçi sol güçler bugün yapılması gerekenleri, atılması gereken pratik adımları atacak kapasiteye, niyete, güce sahip mi?
Bu anlamda şunu söyleyebiliriz. Son 10 yılda, özellikle 2015 Suruç katliamından sonra yaşanan gelişmeler, devletin ideolojik ve örgütsel tasfiye sürecini tüm emekçi sol üzerinde yarattığı bazı olumsuz etkiler var. Bunları nesnel olarak görmek ve değerlendirmek gerekiyor. Çeşitli demokratik kitle örgütleri kapatıldı, gözaltı ve tutuklama saldırılarıyla çeşitli örgütsel boşluklar hedeflendi, emekçi solu oluşturan devrimci, yurtsever önemli bir kadro hapishanelerde tutsak edildi. Bunun yanı sıra fikirsel anlamda da, yani savunulan bazı tezler bakımından da tasfiyeci politikanın bazı etkileri oldu. Bunu 19 Mart sürecinde de gördük. Çok önemli bir kitle hareketi gelişti, ama emekçi solun ve devrimci sosyalistlerin çok önemli bir kısmı bu harekete öncülük ve önderlik misyonu içinde olamadı. Bu da bu sürecin bir özelliği. Aynı biçimde sendikalar, konfederasyonlar içinde bulundukları durumdan daha da geriye düştüler.

POLİTİK BİR MERKEZ OLMALIYIZ
Bunlar bu sürecin kaçınılmaz sonuçları. Ama biz elbette bu sürecin içindeyiz, Türk burjuva devletinin konumlanmış biçimine baktığımızda bu dönemin belirsiz ve istikrarsız özelliği daha büyük bir tasfiyeci kuşatmayı da içinde barındırıyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde infaz yasasındaki değişiklikle pek çok politik tutsağın tahliye olmasıyla beklenen, ama neredeyse birkaç düzenleme dışında bu konuda olumlu sayılabilecek hiçbir adımın olmadığı bir düzenlemeyle karşı karşıya kaldık. Bu bile Türk burjuva devletinin bu süreçte kendini konumlandırışını ortaya çıkarıyor. Bu dönemde yoksulluğa, kadın cinsine dönük şiddet ve kırım politikasına, 2025'in "aile yılı" ilan edilmesine, grev yasakları, enflasyonun altında maaş zammı gibi pek çok şikayet ve faşist zor, baskı ve yasaklara karşı duyulan öfke, gençlerin geleceksizliğe karşı tepkisi; bir potansiyel olduğunu gösteriyor. Ama emekçi sol hareket ve partimiz bakımımızdan öncülük ve önderlik etme misyonu daha güçlü olmalı. Hem politik merkez olma hem de daha güçlü bir iddiayı bilince çıkaran ve bunun için pratik bir yol arayan bir hat içinde olmak gerekiyor.

KÜRT HALKININ KOLEKTİF HAKLARINI HER ALANDA SAVUNMALIYIZ
Bunu Taksim 1 Mayıs çağrısını yapan devrimci sol örgütlerin sınırlılığında da gördük. Süreç içinde partimiz, ilerici sendikalar, gençlik örgütleri ve emekçi sol örgütler çağrı yaptı ve bu, çok önemliydi. Ama bu sorumluluğu almaktan büyük oranda kaçınan bir emekçi sol gerçeği de vardı. Hem öncülük ve önderlik misyonunu daha geniş bir potada buluşturmak hem rejimin faşizan karakterinin değişmediğinin görülmesi hem de emekçi sol güçleri tasfiye planlarının görülmesi, buna uygun olarak da mücadeleyi büyütmesi gerekiyor. Önümüzdeki sürecin tüm devrimcilere, antifaşistlere, antisömürgecilere, cins özgürlüğü isteyenlere yüklediği görev ve sorumluluk budur.

Son olarak şu çağrıyı tekrarlamakta fayda var. Kürt sorununda adil, demokratik, onurlu barış programının tüm taleplerini, mücadelenin her alanlarında savunmak, Kürt halkının kolektif haklarını sahiplenmek bakımından düne göre daha mücadeleci bir hattan yürümek gerekiyor. Bu tüm emekçi sol güçlere çağrımızdır aynı zamanda.