18 Ekim 2025 Cumartesi

Sosyalist erkekler için iki seçenek: Ya barbarlık ya sosyalizm

Sosyalist erkeklerin kadın özgürlük mücadelesiyle kuramadığı ilişki, aslında kendilerine, devrimci görevlerine ve insanlaşma pratiğine yabancılaşmanın tezahürüdür. "Yalnızca düzene tepki ve öfke duymak 'ret' anlamına gelmiyor. Onu tümüyle inkar etmek, ondan kopmak gerekiyor" der Kutsiye yoldaş. Tam da bu nedenle, bu dönemde kadın özgürlük mücadelesinin yanında yer almak, yeni insanı yaratma göreviyle yüzleşmek demektir.

Sosyalist kadınlar olarak bir süredir kolektif içindeki erkek egemenliği ile mücadele kapsamında yazınsal faaliyetler yürütüyoruz. Geçen hafta yayınlanan yazımızı bitirirken Marx'ın yabancılaşma kavramı ile tarif ettiği gibi "İnsanın yaratıcı özünü kaybetmesi ve insanın insanla ve doğayla kurduğu ilişkide nesneleşmesinin özel bir biçimi olarak, erkeğin de kendine, başkalarına ve topluma yabancılaşması ve erkekliği yeniden üretmesi kaçınılmaz olacaktır" demiştik.

Bu yazımızda, sosyalist erkeklerin kadın özgürlük mücadelesiyle ilişkilenmesini, daha doğru tarifle, yabancılaşmanın ete kemiğe bürünmüş hali olan ilişkilenmemelerini ele alacağız.

Kadın özgürlük mücadelesinin 21. yüzyıl devrimlerinin mihenk taşı olduğunu biliyoruz. Dünyanın her yerinde kadınlar tarihsel ezilmişliklerine karşı direniyor, özgürlük için mücadele ediyor. Sosyalist erkekler de teoride bunu biliyor; sorsanız, teorik gerekçeleriyle uzun uzun anlatabilirler.

Ne var ki bilmek ile bilinenin gereklerini pratiğe dönüştürmek arasındaki mesafe kapanmadıkça, sosyalist erkeklerin kadın özgürlük mücadelesiyle kurduğu ilişki şematik bir düzeyde kalmaya mahkumdur. Bu durum, sosyalist erkekler için bir tercih değil; devrimci olmanın zorunlu bir gereğidir. Fakat bu zorunluluk yeterince ciddiyetle kavranmadığında, pratiğe de yansımamaktadır.

Peki bu, ne şekilde açığa çıkıyor?

Pek çok siyasal meseleye dair güçlü yorumlar yapan, bilgi ve birikime sahip sosyalist erkekler, konu kadın özgürlük mücadelesi olduğunda belirgin eksiklikler gösteriyor. Kadın özgürlük mücadelesinin kolektif deneyimlerini sunumlarda gündem etmemek, toplantılarda kadın hareketinin güncel politik tartışmalarını görmezden gelmek ve kadın gündemli konuları yalnızca kadın yoldaşların tartışmasına bırakmak oldukça yaygın bir tutum. Sorduğunuzda, "kadın yoldaşlar değinir" yanıtı, bu kaçışın en görünür biçimidir. Bu, yalnızca "ben anlatmayayım" kolaycılığı değil; doğrudan bir ilgisizlik, takip etmeme ve düşünsel emeği esirgeme halidir.

Kadın özgürlük mücadelesine ilişkin teorik okuma yapan, gelişmeleri takip eden erkek yoldaşların sayısı oldukça azdır. Siyasal sunumlarda, değerlendirmelerde veya örgütsel tartışmalarda, dünyadaki ve bölgemizdeki kadın hareketlerinin deneyimlerine yeterince yer verilmediğini çok açık biçimde görüyoruz. Fakat mevzu bahis kadınları, kadın eylemlerini, feministleri eleştirme olduğunda sosyalist erkeklerin girişkenlikleri tüm bilgisizliklerinin önüne geçerek kendini gösteriyor.

Bugün sosyalist erkeklerin büyük bir kısmı, kadın özgürlük mücadelesini haberlerden, kadın yoldaşların değerlendirmelerinden ya da gündelik akış içinde yüzeysel biçimde takip ediyor. Yani, herhangi bir politik haberi okur gibi. İşte yabancılaşma tam da burada başlıyor.

Sınıfın yarısı kadınların devrimsel hareketler yarattığı kadın devrimleri yüzyılında, kadın özgürlük mücadeleleriyle düşünsel ve pratik bağ kurmamak, sosyalist kimliğin içini boşaltır. Kadın cinsinin özgürlük mücadelesine duyarsız kalmak, bir sosyalist için yalnızca politik bir eksiklik değil insanlaşma sürecine yabancılaşmadır.

Kadın cinsinin ezilmişliğine dair en ufak bir sorumluluk hissetmeyen, kendi erkek halleriyle yüzleşmeyen; buna karşın kadın örgütünün kararlarını "soru işaretleriyle" karşılayan, kadın devrimi programına hakim olmayan, kadın yayınlarını dahi "kadın yoldaş olmadan dağıtamayan" yaklaşım... Erkeklerin bu hali, yalnızca bireysel bir sorun değil, politik bir göstergedir.

Sosyalist erkeklerin kadın özgürlük mücadelesiyle kuramadığı ilişki, aslında kendilerine, devrimci görevlerine ve insanlaşma pratiğine yabancılaşmanın tezahürüdür. "Yalnızca düzene tepki ve öfke duymak 'ret' anlamına gelmiyor. Onu tümüyle inkar etmek, ondan kopmak gerekiyor" der Kutsiye yoldaş. Tam da bu nedenle, bu dönemde kadın özgürlük mücadelesinin yanında yer almak, yeni insanı yaratma göreviyle yüzleşmek demektir.

Sosyalist erkeklerin kendilerine sorması gereken soru şudur: Gerçekten reddin ötesine geçiyor muyuz?

Erkeklerin görevi, kadın özgürlük mücadelesini uzaktan izlemek değildir. Kadın devrimi programının ittifak gücü oldukları için bu mücadelenin aktif öznesi olmak zorundadırlar. Bunun için her şeyden önce kendi erkeklik halleriyle yüzleşmeli, aralarındaki gerici erkek ittifakına son vermeli ve parti içindeki erkek egemenliğine karşı eleştiriyi yükseltmelidirler.

Kadın örgütünün yayınlarını okumak, kadın hareketinin güncel politik gelişmelerini izleyip yorumlamak tek başına yeterli değildir. Kadın yayınlarının, hareketin güncel gelişmelerinin istenilen düzeyde takip edilmediği notunu da buraya düşelim. Esas olan, parti örgütlerinde yürütülen politik süreçlerde görev almak, sorumluluk üstlenmektir. Yalnızca analiz eden, yorumlayan değil kadın mücadelesiyle arasındaki yabancılaşmayı aşan, kadın örgütünün aldığı kararları gündemine alan ama bununla da yetinmeyip hayata geçiren bir pratik sergilenmelidir.

Kadın örgütünün kampanyalarını parti örgütlerinde sahiplenmek, kadın eylemlerine kadınların aktif katılımını sağlamak, sözle değil pratikle değişimi göstermek asli görevdir. Bütün bunların yanı sıra; çocuk istismarı, LGBTİ+ mücadelesi ya da "aile yılı" gibi kampanyalar yalnızca kadın örgütünün sorumluluğu olmadığı kavranmalı. Sosyalist erkekler de parti içinde ve örgütlerinde bu konularda politik faaliyet örgütlemeli, açıklamalar yapmalı, tutum almalıdır.

Geçmişte 8 Mart kampanyalarında erkek yoldaşların kadın eylemlerinde teknik işleri üstlenmesi, parti binalarında kreş kurulmasına destek vermesi, kadınların eylemlere katılımını kolaylaştırması olumlu örneklerdi. Bugün, kadın mücadelesiyle kurulan ilişkinin zayıflaması, bu tür pratik ve örgütsel görevlerdeki zayıflamayı da beraberinde getirmiştir. Kadın özgürlük mücadelesini gündem dışı kılmak, erkeklerin devrimci sorumluluğundan kaçması anlamına gelir.

Sosyalist erkekler, kadın özgürlük mücadelesiyle kurdukları biçimsiz ve sıradan ilişkiyi değiştirmenin, kendiyle yüzleşip yeniden inşa etmenin zorunluluğunu kavramadan erkek egemen tarz ve yaklaşımlarından kopamazlar. Bahaneler ardına gizlenmiş erkekliği yıkmak, sosyalist erkeklerin önünde acil bir görev olarak durmaktadır.

Mesele biçim değil, işlev meselesidir.
Bu, sosyalist erkeklerin kendi devrimciliğinin turnusol kağıdı olacaktır. Bir sosyalist erkek, erkeklik hallerinden kopmadığı sürece; kadın devrimi programına sahip bir kolektifin içinde erkeklik haliyle varlığını sürdüremez. Mesele bu kadar açık ve nettir: Sosyalist erkekler "ya barbarlığı ya sosyalizmi" seçecektir.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 18 Ekim tarihli 240. sayısında yayımlanan Özgür Kadın yazısı.