26 Nisan 2024 Cuma

Sevgi Özlem Gülmez: İstanbul Sözleşmesi bizim için hayat memat meselesi

İstanbul Sözleşmesi'ni Uygula Kampanya Grubu’ndan Sevgi Özlem Gülmez, İstanbul Sözleşmesi'nin kadınlar için "hayat memat" meselesi olduğunu belirtti, "Bizleri, çocukları, LGBTİ+’ları koruyan yasaların, iktidarın siyasi pazarlıklarına kurban gitmesini kesinlikle kabul etmiyoruz" dedi.

İstanbul Sözleşmesi'ni Uygula Kampanya Grubu'ndan Sevgi Özlem Gülmez, Saray rejiminin, gece yarısı kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararına ilişkin ETHA'nın sorularına yanıt verdi.

Türk devleti, İstanbul Sözleşmesi'ni imzalayan ilk ülke oldu. Bunun propagandasını da sıkça yaptılar. Ancak önceki gece bir kararname ile AKP sözleşmeden çekildi. İktidar bakımından ne değişti de sözleşmeden çekildi?
AKP bu sözleşmeyi ilk imzaladığı için bundan iftihar ederken şimdi iktidar meselesi haline geldi. AKP, iktidarını kurtarabilmek için, sözleşmeyi siyasi bir koz olarak kullanmak, sözleşmeden çıkarak kendi oy oranını artırmak, kendi tabanını konsolide etmek için kullanıyor. 6284 Sayılı Yasa'nın ve İstanbul Sözleşmesi'nin tam ve etkin uygulanması için defalarca eylemler yaptık. Ancak polis ve yargı bunu tam olarak uygulamadığı için uzaklaştırma kararları, çevirmen bulundurmayla ilgili sürekli sorunlar yaşandı.

Örneğin Fatma Altınmakas örneği var. Eşinin erkek kardeşinin tecavüzüne uğramıştı. Şikayete gittiği karakolda Kürtçe çevirmen ihtiyacı sağlanmadığı için derdini anlatamamıştı. Evine döndüğünde eşi tarafından başından vurularak öldürülmüştü. Buna benzer pek çok olay yaşandı. Yasanın ve sözleşmenin uygulanması için defalarda uyarıda bulunduk. Ancak kadınları yalnızlaştırmak, kazanılmış haklarını uygulatmamak iktidarın bilinçli bir tercihidir.

İstanbul Sözleşmesi'nden çıkabileceklerini söylediklerinde, bizler İstanbul Sözleşmesi Uygulansın Kampanya Grubu'nu oluşturduk. Geniş tabanlı bir hareket başlattık. Ağustos ayında da Kadıköy'deki Beşiktaş iskelesinde büyük bir eylem yaptık. Bizim "haklarımız" diye bahsettiğimiz şey, şu anda "yaşama hakkı"dır. Birkaç yıl öncesinde "Sokakları da meydanları da terk etmeyeceğiz" derken, şu anda "Ölmek istemiyoruz" feryatlarına döndü. İstanbul Sözleşmesi bizim için hayat memat meselesi. Bizleri, çocukları, LGBTİ+'ları koruyan yasaların, iktidarın siyasi pazarlıklarına kurban gitmesini kesinlikle kabul etmiyoruz.

İktidarın, kendi tabanını konsolide etmek için böyle bir adım attığını söyledin. Böyle bir değerlendirme de hakim. Ancak şunu sormak istiyorum; İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı iktidarın "makbul kadın" yaratma politikası ile birlikte düşünüldüğünde, bu adımı nasıl yorumlarsın?
Onlar için hiç "makbul" değiliz. Şu anda siyasal İslam'ın iktidarı var. Onlar için "makbul kadın" kutsal aile içinde tanımlanıyor. Onlara göre kadın, iyi bir eştir, uysaldır, itaat eder. Mümkünse çalışmayan, kamusal hayatta görünmeyendir. Ev içi emeğin hesabını sormayan bir kadındır. Çocuk doğurur, ancak onların yetiştirilmesinde bile herhangi bir söz hakkı yoktur. Bizler, kadının aile içinde değerlendirmesini reddediyoruz. Bakanlığın adını bile değiştirdiler, kadının adını bile bakanlığın isminden çıkardılar. Bu anlayışın da toptan karşısındayız. İstanbul Sözleşmesi'nde "ev içi şiddet" kavramı yer alır. Ev içinde birlikte yaşayan insanların birbirlerine uyguladığı şiddetten de bahseder. "Aile" diye konumlandırdığında insanların aklına, "anne, baba ve çocuklardan" oluşan bir topluluk geliyor. İktidarın, aile içinde kadını konumlandırma biçimine toptan karşıyız. Kadın, bir kadın olarak görülmelidir.

Kadın hareketi, hem çocuk tecavüzcülerine af getiren yasayı çıkartma hem de İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme konusunda iktidara geri adım attırmıştı. Siyasi gündemin çok yoğun olduğu bir dönemde gece yarısı kararnamesi ile iktidar sözleşmeden çekildi. İktidarın bu adımından kadın hareketinin mücadele deneyimi bakımından nasıl sonuçlar çıkartmak gerekiyor?
Şaşırmadık. Biz çok hızlı refleks verebilen bir hareketiz. TCK 103 ve çocuk istismarı konusunda da yine bir adım atmaya çalıştıklarında, hemen hemen her ilde eş zamanlı açıklamalar ile yasa üzerinde değişiklik yapılmaması gerektiği konusunda uyardık ve bunu durdurduk. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile iktidar sözleşmeden çekildiğini açıklıyor, ancak bütün hukukçuların belirttiği kararnamenin "yok hükmünde" olduğudur. Sözleşmenin iptalini isteyen bütün tarikatlar, Cumhurbaşkanı ile görüştü. Bunlar aynı zamanda Ensar Vakfı'nda çocuklar tecavüze uğrarken ses çıkarmayanlardı. İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanmamasını isteyenlerin kimler olduğunu biliyoruz. Bunlar tarikatçılar, siyasal İslamcılar, bunlar yobazlar, kadını ve çocuğu istedikleri gibi şekillendirebileceklerini ve taciz edebileceklerini düşünen insanlar. "Çocuk evliliği" diye bir kavram çıkartıp, çocuk istismarını yasalaştırmaya çalışıyorlar. LGBTİ+'lara yönelik nefreti örgütlüyorlar. Son haftalarda gördük ki, LBGTİ+ hareketini bir "terör örgütü"nün ismi, isminin kısaltmasıymış gibi lanse ediyorlar. Bu insanların hayatlarına, yaşam tarzlarına müdahaledir, demokratik toplumlarda olmaması gerekir. Ama bizim ülkemiz için bundan bahsedemiyoruz.

Bizim her günümüz hayatta kalma savaşı ve bir şeyler için mücadele etmekle geçiyor. Biz kadınlar teyakkuzdayız. Gece yarısı kararnamenin geçirilmesini yorumlarken son dönemdeki siyasal duruma da bakmak lazım. HDP hakkında kapatılma davası açılması, Gergerlioğlu'nun milletvekilliğinin düşürülmesi ve Meclis'ten gözaltına alınması, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı… Bunların hepsi iktidarın, kendi tabanını genişletme ve bir seçim çalışması yapma hazırlıkları. Kime ne söz verdiyse yerine getiriyor. MHP'ye "Bakın HDP'yi kapatıyorum" diyor. İstanbul Sözleşmesi'ni Saadet Partisi ile bir pazarlık olarak kullandı. Cumhurbaşkanı ile görüşme sonrasında Oğuzhan Asiltürk, "Biz Cumhurbaşkanımızla görüştük, bize İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılacağını söyledi" demişti. AKP mavi boncuk dağıtıyor. Biz kadınlar asla mücadeleden geri adım atmayacağız.

Kadın hareketi, bu gasba karşı ne yapmalı?
İstanbul Sözleşmesi hukukçularımızın dediği gibi yürürlüktedir, kaldırılması bir insanın iki dudağının arasında olamaz. Bu aynı zamanda insan hakları sözleşmesidir ve nasıl Meclis'te kabul edildiyse, o şekilde kaldırabilir. Meclis'te bile onaylanıp kaldırılsa bu kanayan bir yara olacaktır. Çünkü bu sözleşme aynı zamanda insan hakları ile ilgilidir. O yüzden biz bundan asla geri adım atmayacağız. Eylemlerimiz devam edecek. Bu akşamdan itibaren her akşam saat 21.00'de ses çıkarma eylemleri yapacağız. Önümüzdeki günlerde de neler yapacağımızı konuşup karara bağlayacağız. Dün çok büyük eylemler oldu. En büyüğü İstanbul'daydı, 7-10 bin arasında bir katılım olduğu söyleniyor. Çok kalabalıktı, çok ciddi bir tepki vardı. Bizi bunlarla sınamasınlar. Kadın hareketi, çok hızlı bir şekilde refleks göstererek örgütlenen ve sokağa çıkan bir harekettir. Farklı politik mecralardan gelsek de kadınlarla ilgili konular olunca hepimiz için akan sular durur, anında kenetlenip tek vücut olup iktidarın karşısında dikiliriz.