9 Eylül 2025 Salı

Eğitim Sen'den 2025-2026 eğitim öğretim yılına ilişkin rapor

Eğitim Sen, "2025-2026 Eğitim Öğretim Yılı Başında Durumu Raporu"nu açıkladı. Raporda, yeni eğitim-öğretim yılının köklü sorunların gölgesinde başladığı vurgulanarak, özgür düşünce, bilim ve eşitliğe dayanan bir eğitimin ancak örgütlü mücadeleyle mümkün olduğu vurgulandı.

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), "2025-2026 Eğitim Öğretim Yılı Başında Eğitimin Durumu Raporu"nu, sendikanın Ankara'da bulunan genel merkezinde açıkladı.

Raporu kamuoyuyla paylaşan Eğitim Sen Genel Başkanı Kemal Irmak, 2025/26 eğitim-öğretim yılının köklü sorunların gölgesinde başladığını ifade etti.

"Son yıllarda Türkiye'deki eğitim politikalarında yaşanan piyasa merkezli ve laiklik karşıtı dönüşüm, eğitimi kamusal bir hak olmaktan çıkararak piyasacı, tek din–tek mezhep referanslı ve merkeziyetçi bir yapıya dönüştürmüştür. Bu dönüşüm sadece eğitim sistemini değil; öğrenciler, öğretmenler ve toplumun tamamı üzerinde çok katmanlı ve derin etkiler yaratmıştır. Eğitim, toplumsal eşitliğin ve kamusal yararın bir aracı olmaktan uzaklaştırılmış, piyasanın ihtiyaçlarına ve siyasi iktidarın ideolojik yönelimlerine göre şekillenen bir araç haline getirilmiştir" ifadelerini kullanan Irmak, yeni müfredatla bilimsel bilgi ve eleştirel düşünmenin geri plana itildiğini, öğrencilerin piyasaya uygun iş gücü olarak yetiştirildiğini vurguladı.

'GÜVENCESİZ İSTİHDAM YAYGINLAŞTI'
Öğretmenlerin itibarsızlaştırıldığını, güvencesiz istihdamın yaygınlaştığını ifade eden Irmak, "Sözleşmeli, ücretli ve esnek istihdam biçimleri norm haline gelirken; öğretmenlerin sendikal hakları baskı altına alınmış, sendikamız hedef gösterilmiştir" dedi.

'EĞİTİM ÖZEL OKULLARA KAYDI, DEVLET OKULLARINDA KAYNAK YETERSİZ'
Eğitimin özel okullara ve paralı kurslara kaydığına işaret eden Irmak, devlet okullarının kaynak yetersizliği, öğretmen eksikliği ve nitelik kaybıyla mücadele ettiğini vurguladı. Irmak, şöyle devam etti: "Parası olan özel okullarda iyi eğitim alabilirken, emekçi halkın çocukları imam hatiplere, meslek liselerine veya açık liselere yönlendirilmekte; böylece sınıfsal uçurum derinleşmektedir. Ekonomik kriz, yoksulluk, işsizlik, deprem felaketleri ve geleceksizlik duygusu öğrencilerin ruh sağlığını ağır biçimde etkilemektedir. Son yıllarda çocuk ve gençler arasında depresyon, kaygı bozukluğu, şiddet olayları ve intihar vakalarında ciddi bir artış yaşanmaktadır. Buna karşın okullarda psikolojik danışman ve rehberlik hizmetleri son derece yetersizdir."

'KIR-KENT EŞİTSİZLİĞİ DERİNLEŞİYOR'
Türkiye'de okullaşma oranı artarken mevcut okul ve derslik sayısı artırılmadığı için birçok bölgede öğrencilerin hala ikili eğitim gördüğünü, kalabalık sınıfların eğitimin niteliğini düşürdüğünü belirten Irmak, kır-kent eşitsizliğinin giderek derinleştiğini söyledi. "Köy okullarının kapatılması, kırsal bölgelerde yaşayan çocukların eğitim hakkını büyük ölçüde sınırlandırmış; taşımalı eğitim uygulamaları öğrencilerin sabahın erken saatlerinden itibaren kilometrelerce yol kat etmesini zorunlu hale getirmiştir" diyen Irmak, öğretmen açığının da ciddi bir sorun olduğunu ifade etti.

'OKUL GİDERLERİ VELİLER ÜZERİNDEN KARŞILANIYOR'
Türkiye'de eğitime ayrılan bütçenin uzun yıllardır yetersiz olduğunu vurgulayan Irmak, "Okulların ödenek sorunu artık en temel ihtiyaçların bile karşılanamaması noktasına gelmiştir. Elektrik, su, temizlik, kırtasiye, bakım-onarım gibi zorunlu giderler için kaynak bulamayan okul yöneticileri, sık sık velilerden maddi destek talep etmektedir. Bu durum, eğitimin kamusal ve parasız olma niteliğini zedelemekte, ailelerin ekonomik gücü ile eğitim kalitesi arasındaki bağı kuvvetlendirmektedir. Yoksul ailelerin çocukları bu tablo karşısında daha da dezavantajlı hale gelmekte, eğitimde fırsat eşitliği sadece kağıt üzerinde kalmaktadır" dedi.

'ENGELLİ ÇOCUKLAR VE MÜLTECİ ÇOCUKLAR EĞİTİM HAKKINDAN MAHRUM'
"Türkiye'de yaklaşık 500 bin özel eğitim çağında çocuk bulunmasına rağmen okullaşma oranı oldukça düşüktür. Bu tablo, engelli çocukların eğitim hakkından fiilen mahrum bırakıldığını göstermektedir. Kaynaştırma eğitimine yönlendirilen öğrenciler ise büyük ölçüde destekten yoksun bırakılmaktadır" diyen Irmak, eğitim politikalarının engelli öğrencilerin eşit haklarla eğitim almasını garanti altına almak zorunda olduğunu vurguladı.

Türkiye'de yaşayan mülteci çocukların yaygın bir şekilde eğitim hakkından mahrum bırakıldığını ifade eden Irmak, "Okula gidebilen mülteci çocuklar da birçok zorlukla başa çıkmak zorunda kalmaktadır. Dil bariyeri, sosyal dışlanma ve ayrımcılık, ekonomik yetersizlikler ve eğitim sistemine uyum sorunları, eğitimin önünde önemli birer engel oluşturmaktadır. Bir kısmı, kayıt dışı işlerde çalışmaya zorlanmakta; çocuk işçiliği ve ekonomik sömürü bu bağlamda artmakta, mülteci çocuklar hem eğitim hem de çocukluk hakkından geri çekilmektedir. Bu durum, toplumsal eşitsizlikleri ve dışlanmayı derinleştirmektedir" dedi.

'5 MİLYONU AŞKIN ÇOCUK YOKSULLUK SINIRININ ALTINDA YAŞIYOR'
Çocuk yoksulluğu ve öğrencilerin beslenme sorununun en acil çözüm bekleyen toplumsal meselelerden biri olduğunu ifade eden Irmak, "Türkiye'de yaklaşık 5 milyonu aşkın çocuk yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Bu oran, çocuk nüfusunun dörtte birine karşılık gelmektedir. Yoksulluk sadece çocukların maddi koşullarını değil, eğitimden sağlığa, sosyal gelişimden geleceğe dair tüm olanaklarını doğrudan sınırlandırmaktadır" ifadelerini kullandı.

Mesleki kız ortaokullarına işaret eden Irmak, "Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in göreve ilk geldiği andan itibaren gündeme getirdiği tek cinsiyetli kız okulları açılması, eşit, laik ve bilimsel eğitim anlayışı açısından tehlikeli bir adımdır. Bu uygulama, karma eğitim ilkesini zayıflatarak eğitimi ataerkil ve dini referanslı bir zemine çekme amacını taşımaktadır" ifadelerini kullandı.

'ANADİLİNDE EĞİTİM HAKKI GASBEDİLİYOR'
Anadilinde eğitim hakkının hala reddedildiğine işaret eden Irmak, şöyle devam etti: "Anadillerinde eğitim hakkından mahrum bırakılan çocuklar, okula başladıkları ilk günden itibaren kendilerini ifade etmekte zorlanmakta; dil bariyeri nedeniyle hem akademik başarıda hem de sosyal uyumdan geri kalmaktadır. Öte yandan, anadilinde eğitim hakkının yokluğu, anadili farklı olan çocukları sistematik bir asimilasyon sürecine maruz bırakmakta; kimliklerini, kültürlerini ve kendilerini ifade etme imkanlarını kısıtlamaktadır. Bu süreç, sadece bireysel değil, toplumsal hafızayı ve kültürel çeşitliliği de tehdit etmektedir."

'ZORUNLU EĞİTİMİN KISALTILMASI, ÇOCUK İŞÇİLİĞİNİ YASALLAŞTIRMAKTIR'
12 yıllık zorunlu eğitimin hedef alınmasına tepki gösteren Irmak, "Zorunlu eğitimin süresinin kısaltılması, fiilen çalışma yaşının düşürülmesi ve çocuk işçiliğinin devlet eliyle yasallaştırılması anlamına gelecektir" dedi. Bu girişimle milyonlarca çocuğun erken yaşta ucuz işgücü havuzuna sürükleneceğine işaret eden Irmak, "Eğitim süresini kısaltma girişimi, uluslararası sözleşmelerin ve çocuk haklarının açık ihlalidir. Çocukları eleştirel düşünceden, sorgulayıcı eğitimden, bilimsel bilgiye erişimden mahrum bırakmak; onları patronların kâr hırsına teslim etmek anlamına gelir" ifadelerini kullandı.

'ÇOCUK İŞÇİLİĞİ, EĞİTİM HAKKINI ÇOCUKLARIN ELİNDEN ALIYOR'
"Çocuk işçiliği, en temel insan hakkı olan eğitim hakkını çocukların ellerinden alarak, onları kısır bir döngünün içine hapsetmektedir. Eğitimsizlik, yoksulluk ve işsizlik arasında sıkışıp kalan milyonlarca çocuk, kendi geleceklerini kurmak için gerekli olan araçlardan mahrum bırakılmaktadır" diyen Irmak, Suriyeli mülteci çocukların, ucuz iş gücü olarak en korunmasız gruplardan biri olduğuna dikkat çekti.

'MESLEK LİSELERİ FABRİKA GİBİ İŞLETİLİYOR'
Türkiye'de meslek liselerinin fabrika gibi işletildiğini söyleyen Irmak, "Çocuklar ve gençler 'çırak' ya da 'stajyer' kimliğiyle işçi gibi çalıştırılmakta, emek sömürüsünün sınırları zorlanmaktadır. MESEM projesiyle 300 bini çocuk olmak üzere 1,5 milyonun üzerinde insanın emeği patronların hizmetine sunulurken, yüzbinlerce çocuk ve gencin bu sistemin çarkları arasında acımasızca öğütüldüğüne tanık oluyoruz. İktidar eliyle derinleştirilen ekonomik ve toplumsal sorunlar, MESEM'i bir tercih olmaktan çıkararak çok sayıda çocuk ve genç için zorunluluk haline getirmiştir" dedi.

MESEM'de çalıştırılan çok sayıda çocuğun iş cinayetlerinde katledildiğine dikkat çeken Irmak, "Çocuk işçiliğini devlet eliyle meşrulaştıran bu uygulama, eğitim hakkını ortadan kaldırmakla kalmamakta, aynı zamanda çocukların yaşam hakkını da elinden almaktadır" ifadelerini kullandı.

'DEPREM BÖLGESİNDE EĞİTİM KOŞULLARI HALA NORMALLEŞMEDİ'
2023 Maraş ve Antakya merkezli depremlerin ardından deprem bölgesinde eğitim koşullarının hala normalleşmediğini vurgulayan Irmak, çok sayıda okulun yıkıldığını veya hasar gördüğünü, yüz binlerce öğrencinin eğitim hakkından mahrum kaldığını vurguladı.

Irmak, şöyle devam etti: "Okulların kalıcı, güvenli ve depreme dayanıklı biçimde yeniden inşa edilmesi acil bir ihtiyaçtır. Geçici konteyner eğitim yerleri son çözüm olmamalıdır. Eğitim emekçilerine lojman, ekonomik yardım, psikososyal destek, tayin hakları ve tazminatlar gibi somut destekler sağlanmalıdır. Öğrenciler için uyum haftaları, psiko-eğitim destekleri ve kırtasiye-öğün destekleri yaygınlaştırılmalıdır. Eğitim dışı kalan çocukların takibi, nakil süreçlerinin kolaylaştırılması ve mülteci çocuklara yönelik özel destek birimleri oluşturulmalıdır."

'BİLİM VE EŞİTLİĞE DAYALI EĞİTİM, ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYLE MÜMKÜN'
Irmak, şu ifadeleri kullandı: "Özgür düşünceye, bilime ve eşitliğe dayalı bir eğitim ancak örgütlü bir mücadele ile mümkündür. Bu mücadele, eğitim ve bilim emekçilerinin, velilerin, öğrencilerin ve toplumun bütün kesimlerinin ortak çabasıyla yürütülmelidir. Kamusal, bilimsel, laik, cinsiyet eşitlikçi ve anadilinde eğitim için verilen her mücadele, daha adil ve demokratik bir toplumun inşası için atılmış önemli bir adım olacaktır. Okul öncesinden üniversiteye kadar eğitim sisteminde yaşanan kapsamlı dönüşümler, eğitim alanının aynı zamanda sınıfsal bir mücadele alanı olduğunu bir kez daha göstermektedir. Eğitim ya egemen ideolojinin kontrolünde biat eden bireyler yaratmak için kullanılacak ya da halktan, emekten ve özgürlükten yana bir toplum kurmak isteyenlerin mücadelesiyle yeniden şekillenecektir."