16 Mayıs 2024 Perşembe

Diplomasi savaşı

Rojava devriminin ardından Kürt diplomasisinin yükselişte olması türlü biçimlerde görüldü. Diğer yandan rejimin diplomatik hamleleri günden güne daha bir sonuçsuz kaldı. Bunu salt emperyalist kimi odaklarla, rejimin çelişkisiyle izah etmek halklar dinamiğini ıskalayan problemli bir yaklaşımdır.
Efrin işgali ve alandaki direniş, meseleyi sahada yürüyen çatışmaların sertliği oranında uluslararası platformların gündemine getirdi. Süre uzadıkça, rejimin oluşturmaya çalıştığı psikolojik hava tersine döndü. BM'nin kısa bir süreyi kapsayan ateşkes kararını, karar uygulanmadığı halde, Kürt siyasal hareketinin diplomatik etkinliğine bağlayabiliriz. Böylelikle, teknik olarak devlet dışı bir örgütleme olan Kürdistan'daki devrimci demokratik hareket, bir BM üyesiyle eşit koşullarda bir taraf olarak tanımlandı. Efrin işgalini savaş olarak tarif etmek ve camilerde cihat hutbeleri okutmak da bunun yolunu döşedi.
 
Bütün dar çıkarcılığına, Türkiye'yi NATO etki sahasından koparmak gibi kendi amaçlarına odaklandığı siyaseti uğruna rejimin Rojava'da yaptıklarını şimdilik görmezden gelen Rusya, AKP iktidarına en yakın göründüğü anda dahi Kürt siyasal hareketlerini terör kapsamında saymaktan özenle kaçınıyor. Böyle anlarda iç politika “Katil Esed” sözleriyle dalgalanıyor.
 
Ancak bu ve bunun gibi dış dinamiklere yönelmiş her öfkeli beyanat ve söylevi duyduğumuz anda o gün mesela Rojava devriminin lehine bir gelişme olduğunu hemen anlıyoruz. Rejimin dilindeki yumuşaklık ile özelde Efrin, genelde devrimci demokrasi mücadelesinin seyri bakımından, hiç değilse şu konjonktürde, ters orantılı bir gelişme var. Buna devrimci mücadeleleriyle temayüz etmiş, birçok ismin çeşitli ülkelerde açık veya kapalı operasyonlarla tutsak edilmesi hedefinin başarıya ulaşması veya bu adımların önünün tıkanması durumlarında daha sık rastlayacağız.
 
Bütünleşik dünya pazarını ele geçirmeye çalışan güçlerin amansız rekabeti, sosyalizm-kapitalizm denge döneminde elde edilmiş ve önemli bir bölümü emperyalizmin hareket kabiliyetini sınırlayan anlaşmalar ve bu arada çeşitli ülkelerdeki duyarlı kamuoyları, politik düzlemde içeriği legalize edilmiş devrimci demokratik mücadeleler için kullanılabilir/elverişli ortamlar sunan ilginç bir uluslararası ilişki zincirine yol açıyor.
 
Güce dayanmayan diplomatik çabaların devamlığını sağlamaksa imkansız. Ancak kaba güç de her şey demek değil. Örnekse Salih Müslim'in gözaltına aldırılması rejimin güç gösterisi olarak sunulurken, serbest kalmasının engellenememesi bu kez Kürt diplomasisinin kaynağını asıl olarak Rojava devriminden alan ve günden güne artan kuvvetine işaret etti. Hatta doğası gereği esneme kabiliyetleri zayıf olan devlet organizasyonlarına karşı alternatif diplomasi ataklarının sonuç verdiği bu vesileyle bir defa daha görüldü.
 
Rojava devriminin ardından Kürt diplomasisinin yükselişte olması türlü biçimlerde görüldü. Diğer yandan rejimin diplomatik hamleleri günden güne daha bir sonuçsuz kaldı. Bunu salt emperyalist kimi odaklarla, rejimin çelişkisiyle izah etmek halklar dinamiğini ıskalayan problemli bir yaklaşımdır. Tam da bu nedenle sahada güçlerin karşılıklı menfaatleri rejimin siyasal karakteriyle kıyaslandığında, Ortadoğu cangılında hemen herkese bir vaha alanı olarak gelen ve açık devrimci, komünist kimlikleri bulunan politik parti/grup organizasyonlarıyla desteklenen Kürt devrim dinamiğinin özgül ağırlığının yarattığı diplomasi gücü gözden kaçırılmamalıdır.
 
Gözden kaçırmanın veya ucuz yaklaşmanın görüngülerinden biri, her fırsatta Kürtleri ABD'nin kara gücü sayma türündeki rejim propagandasının kimi sosyal çevrelerce tekrarlanması. Çeşitli psikolojik dinamiklerin de devrede olduğu, bir kısmı açıktan tahammülsüzlük olan bu tür saldırılar bir devrimin ne olduğu hakkında somut fikirlerden yoksunluğun da anlatımı oluyor.
 
Ne acı, Kürt siyasal hareketi yenilse, yıkılsa, Rojava halk devrimi darmadağın olsa sevinecek ne çok çevre var. Kendi taassupkar hallerinin doğrulanmasından başka hiçbir şeyi önemsemeyen böylesi kesimlerin hayat ve hakikatle bağları neredeyse kopmuş durumda. Kendi koyu subjektivizmlerinin esiri olanların bir yerden sonra dogmalarına ve imal ettikleri düşünsel putlara tapınmaları kaçınılmazdır. İbretlik hallerini, hayır biz söylemiştik sevinciyle değil acıyarak izliyoruz.
 
Bunu Kemalizm adına yapanlar dönüp onun hayatını yeniden okumalı; İngilizlerden Dizbağı Nişanı alamadığı için ağladığı vaki ve kayıtlıdır. Evvelinde, yani cumhuriyet öncesinde Osmanlı Sarayı'na damat olmak veya Nazırlık için çabaladığı da. Çoğu İslami çevrenin bu hususta söz söyleme kapasitesi hiç yok, çünkü düne kadar düşman saydıkları ve lanetledikleri Kemalist devletin sonsuz olanaklarını kullanmakta pek bir mahirlerdir şimdilerde. AKP'nin Fazilet Partisi'nden hangi şartlarda ve nasıl ayrıldığını, kurulmasında ABD'nin nasıl önayak olduğunu bizden değil bizzat o geleneğin devamı Saadet Partisi'nden dinlesin orada olup birdenbire antiemperyalizmi keşfedenler.
 
Devrimcilik iddiasıyla buradan söz almaya çalışanların çoğuna ise benzer mesnetsiz çamurların uzun yıllardır bizzat Türkiyeli devrimcilere atıldığını hatırlatmak kafi. Karşıdevrim cephesinin kirli silahıyla iş görmek devrimcilerin işi değil ve olmamalı.
 
Diplomasi sahasında dost, düşman veya güven, güvensizlik gibi sözcükler anlamsızdır. Devrimci demokratik mücadelelerin bir alanı olarak devrimci diplomasinin amaçları ve ona kendi değerler bütünü gözeterek ulaşma gayesi vardır. Başarının asıl ölçüsü, küçük veya büyük kazanımlarla bu hususta ne denli yol alınabildiğidir. Tam da bu nedenle, tıpkı Kürt siyasal hareketinin bağlayıcı isimlerinin çerçevesini çizdiği gibi bir yanıyla katılık girdabına yakalanmamak ve diğer yandan dolaylı yedek haline getirilmek istenen muhatapların kendi planlarının farkında olmak hayati bir ihtiyaçtır.
 
Büyüyen, gelişen, kitleselleşen her devrimci hareket, çeşitli biçimlerde diplomasi sahasında birçok başlıkla karşılaşıp bunları kendi yordamları doğrultusunda çözerek ilerlemek konularıyla karşılaşacaktır. Dar kabuklar, daralmış ilişki ağlarının yol açtığı içe dönük dar grup dili, bu arada politik siniklik biçiminde yansıyan ve iş yapan herkese dikenlerini fırlatan tarz-ı siyaset kendi tabutunu çivilemektedir.
 
Devrimin dolaylı yedekleri artıyor. Diplomasi ile devrimci hegemonya mücadelesinin birbirine benzeyen yönleri, ikisinin de kaynağını pratik sahadan alması ve yaratıcı yolların tamamını kullanarak, içeriklerini muhataplarına kabul ettirmeleri. Rejim ikisini de kaybediyor. Sosyal medya tutuklamaları sadece bir tahammülsüzlüğün değil hegemonya kaybının da delili. Bir yanda gerileyen, tecrit olan bir rejim diğer yanda bilhassa Rojava'da ışıldayan halk devrimi süreci. Başımızı kaldırıp ufka bakalım. Türkiye devrimi de menzildedir.