5 Mayıs 2024 Pazar

Aynur Ege Dîcle yazdı | Cizre katliamının yıldönümünde hesap sorma mücadelesi

2015 yılında ilan edilen özyönetim direnişleri sürecinde Cizre'de ilk olarak 4 Eylül 2015 tarihinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. İkinci kez sokağa çıkma yasağı 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edildi. Faşist kıyım saldırısının yaşandığı bu dönemde 300 kişi katledildi. Üzerinden 8 yıl geçti. Sömürgeci, inkarcı devlet vahşetini unutmamak kadar unutturmamak da ezilenlerin tarihsel belleğinde mücadele ve direniş gücünü bilemesi bakımından önemli. Unutturulmaması gereken bir başka şey ise, Cizre halkının, gençlerin tarihi direnişidir.

Adları Miray bebek, Muhammed Tahir Yaramış, Cemile Çağırga, Selman Ağar, Taybet İnan idi. Ve adlarını bu satırlara sığdıramadığımız yüzlerce genç, yaşlı, kadın, erkek ve çocuk 300'e yakın insan katledildi.

2015 yılında ilan edilen özyönetim direnişleri sürecinde Cizre'de ilk olarak 4 Eylül 2015 yılında sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve 8 gün sürdü. Sömürgeci Türk ordusuna bağlı tanklar ve toplar konuşlandırıldı Cizre'de. Bu 8 günde yapılan saldırılarda bebek, çocuk ve yaşlılarında olduğu 21 kişi katledildi.

İkinci kez sokağa çıkma yasağı 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edildi. 2 Mart 2016'ya kadar sürdü. Tam anlamıyla faşist kıyım saldırısı yaşandı bu dönemde. Toplamda 300 kişi katledildi.

Kimi evinin önünde, kimi Muhammed gibi hastaneye götürülmesine izin verilmediği için, kimi de Taybet İnan ve Cemile gibi devlet kurşunuyla katledildi. Günlerce kuşatma altına alınan Cizre'de evleri başlarına yıkılan halkın sığındığı bodrumlarda genç-yaşlı, yaralı-hasta 177 kişi kimyasal yanıcı maddelerle diri diri yakıldı.

Dönemin tanığı DEP Milletvekili Faysal Sarıyıldız bir röportajında bodrumdaki vahşeti şu sözlerle anlatıyordu: "Birinci bodrumda 31 insan katledildi. Biz oraya gittiğimizde henüz bodrum yıkılmamıştı. İçeri girdiğimizde bodrumun tüm zemini, daha birkaç gün öncesine kadar seslerini duyduğumuz, çoğunu tanıdığımız insanların yanmış bedenlerinin kalıntılarıyla doluydu. Ellerimizle toplayıp, torbalara koyduk. O insanların kokuları bedenimize sindi. Korkunç bir vahşet, katliam işlenmişti."

Yüzlerce insan özel hedef alınarak yaralandı. Binlerce ev, bugün Gazze'de siyonist İsrail'in yaptığı gibi o günlerde tanklarla hedef alınarak yıkıldı. Sömürgeci Türk ordusuna bağlı, yüzlerce zırhlı araç, yüzlerce özel hareket polisi, JÖH-PÖH gibi kirli sömürgeci ordu gücü, ancak bir savaşta kullanılabilecek obüs ve tanklarla evleri, kamu binalarını, işyerlerini, yani Cizre'yi yerle bir etti.

Binlerce insan göç etmek zorunda kaldı. Binlerce kişi vahşetin travmasını hala yaşıyor. Hala cenazelerine ulaşamayan aileler var. Cizre'nin Cudi ve Sur mahallelerinde sokağa çıkma yasağının sona ermesinin ardından, büyük çoğunluğu 3 binanın enkazından ve civardaki evlerden, sokaklardan 25'i çocuk toplam 177 kişinin cenazesi çıkarıldı. 103 kişinin kimliği tespit edilirken 74 kişinin kimliği teşhis edilmeden defnedildi. Toplam yaşamını yitiren kişi sayısı 189 olarak açıklandı. Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) raporlarında, dönemin tanıklarının anlatımlarında ve diğer insan hakları kurumlarının yayınladığı raporlarda, cenazelerin neredeyse tamamının yanmış ya da beden bütünlüğü olmadığı için tanınmayacak halde oldukları belirtiliyordu. Yakılan bodrumlarda insan kemikleriyle birlikte askeri teçhizat atıkları bulunduğu yine raporlara yansıyan bir başka bilgiydi.

İnsan aklının sınırlarının alamayacağı bir katliam yaşandı Cizre'de. Sadece bir katliam değil insani değerler adına her şey bodrumlarda yakılan ateşle yok edilmek istendi. Buzdolabında cansız bekletilen çocuk bedenleri, henüz 35 günlükken katledilen bebekler… Kurda kuşa yem edilircesine 7 gün sokakta bekletilen Taybet İnan'ın cansız bedeni… Tüm bunlarla Cizre ve Kürt halkına bir mesaj veriyordu faşist devlet: "Direnirseniz hepinizin sonu böyle olur."

Yapılan vahşetle Kürtlerin literatüründen, tarihinden, belleğinden 'berxwedan - direniş' sözünü silmeyi, kazımayı amaçlıyordu inkarcı faşist Türk devleti. Başaramadılar. Mehmet Tunç'un belleklere kazınan sözlerinde olduğu gibi; yaralı, aç, susuz olsalar da teslim olmadılar. Cizre halkı, Kürt ulusu Mehmet Tunç gibi öncüleriyle birlikte 'berxwedan jiyane' sözünü son nefeslerine kadar yükseltti. Ve o söz artık dilden dile kuşaktan kuşağa aktarılacak, taşınacak direnişin simgesidir. Sömürgeci, inkarcı, faşist zalimlerin karşısında halkın direniş gücüdür.

EMPERYALİSTLER KATLİAMIN ORTAKLARIDIR
Hukuki süreç ise tam bir garabet hikayesi. Cizre'de yaşanan katliama ilişkin, 'insan hakları ihlali', 'yaşam hakkı ihlali' gibi başlıklarla açılan 86 dosya takipsizlikle sonuçlandı. Kararlara yapılan itirazlar reddedildi. 86 dosya Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) taşındı. İçişleri Bakanlığına yapılan maddi-manevi tazminat başvurularının 59'u hakkında 'ret' kararı verildi. Katliamın sorumlularının birinin dahi ifadesine başvurulmadı. Cizre'de 14 kişinin cenazesine henüz ulaşılamadı. Cenazelerini arayan ailelerinin hukuki girişimleri sonuçsuz kaldı.

Katliam kanıtlarıyla, tanıklar ve raporlarla birlikte uluslararası mahkemelere, Birleşmiş Milletlere taşınmasına rağmen faşist Türk devletinin 'izin vermemesi' nedeniyle soruşturma açılmadı. Cizre'de işlenen katliam savaş suçu olarak görülmedi. Bu suçların hem yerel hem de uluslararası mahkemelerde yargılanması için yapılan tüm görüşmeler sonuçsuz kaldı.

DİRENİŞ TARİHİ UNUTULMAYACAK
Cizre'de yapılanlar faşist inkarcı Türk devletinin tarihsel düşmanlığının bir tekrarıydı. Dersim'de, Zîlan'da, Koçgiri'de yapılanlardan hiçbir farkı yoktur. Kürt üzerindeki inkarcı, soykırımcı, faşist devlet politikasının sürgit devamından başka bir şey değildir. Katliamın emrini verenler, katliamın uygulayıcıları değişse de devlet aynı devlet. Kürt düşmanı, ırkçı, inkarcı faşist bir devlet.

Üzerinden 8 yıl geçti. Sömürgeci, inkarcı devlet vahşetini unutmamak kadar unutturmamak da ezilenlerin tarihsel belleğinde mücadele ve direniş gücünü bilemesi bakımından önemli. Bu nedenle üzerinden yüz yıl da geçse soykırımcı zihniyetin katliamlarını, ona karşı direnen halk gerçeğini tarihin hafızasında tekrar tekrar işlemek elzem. Bu aynı zamanda tarihsel bir sorumluluk ve görevdir.

Unutturulmaması gereken bir başka şey ise, Cizre halkının, gençlerin tarihi direnişidir. Kürt halkı inkarcı, sömürgeci devleti henüz yenemedi belki ama diz de çökmedi. Faşist şeflik rejimi Cizre, Sur gibi Kürt ulusuna yönelik kitlesel katliamlarla anılacak. Kürt halkı ise teslim alınamayan iradesi ve direnişiyle...