25 Nisan 2024 Perşembe

Ağıt yakmayacak şarkı söyleyeceğiz

Sıla'nın bedenindeki şiddet izlerini buzlarken Ahmet Kural'ın pişkinliğine yer veren habercilik anlayışı, şiddet gören bir kadını 'Şarkı söylemiyordum ağıt yakıyordum' açıklaması yapmak zorunda bırakıyor. Kadın düşmanlığının geldiği düzey, şiddetten sonra bir de uzun depresyon günleri, haftaları geçirmemizi bekliyor ki ancak bir nebze yaşadığımız şiddete tepki gösterme 'haklılığımız' olsun.
Söz konusu erkeklerin kadın düşmanlığı olunca söylenecek ne çok söz var. Çünkü kadın düşmanlığının sınırı yok ama araç ve biçimleri çok. Medya, bu araç ve biçimler arasında en etkili olanlardan biri. En genel tanımıyla medya, ideolojik ve politik tutumu ile kadına yönelik şiddette taraftır. Tabi ki erkeğin tarafında olduğu için, verdiği haberde, kullandığı görselde ya da dilde kadın düşmanıdır. Ana akım medya için en önemli kadın imgesi; zayıf kadındır. Bir taraftan bizi yaşadığımız şiddet ile 'terbiye' etmek diğer taraftan da birimizin yaşadığı şiddetin tüm kadınlara 'ders' olmasını ve şiddetin hepimiz üzerinde korku ve baskı aracına dönüşmesini isterler.
 
Bir de Kanal D var ki, doğrudan taraftır. Ahmet Kural'ın tarafındadır ve Sıla'nın şiddete uğramadığını ispatlama işine girişmek ve kamuoyunda Sıla'ya destek verenleri 'uyarmak' gibi bir 'vazife' biçmiştir kendine. Ahmet Kural'ın açıklamalarını uzun uzun verdikten sonraki diğer habercilik 'başarısı' Sıla'nın şiddet gördükten sonra şarkı söylediğine dair bir videonun haberini yaparak “aslında o kadar da üzülmemiş olduğu” mesajı vermek. Sıla'nın bedenindeki şiddet izlerini buzlarken Ahmet Kural'ın pişkinliğine yer veren habercilik anlayışı, şiddet gören bir kadını 'Şarkı söylemiyordum ağıt yakıyordum' açıklaması yapmak zorunda bırakıyor. Kadın düşmanlığının geldiği düzey, şiddetten sonra bir de uzun depresyon günleri, haftaları geçirmemizi bekliyor ki ancak bir nebze yaşadığımız şiddete tepki gösterme 'haklılığımız' olsun.
 
Ana akım medyanın kadın düşmanı pratikleri sadece Sıla ve Ahmet Kural medyatik kişiler olduğu için öne çıkmış değil. Erkekten yana taraf olma hallerini her bir kadının yaşadığı şiddet, taciz ve tecavüz haberlerinde görüyoruz. Şiddet gören veya taciz edilen kadının adı kocaman puntolarla yazılırken şiddet uygulayan erkeğin adı kodlanarak yazılır. Kadın düşmanı erkeğin kimliği asla teşhir edilmez. Kadının yaşadıklarına dair anlattıkları her daim 'iddiadır' kadın düşmanı medya tarafından. Kadın şiddet gördüğünü, tacize-tecavüze uğradığını hep iddia eder ama erkeğin anlattıkları 'söyledi'dir. Kadının beyanına düşürülen gölge ve şüphe erkekte kesindir. Saray medyasına göre, erkek 'yapmadım' diyorsa yapmamıştır. Kadının beyanı ise asla esas alınmaz, sözde objektiflik adına hep soru işareti ile yaklaşılır. 'Aşk cinayeti', 'kıskançlık krizi' gibi başlıklar ile erkeğin suçuna ortaklık eder. Haberi duyururken erkeğin neden kadını öldürdüğünü de veriri ki haberi okuyan erkeğin 'haklı' bir nedeni oladuğu algısı ile okusun haberi ve katledilen kadına değil aşkına karşılık alamayan erkeğe üzülsün ve hak versin ister. Medyanın her bir satırına kadının kanı bulaşmıştır.
 
Şiddet gören, tecavüze uğrayan kadının fotoları çarşaf çarşaf yayınlanır ama erkeğin fotosu saklanır. Yayınlanan fotoğraflardaki erkekler ise son derece 'pişman' veya 'mağdur'dur. Elbette yaptığını savunan erkeklere ise daha özel ve geniş yer verilir. Pişman olmayan erkek makbuldür onlar için.
 
Kadınlardan ise şiddetin mağduru, travma yaşayanı ve acılarına ağıtlar yakanını isterler. İlla bir kadının yanında olunacaksa bunu hak edecek acılar sunması istenir ondan. Dik duran, yaşadıkları karşısında susmayan, hesap soran kadınlar ya 'reklam yapıyordur' ya da 'şiddeti hak edecek bir şey yapmıştır' onlar için. Bu nedenle Sıla'dan oluşan kamuoyu desteğinin bedeli olarak içinde bol gözyaşı, mağduriyet, acılar olan haber malzemesi bekliyorlar.
 
Biz kadınlar Sıla'ya sesleniyor ve ağıt değil neşeli şarkılar söylemeye devam etmesini istiyoruz. Kadın dayanışması ve mücadelesi yaşadığımız şiddeti bir ömür travma olarak alnımızda taşımak için değil acılarımızı birlikte sarıp yaşamak daha mutlu, daha özgür ve daha güçlü devam etmek için var. Biz birbirimizden ağıtlar değil neşeli ezgiler duymak istiyoruz. Kadınların sesi sadece acılarını haykırmak için değil mutluluklarını duyurmak için çıksın istiyoruz ve onun mücadelesini veriyoruz.
 
Nasıl ki erkek egemen sistemi ve işbirlikçisi erkekleri 'dik duran' kadınlara alıştıracağız, aynı zamanda kadını mağdur gören anlayışı yerle bir edip, erkek şiddeti ile barışmayan, hesap soran, acılarını saran ve yaşama dört elle sarılan kadınlar da olacağız.
 
Nevin'in baltası, Sıla'nın şarkısı, bir başkasının kahkahası ve kadın kadının yurdu olacak. Özsavunma hakkımız yaşama hakkımızdır. Yaşamak ise sadece hayatta kalmak değil eşit, özgür ve mutluluk üreten bir yaşamdır. Ezgilerimiz de kızıl sopalarımız da özsavunma hakkımızın meşruluğunun bir parçasıdır.
 
Daha çok şarkı söyleyecek, daha çok dans edecek, daha çok kahkaha atacak ve her daim erkek egemenliği ile mücadele edeceğiz. Ağıt yakan değil şarkı söyleyen kadınlara hepinizi alıştıracağız.