21 Haziran 2025 Cumartesi

Galasataray Meydanında Mustafa Sayğı'nın mezar yerinin açıklanması istendi

1056. kez Galatasaray Meydanında kayıpların akıbetini soran Cumartesi Anneleri, 31 yıldır mezar yeri açıklanmayan Mustafa Sayğı'nın dosyasını kamuoyuyla paylaştı. Cumartesi Anneleri, Türkiye'de, başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere devletin işlediği ağır insan hakları ihlallerinde en çok karşılaştıkları iki kavramın cezasızlık ve zamanaşımı olduğunu dile getirdi ve bu nedenle "tam 1056 haftadır, gözaltında kaybetmelerin gündemde tutulması için ısrarla mücadele" ettiklerini söyledi.

Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen sevdiklerinin akıbetinin açıklanması ve faillerin yargılanması için yıllardır mücadelesini sürdürüyor. Gözaltında kayıplarla buluşma ve hafıza mekanı Galatasaray Meydanında 1056. kez buluşan kayıp yakınları bu hafta Mustafa Sayğı'nın dosyasını kamuoyuyla paylaştı. 

CEZASIZLIK POLİTİKASI VE ZAMANAŞIMINA DİKKAT ÇEKİLDİ
Kayıpların fotoğrafları ve karanfillerle gerçekleşen eylemin metnini Jiyan Kaya okudu. Türkiye'de, başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere devletin işlediği ağır insan hakları ihlallerinde en çok karşılaştıkları iki kavramın cezasızlık ve zamanaşımı olduğunu dile getiren Kaya, "Bu nedenle tam 1056 haftadır, gözaltında kaybetmelerin gündemde tutulması için ısrarla mücadele ediyoruz. Çünkü bu vakalarda failler ve sorumlular yargılanmıyor, dosyalar yıllarca sürüncemede bırakılıyor, kamu görevlileri korunuyor ve sonunda 'zamanaşımı' devreye sokularak dosyalar kapatılıyor" dedi. 

MUSTAFA SAYĞI'NIN MEZAR YERİNİN AÇIKLANMASI İSTENDİ
Gözaltında kaybedilişinin 31. yılında Mustafa Sayğı'nın mezar yerinin açıklanmasını isteyen Kaya, "Onu kaybedenler üzerindeki cezasızlık zırhı kaldırılsın. Adalet sağlansın. Kaç yıl geçerse geçsin, Mustafa Sayğı için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz" diye vurguladı. 

YILDIZ:  HUKUKU BURAYA GETİRİN ALANIMIZI AÇIN
Oğlu Murat Yıldız ve tüm kayıplar için yıllardır mücadele yürüten Hanife Yıldız, 1056 hafta eyleminde Galatasaray Meydanına bir mektup yolladı. Meclis'te bulunan tüm partilere, bakanlara, hükümete tüm anneler adın aseslendiğini belirten Yıldız, "Bizleri on kişilik sınırlamayla bu bariyerler olduğu sürede kimse bizden kendilerine  saygı beklemesin. Önce kendileri başta Berfo ana olmak üzere tüm ölenlerimize ve bizim burada yıllardır yaşadığımız acılara saygılı olsunlar. Bariyerler kaldırılsın. Anayasal hakkımızı tanımalarını, eski düzenimizle eylemimizi yapmayı ve bu yasağın  kalkmasını özellikle Özlem Zengin duysun istiyorum. Kadınsın, annesin, daha fazla analarımızın ve gözaltında kayıplarımızın kemiklerini sızlatmaya sizler gibi göz yummayacağız. Kayıplarımızı da ölenlerimizi de unutmayacağız, unutturmayacağız da. Ne oldu? Üç şeyi kaldırdınız yerine üç şeyi mi koydunuz? Bilelim nedir bu zalimlik, zulüm zam? Yeter hukuk diyorsunuz ya hukuku burada yerine getirin, alanımızı açın" dedi. 

NE OLMUŞTU
30 yaşındaki Mustafa Sayğı, Urfa'nın Suruç ilçesine bağlı Ezgil Köyü Aşağı Alacık Mezrasında yaşıyordu. Beş çocuk babasıydı. 3 Haziran 1994 tarihinde, motosikletiyle Suruç'a gitmek üzere evden çıktı. Dönüş yolunda, Suruç ilçesi Yoğurtçu Köyü'nde Devlet Su İşleri'ne ait binada geçici olarak konuşlandırılmış olan 5. Bölük Komando Taburu'nda görevli askerler tarafından durdurularak gözaltına alındı.

İki gün boyunca Mustafa'dan haber alamayan ailesi onu her yerde aradı. R.Y isimli bir köylü, anne Ayşe Sayğı'ya şu bilgiyi verdi: "Ben ve İ.Ş, şehir merkezinden dönerken Yoğurtçu Köyü'nde görevli jandarmalar tarafından durdurulduk. Aynı anda Mustafa da durdurulmuştu. Kimliklerimize bakıp bizi bıraktılar ama Mustafa'yı alıp götürdüler." Ayrıca hayvan otlatan iki köylü Mustafa'nın askerler tarafından Yoğurtçu Köyü'ndeki karakola götürüldüğünü görerek durumu eşi Dursun Sayğı'ya haber verdiler.

Ailesi, Mustafa'yı sormak üzere Yoğurtçu Köyü'ndeki karakola gitti. Karakoldan, Mustafa Sayğı'nın ilçe merkezindeki karakolda olduğu ve soruşturmanın sürdüğü bilgisi verildi. Ancak Mustafa geri dönmeyince aile, Suruç Cumhuriyet Başsavcılığı'na şikâyet dilekçesi verdi.

Savcılık dilekçeyi işleme koyarak İl Merkez Komutanlığı'na Mustafa'nın durumunu sordu. Merkez Komutanlığı ise Mustafa'nın gözaltına alınmadığını bildirdi. Eşi Dursun Sayğı, BM Türkiye Temsilciliği'ne ve Uluslararası Af Örgütü'ne "acil eylem çağrısı" başvurusu yaptı. Devletin tüm kurum ve kuruluşlarına yazılı dilekçelerle başvurarak eşinin bulunmasını talep etti. Ancak hiçbir sonuç alamadı.

Suruç Cumhuriyet Savcılığı, 13 Temmuz 2006 tarihinde "kovuşturmaya yer olmadığı" kararı verdi. Kararda, o dönemde karakolda görev yapanların sorgulandığı, haksız gözaltının tespit edildiği ancak zamanaşımı nedeniyle ölümün değerlendirilemeyeceği ifade edildi. 2009 yılı Aralık ayında, Suruç'un Bilgin Köyü'ne bağlı Akdoğan Mezrasında defineciler tarafından yapılan kazıda bir höyükte çürümüş bir motosiklet ve kemik parçaları bulundu. Bunlar savcılığa teslim edildi. Emniyet ve Jandarma Kriminal Daireleri, motor parçaları üzerinde yapılan analizlerden sonuç alamadı. İstanbul Adli Tıp Kurumu ise kemiklerin hayvanlara ait olduğunu öne sürdü. Bu nedenle savcılık, 7 Nisan 2010 tarihinde tekrar "kovuşturmaya yer olmadığı" kararı verdi. İç hukuk yollarından sonuç alamayan aile, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. 2015 yılında, AİHM, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yaşam hakkını düzenleyen 2. maddesini ihlal ettiğine hükmetti.

Mustafa Sayğı'nın gözaltında kaybedilmesinin üzerinden 31 yıl geçti. Bu süreçte açılan tüm soruşturmalarda zamanaşımı gerekçesiyle düşme kararı verildi. Sayğı ailesi için zaman durmuşken, devlet zamanaşımını öne sürerek onların adalet arayışını yok saydı. Tanıklara ve AİHM kararına rağmen inkar ve cezasızlık politikası sürdürüldü.