Arif Çelebi yazdı | Nepal'de halk ayaklanması: Sebepler, sonuçlar, devrimci dersler

Ayaklanmayı bir dış güçler operasyonu, bir karşıdevrim hareketi olarak nitelemek doğru değil. Ayaklanma, birikmiş siyasal ve sosyal sorunların giderek ağırlaşmasına Nepal ezilenlerinin verdiği şiddetli bir tepkiydi. Kendiliğinden başlayan ve bir öfke seline dönüşen kitle hareketi devlet yönetimi adına önüne ne geldiyse yıktı geçti. Şu ya da bu parti ayrımı gözetmeksizin öfkesini yönetimdeki bütün partilere kustu.
Nepal'de 7 Eylül'de başlayan halk ayaklanması, üzerinden 48 saat geçmeden hükümetin yıkılması, ardından parlamentonun feshedilmesi ile sonuçlandı. Hükümetin sosyal medya ağlarını yasaklama kararına karşı başlayan protestolar, sosyal medyanın yeniden açılması ve yolsuzluklara son verilmesi talebi ile kısa sürede bir ayaklanmaya dönüştü. Ayaklanmacıların büyük çoğunluğu 15-30 yaş arası gençlerden oluştuğu için ayaklanma Gen-Z (Z kuşağı) ayaklanması olarak tanımlandı. Polisin göstericilere şiddetle saldırması ve göstericilerden ölenlerin olması öfkeyi daha da büyüttü. İsyancılar parlamento binası, yüksek mahkeme gibi yerler de içinde olmak üzere devlet binalarını ateşe verdi. Devlet yöneticilerinin evlerini yaktı, bakanları dövdü, karakolları bastı, polisleri silahsızlandırdı. Ordu bu süreçte seyirci kaldı. Neredeyse her şey olup bittikten sonra kontrolü eline aldı.
Ayaklanmacılar ordu dışında kimseyle konuşmayacaklarını bildirdi. Orduyla ayaklanmacılar arasında yapılan uzlaşma sonucunda Yüksek Mahkeme eski başkanı geçici başbakan olarak atandı.
AYAKLANMANIN NEDENLERİ
Sosyal medyanın yasaklanması ayaklanmayı tetikledi, ama bu sadece bardağı taşıran son damlaydı. Resmi olarak 150 dolar maaş alan yöneticilerin çocuklarının lüks yaşam tarzını sosyal medyada ifşa eden "Nepo Kids" hareketinin yayılmasının ardından sosyal medyanın yasaklanması, sadece bir yasak değil, yolsuzlukların gizlenme çabası olarak görüldü.
Nepal'in 30 milyonluk nüfusunun yüzde 65'i 30 yaşın altında. Gençlerin (15-24 arası) yüzde 20'sinden fazlası işsiz. Geleceksizlik, güvencesizlik, yoksulluk gençliğin temel gündemi. Buna karşın siyasetçilerin çocuklarının gösterişli yaşam tarzı, kayırmacılık, yolsuzluk genç öfkeyi için için büyüten bir rol oynadı.
Öncesinde örgütlü ve örgütsüz biçimde yürütülen yolsuzlukla mücadele programları ve sokak eylemleri ayaklanma için gerekli ortamı hazırladı. "Nepal'in kaosun eşiğinde olduğu", "bir isyan fırtınasının kapıda olduğu", "devrimin nesnel koşullarının oluştuğu"na dair değerlendirmeler yapılıyordu.
AYAKLANMANIN TARİHSEL ARKA PLANI
Nepal halklarının 1990'da başlattıkları ayaklanma ile 250 yıllık mutlak monarşiye son verildi, yerine çok partili anayasal monarşi kuruldu. NKP (Maoist) 1996'da Federal Halk Cumhuriyeti talebi ile halk savaşı başlattı. 10 yıl içinde Halk Kurtuluş Ordusu (HKO) Nepal topraklarının yüzde 80'ini kontrol altına aldı. 2006'da ikinci halk hareketi başladı. HKO'nun kontrol altına aldığı bölgelerde halk iktidarları kuruldu. Feodal beylerin mülkleri kamulaştırıldı. HKP başkent Kathmandu'yu kuşattı. Burjuva partilerle varılan uzlaşma ile anayasal monarşi yıkıldı buna karşın federal halk cumhuriyeti ile başlayan halk savaşı burjuva demokratik cumhuriyetin kurulması ile sonuçlandı. HKO feshedildi ve savaşçılar burjuva orduya entegre edildi. Halkın temel talebi olan feodalizmin tasfiyesi gerçekleştirilemedi. Aksine halk savaşının denetiminde bulunan bölgelerde el konulan topraklar sahiplerine iade edildi. Devrim yarım kaldı.
Maocu komünist partiler iktidarda ve muhalefette başlıca temel politik güçler olsa da burjuva demokratik cumhuriyet sosyal sorunlara çözüm getiremedi. Yoksulluk derinleştikçe yolsuzluk, kayırmacılık daha da göze battı.
AYAKLANMANIN NİTELİĞİ
Ayaklanmayı bir dış güçler operasyonu, bir karşıdevrim hareketi olarak nitelemek doğru değil. Ayaklanma, birikmiş siyasal ve sosyal sorunların giderek ağırlaşmasına Nepal ezilenlerinin verdiği şiddetli bir tepkiydi. Kendiliğinden başlayan ve bir öfke seline dönüşen kitle hareketi devlet yönetimi adına önüne ne geldiyse yıktı geçti. Şu ya da bu parti ayrımı gözetmeksizin öfkesini yönetimdeki bütün partilere kustu.
Ayaklanma şu ya da bu partinin, örgütün ya da organizasyonun denetiminde başlamadı. Kendiliğinden patladı. Sağcılar kadar muhalefetteki maocu partiler de eylemlerde yer aldı, ama ayaklanmacıların çoğunluğu örgütsüz gençlik kitlelerinden oluşuyordu.
Her kendiliğindenci ayaklanmada olduğu gibi başlayan bir ayaklanmayı kendi siyasi hedefleri doğrultusunda maniple etmek isteyenler olacaktır. Devrimci partiler kadar gericiler, emperyalist güçler de ayaklanmayı etkilemeye çalışacaklardır. Nitekim Nepal ayaklanması ile ilgili de pek çok spekülasyon yapılmaktadır. Ayaklanmanın CIA ve RAW (Hindistan istihbarat örgütü) tarafından planlandığı, bu güçlerin sosyal medya yasaklarını kitleleri ayaklandırmak için fırsata çevirdiklerini belirten pek çok komplo teorisi dolaşımdadır. Özellikle iktidardaki partiler bu görüşte birleşmiş görünüyorlar. Göstericilere devlet görevlisi olmayan keskin nişancılar tarafından ateş edildiği böylece öfkenin büyütüldüğü iddiaları bir hayli yaygın. Hindistan'ın, atanan geçici başbakanı hemen tebrik etmesi ya da Çin karşıtı olduğu belirtilen ve hareketin gerçek organizatörü olarak lanse edilen "Hami Nepal"in (Nepal Biz) ve başkanının öne çıkarılması bu görüşlerin başka kanıtları olarak sunuluyor.
Bütün bunlar doğru olabilir. Bu iddialar doğru olsa dahi bu ayaklanmanın ortaya çıkış nedenlerini ve artık daha fazla dayanılmaz hale gelen sosyal ve siyasal sorunlara bir tepki olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Aksi düşünce halk hareketini hiçleştiren, emperyalistleri, istihbarat örgütlerini her şey haline getiren, halk iradesini yok sayan bir sonuca götürür ve bu gerçeklere gözünü kapatmaktan başka bir netice doğurmaz.
AYAKLANMANIN DEVRİMCİ DERSLERİ
1) Emperyalist küreselleşme süreci ve kapitalizmin varoluşsal krizi emekçi sınıflarla bir avuç büyük burjuva arasındaki eşitsizlik uçurumunu derinleştirmiş; alt ve üst sınıflar arasındaki orta sınıflar alt sınıflara doğru çözülmüş, yoksulluk ve geleceksizlik genç kuşaklar içinde büyüyen bir öfke seli yaratmıştır. Kendiliğinden gençlik hareketi emekçi sınıfların bir çeşit öncü sözcüsü olarak ortaya çıkmaktadır. Arap halk ayaklanmalarından Bangladeş, Sri Lanka, Endonezya'ya, Türkiye'deki Gezi ve 19 Mart ayaklanmalarına kadar bunun pek çok örneği vardır. Nepal'deki halk ayaklanması diğerleri gibi kapitalizmin varoluşsal krizinin bir semptomu, bu krize verilen kendiliğinden halkçı tepkinin, ortaya çıkan toplumsal ayaklanmalar zincirinin bir versiyonudur.
2) Dünyanın neredeyse bütün ülkelerinde durum benzerdir. Bu nedenle dünyanın hemen her yerinde kendiliğinden bir ayaklanmanın ortaya çıkması sürpriz değildir. Benzer nedenler benzer sonuçlar yaratır. Artık dayanılmaz hale gelen yaşam koşulları toplumsal patlamalara yol açmaktadır. Ayaklanmacılar çözülmeyen sosyal sorunların sorumlusu olarak iktidarda hangi parti varsa ona yönelmektedir. Çok farklı, dahası birbirine rakip siyasi görüşten insanlar ayaklanma selinin bir parçası olarak meydanlara akmaktadır. Bu kendiliğindenci ayaklanmaların doğal karakteridir. Nepal'de de olan budur. Monarşi yanlıları, muhalefetteki komünistler, sosyal demokratlar, sağcılar ya da herhangi bir görüşte olmayan kişiler ayaklanma selinde yan yanaydılar.
3) Hangi siyasal kuvvet ayaklanmalara önceden hazırlıklı ise o, ayaklanmalar içinde giderek etkisini büyütme imkanı bulmaktadır. Bu nedenle ayaklanmaya müdahale ayaklanmadan önce başlar, ayaklanmaya hazırlık etkili bir siyasal çalışma olmadan başarılamaz. Eğer nesnel koşullar olgunlaşmışsa herhangi bir sebeple ayaklanma başlayabilir. Nepal'de de Gezi'de de Tunus'ta da olan budur. Yine de hepsinde ayaklanmanın toplumsal atmosferi oluşturulmuştur. Bu atmosfer sadece keskinleşen ekonomik ve sosyal çelişkiler tarafından kendiliğinden oluşmaz bununla birlikte bu süreçte yürütülen siyasal mücadelenin, propagandanın kendiliğinden patlamanın koşullarını giderek ısıttığını, kaynama noktasında, ortaya çıkan bir sebebin ayaklanmayı tetiklediğini görmek gerekir. Ayaklanmanın hareket zeminini oluşturan budur. Nepal'de uzun zamandır yolsuzluğa karşı verilen mücadele bu zemini hazırlamıştır.
4) Birbirine rakip emperyalist güçlerin, gericilerin, faşistlerin ayaklanmayı kendi çıkarları doğrultusunda maniple etmeye çalışmalarında şaşılacak bir yan yok. Bu girişimler ayaklanmanın başlama nedenlerini ortadan kaldırmaz, ama ayaklanmada ilerici etki zayıf kalırsa ayaklanma bu gerici güçlerin etkisine girebilir ve yönünü bütünüyle kaybedebilir. Nepal'de de bu yönde girişimler olmuştur ve olmaktadır.
5) Arap halk ayaklanmalarından bu yana sosyal medyanın propaganda ve ayaklanmalarda çok önemli bir rol oynadığı ortaya çıkmıştır. Hızlı iletişim ve örgütlenme, çarpıcı videolar ve propaganda kitleleri harekete geçirmekte etkili olmaktadır. Bilhassa genç kuşaklar neredeyse kendiliğinden siyasal bilinci bu platformlardan edinmektedir. Emperyalistler, gericiler, faşistler bu araçları kitle hareketini maniple etmek için etkili biçimde kullanmaktadır. Devrimci güçler bu platformları çok etkin biçimde kullanmazlarsa kitle hareketinde yeterince söz sahibi olamazlar. Nepal bunun örneklerinden biridir.
6) Monarşinin yıkılması ve burjuva demokratik cumhuriyetin kurulması toplumsal sorunların hiçbirini çözememiştir, çözemez de. "Demokratik cumhuriyet" sosyalizme bir "geçiş" zemini değildir. Sosyo-ekonomik yapının kapitalist olduğu bir sistemin üst yapısında hangi türden yöneticinin olduğu sistemin içeriğini belirlemez, burjuva devletin biçimini belirler. Demokratik cumhuriyet parlamentosunda komünist de olsanız büyük burjuvaziyi ve toprak sahiplerini mülksüzleştirme önlemleri alan bir halk cumhuriyeti kuramamışsanız burjuvazinin çıkarlarına hizmet eden komünist bürokratlar haline gelirsiniz, ama aynı zamanda kendiniz ve çevreniz de burjuva yaşam tarzının çürüyen bir unsuruna dönüşmeye başlar. Nepal'de olan budur. Sosyalizme yolu döşeyen sosyal önlemler almadan başarıya ulaşamazsınız.
7) Eski devlet aygıtı bütünüyle tasfiye edilmeden devrimi sonuca ulaştırmak mümkün değildir. Paris Komünü'nden bu yana eski devlet aygıtını ele geçirmek değil onu yıkıp yeni baştan inşa etmek gerektiği tecrübe ile sabittir. Nepal'de devrimciler eski devlet aygıtını ele geçirmiş, ama yıkmamışlardır. Monarşiye son verilmesi eski devlet aygıtını yok etmemiş revize etmiştir.
8) Devrimci ordunun burjuva orduya entegrasyonu, devrimcilerin burjuva ordu içinde eritilmesinden başka bir sonuç doğurmaz. Nepal deneyimi bunun çıplak örneğidir. Devrimci bir ordudan yoksun olan bir siyasal hareketin devrimci bir programı uygulaması söz konusu olmaz. Burjuvazi fırsatını bulduğunda, geçmiş devrimci kazanımları burjuva ordusu eliyle geri alır. Nepal'de burjuvazi şimdi böyle bir fırsat yakalamıştır.
9) Aşağıdan yukarıya halk meclislerine dayalı bir halk cumhuriyeti ya da halk cumhuriyetleri birliği kurulduğunda da bütün iktidar aygıtlarının ve bürokrasinin halkın denetimine açık olması gerekir. Hiçbir yönetici ve bürokrat bulunduğu konumu kişisel ayrıcalıklar elde etmek için kullanamamalıdır. Zorunlu olarak burjuva parlamentosunda görev alan devrimciler de buranın "burjuvazinin bir ahırı" olduğu gerçeğini akıldan çıkarmamalı, burjuvazinin sunduğu "elma şekerleri"ni ellerinin tersiyle itmelidir. Görüldü ki Nepal parlamentosunda bu "elma şekerleri"nin dayanılmaz çekiciliğine kapılan yozlaşmış "komünist" yöneticiler vardı.
10) Devrimci iktidar altında düşünce, örgütlenme ve eylem özgürlüğü devrimci anayasanın çizdiği çerçevede teminat altına alınmalıdır. Emperyalistlerin, faşistlerin, gericilerin bu özgürlüğü kötüye kullanacağı gerekçesiyle düşünce, örgütlenme ve eylem özgürlüğünü kısıtlamak, ona kelepçe vurmak tam tersi sonuçlar yaratmaktadır.