Suriye'de cihadist HTŞ rejimi ve halkların özerklik mücadelesi

Bugün Ortadoğu'da özgürlüğün, eşitliğin ve ortak yaşamın tek güvencesi, halkların kendi elleriyle kurduğu ve kuracağı özerkliklerdir. Nusayri/Alevi ve Dürzi halklarının özerklik istek ve ilanları, inançsal kimliklerini korumanın ötesinde, DAİŞ ve HTŞ zihniyetinin dayattığı faşist teokratik rejim yapısının kesin reddi anlamına geliyor. Rojava'dan ilham alan bu adımlar, halkların kendi iradesine dayanarak yaşamlarını örgütleme kararlılığını ifade ediyor.
Suriye'de yıllardır süren savaş, emperyalist güçlerin ve bölgesel gerici devletlerin çıkarlarına uygun gelişiyor, yeni boyutlar alarak derinleşiyor. Aynı sürecin ayrılmaz bir parçası olarak Suriye halkları yeni siyasal yapı ve biçimlerle kendi iradelerini ortaya koyuyor, tarihsel varlık haklarını ve geleceklerini belirlemeye çalışıyor. Hiç kuşkusuz tarihsel varlık hakkını kazanma, kendi yazgısını belirleme ve özgürce yaşama isteğini en güçlü biçimde ortaya koyan ve ete-kemiğe büründüren Kürt ulusu ve Rojava halkları oldu. 2012'de başlayan Rojava devrimi, kadınların ve halkların eşit, özgür ve demokratik bir yaşam umudunu somut bir deneyime dönüştürdü. YPG, YPJ, QSD ve komünist savaşçıların direnişiyle DAİŞ zulmü ve karanlığı ağır bir yenilgiye uğratıldı. Ancak Suriye'de ve genel olarak Ortadoğu'da, mezhep, ulus ve inanç farklılıkları üzerinden iç savaşları körükleyen hegemonik güçler dur durak bilmiyor. Suriye halklarının kendi kaderini belirleme iradeleri hilafına emperyalist ve bölge gerici devletlerinin egemenliğini ve işbirlikçiğini dayatıyor.
Baas rejimi, uzayan iç savaşta zayıflatıldı ve ardından emperyalist güçler ve bölge gerici devletleri tarafından çökertildi. Emperyalist devletler ve sömürgeci Türk devletinin desteğiyle, DAİŞ'in devamcısı olan HTŞ, Suriye Geçici Hükümetinin başına getirildi. Cihatçı HTŞ, emperyalist ve bölge gerici devletler blokundan aldığı desteğe yaslanarak önce Nusayri ve ardından Dürzi halkına yönelik boyun eğdirme katliamları gerçekleştirdi. Bu saldırılarla korku ve baskı politikası üzerinden halkı sindirmeye, kendi tekçi iktidarını kabul ettirmeye girişti. Ancak faşist HTŞ çeteleri beklemedikleri bir direnişle karşılaştı.
Bugün, halklar, ezilen inançlar, uluslar ve cinsiyetler direniş çizgisini esas alarak, birlik, beraberlik ve özerklik haklarını savunmaya devam ediyor. Halkların kendini yönetme girişimleri, hem cihatçı faşist HTŞ çete rejiminin saldırılarını boşa çıkarıyor hem de emperyalistlerin Suriye üzerindeki planlarını sarsıyor, alt-üst ediyor. Halkların iradesini tanımayan emperyalistlere halkların iradesini ve gücünü gösteriyor.
Rojava devrimi, yalnızca Kürt halkı için değil, Suriye'de yaşayan tüm halkların özgürlük mücadelesinde bir dönüm noktası oldu. Kadınların öncülüğünde kurulan ve halk meclisleri ile komünler üzerinden örgütlenen demokratik sistem; mezhep, inanç ve etnisite farkı gözetmeksizin eşit temsiliyeti esas aldı. Böylece Rojava, kapitalist ve emperyalist güçlerin düşmanlaştırmaya çalıştığı halkların ortak bir yaşam kurarak bir arada yaşayabileceğini kanıtladı. Devrimin en önemli sonuçlarından biri, emperyalistlerin ve bölgesel güçlerin dayattığı gerici projelere set çekmesiydi. DAİŞ ve El Nusra gibi örgütler, halkların özsavunması karşısında bozguna uğratıldı. Bugün aynı irade, cihatçı faşist HTŞ ve onu yönlendiren sömürgeci Türk devletinin hamlelerini de boşa çıkarıyor. Tişrîn direnişi, bunun en somut örneklerinden biri olarak tarihe geçti.
Rojava'nın inşa ettiği model yalnızca Kürtler için değil; Dürzilerden Nusayrilere, Araplardan Süryanilere, Ermenilerden Çerkeslere kadar tüm halklar için bir güven kaynağı oldu. Dürzi ve Nusayri halklarının özerklik yönelimi, Rojava devriminden beslenen bir adım olarak görülmelidir. Nusayri ve Dürzi bölgelerinde yükselen tarihsel varlık hakkını kazanma ve koruma, bunun dolaysız siyasi biçimi olarak özerklik ilanları, yalnızca kimliklerini koruma girişimi değil aynı zamanda gerici, cihadist DAİŞ-HTŞ zihniyetinin reddi anlamına geliyor.
Ağustos ayında Hesekê'de, "Birlikteliğimizi güçlendiren çeşitlilik ve yarınımızı inşa eden işbirliği için hep birlikte" sloganıyla düzenlenen ve yaklaşık 500 temsilcinin katılımıyla gerçekleşen Ortak Tutum Konferansı, Suriye halklarının eşit, özgür ve demokratik bir birliktelik isteğini açıkça ortaya koyan bir adım oldu. Tutum Konferansı, Suriye halklarının ortak eğilimi olan kendi ulusal ve inançsal kimlik ve varlıklarına uygun özyönetim istek ve iradesini güçlü biçimde yansıttı. Tam da bu eğilim ve siyasi gelişmeyle bağlı biçimde geçtiğimiz günlerde Orta ve Batı Suriye Siyasi Konseyi (PCCWS) kuruldu. Konsey, "Suriye'de savaşın sona ermesi, barış ve adaletin sağlanması için en uygun çözüm federal sistemdir" açıklaması yaptı. Cihatçı faşist HTŞ'nin iktidar gücüyle dayattığı dini esaslara dayalı tekçi hükümet modelini reddederek, terörist çetelerin Suriye'den çıkarılmasını talep etti. Ayrıca savaş suçlularının Uluslararası Ceza Mahkemesine sevk edilmesi, yerel ve uluslararası yargıçların katılımıyla özel bir mahkeme kurulması gerektiğini vurguladı.
Yakın dönemde Dürzi halkı özerkliğini resmi olarak ilan etti. Özsavunmasıyla kazanıp muhafaza ettiği özerkliğini dağınık özsavunma güçlerini tek bir yapıda birleştirerek ilerletti. On yılı aşan Rojava devriminin açığa çıkardığı halkçı-demokratik özyönetim gerçekliği bugün Dürzi halkı başta gelmek üzere tüm Suriye ezilen ulus ve halk toplulukları tarafından rol model olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden emperyalistler ve işbirlikçisi bölgesel aktörler Rojava devriminden olduğu gibi bu yeni özerklik adımlarından da ziyadesiyle rahatsızlar. Çünkü bu halkçı-özyönetimci siyasal girişimler, onların masa başında kurguladığı "çözüm" planlarını geçersiz kılıyor. Sömürgeci faşist Türk burjuva devleti işgal politikalarıyla Rojava devrimini boğmayı tam da bu nedenle hedefliyor. Dürzi ve Nusayri halklarının özerklik yönelimini de aynı nedenle reddediyor. Tüm bu özerklik irade ve yönelimlerinin aynı zamanda QSD'yi, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimini kuvvetlendirici bir destek anlamına geldiği ise tartışmasızdır.
Rojava devrimiyle başlayan özgürlük yürüyüşü, Dürzi halkının Süveyda'da özerklik ilanı ve Nusayri halkının özerklik eğilimi ve isteğini politik olarak yükseltmesiyle yeni bir boyut kazanmış bulunuyor. Kürt, Arap, Süryani, Türkmen, Ermeni, Çerkes, Dürzi ve Nusayri-Alevi halklarının ortak yaşam iradesi, emperyalistlerin "böl, parçala, yönet" siyasetine en net cevabı oluşturuyor. En genel ifadeyle, adem-i merkeziyetçilik olarak ortaya çıkan özerklik talep ve iradesinin yaygınlaşması, halkların sorunlarını kendi mekanizmalarıyla çözebileceğini kanıtlıyor. Daha önemli ve anlamlısı Suriye'de emperyalist çözüme karşı yükselen halkların özerklik çözümü kadınların, gençlerin ve ezilen inançların öz örgütlenmesi, yalnızca siyasi değil, aynı zamanda toplumsal devrimci bir gelişme özelliği taşıyor. Hiç kuşkusuz bu toplumsal devrimci gelişme isteğini esinleyen Rojava devriminin toplumsal devrimci niteliği ve siyasal biçimidir.
Bugün Ortadoğu'da özgürlüğün, eşitliğin ve ortak yaşamın tek güvencesi, halkların kendi elleriyle kurduğu ve kuracağı özerkliklerdir. Nusayri/Alevi ve Dürzi halklarının özerklik istek ve ilanları, inançsal kimliklerini korumanın ötesinde, DAİŞ ve HTŞ zihniyetinin dayattığı faşist teokratik rejim yapısının kesin reddi anlamına geliyor. Rojava'dan ilham alan bu adımlar, halkların kendi iradesine dayanarak yaşamlarını örgütleme kararlılığını ifade ediyor. Bu kararlılığın emperyalist çözüm politikalarını da güçlüce etkilediği ve dönüştürdüğü görülüyor. ABD'nin Suriye özel temsilcisinin Suriye'de halkların iradesi ve kararlığı karşısında tekçi Suriye modelinden adem-i merkeziyetçi bir yapı tarifine doğru radikal söylem değişikliğine geçmesi Suriye'de yeni güç ve irade ilişkilerinin dolaysız sonucudur. Sahadaki gerçekliğin ABD söylemine tercüme edildiği bu uğrakta, sömürgeci Türk burjuva devleti, işbirlikçisi HTŞ ile birlikte teyakkuza geçmiş bulunuyor. Hakan Fidan, faşist şef Erdoğan'dan sonra yeni sürecin baş aktörü faşist Devlet Bahçeli de Rojava özerk yönetimini işgal savaşıyla tehdit ediyor.
Suriye'nin geleceği açısından bu gelişmeler kritik önemdedir. Çünkü, ne emperyalist güçlerin masabaşı çözümleri, ne de bölgesel gericilikten beslenen tekçi projeler, halklara barış ve özgürlük getirebilir. Halkların yıllardır yaşadığı katliam, savaş ve ölümlerin; kadınların yaşadığı, taciz, tecavüz, kaçırılma, 21. yüzyılda köle pazarlarında satılmalarına dur diyebilecek tek bir çözüm ve irade vardır. Çözüm, halkların kendi elleriyle kurduğu özerk yönetimler, federal bir sistem inşasında ve bunun sosyalizme evrilmesinde yatmaktadır. Şimdi devrimci sosyalistlerin programatik şiarı olan demokratik Ortadoğu federasyonunu, propaganda ve eylem sloganı olarak daha güçlü haykırmanın zamanıdır. Suriye'de ve Ortadoğu'da emperyalist çözüme karşı halkların federasyon ve özerklik çözüm bayrağını daha da yükseltelim.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 05 Eylül tarihli 234. sayısında yayımlanan başyazısı.