29 Nisan 2024 Pazartesi

Yaşam Uzun yazdı | 50. yılında Politeknik'i hatırlamak

Politeknik, Yunanistan'ın yakın tarihinde ulusal kurtuluş savaşından sonraki en önemli direniştir. Sermaye sınıfı ve gericiler, 'Cuntanın bitmesiyle Politeknikler de bitti' diyerek günümüzün sınıf mücadelesiyle direnişin birleştirilmesini önlemek istiyor. Politeknik'te öne çıkan taleplerin hepsi bugün de geçerlidir. Emperyalist-kapitalist sistemin her alanda halklara saldırılarına karşı yeni Politekniklere ihtiyacımız var.

"Kırlangıç yalnızdır ve büyüktür baharın gelişinin bedeli... Güneşin dönmesi için çok işimiz var. Dişliler arasında binlerce ölü ve yaşayanların kanları var..." Ena To Helidoni (Mikis Teodorakis)

Yunanistan işçi sınıfı ve ezilenleri için 17 Kasım, faşizme karşı mücadelede sembolleşen Politeknik Direnişi'nin militan duruşunu her yıl yeniden canlandırdıkları en önemli günlerden biridir. Yankıları bu üniversitenin kampüsünü, Atina'yı, Yunanistan'ı aşan direnişin bu yıl kutlanacak 50. yılı, düne göre çok daha fazla ihtiyaç duyulan devrimci çıkışlara önemli bir deneyim aktarımı olarak ele alınıyor. Atina Ulusal Teknik Üniversitesi, nam-ı diğer Politeknik'e giden yol işgal ve iç savaş döneminden başlayan yoğun bir sınıf mücadelesi sürecinden geçmiştir.

İkinci Paylaşım Savaşı başladığında Yunanistan'da devletin başında bulunan Hitler destekçisi faşist Metaksas, Yunanistan'ı totaliter bir devlet olarak tanımlıyor ve politik felsefesinin Hitler ve Mussolini ile aynı olduğunu söylüyordu. Bu hayranlığı Mussolini'nin ülkeyi işgalini durdurmadı ama onu hazırlıksız yakaladı. Yunan halkının seferberliği işgali ilk anda önledi, ancak Hitler'in güç takviyesiyle ülke işgal edilebildi. Kurulan kukla hükümet komünistler, sendikacılar ve direnişe karışan herkese karşı saldırıya geçerek on binlerce insanı katletti. Toplam Yunan Yahudi nüfusunun yüzde 90'ına tekabül eden 70 bin Yunan Yahudi kamplarda öldürüldü. 1941-42'de yüz binlerce insan daha salgın ve açlıktan yaşamını kaybetti.

Tüm bu ağır tabloya rağmen işçi ve köylü milisleri, işgalci faşistleri her yerde vurmaya devam etti. Partizan direnişinin gücüyle Nisan 1942'de Avrupa'nın işgal altındaki topraklarında ilk kitlesel grev Yunanistan'da gerçekleşti. Bu direniş ve kitle eylemlerinde Metaksas döneminde hapse atılan ya da sürgüne gönderilen 2 binin üzerinde komünistin serbest kalarak hareketi örgütlemesinin büyük payı vardı. Tutarlı duruşuyla kitle akışını kendine çeken Yunanistan Komünist Partisi (KKE) toparlandı. Diğer komünizm iddialı ve anarşist güçlerin katılımıyla KKE'nin merkezinde durduğu Ulusal Özgürlük Cephesi (EAM) ve cephenin askeri kolu ELAS kuruldu.

Atina ve birkaç bölge dışında işgali püskürten EAM ve ELAS işçi sınıfı adına iktidarı almaya çok yakın görünüyordu. Ancak SSCB'nin İngiltere ve ABD ile Balkanların paylaşımı üzerine yaptığı anlaşmaların ardından EAM da hükümet ile anlaşarak Şubat 1944'te Varkiza Anlaşmasını imzaladı. KKE tüm militanlarına ve halka silah bırakma çağrısı yaptı. Anlaşma, ülkede demokrasinin tesisi, politik özgürlüklerin tanınması, faşist yasaların kaldırılması, tutsakların serbest bırakılmasını içeriyordu. Ancak, İngiliz emperyalizmi savaş sırasında Mısır'a kaçan Kral'ı geri çağırarak krallığı yeniden kurmaya girişti. Direnişin teslim edilen silahları faşist çetelere ve kralcılara dağıtıldı.

Bu süreçte KKE'nin tutumuna karşı çıkarak mücadeleyi sürdüren binlerce komünist katledildi, on binlercesi tutuklandı ve sürgün edildi. 65 binden fazla insan ülkeyi terk etti. 1943-49 arasında değişen yoğunluklarla süren iç savaşta ELAS yenildi. Yunanistan giderek Batı emperyalizmine yaklaştı, ülkede sağ siyaset güçlendirildi. 1947'de Truman Doktrini ile başlayan Batı'ya entegrasyon, 1952'de NATO üyeliği ile devam etti.

İç savaşta iradesi kırılarak yeraltı örgütlerini fesheden KKE, 1950'lerde yeniden bir toparlanma sürecine girdi. Yeraltı ağlarını kurdu, devrimci basın-yayını kitlelere ulaştırdı. Ancak, Yunan devletinin devam eden yok etme politikasının sonucunda tutuklamalar, katliamlar ve idamlarla ağır darbe alan KKE, üyelerini reformist çizgideki Birleşik Demokratik Sol'a (EDA) yönlendirdi. EDA, 1951 seçimlerinde 10 vekil ile meclise girdi. Legal alandaki bu mücadele KKE'yi giderek düzeniçileştirdi. 1956'da bir cephe platformundan yasal bir partiye geçen EDA'nın içinde güçlenebilmek için KKE 1958'de illegal örgütlerini dağıtma kararı aldı. 1958 seçimlerinde yüzde 24,4 oy ve 78 vekil ile meclise girilmesini bir tehdit olarak algılayan devlet ve ordu yeniden bir terör dönemi başlattı.

Siyasi istikrarsızlık içinde kitleselleşen emekçi sol güçler, 21 Nisan 1967'de Albaylar Cuntası'nın "Prometheus Planı" adındaki NATO planına bağlı darbesine önceki dönemin uzun yeraltı mücadele deneyimini taşıyan bir örgütten yoksun olarak yakalandı.

İç savaş yıllarına dayanan CIA bağlantılı kontrgerilla örgütü Yunan Subayların Kutsal Birliği (IDEA) darbenin arkasında yer alıyordu. Cunta ana sloganını "vatan, din, aile" olarak belirlemişti ve "ülkeyi komünizm tehlikesinden korumak, huzur ve asayişi temin etmek, milli birlik ve bütünlüğü sağlamak için" ordunun yönetime el koymak zorunda kaldığını açıklıyordu. Oysa Papandreu hükümetinin programı mevcut burjuva düzen ile oldukça uyumluydu, egemen sınıfları korkutan toplumsal mücadelelerin kontrolden çıkma olasılığının iyice belirginleşmiş olmasıydı. Cunta mini eteği, sakalı, Beatles'ı, Teodorakis'i, Ritsos, Elytis, Seferis, Sofokles ve Aristofanes'in eserlerini yasaklarken güzel konuşma (Katharevousa) kararnamesi yayınlıyordu. Darbeyle birlikte siyasi partiler kapatıldı, EDA yöneticilerinden Panayoti Eli ve Maria Kalava katledildi, kişisel özgürlükler askıya alındı. Darbenin üniversitelere saldırısı da benzer oldu. Öğrenci birlikleri ve temsilci seçimleri yasaklandı, cunta kendi öğrenci birliklerini oluşturdu, öğrenciler zorla askere alındı. 29 Eylül 1968 cunta anayasası tüm bu devlet terörü ortamında yüzde 92 ile kabul edildi.

Darbeyle birlikte on binlerce kişi Yunan adalarındaki kamplara zorunlu sürgüne ve yine binlercesi Avrupa'nın çeşitli ülkelerine gitmek zorunda kaldı. Özellikle Almanya, Willy Brandt'in dışişleri bakanlığı ve başbakanlığı döneminde sürgünlere kapısını açtı. Prof. Dr. Georgios Tsiakalos burada Yurtseverler Cephesi'ni (PAM) kuruyor ve ülkedeki harekete ciddi maddi kaynak sağlıyordu. Aachen'da yine Panhellenik Kurtuluş Hareketi'nin kurucusu Prof. Dr. Konstantinos Makropoulos büyük dayanışma eylem ve mitingleri örgütlüyordu. Eylemler ve DW radyosu yayınlarıyla cuntanın sistematik işkenceleri dünyaya yansıtılarak tepki canlı tutuluyordu. Aynı süreçte Alman sermayesi cuntayla ilişkilerini geliştiriyor ve ticaret hacmini yüzde 44 artırıyordu, Springer Verlag gibi Alman tekelleri cuntaya sempatiyle bakıyordu.

Politeknik direnişi, onu önceleyen konjonktürün bir sonucuydu. 1960'ların sonunda adalarda sürgün kamplarındaki politik tutsakların öncü eylemleri giderek ülkede işçi sınıfında karşılık buldu ve örgütlenme özgürlüğü yönünde eylemlerde artış yaşanmasını sağladı. 1972'den itibaren Yunan sermayesi büyüyen tepkileri soğurmak için cuntaya burjuva demokratik kimi adımlar atması çağrısı yapmıştı. Cuntanın cumhurbaşkanı Papadopulos cuntaya karşı egemen sınıflardan yükselen bu sesi liberal demokrasiye geçme kılıfı altında, faşist yarı-askeri diktatörlüğünü meşrulaştırmak üzere 29 Temmuz 1973'de monarşiyi kaldırmayı ve kendisinin cumhurbaşkanı olarak kabul edilmesini öneren bir referanduma gitme kararı aldı. Türlü hilelerle gerçekleşen referandumda Papadopulos'u 1981'e kadar cumhurbaşkanı tutacak sonuç çıktı. Sıkıyönetimi kaldırma, siyasi tutuklulara kısmi af, sansürün gevşetilmesi ve Anayasa Mahkemesi çalışmaları gibi maddeleri içeren bir reform paketi hemen ardından açıklansa da esasta değişen bir şey olmadı.

1973, başından itibaren işçi ve öğrencilerin cuntaya karşı kitlesel eylemlerinin yılı olmuştu. Kasıma kadar olan zaman içinde balıkçılar, matbaa işçileri, havaalanı teknisyenleri, enerji ve ulaşım işçileri grevleri gerçekleşmişti. Köylülerin taban fiyatı protestoları yayılmıştı. Ordu içinde muhalif denizciler bir adayı işgal etmek istemişlerdi. Velos adlı Yunan destroyeri NATO tatbikatını terk edip İtalya'ya siyasi iltica başvurusu yapmıştı. Atina Üniversitesi hukuk ve tıp fakültesi öğrencileri 21 Şubat'ta Politeknik'i doğuran eylemlerin başlangıcı da sayılan eylemlerde zorla askere alınmaya karşı kampüsleri barikatlar kurarak işgal etmiş, sonra bunlar Selanik ve Patra'ya da sıçramıştı. KKE bu grev ve eylemlerde önemli bir yer tutuyordu. Yine bu dönemde, 1968'de kurulan Yunanistan Komünist Gençliği'nin (KNE) öncülüğünde 1972'de Diktatörlük Karşıtı Öğrenci Birliği kurulmuştu.

Cuntanın "demokrasiye geçişe" hazırlık adımlarına karşın sokaklar ısınıyordu. Cuntanın istediği öğrenci temsilcilerinin seçilmemesi üzerine 13 Kasım'da Politeknik'e gelen Eğitim Bakanı Sifneod'un öğrencilere tehditler savurması adeta bardağı taşıran son damla olmuştu. Ertesi gün tüm fakültelerde düzenlenen toplantılarda boykot ve işgal kararları alındı. Dönem öğrenci gençliğin anarşistlerden sosyal demokratlara, sosyalizm iddialı farklı fraksiyonlara çok parçalı olduğu bir dönem olsa da direnişte komünizm iddialı KKE-KNE, sosyal demokrat çizgide PASOK ve 1968'de KKE'den KKE-İç adıyla kopan yapının gençlik örgütü Rigas Fereos'ta cisimleşen reformist-avrokomünist çizgiler öne çıkmış, sayısı 1500'ü bulan öğrenci işgali gerçekleştirecek öncü iradeyi göstermişti.

Kendilerine Yunan ulusal şairi Dionisios Solomos'un şiirine atıfla, "Kuşatılmış Özgürler" adıyla çağıran öğrenci grubu kampüste barikatlar kurarken öğrenciler üniversite kapılarını kilitledi. Hızla güvenlik, temizlik, yemek, basınla ilişkiler, propaganda ve ajitasyon komiteleri kuruldu. Üniversitede bildiriler dağıtıldı, araçlara dövizler asıldı. Üniversite matbaasına direnişin matbaası olarak el konuldu ve "Özgür Politeknik" adıyla bir gazete çıkarıldı. Hınca hınç dolu amfilerde sosyalizm, devrim, gençlik konulu seminerler veriliyordu. Direnişte en aktif özneyi oluşturan mühendislik ve mimarlık öğrencilerinin çalışmasıyla 15 Kasım 1973'de 250 watt gücünde 1050 frekansından meşhur radyo yayını ile üniversite işgali duyurularak cuntaya meydan okuyan mesajlar tüm ülkeye yayıldı. Korsan radyo kurtarılmış bir bölgeden sesleniyordu. Bir dönem Syriza'nın öncüsü sol ittifak Synaspismos'un başkanı olan ve şu an siyasete PASOK'ta devam eden Maria Damanaki, burada dönemin KNE üyesi olarak direnişin sözcülerinden biriydi. Megafonlarla tüm sokaklar ayaklanma çağrısıyla inletiliyordu. Radyoda gün boyu cuntanın yasakladığı şarkılar, marşlar çalınıyordu. Öğrenciler bezlere sloganları ve talepleri yazıyor ve kentin çeşitli yerlerine asıyorlardı.

Tüm Atina sokakları şu seslerle yankılanıyordu: "Burası Politeknik! Burası Politeknik! Özgür savaşçılar konuşuyor!"
"Politeknik burada! Yunanistan halkı, Politeknik diktatörlüğe karşı ve demokrasi için ortak mücadelenin, bizim ve sizin mücadelenizin bayrak taşıyıcısıdır."
"Özgürlük mücadelesi veren öğrencilerin, emekçilerin radyo istasyonu. Atina halkı size sesleniyoruz... Mücadelemize destek verin... Ya şimdi ya hiçbir zaman!"

Radyonun ilk mesajı şöyle sonlanıyordu: "Bütün halkımızı, işçi ve emekçileri sokaklara cuntaya karşı özgürlük mücadelesine katılmaya çağırıyoruz! Cuntaya karşı mücadele edelim... Faşizme karşı mücadele edelim... Yaşasın özgür Politeknik! Yaşasın özgür Yunan halkı! Mücadele saati gelip çattı. Mücadele eden gençlikle dayanışmak için semtleri boşaltıp Atina merkezine gelin. Bugün cunta gidecek. Bugün faşist yönetim yıkılacak!"

Okul yönetimi seçimlerinin yenilenmesi talebiyle başlayan boykot örgütlü grupların iradesiyle hızla siyasallaşmış, kampüsün dış kapılarına "ABD dışarı", "NATO dışarı" yazılamaları yapılmıştı. Öğrencilerin talepleri temsilcilik seçimlerinin yapılması, üçüncü sınav dönemi ve yeni yemekhane olsa da direniş sadece öğrenci gençliğin değil, tüm toplumun taleplerini içerecek bir düzeye hızla evrildi. Direnişin iki ana sloganı "eğitim, ekmek, özgürlük" ve "kahrolsun cunta" olarak belirlendi.

Direnişin yarattığı heyecanla Politeknik önünde halk birikmeye başladı. İnşaat işçileri kazma saplarıyla üniversite önüne desteğe geldi. 15-16 Kasım'da radyo yayını artık üniversite sınırlarını aşmış ve direniş ülke çapında toplumsal bir nitelik kazanmıştı. Atina'daki eylemlere öğrenci, işçi, aydın ve diğer emekçilerden 300 binin üzerinde insan katıldı. Cuntaya karşı beliren öfke patlamaları artık korku bentlerini aşmıştı.

Politeknik direnişinin basit bir öğrenci/gençlik direnişinden fazlası olduğu tarihsel arka planının yanında bu eylemlerin kitleselliği ve yaygınlığında görülmüştür. Çok parçalı öğrenci gençlik içinde hareketin işçi sınıfı ile bağını kuran kesimlerin ağırlık koymasıyla bu direniş Politeknik sınırlarını aşabilmiştir. Direniş yönünü, işçi sınıfının eylemleriyle açtığı kanala çevirmiş ve bu kanalla buluşabilmiştir.

Cunta başlangıçta üniversite işgalini küçümsedi ve umursamadı, burjuva medya direnişi demokrasi yolunda ilerleyen ülkede bozgunculuk yapmakla itham ederek marjinal ilan etti. Ancak direniş hızla tüm ülkeye yayılınca cunta çok sert bir refleks gösterdi. Farklı kentlerde polisin saldırıları sonucu ölü ve yaralı sayısı hızla arttı. Politeknik içinden yapılan radyo yayınında cuntanın emirlerine uymama çağrısı devam ettirildi. Üniversite dışındaki eylemler vahşice bastırıldı. 17 Kasım gecesi polis üniversiteye çıkan tüm sokakları tuttu ve elektrikleri kesti. Projektörler ve tank namluları öğrencileri hedef aldı. Öğrenciler kapıları etten bir duvarla tutarken direniş radyosundan öğrencilerin silahsız oldukları, askerlerin kardeş kanı akıtmayacaklarına inandıkları sözleri geçiyordu. Bir tankın üniversitenin demir kapısına çarpıp duvarı yıkarak kampüse girmesiyle başlayan saldırının ilk anlarında yayın herkesin bu gecenin sabahında halk egemenliğinde bir Yunanistan görmek istediğini söylüyor ve halkı dayanışmaya çağırıyordu.

Öğrencilerin "asker kardeşlerimiz" diye seslendiği askerlerden duvara çarpan tankı kullanan A. Skevofilaks henüz 20 yaşında 10 aylık bir askerdi. Verdiği bir röportajda gençleri "vatan düşmanı parazitler" olarak gördüğünü söylüyordu. Emirleri sorgulamadan uygulaması ve komünistlerden nefret etmesi öğretilen Skevofilaks, 30 ay sonra terhis olup hayata yeniden karıştığında ise zaman içinde görüşleri değişecek ve KKE sempatizanı haline gelecekti.

Cunta içindeki generallerden olan Dimitros Yoannidis, 25 Kasım'da Cumhurbaşkanı Papadopulos ve Başbakan Markezinis'e karşı bir darbe gerçekleştirmiş, ordunun kontrolündeki devletin başına yeni isimler getirilmişti. Yoannidis, Türkiye'nin Kıbrıs'ı işgalini getiren koşulları yaratan general olarak cuntada arka plandaki etkili bir isim olmuştu. 1975'de başlayan yargılama sürecinde 19 darbeci yargılandı, 4 önde gelen isim Pattakos, Makarezos, Papadopulos ve Yoannidis idama mahkum edildi, Karamanlis hükümeti cezaları ömür boyu hapse çevirdi.

Cuntanın devrilmesinden sonra 5 Ağustos 1975'te Politeknik katliamı davasında mahkeme ölü sayısını 23, yaralı sayısını 200 olarak açıklamış, Atina Başsavcısı Dimitriu Ceva ise iddianamede 34 kişinin öldüğünü belirtmiş, yıllar sonra bir istihbaratçı ise 500 kişinin öldürüldüğünü açıklamıştı. Trafik kazasında öldü denilerek resmi ölü sayısı azaltılmıştı.

Direniş kanla bastırılsa da halka cuntanın devrilmesi için gereken cesareti verdi. 23 Temmuz 1974'de, direnişten 8 ay kadar sonra, cunta büyük protestolar eşliğinde iktidardan düştü. Direnişle birlikte halk cuntanın ülkeyi tamamen kontrolüne alamadığını gördü. 17 Kasım 1974 seçim günü olarak ilan edildi. 10 yıl sonra gerçekleşen bu seçimlerle "rejim değişikliği" anlamına gelen Metapolitefsi süreci başlıyordu. Karamanlis'in muhafazakar Yeni Demokrasisi seçimi kazandı ve bir ulusal birlik hükümeti oluşturdu. Seçimlerde ikinci parti Merkez Birliği-Yeni Kuvvetler adındaki merkez sağ partisi olurken üçüncü yeni kurulan sosyalist eğilimli PASOK, dördüncü ise Birleşik Sol (Yunanistan) oldu.

Esen özgürlük rüzgarıyla sürgünler geri döndü, büyük bir örgütlenme kampanyası başlatıldı. Cuntanın devrilmesinden hemen sonra başta Mikis Teodorakis olmak üzere pek çok sanatçının katıldığı Karaiskakis Stadyumu'ndaki dev konserde halk hep bir ağızdan devrim marşları söyledi.

Direniş hiçbir faşist baskı ve zulmün emekçilerin öfkesini sonsuza kadar bastıramayacağını bir kez daha gösterdi. Boşalan sokaklar bir kıvılcımla yeniden dolup taştı. Sınıf mücadelesinin belli bir anında yaşanan bu tür ağır yenilgilerin umutsuzluk yerine öfkeyi bileyebileceği görüldü. Devrimci bir öncünün yokluğu büyük kitle potansiyelinin değerlendirilememesini getirse de iç savaş döneminde tasfiye olan devrimci inanç ve kararlılık yeniden kazanılmış oldu.

Katliamlarla karşılanan direniş, Yunanistan topraklarına tekrar tekrar yeşeren mücadele tohumları serpmiştir. 1. Paylaşım Savaşına ve Batı Anadolu'daki işgale karşı çıkan Yunan komünistlerine kadar dayanan bağımsızlık ruhu, demokrasi ve antiemperyalizm bilinci bu halk hareketi içinde yeniden kendini göstermiştir. Bugün sayıları 9 milyonu bulan Yunanistan dışında diasporada yaşayan Yunanların yüzlerini yeniden ülkelerine dönmelerini sağlamıştır. Henüz direnişin içinde yeni bir örgütün tohumları atılmıştır. 1975'ten 2002'ye kadar aktif silahlı mücadele yürüten 17 Kasım Devrimci Örgütü adını Politeknik direnişinden almıştır. Örgüt direniş sırasında yakınlaşan ve fikir birliğine varan gençler tarafından kurulmuştur. Ülkedeki güncel her isyan bu büyük direnişin kolektif hafızasını taşımaktadır, direniş kitlelere geri alınamaz bir meşruiyet bilinci aşılamıştır.

Yıldönümleri halen tüm ülkede kitlesel eylemlerle karşılanmaktadır. Eylemlerde on binlerce kişi Politeknik'teki anmanın ardından ABD büyükelçiliğine yürüyüş gerçekleştirmektedir. Politeknik Üniversitesi bileşenleri bugün hala Yunanistan öğrenci hareketinin ve Atina siyasetinin en etkin parçalarındandır. Kampüs yerleşkesinin hemen arkasındaki Eksarhia emekçi semtindeki dayanışma mekanları, işgal evleri, mülteci konutları tüm hükumetlerin mutenalaştırma saldırılarına karşı önemli direnişlere sahne olmaktadır.

Kor Kitap'tan çıkan Rıza Özlütaş'ın "Burası Politeknik" kitabında röportajına yer verilen direnişçilerden Sifis Kafkalas tam da bu minvalde güncel durumu şöyle açıklıyor: "Politeknik, Yunanistan'ın yakın tarihinde ulusal kurtuluş savaşından sonraki en önemli direniştir... Sermaye sınıfı ve gericiler sistemli bir biçimde Politeknik Direnişi'nin tarih olduğunu söylüyor. 'Cuntanın bitmesiyle Politeknikler de bitti' diyerek günümüzün sınıf mücadelesiyle direnişin birleştirilmesini önlemek istiyor. Sınıfsal temellerinden, demokrasi ve özgürlük taleplerinden, antiemperyalist ve antifaşist karakterinden soyutlanmış mitolojik bir direniş algısı yaratmak istiyorlar... Politeknik'te öne çıkan taleplerin hepsi bugün de geçerlidir... Emperyalist-kapitalist sistemin her alanda halklara saldırılarına karşı yeni Politekniklere ihtiyacımız var."

Kaynakça
    Alpan, Aytek Soner, 43. Yılında Politeknik Direnişinden Dersler, soL Haber, 17 Kasım 2016.
     Seyhan, Yılmaz, Bir Kırlangıç Uyanışı: Politeknik Direnişi, Marksist Tutum, 15 Kasım 2022.
    ♦ Sözmen, Mithat Fabian, Bir Direnişin Sesi: "Burası Politeknik", Yeni-E, Kasım 2017.
     Eraldemir, Can Deniz, Faşizmin Tank Paletleriyle Ezemediği Bir Direniş: Politeknik, 1 Kasım 2018.
     Pişmişler, Nejat, İlk Tanıyan Türkiye'ydi: 52 Yıl Önce Albaylar Cuntası, Gazete Duvar, 25 Nisan 2019.