19 Mayıs 2024 Pazar

Xalil: Halk iradesi ve kazanımlarımız kırmızı çizgimizdir

"En büyük savaşlar barış süreçlerinde başlar" diyen TEV-DEM Yürütme Kurulu Eşbaşkanı Aldar Xalil ETHA'ya yaptığı değerlendirmede, Suriye rejimi ile gerçekleştirilen görüşmeler sürerken diğer yandan toplumsal örgütlenmelerini güçlendireceklerini belirtti. Halkın iradesi ve devrim sürecinde şehit düşenlerin görüşmelerde kırmızı çizgileri olacağını kaydetti.
Ortadoğu'da ve bölgede son günlerde bütün gözler İdlib'e yönelik Suriye rejiminin gerçekleştireceği operasyona kilitlendi. Bölgenin diğer bir gücü olan Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu, Suriye rejiminin çağrısı ile operasyona hazır olduğunu belirtti. Bölgede yaşanan son gelişmeleri, Suriye rejimi ile Kuzey Suriye yönetimi arasında gerçekleştirilen görüşmeleri ETHA'ya değerlendiren TEV-DEM Yürütme Kurulu Eşbaşkanı Aldar Xalil, "En büyük savaşlar barış süreçlerinde ortaya çıkmıştır. Bu konularda herkes tedbirini iyi almalıdır" dedi.
 
TEV-DEM Yürütme Kurulu eşbaşkanı Aldar Xalil'in verdiği yanıtlar şöyle:
 
Son günlerde bütün gözler İdlib'e çevrilmiş durumda. Kuzey Suriye'nin ve Suriye'nin geleceğinin burada belirleneceği tartışma konusu. İdlib operasyonu Suriye'nin toplamı bakımından nasıl sonuçlar yaratacak?
 
Herkesin bildiği üzere İdlib, Türk devletine bağlı silahlı çete grupları tarafından işgal edilmiş durumda. Türk devleti ve Suriye rejiminin Rusya'nın desteklediği ittifak doğrultusunda bu silahlı çete grupları Suriye'nin başka yerlerinden çıkartıldılar. Halep, Humus, Guta, Dera ve başkaca Suriye kentlerinden bu çeteler çıkartılarak İdlib'e yerleştirildiler. Çetelerin İdlib'e yerleştirilmesi ile Türk devletinin hesabı, çetelerin buralarda yer edinmesi ile birlikte Suriye'de Türk devletinin sömürgeciliğini devam ettirmesi amacını taşıyordu.
 
Suriye rejimi Rusya'nın yardımıyla çeteleri Suriye'nin bazı bölgelerinde temizledi. Kuzey Suriye ve İdlib dışındaki bütün bölgeler Suriye rejiminin kontrolü altına geçti. Rejim için kalan bölgeleri ele geçirmek oldukça önemli. Bu önemli yerlerden birtanesi İdlib. Rejim İdlib'i alarak tekrardan Suriye'de güçlü olduğunu, her yeri çetelerden temizlediğini, sadece Kuzey Suriye'nin kaldığını, onu da diplomasi veya savaş yolunu hesaba katarak çözüm arayacak.
 
Suriye için en kilit yer İdlib. İdlib, alınan kararlar bakımından ateşkes sağlanan yerlerdendi. Rusya, İran ve Türkiye arasında bazı bölgeler çatışmasızlık bölgesi olarak belirlenmişti. Bu bölgenin savunmasını Türkiye'nin kontrolüne bıraktılar. Bu ittifakın son günlerde sona erdiği görülüyor. Özellikle de Astana'da ortaya çıkan ittifak sona ermiş durumda. Herkes bu süreçte kendine göre haritasını çıkartmak istiyor.
 
Türkiye Cerablus, Bab, Azez, Efrîn, İdlib kentlerini kendi elinde tutarak sınırlarını büyütmek istiyor. Rejim de onu destekleyen güçler de yavaş yavaş topraklarını büyütmek istiyorlar. Biz de Demokratik Özerk Yönetim olarak ve Kuzey Suriye Federasyonu olarak işgalci Türk devletinin işgal saldırılarının ortadan kaldırmayı amaçlıyoruz ve onları bölgeden çıkartmayı hedefliyoruz. Türkiye Cerablus'tan, Azez'den, Bab'dan, İdlib'ten ve Efrîn'den çıkmalı. Zaten Efrîn'de direniş, mücadele devam ediyor. Rejim de diğer bölgeleri ve İdlib'i tek başına temizleyemeyeceğini çok iyi biliyor, o bölgelerin temizlenmesi onun tek başına yapabileceği bir şey değil. Suriye rejimi, Türk devletinin İdlib'ten çekilmesini istiyor; fakat Türkiye devleti kolay kolay İdlib'i bırakıp çekilmez. Bu süreçte Suriye rejimi ve Türkiye arasında anlaşmazlıklar ortaya çıkacak. Bu da Astana görüşmelerinin garantörlerinden Rusya'nın devreye girmesi ile tekrar tatlıya bağlanabilecek.
 
Bizim için ne olursa olsun asıl hedef Efrîn. Bizim kararımız kesin. Efrîn'in özgürleştirilmesi gerekiyor. Efrîn'in özgürleştirilmesi için Türkiye'nin elinin Suriye'de zayıflaması gerekiyor.
 
Şunu sormak gerekir: İdlib'in Suriye rejimi tarafından özgürleştirilmesi bütün sorunları çözecek mi? Maalesef hayır, bu tam bir çözüm olmayacak. Suriye'nin demokratikleşmesi için İdlib'in demokratik güçler tarafından özgürleştirilmesi gerekiyor. Suriye iç savaşının başlarında kendini Suriye için çözüm görenlerin hiçbiri kalmadı. Şu an ayakta kalan muhalefet gruplarının hepsi şovenist ve gerici, asla demokrasiyi kabul etmeyen çeteler. Her şeye rağmen silahlı çetelerin İdlib'den çıkartılması bu durumdan ve koşullardan daha iyidir.
 
Geçtiğimiz günlerde, çeşitli belirsizlikler barındırsa da ABD ve Rusya, Suriye konusunda uzlaşmaya vardıklarını söylediler. Bu görüşme sonrası önümüzdeki dönemde siyasi denklem nasıl olacak, siz bu konuda nasıl düşünüyorsunuz?
 
ABD ve Rusya bölgede önemli aktörler. Suriye'yi de kendi aralarında bölen iki ülke. Rusya Fırat'ın doğusunu, ABD ise Fırat'ın batısını ikiye bölmüş durumda. Bir gerçekliği gözden kaçırmamak gerekiyor. Biz, gerçekten demokratik bir Suriye'yi düşünüyor ve savunuyorsanız bunu kendi içindeki dinamikleriyle gerçekleştirebilirsiniz diyoruz. Şu ana kadar iki ülke arasında gerçekleşen görüşmelerde basına yansıyanların dışında nasıl kararlar alındığına dair görüş belirtmek zor. Bize yansıyan herhangi bir açıklama olmadı.
 
Geçtiğimiz günlerde Suriye rejimi ile MSD arasında bir görüşme gerçekleştirildi. Bu görüşme Kuzey Suriye'nin statüsü ve Suriye'nin demokratikleşmesi bakımından nasıl bir öneme sahip?
 
Suriye rejimi ile gerçekleştirilen görüşme karşılıklı olarak gerçekleştirilen ilk görüşme. Bazen bu görüşmeler tarafların çözüme sıcak bakıp bakmamalarını değerlendirmek için gerçekleştiriliyor. Suriye rejimi de görüyor, yer üstünde bütün gruplar bitmiş durumda. Ayakta duran sadece biz ve onlar kaldı. İdlib'de birkaç çete grubu var, onlar da İdlib operasyonu ile birlikte ortadan kalkacaklar. Rejim, demokratik halk hareketimize karşı, feda ruhu ile savaşan savaşçılarımıza karşı askeri bir sonuç elde edemeyeceğini anladı. Halkın direnişi, YPG, YPJ, QSD ve içerisinde yer alan grupların büyük direnişi ile DAİŞ çetelerinin beli kırıldı. Şu anda QSD, DAİŞ çetelerini Dera Zor çöllerinde bile temizledi. Suriye rejimi bu gerçekliği gördü artık, savaşın devam etmesini istemiyor. Özellikle de savaşta bizim ile karşı karşıya gelmeyi istemiyor.
 
Şam, halen Suriye'nin demokratikleşmesi için karar alacak, bu konuda adımlara atacak bir duruma gelmiş değil. Rejim, Suriye demokratik anayasasını yeniden yazacak pozisyonda değildir. Biz de ilk günden itibaren Suriye krizinin barışçıl, demokratik bir zeminde çözüleceğine inanıyoruz, sürekli bunu belirtiyoruz. Rejim de bu konuda adımlar atmak istediğini belirtirken Demokratik Suriye Meclisi (MSD) heyetiyle görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmenin sonuç alıp alamayacağını şimdiden belirlemek imkansız. Biz bütün umudumuzu da bu görüşmelere bağlamış değiliz; fakat bu görüşmelere inançsız da yaklaşmıyoruz. Biz inanıyoruz ki, bu da mücadelenin başka bir aracı, bu mücadele barış ve siyaset mücadelesi. Bu görüşmelerden sonuç çıkarsa sevindirici olur. Lakin sonuç çıkmazsa da, bizim açımızdan karşılıklı bir görüşmeydi ve artık kimse bize, "Siz neden rejim ile görüşmediniz?" diyemez. Bu görüşmelerde rejime bazı noktalardaki kimi şeyleri kabul ettirirsek iyi olacak. Rejim kararlarında ısrar eder, bizim varlığımızı inkar etmeye kalkarsa bizim mücadelemiz devam eder.
 
Gerçekleştirilen görüşmelerde Suriye rejiminin 12 maddelik bir taslak sunduğu ve bu taslaklarda yeraltı zenginliklerinin ve Dera Zor ile Rakka'nın rejime teslim edilmesi maddeleri var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Görüşmelerde 'maddeler' diye bir şey görüşülmedi. Bu, tamamıyla bu görüşmeleri sabote etmek isteyen güçlerin kara propagandalarıdır. Biz de bu maddeleri basında gördük. Görüşmeye giden heyet sadece birbirilerine niyetlerini beyan ettiler. Biz diyalog için hazır olduğumuzu, onlar da kendilerinin hazır olduğunu söylediler, diğer türlü görüşme için taraflar masaya herhangi bir madde sunmadılar. Mümkün değil, ilk görüşmede yıllar sonra bir araya gelenlerin hemen maddeler belirleyip bunları imzalamaları çok komik olur. Bu bir karşılıklı güven görüşmesiydi. Bizim gündemimize maddeler gelmedi, ben de herkes gibi gazetelerde okudum.
 
Görüşmenin içeriğine dair biraz bilgi verebilir misiniz?
 
Bizim arkadaşlarımız bu görüşmede Suriye'nin parçalanmasına karşı olduklarını, kendilerinin Suriye'nin birlik ve beraberliğini bütün parçalarda savunduklarını, halkların kardeşliğinin Suriye'de öne çıkması gerektiğini vurguladılar. Onlar da, "Madem niyetiniz böyle. Biz de sizin demokratik özerkliği sürdürdüğünüz bölgelerde sizinle ittifak içerisinde yeni bir sistemi nasıl birlikte inşa edebiliriz" yaklaşımı içinde oldu. Bu sistem nasıl olacağı, bu sistemin duruşu ne olacağı, hangi konular üzerine fikir birliğine varılacağı o görüşmede netleşmedi. Bu süreçte eğer görüşmeler başarılı geçerse birçok şey süreç ile birlikte gündeme gelecek, buna ilişkin de zamanı gelince bütün halklarımızı görüşmelere ilişkin bilgilendireceğiz.
 
Rojava devrimi veya Kuzey Suriye'nin kırmızı çizgileri nelerdir? Kuzey Suriye yönetiminin görüşmelerde asla taviz vermeyeceği konular nelerdir? Rojava devrimi kendi pozisyonunu nasıl koruyacak?
 
Şu an içerisine girdiğimiz durumu artık üçüncü yol olarak adlandırmıyorum. Artık biz bir çizgiyiz; diğerleri, Suriye rejimi de dahil olmak üzere, başka bir çizgiyi temsil ediyorlar. Sömürgeci kapitalist sistemi kabul eden güçlerin bütün amaçları, demokratik özerkliğe karşı mücadele etmek. Hiçbirinin başka bir çizgisi yok, artık bizim haricimizdeki diğer güçler ortaklaşmışlardır.
 
Rojava devriminin kırmızı çizgisi halkın iradesini savunmak, halkları kardeşliği ve demokratik ulus felsefesinin esas alınmasıdır. Bizim kırmızı çizgimiz, şehitlerimizin kanı ve verdikleri emektir. Kırmızı çizgimiz, kazanımlarımızın elimizden gitmemesidir. Kırmızı çizgimiz, halkların birlik ve dayanışmasıdır. Kırmızı çizgimiz, Kürt halkının her yerde, içeride dışarıda birliğidir. Bu saydıklarımın hepsi bizim için kırmızı çizgidir, hiçbirini bırakamayız. Bunlar olmadan Rojava devrimi veya Demokratik Özerk Yönetim bu çizgiyi savunamaz, temsil edemez.
 
Bu görüşmeler sürerken halklar kendi pozisyonunu nasıl koruyacak?
 
Öncelikli olarak halkların örgütlülüğü önemli. Örgütlenmek; sadece ideolojik, teorik okumak, felsefe değil. Bunlar esastır; fakat savunmamızı da güçlendirmeliyiz. Savunma sadece askeri anlamda değil. Elbette YPG, YPJ, QSD, devrimci örgütler, başkaca gruplar olmalı; fakat toplum da savaş hazırlığında olmalı, savaşabilecek güçte olmalı. Toplumsal savunma sistemi oturtmalıyız. Eğer bu halk kendi savunmasını kendi örgütlerse, kendi kendini yönetirse değil rejim, hiçbir güç bu kazanımları yok edemez. Eğer biz öyle yapmazsak, kendimizi diğer dış güçlere bağlı kılarsak elbette çeşitli yanlışlıklar olacaktır. Bu hataya düşmemek için bizim için toplumsal savunma oldukça önemli. Bu topraklar üzerinde yaşayan bütün halklarla birlikte kendini, savunmadan doğru sorumlu tutmalıdır. Savunma sistemimizi her açıdan durumlara, gelişmelere göre örgütlemeliyiz.
 
Türkiye ve Ortadoğu halklarına bir çağrınız var mı?
 
Son günlerde Efrîn işgalinin ardından ve Erdoğan'ın yanlış siyasetinden kaynaklı Türkiye'nin durumu hiç de iyi değil. Türkiyeli sosyalistler, demokratlar bu gerçeği görmeli ve buna karşı mücadele etmeliler. Onlar da Türkiye'nin Suriye politikalarına karşı hesap sormalı. 'Türkiye'nin Suriye de ne işi var?' demeliler. Türk devletinin neden DAİŞ'i, El Nusra ve ÖSO çetelerini beslediğinin hesabını sormalılar. Bu çeteler yarın bir gün Türkiye'nin başına bela olacaklar.
 
Erdoğan'ın Türkiye'yi yönetemeyeceğini daha güçlü haykırmaları gerekiyor. Bugün Türkiye lirası, dünyada ilk defa bu kadar değer kaybetmiş durumda. Erdoğan izlediği dış ve iç politikalarıyla kendi kendisini patlatma noktasına gelmiştir. Artık Türkiye ve Kürdistan halkları bu zulme karşı, yönetememe krizine karşı ayağa kalkmalılar, başkaldırmalılar. Eğer Türkiye halkları barış ve demokrasi içerisinde yaşam sürdürmek istiyorlarsa Erdoğan'a karşı mücadeleyi yükseltmeliler. Demokratik devrimlerini gerçekleştirmeliler.