15 Ekim 2025 Çarşamba

Serpil Arslan yazdı | Dünyanın efendilerinin Nobel tiyatrosu

Nobel ödül sistemi, ezilenlerin bilincinde yanılsama yaratmak üzere tasarlanmış bir ideolojik, kültürel aygıttır. Başta ABD olmak üzere emperyalist güçler, bu ödül aracılığıyla kendi işgal ve sömürü politikalarını "insanlığa üstün hizmet" olarak yıldızlayarak paketler. Yani önce savaş çıkarır, ardından da yenemediği düşmanına barışı götürdüğünü iddia eder, tıpkı bugün Gazze'de olduğu gibi… Geride bıraktığı tabutları, milyonların dilindeki öfkeyi, hesap sorma kararlılığını göstermemek için milyonların bilincini paralize etmek ister.

Emperyalist ideolojinin tiyatro sahnesi Nobel Barış Ödülünün sahibini buldurdu. Trump'a mı verilmeli soruları soruldu önce, tartışma açıldı. Ezilenlere yönelik suç karnesi saymakla bitmeyen Trump da heveslendi. Öneren ise Gazze'de 67 binden fazla Filistinli'yi katleden tescilli savaş suçlusu Netanyahu idi.

Fakat daha sonra ABD emperyalizminin ali çıkarları hesaplanmış olmalı ki, ABD'nin savaş gemilerini konumlandırdığı Venezuela'nın Trump, İsrail destekçisi Maria Corina Machado'ya verilmesi uygun görüldü.

Komite, ödülün "giderek artan karanlığın ortasında demokrasi ateşini canlı tuttuğu" gerekçesiyle İsrail'i Venezuela'ya çağıran siyasetçi Machado'ya verildiğini açıkladı. Emperyalistlerin tiyatrosunun ilk sahnesi de böyle sergilenmiş oldu.

Machado ise ödülü, "Acı çeken Venezuela halkına ve davamıza kararlı desteği için" diyerek ABD Başkanı Trump'a ithaf etti. Görüldüğü gibi, hazırlanmış replikler oyun sahnelenmeye başlayınca ardı sıra dizildi.

Bu birkaç cümle bile, burjuva sistemin ikiyüzlülüğünü teşhir etmeye yeterli. "Barış" ödülleri altında sahnelenen bu gösteri, gerçekte emperyalist merkezlerin yeni saldırı politikalarının ideolojik, kültürel kılıfıdır. Aslına bakılırsa Nobel Barış Ödülü, başından beri kapitalist sistemin saldırganlığını kutsal bir merhamet perdesiyle örtme girişimidir. Bu oyunun istenilen mesajı taşıyabilmesi için arada bir gerçek barış ve insan hakları savunucusu isimlere de ödül takdim edilir. 

Örneğin Nergis Muhammed gibi gerçek insan hakları savunucularına, Nihon Hidankyo gibi nükleer silahlanma karşıtlarına verilmesi barış ödülü oyunun daha güçlü ve inandırıcı olmasını sağlar.  Nobel ödül sistemi, ezilenlerin bilincinde yanılsama yaratmak üzere tasarlanmış bir ideolojik, kültürel aygıttır. Başta ABD olmak üzere emperyalist güçler, bu ödül aracılığıyla kendi işgal ve sömürü politikalarını "insanlığa üstün hizmet" olarak yıldızlayarak paketler. Yani önce savaş çıkarır, ardından da yenemediği düşmanına barışı götürdüğünü iddia eder, tıpkı bugün Gazze'de olduğu gibi… Geride bıraktığı tabutları, milyonların dilindeki öfkeyi, hesap sorma kararlılığını göstermemek için milyonların bilincini paralize etmek ister.

Emperyalist yayılmacılık böyle gizlenmeye, sınıf çelişkileri görünmez kılınmaya, "iyi niyetli bireylerin erdemi" gösterisi ile ezilme ilişkisi yumuşatılmaya çalışılır.

Nobel Barış Ödülü, gerçekte savaşın kültürel biçimi, rıza üretme girişimi, sınıfsal çelişkinin üstünü örten ideolojik bir aygıttır. Ezilen hakların bilincinde bir illüzyon yaratma amacına hizmet eder. Bu illüzyonda da ezilenlerin silahsızlandırılması, emperyalistlerin çıkarları için ezenlerin şiddetinin meşrulaştırılması vardır.

Nobel Barış Ödülü'nün tarihine baktığımızda karşımıza neler çıkar peki?
Nobel Barış Ödülü tiyatrosunun başlangıcı Alfred Nobel'in kendi çelişkili mirasında yatar. Nobel, dinamiti icat ederek çok para kazanır. Savaşın yıkıcılığını da bu vesile ile gördüğü söylenir.

Servetini insanlığa "fayda sağlayanlara" adadığı bir ödül sistemiyle aklamak, başka bir ifade ile günah çıkarmak ister. Ve bu vasiyet, kısa sürede sermaye düzeninin ideolojik aracı haline gelir. Nobel Barış Ödülü o günden bugüne, tarihi boyunca emperyalizmin çıkarlarına hizmet eden egemenlerin "barış"ını meşrulaştırma işlevi görmüştür.

Birkaç Nobel Barış Ödülü pratiğine bakarsak…
1953'te George C. Marshall, Avrupa'nın "yeniden inşası" bahanesiyle ABD hegemonyasının altyapısını kuran Marshall Planı sayesinde ödüllendirildi. Bu plan, "yardım" görünümünde soğuk savaşın ekonomik cephe hattını ördü.
1973'te Henry Kissinger, Vietnam'daki ateşkes görüşmeleriyle barış ödülünü aldı; oysa aynı dönemde ABD bombaları hala Vietnam semalarında patlıyordu. Napalm ve hardal gazı kimyasal bombalarıyla katliamlar yapılıyordu.
Barack Obama, Pakistan, Yemen ve Somali gibi ülkelerde İHA ile yürüttüğü hedefli saldırılarda sivil halktan onlarca kişiyi katletti.

Nobel sahnesinde asıl mesele "barış" değil, barışın kimin adına tanımlandığıdır. Bu ödül, sömürünün kültürel biçimidir. Emperyalist özne, kendini "insanlığın temsilcisi" olarak konumlandırır; işgali "medeniyet götürmek", yıkımı "özgürlük sağlamak" olarak yeniden adlandırır. ABD'nin Afganistan, Irak işgalinde yaptığı gibi…

Bu ideolojik yapının sürekliliği, tarih boyunca açıkça görülür; Hitler 1939'da Mussolini 1930'larda Nobel'e aday gösterilmiştir. Bugün ise, Filistin halkına karşı soykırımın ortağı olan Trump, "İbrahim Anlaşmaları" gerekçesiyle aynı ödüle aday gösterilebilmektedir. Aynı Trump, göçmen düşmanlığının, ırkçılığın ve cinsiyetçiliğin sembolü olarak sahnededir ama Nobel sahnesinde bir "barış elçisi" ne dönüştürülmeye çalışılır.

Bugün Venezuela üzerinden yeniden sahnelenen bu oyun, emperyalizmin yeni dönem stratejisinin parçasıdır. Filistin'de yürütülen katliamların ideolojik örtüsüyle paralel biçimde, Latin Amerika'da da "demokrasi" ve "özgürlük" söylemleriyle meşrulaştırılan bir müdahale hattı inşa edilmektedir. Machado'nun ödüllendirilmesi, bu hattın örülmesinde kültürel tuğladır.

Çünkü Venezuela ABD'nin arka bahçesi olarak gördüğü dünyanın en büyük petrol rezervine sahip ülkelerden biridir. Venezuela'da petrol gelirlerinin Nicolás Maduro'nun yönetiminde devletleştirilmesi, ABD şirketlerinin çıkarlarına tezatlık oluşturmaktadır. Ve yine ABD'nin Çin ile hegemonya mücadelesinde de Venezuela'nın yönünü Çin ve Rusya'ya dönmesi, ABD'nin ekonomik çıkarlarıyla örtüşmemektedir. ABD'nin Venezuela'ya müdahalesini uyuşturucu çeteleriyle mücadele gibi açıklaması ise, ABD'nin sahne makyajıdır.

Bu koşullar içerisinde ABD, İsrail destekçisi, serbest piyasacı, İsrail'i Venezuela'ya müdahaleye çağıran Machado'nun -öyle ki 2024 seçim çalışmaları esnasında "Kazanırsak, İsrail'i desteklemek için Venezuela Büyükelçiliği'ni Kudüs'e taşıyacağız" demişti- Nobel ödülü kisvesiyle öne çıkarılması, emperyalist çıkarlar bakımından ödülün Trump'a verilmesinden daha kullanışlıdır.
Nobel Komitesi, "barış" adına emperyalist çıkarın meşruiyetini üretmeye devam ederken, dünya halklarına emperyalistlere "itaat edin, minnettarlık duyun" der. Dünya halklarına ise iki yol görünmekte, ya emperyalistlerin sahte barış söyleminin arkasında sıralanmak ya da bugün olduğu gibi siyonizme, emperyalizme öfkeyi büyütmek. Milyonlar olup Filistin halkının yanında, ezilen halkların yanında eylemli olarak saf tutmak..

Gerçek bir barış mücadelesi ancak halkların tam hak eşitliği, özgürlüğü, kendi yazgısını belirleme talepleri yükseltilerek savunulabilir. Ve ancak halkların haklarını adil, demokratik ve onurlu barışını savunan ve barış mücadelesi yürütenler işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesine katkı sunar. Barış konusunu en kirli amaçlarını örtmek ve aklamak için kullanan emperyalist efendilerin Nobel Barış Ödülü oyununa muhakkak sözümüz ve eylemimiz olmalıdır. Emperyalizme karşı mücadelede Nobel Barış Ödülü gibi ideolojik-kültürel hegemonya araçlarını teşhir etmek, işçi sınıfı ve ezilenleri Nobel tiyatrosu konusunda yeniden ve yeniden bilinçlendirmek, emperyalist barbarlığın savaşlarını meşrulaştıran  bu ödül oyununun aktör ve figüranlarını elverişli ve olanaklı her yerde protesto eylemleriyle "ödüllendirmek" günün ihmal edilemez bir görevidir.