17 Kasım 2025 Pazartesi

Sarin Dersim yazdı | Arınma zamanı

Fedanın, adanmışlığın bayrağını en yükseklerde dalgalandıran ölümsüzlerimiz sadece pusulamız değil, aynı zamanda güç kaynaklarımızdır. Onlardan güç devşirmeyi başarmalıyız. Onlar kendi gelişimlerini kesintisiz örgütlediler. Kuşkusuz bazen yoruldular, bazen tökezlediler, hatta bazen yenildiler, ama düşmediler, düştüklerinde ise tekrar kalktılar... Yenilgiye teslim olmadılar. Bunu ölümsüzlük nişanesiyle de mühürlediler.

Ölümsüzlerimizi andığımız bir zaman dilimindeyiz yine. Kasım ayında kasımpatılar açar dört bir yanımız. Gidenlerimizin emeği kavgamıza bir kasımpatı gibi açar. Ölümsüz insan güzellerimizle çiçeklenir Kasım. Hüzün, direnç, anılar bir bir hücum eder belleğimize. Yeniden ve yeniden o anılara yaslanırız. O deneyimlerden öğrendiklerimizle yeni yaşanmışlıklar katarız ömrümüze.

Devrimcilik bir yol yürüyüşüdür. Aynı zamanda çoğalan ve kendini yeniden kuran bir arayış. Devrimcilik, şairin dediği gibi bir hız koşusu değil, bir maratondur. Ama bu maratonu da hızlı ve en önde koşanlara ne demeli... Tarih yasasıdır: En hızlılarımız en önde gidenlerdir. Zalime öfke, ezilenlere sevgi, özgürlük tutkusu... Ve elbette öğrenme merakı, kendini bulma, kendini görme arayışıdır onları erken yolculuklara çıkaran.

Her yıl Kasım ayı kapımızı çaldığında, her birimiz farklı yolculuklara çıkar, farklı zamanlara ve mekanlara uzanırız. Farklı sokaklar, barikatlar, buluşmalar, ayrılıklar... Anmak, hatırlamaktır. Hatırlamak ise unutmamak. Unutmayacağız asla...

Bu yolculuklar aslında kendimizi sorgulamakla anlam bulur. Ödenen bedellerin ne anlama geldiğini yeniden ve yeniden bilince çıkarmakla. Kolektifimiz her devrim şehidinin mirasını sahiplenir, onların yaşamından öğrenmeyi önemser. Şehitlerin yarattığı değerleri korur, büyütmeye çalışır. Sadece büyük değerler yaratmaz ölümsüzlerimiz. Kazanımların en büyükleri de onların eseri.

Ölümsüzlerimizi hangi politik koşullarda anıyoruz? Bugün Kürt sorununda yeni bir “barış” sürecini yaşıyor ve konuşuyoruz. Sürecin riskleri, zorlukları, tuzakları... Elbette bunların her biri gerçek, fakat tartışmasız gerçeklerden bir diğeri de rejimin sorunu tartışmaya açmak zorunda kalmasıdır. Son on yıldır kesintisiz biçimde süren tasfiyeci imha saldırılarından kesin sonuç alamamasıdır. Bu da ancak, binlerce Kürt yurtseverinin yaşamıyla ödediği bedeller sayesindedir. Bu bedeller olmasaydı bugün demokratik ve onurlu bir barış ve özgürlük olanağından söz edemezdik. Rojava kadın devrimi eğer bugün hala Ortadoğu halkları için bir nefes borusu ise, burada DAİŞ gericiliğine ve işgalci saldırılara karşı can siperane verilen mücadele ve uğruna ödenen bedeller sayesindedir. Bu topraklarda özgürlüğün bedeli çok ağırdır. Yüksek bir feda ruhu istiyor. Elbette bedel ödenmeksizin hiçbir mücadele büyüyemez, yürüyemez. Bu devrimci mücadelenin diyalektiğidir.

Kasım ayı devrimci sosyalistler için arınmadır. Zaaflarımızla, geriliklerimizle, eskiyen ve çürüyen yanlarımızla hesaplaşmaktır. Denizlerden geçip okyanuslara açılmaktır. Her dönemin devrimcisi olmak için sürekli yenilenmektir, aklımız ve yüreğimizi daha güçlü eğitmek ve örgütlemektir. Kendimize karşı cesur olmaktır. Devrimcilik mücadelede sürekli yenilik isteyen uzun bir yolculuktur. Zorlu duraklardan geçerek ilerler. Bu zorlu duraklardan geçerken, her devrimcinin kendi payına düşeni fakatsız amasız alması önemlidir. Onu bu duraklarda duraklatanın ne olduğunu çözümlemesi önemlidir. Kapitalist erkek egemen sistem her yanımızı kuşatmış durumda. Biz devrimciler bu kuşatmaları yara yara, devrimciliğimizi ancak kesintisiz yenileyerek, üreterek geleceğe ve amacımıza yürüyebiliriz. Bugün devrimciliğe dönük tasfiyeci kuşatma; devrimcilerin feda ruhunu ve iradesini kırmayı, devrimci mücadelenin dışına çıkarmayı, umutsuzluk ve karamsarlık örgütlemeyi amaçlamaktadır. Devletin her hamlesi devrimcilerin en güçlü yanlarını, özelliklerini hedefler. Sistem şunu çok iyi biliyor, iradesi kırılan, feda ruhu aşınan bir insan devrimcilik yapamaz. İşte bu konuda da ölümsüzlerimize bakmalı, onların cüretini kuşanmalıyız. Fedanın, adanmışlığın bayrağını en yükseklerde dalgalandıran ölümsüzlerimiz, sadece pusulamız değil, aynı zamanda güç kaynaklarımızdır. Onlardan güç devşirmeyi başarmalıyız.

Onlar kendi gelişimlerini kesintisiz örgütlediler. Kuşkusuz bazen yoruldular, bazen tökezlediler, hatta bazen yenildiler, ama düşmediler, düştüklerinde ise tekrar kalktılar... Yenilgiye teslim olmadılar. Bunu ölümsüzlük nişanesiyle de mühürlediler.

Yaşadığımız dünyada eşitsiz koşullarda mücadele yürütüyoruz. Buna silahların eşitsizliği de diyebiliriz. Devrimcinin en büyük gücü ve silahı, aklı ve devrimci iradesidir. Feda ruhudur. Bu özelliklerini sürekli güçlendiren kendi gelişimini yönetebilen, her koşul ve döneme göre kendisini mücadelenin ihtiyaçlarına göre geliştirebilen devrimci yenilmez olur, her dönemin devrimcisi olmayı başarmış olur.

Ölümsüzlerimizden öğrenerek, kendimizde devrimi kesintisiz örgütleyerek yürüyeceğiz yarınlara... Çünkü onları anmak, onlardan öğrenmektir.