30 Nisan 2024 Salı

Saray beyefendisi!

Memlekette yüzlerce kitabı son iki yıl içinde yasakla, aydınları, yazarları, edebiyatçıları hapset ya da sürgünde yaşamaya mahkum et, sonra da "Saray'da Türkiye'nin en büyük kütüphanesini inşa ediyoruz" diye övün.
AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın son günlerde ne dediği pek anlaşılmıyor. Konuşmasının ortasında donup kalıyor. "Prompter kazası" deniliyor önce. Sonra havuz medyası hep bir ağızdan başlıyor; "Koskoca hatip, olur mu öyle şey" diye izahat yapmaya.
 
Bu arada Erdoğan, prompter çalıştıkça konuşmaya devam ediyor elbette. "Ben 75 sınıflı okullarda okuduğum zaman, tek partili dönemdi, yani CHP'nin iktidarda olduğu dönemdi" diyor örneğin. "Bir dakika" diyorsunuz haliyle. Küçük bir hesap yapıyorsunuz; öyle Devlet Bahçeli tarzı 2009'u oradan buradan bölüp, çarpmaya gerek yok. Doğum tarihi 1954'tü. 6 yaşında okula gitse vs. Dil sürçmesi mi? Değil, uzun uzun anlatıyor çünkü.
 
Sonra görülüyor ki, fazlasıyla madara oldu. Sahneye danışman "beyefendi" çıkıyor. İbrahim Kalın'dan bahsediyorum. Habertürk'te 10 Haziran'da ayrıntılı bir röportajı yayınlandı; Marx'tan sanata; tam bir beyefendi.
 
Fotoğraf çektirirken, belli ki "Efenim azıcık tebessüm eder misiniz?" denilmiş. O da etmiş, çok değil ama azıcık. Erdoğan ne kadar kaba ise, Kalın da o kadar nazik. Erdoğan ne kadar "Kasımpaşalı" ise, Kalın o kadar "Üsküdarlı". Saray'ın beyefendisi!
 
Ancak amaç o kadar belli ki; Saray'ın propaganda bakanı olarak, Erdoğan'ın çizilen imajını düzeltmek istiyor. Hitler'in propaganda bakanından farkı yok; Centilmen Goebbels.
 
Ne demişti faşist Gobels; "Yalan atın, mutlaka inanan çıkacaktır."
 
Aynısını yapıyor; yalanları peşi sıra sıralıyor; araya da biraz "Müzik benim için hobi değil, varlığı anlamlandırma çabamın parçası" gibi ağdalı sözler ekliyor.
 
Kişi başına düşen milli gelir 3 bin dolardan 10 bin dolara yükselmiş. Kimin geliri yükseldi? Bu ülkede dört kişilik bir aile, asgari yaşam imkânlarına sahip çıkmak için 5 bin liranın üzerinde maaş almak zorunda. Gerçek buyken, asgari ücret ne kadar peki? Bin 603 lira. Yani 4 kişilik ailenin tamamı çalışsa ancak yoksulluk sınırına ulaşabiliyor. Son iki ay içerisinde çok sayıda işsiz, borçlu, yoksul yaşamına son verdi. Neden? "Kişi başına düşen milli gelirin artışına" mı dayanamadı?
 
En büyük yalan ise; Türkiye'nin demokratik seçimlerle yönetildiği, seçimlerin şeffaf yapıldığı vs. O kadar demokratik ve şeffaf ki seçim süreci, adaylardan biri, hakkında hiçbir hüküm olmadığı halde, "kaçma şüphesi" olduğu gerekçesiyle hapiste. Saray beyefendisi, Cemil Meriç'in "Zihnimize giydirilen deli gömleklerini çıkarmamız lazım" sözünü de biliyormuş. Ama ne büyük entelektüel birikim! Sayın beyefendi; topluma giydirmeye çalıştığınız "tek"lik gömleğini ne yapacağız? Onun için bir izahatınız var mı?
 
Marks'a gönderme yaparak, "Marksizmi de okudum" diyor. Hatta, solculara ders bile veriyor. "Marks'ın din karşıtlığı, Anadolu'ya olmazmış" da. Solcular "sosyal adaleti" merkeze almalıymış da. Nazım Hikmet ile Necip Fazıl'ı birleştirmek gerekirmiş de. Oldu!
 
Faşist zihniyeti nasıl da açığa çıkıyor. Şu cümleye bakar mısınız; "Eleştiri, sizi zenginleştiriyorsa, kamçılıyorsa anlamlıdır. Ama sırf ideolojik bir tutumun ifadesi olarak ortaya konuyorsa..."
 
Eleştirebilirsiniz ama… Boyunuzu aşmayacaksınız.
 
Gazetecinin "Bu fikir hürriyeti değil midir?" sorusuna verdiği yanıtta, "Saray beyefendisi"nin içindeki faşist daha net görülüyor. "Olabilir. Buna saygı duyulur. Şahsen buna katılmam, çok değer vermem ama saygı duyarım. İlişkimi orada tutarım, daha ileriye götürmem" diyor.
 
Ne kadar ironik; memlekette yüzlerce kitabı son iki yıl içinde yasakla, aydınları, yazarları, edebiyatçıları hapset ya da sürgünde yaşamaya mahkum et, sonra da "Saray'da Türkiye'nin en büyük kütüphanesini inşa ediyoruz" diye övün. Kütüphanenin özel okuma odası olacakmış birde!
 
Kitaplar beyefendi, kitaplar!
 
Onları yasakladınız, insanlar iktidarınız tarafından hapsedilmemek için kitaplarını saklamak ya da yakmak zorunda kaldı.
 
İstediğiniz kadar beyefendi olmaya çalışın, içinizde bir faşist, bir Goebbels var.
 
Her şeyden önce diktatörün propaganda bakanısınız.
 
Bırakın 16 yılı, 7 Haziran'dan bu yana halkların yaşadığı acılar ve insanlık dışı uygulamalar, ne olduğunuzu anlatmaya yeter.
 
Yüzlerce insanı, Suruç'tan İstanbul'a, ortağınız DAİŞ çetelerine katlettirdiniz. Cizre'de, Sur'da, Nusaybin'de insanların cenazelerini kaldırmalarına izin vermediniz. Ölüler ile savaştınız. Anneler, evlatlarının cansız bedenini toprağa veremediği için buzdolaplarında saklamak zorunda kaldı. Efrin'e yerleştirdiğiniz çeteler, kadınları kaçırdı, tecavüz etti.
 
İşte vaat ettiğiniz cennet!
 
Halkların yaşadığı tüm bu acılardan, diktatör kadar sorumlusunuz, Saray beyefendisi!