16 Nisan 2024 Salı

Polonya'da iklim üzerine kayıkçı dövüşü

Tıpkı ekonomik krizde olduğu gibi, iklim krizine bağlı felaketlerden en fazla etkilenenler toplumun en alt tabakaları, emekçiler, yaşlılar, kadınlar ve çocuklar. Dünyadaki ve bu arada ülkemizdeki tekil "çevre sorunları"nın önemini kat be kat arttıran ana etken; iklim krizi. Gıda krizinin ve mülteciliğin temel sebeplerinden biri yine iklim krizi.
Polonya'nın Katowice kentine 2 Aralık'ta başlayan BM İklim Zirvesi (COP24) 14 Aralık'a kadar devam edecek. Aralık 2015'te Paris'te toplanan, 195 ülkenin katıldığı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı sonrasında başta Trump olmak üzere ‘sağ-popülist' hükümetler iklim krizinin yalan olduğu şeklindeki eski yalanına sarıldılar. 2015, 2016 ve 2017 seneleri, 19. yüzyılın sonundan bu yana dünyanın yaşadığı en sıcak yıllar oldu. 2030 yılına kadar yarılanması hedeflenen emisyon oranları ise tekrar yükselişe geçti.
 
Şimdiki İklim Zirvesi'de de her hangi bir çözüm üretilmeyeceğine kesin gözüyle bakabiliriz. Zira zaten zirveye ev sahipliği yapan Polonya, tıpkı Türkiye gibi, kömürcü bir ülke ve zirvenin sponsorları arasında PGE ve Tauron adlı iki kömür şirketi var.
 
Ayrıca zaten hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) hazırladığı 1,5°C Raporu, hükümetlerin hiç birinin yükümlülüklerini yerine getirmeye gönüllü olmadıklarını ortaya koymuştu. Rapor, mevcut 1°C ısınmanın 1,5°C'yi bulmasına 12 yıl kaldığına işaret etmişti. Bu demektir ki, iklim krizine karşı mücadele sermayenin eline bırakılırsa 1,5°C'lik artışın yaşanacağı öngörülen 2030-2050 yıllarına kalmadan iklim felaketlerini yaşamaya başlayacağız.
 
ESAS SORUN: KRİZİN MALİYETİNİ KİME YÜKLEYELİM
 
İklim Zirvesinde buluşan kapitalist ülkelerin temsilcilerinin temel derdi, iklim krizinin faturasını kime yükleyecekleri konusunda anlaşamamaları. ABD gibi ülkeler dünya egemenliğindeki pozisyonlarını korumak için, Brezilya, Türkiye gibi ülkeler de, hem doğa talanı üzerinden ekonomik gelişmeyi sürdürmek hem de iklim fonlarından pay kapmak için "mücadele" ediyorlar. Bu hükümetler aynı zamanda kendi ülkelerinde "iklim krizi"nin maliyetini kendi yoksullarına, işçi sınıfına yüklemeye çalışıyorlar.
 
Fransa'da günlerce süren "Sarı Yelekliler"in isyanına karşı Macron'un ileri sürdüğü gerekçe "iklim krizi". Macron'a göre fosil yakıt kullanımını azaltmak, karbon salımını düşürmek için benzinin ve mazotun fiyatını yüksek tutmak gerekiyor. Yani, "iklim krizi"ni yaratanlara değil halkanın en sonundaki tüketicilere, çiftçilere ve alt tabakaya hesap kesiliyor.
 
Farklı bir ikiyüzlülük örneği de aynı günlerde Türkiye'de yaşandı. Çevre kirliliğini önlemek için plastik poşetler ücretli hale getirildi. Zaten geri dönüştürülmesi mümkün olmayan, plastik poşet üretimini ve kullanımını yasaklamaktansa tüketicinin cebine el uzatılıyor.
 
İklim krizine karşı mücadele kapitalist şirketlerin ve hükümetlerinin aymazlıklarına bırakılamayacak bir sorun. Kapitalistler fıtratları gereği, ölümden bile kar çıkarmayı düşünmekten başka bir şey yapmazlar. Bu yüzden Marx'ın, sermayenin kar için yapmayacağı çılgınlık olmadığına dair uyarısını aklımızdan çıkarmamız gerekir. İklim krizinin herkesi eşit etkileyeceği ya da hepimizin aynı gemide olduğuna dair naif uyarılar, maalesef gerçek değil. Bir gemi olsa bile, Nuh'un Gemisi'nde olduğu gibi her canlıdan birer çift almayacaklar bu sefer. Sadece kapitalistler ve onların işine yarayacak köleler binecektir.
 
Tıpkı ekonomik krizde olduğu gibi, iklim krizine bağlı felaketlerden en fazla etkilenenler toplumun en alt tabakaları, emekçiler, yaşlılar, kadınlar ve çocuklar. Dünyadaki ve bu arada ülkemizdeki tekil "çevre sorunları"nın önemini kat be kat arttıran ana etken iklim krizi. Gıda krizinin ve mülteciliğin temel sebeplerinden biri yine iklim krizi. Bu yüzden İngiltere'de başlayan Yokoluş İsyanı Hareketi'nin çağrısında olduğu gibi "geleceğimizi artık kendi ellerimize almak zorundayız".
 
Bunun için de her türlü fırsattan yararlanmayı, bu arada kapitalistler arasındaki çelişkilerden de yararlanmayı ihmal etmeden, iklim krizini yaratanlara karşı gerçekçi bir mücadele strateji geliştirmekle karşı karşıyayız.