'PKK silah bıraksa da devrimci hareket Kürt halkımızın hakları için fiili meşru mücadele yürütmeli'

Marksist Teori yazarı İbrahim Çiçek, PKK Kongresi ve sürece ilişkin değerlendirmelerinde, adımların halen tek taraflı atıldığını, devletin ne yapacağının belirsiz olduğunu söyledi. Çiçek, Türk devletinin sömürgeci kibrinin adım atılmasının önünde engel oluşturduğunu söyledi. Marksist leninist komünistler ve emekçi sol güçlerin Kürt ulusal demokratik sorununun çözülmediği, politik özgürlük sorununun halen ortada durduğu gerçeğinden hareket etmesi gerektiğini vurgulayan Çiçek, "Kürt halkımızın haklı, meşru talepleri için mücadeleyi batıda büyütmektir. Newroz ya da 1 Mayıs'ın gösterdiği gibi devrimci politik çekim merkezi oluşturmamız, bunun etrafında örgütlenmemiz gerekir" dedi.
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı'nın ardından PKK 12. Kongresini 5-7 Mayıs günlerinde iki farklı alanda topladığını duyurdu. Kongrede alınan kararlara ilişkin henüz ayrıntılı açıklama yapılmadı, fakat Öcalan'ın PKK'nin feshi ve silah bırakması çağrısının karşılık bulduğu görülüyor.
Marksist Teori (MT) dergisi yazarı İbrahim Çiçek, 10 Mayıs Cumartesi akşamı Özgür TV özel yayınında, PKK kongresinin toplanması, sürecin başından bugüne kadar devletin tutumu, riskler-olanaklar, emekçi sol güçler, marksist leninist komünistler ve birleşik mücadele güçlerinin görevlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Özgür TV yayınında Serpil Arslan'ın sorularını yanıtlayan İbrahim Çiçek şunları söyledi.
PKK İLE TÜRK DEVLETİ ARASINDA ASKERİ AÇIDAN DENGE VAR
PKK 12. Kongresini topladığını duyurdu. Bu sürece nasıl gelindi, uzlaşma arayışının temeli nereye dayanıyor?
PKK'nin kongresini toplaması, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın yaptığı çağrı doğrultusundaki hareket tarzı PKK'nin devletle uzlaşma arayışını ifade ediyor. Ama aynı zamanda biraz daha geri gittiğimizde Devlet Bahçeli'nin Meclis'ten 22 Ekim'de yaptığı çağrı ve "Öcalan gelsin Meclis'te DEM Parti grubunda konuşsun ve umut hakkını da biz ona sunarız" dediği konuşma var. Oradan baktığımızda, devletin de bir uzlaşma arayışı olduğunu görüyoruz.
Şöyle özetleyebiliriz: 30-40 yıldır süren, bir tarafında Türk faşist sömürgeciliğinin, inkarcılığının durduğu, bir tarafında ise Kürt halkımızın ulusal direniş ve diriliş mücadelesinin ve onun özgürlükçü, kahraman gerillasının durduğu bir savaş var. "Savaş siyasetin devamıdır"dan baktığımızda onların sömürgeci siyaseti ve Kürt halkımızın özgürlükçü siyaseti bu savaşa yol açmıştır. Fakat ne Kürt halkımız bu savaşla taleplerini tam olarak gerçekleştirmiştir, ne de devlet gerici, karşıdevrimci, sömürgeci savaşında PKK'nin ve Kürt halkının iradesini kırabilmiştir. Dolayısıyla askeri açıdan denge durumu ortaya çıkmıştır. 1990'lardan günümüze, değişen, hareket halinde bir denge durumu söz konusudur.
Bu denge durumu içinde taraflar yanlarına müttefikler bularak, karşı tarafı zayıf düşürerek, tekniklerini, savaş yeteneklerini geliştirerek askeri bir sonuç almaya çalışmış, fakat alamamışlardır. 2015'te çöktürme planıyla birlikte Suruç katliamı, Ankara Gar katliamı, Medya Savunma Alanları'nın bombalanması ve Dolmabahçe Mutabakatı'nın yırtılması, masanın devrilmesinden sonraki savaşta da devlet özellikle PKK'yi yok etmek, gerillanın iradesini kırmak, Rojava'da devrimi tasfiye etmek, ulusal hareketin demokratik örgütlenmesini dağıtmak, hatta devrimci hareketi yenilgiye uğratmak, tasfiye etmek gibi amaçlarla hareket etti ama bu amaçlarına ulaşamadı.
Bu yenişememe, uzayan denge durumu iki tarafı da belirli bölgesel, uluslararası koşullar içerisinde bir uzlaşma arayışına yönlendirmiştir. PKK'nin 12. Kongresini toplamasını bu uzlaşma arayışının sonucu olarak görebiliriz. İki taraf da uzlaşma arayışındadır.
PKK UZLAŞMADA KARARLI, ANCAK TEDBİRLİ VE İHTİYATLI
Duyuru metninde kongrenin 5-7 Mayıs'ta Medya Savunma Alanları'nda bütün çalışma alanlarını temsil eden delegelerle iki farklı alanda birbirine paralel olarak gerçekleştirildiği ifade ediliyor. Böyle bir siyasi konjonktürde kongrenin gerçekleştirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? İki alanda yapılması ne anlama geliyor?
Öncelikle bu tek yanlı bir girişim. Yani Öcalan, "biz kendi pozisyonumuzu değiştirirsek, karşı tarafı da pozisyonunu değiştirmeye zorlarız" diyor. Dışarıdan tarafsız bir gözlemci olarak baktığımızda esasında devletin tutumunda PKK'yi cesaretlendirecek hiçbir şey yok. Çünkü Türkiye'de demokratikleşme süreci yok.
Öncelikle PKK'nin uzlaşma arayışında kararlı, ikincisi, kendi sözünde tutarlı olduğunu söyleyebiliriz. Fakat devlet tarafı tutarsız ve kararsızlık içerisinde. Pek muhtemeldir ki içerisinde görüş ayrılıkları, nüans farklılıkları, siyasi ikbal, parti hesapları ve başka hesaplar da var. PKK kongresinin iki yerde yapılmasına baktığımızda da, PKK bir yandan uzlaşma arayışında kararlı adımlar atıyor, ama aynı zamanda kuvvetlerini korumak, Türk sömürgeciliğinin muhtemel oyunlarını hesaba katan bir görüş açısından, kongrenin güvenliği açısından tedbirli ve ihtiyatlı davranıyor.
Bu bir süreç, PKK kendini feshetme tartışmaları içerisinde kendisini atomize etmiyor, kendimi dönüştüreceğim diyor. Şu araçları, mücadele biçimini, yöntemlerini kullandığım durumdan şöyle bir mücadele biçimi, şu araçları kullanacağım duruma geçeceğim, kendimi dönüştüreceğim diyor. Dolayısıyla PKK'nin mücadele sürekliliği kararlılığı var. Hem uzlaşma konusunda kararlı, hem de ihtiyatlı, tedbirli davranmaya çalışıyor. Türk sömürgeciliğini, Türk burjuva faşist devleti iyi tanıyor PKK. İhtiyatlı, tedbirli olmaları çok doğru bir tutum.
DEVLETİN NE YAPACAĞI BELİRSİZ
Kongre duyurusunda Öcalan'ın 27 Şubat çağrısı temelinde tarihi kararlar alındığı ifade ediliyor. Siz bu ifadeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kongre kararlarını bilmiyoruz, fakat Öcalan'ın çağrısı temelinde toplanan kongrenin, PKK'nin feshi ve silah bırakması çağrısına olumlu cevap olduğunu söyleyebiliriz. PKK, Kandil önderliği ve PKK kurullarını, Öcalan'a kendilerinin tanımıyla önderliğin girişimine sahip çıkıyor, kararlı bir şekilde arkasında duruyor. Dolayısıyla buradan çıkacak sonuç aşağı yukarı belli.
Fakat net olmayan, belirsiz olan devletin ne yapacağı. Bu çağrıyı yapan Devlet Bahçeli ne yapacak? Uzun süre bu konuda uzakta duran faşist şef Erdoğan ne yapacak? Burada bir hareketlenmenin olmadığını görüyoruz. Tabii ki bu bir soru ve sorun olarak ortada duruyor. Bu belirsizliğe çok fazla dikkat çekmemiz gerekiyor. 27 Şubat'tan beri üzerinde özellikle durulan şey, hukuki ve siyasi koşulların oluşması meselesi hala ortada duruyor, bu konuda hiçbir kıpırdanma olmadığını görüyoruz.
52 YILLIK MÜCADELENİN DEĞERLERİNİ YAŞATMA ÇAĞRISI MÜCADELEDE DEVAM KARARLILIĞIDIR
Kongre duyurusunda; 52 yıllık tarih içindeki şehitleri andı, yurtsever halka, demokratik sosyalist güçlere 52 yıllık mücadelenin ortaya çıkardığı ulusal ve demokratik değerleri sahiplenme, yaşama ve yaşatma çağrısı yapıldı. Burada nasıl bir mesaj veriliyor?
Bu mücadeleci bir mesaj. Yaratılan tarihin açığa çıkardığı kahramanlıkların, büyük fedakarlıkların, büyük bedellerin ortaya çıkardığı demokratik kazanımlar, değerler var, bunların ikircimsiz savunulması gerektiğini söylüyor. Bu PKK'nin mücadeleye devam etme kararlılığını göstermesi, mücadelenin kazanımlarını, değerlerini sımsıkı sahiplenmesi bakımından değerli bir şey. Metinde yer alan demokratik, sosyalist kuvvetler PKK'nin kuvvetleri, ya da PKK'nin yaymaya çalıştığı görüş açısı, dönüşen PKK içerisinde tanımlayacağı yönü göstermesi açısından önemli.
Biz marksist leninist komünistler olarak kendimizi sosyalistler olarak tanımlıyoruz. Kürdistan'daki komünistler de kendilerini sosyalist yurtseverler olarak tanımlıyor. Komünistlerin yurtsever bir mücadele içerisinde olduğunu vurgulamak bakımından sosyalist yurtsever olarak tanımlaması çok değerli.
DEMOKRATİK SOSYALİST TANIMI PARLAMENTER ZEMİNE ÇEKİLMEYİ İFADE EDİYOR
Demokratik sosyalist tanımı PKK'nin yeni süreçteki siyasi konseptini dosdoğru tanımlamıyor, ama ima ediyor. Bu konsept bize parlamenter zemini, siyasi olarak düzeniçine çekilmeyi ifade ediyor. Bu konsept önümüzdeki süreçte şekillenecek, değişik unsurları ortaya çıkaracak. PKK kendisini dönüştürecek ve yeniden yapılandıracak. Hukuki ve siyasi koşullar denilen şey Dışişleri Bakanı'nın ifadesiyle konuşacak olursak, "legal" yani parlamenter zeminde siyaset yapması. Ve zaten Öcalan'ın "demokratik uzlaşma esastır, başka yol yoktur" söylemi de buna işaret ediyor. Dolayısıyla bu reformist, tasfiyeci dönüşümü akla getiren bir şey.
Evet 52 yıllık mücadelenin ortaya çıkardığı değerlere sahip çıkılmalıdır. Biz bu değerlere, ancak devrimci bir temelde hakkıyla sahip çıkılabileceğini vurgulayabiliriz. Bizler sosyalistler, komünistler olarak, marksist leninist devrimciler olarak tabii ki bu değerlere, devrimci bir temelde sahip çıkacağız. Bunu kendimiz için bir görev, bu çağrıyı da devrimci olarak görüyoruz.
KÜRT ULUSAL HAREKETİNDEKİ KESİMLER ARASINDA İLİŞKİ DEĞİŞTİ
7-8-9 Mayıs tarihlerinde üçü savaş uçağıyla olmak üzere Medya Savunma Alanlarına 541 saldırı yapıldı. Buradan da baktığımızdan PKK'nin attığı adımlara devlet karşılık verecek mi? Faşist şef demokratik adımlar atabilir mi?
Soyut, teorik olarak düşünecek olursak, savaşan taraflardan biri kendi pozisyonunu değiştirdiğinde karşı tarafı da pozisyonunu değiştirmeye zorlar.
Pratik olarak şu ana kadar elle tutulur, gözle görülür tek şey heyetlerin İmralı'ya gitmesi ve Öcalan'la görüşmesi. Bir de oradan yazdığı mektuplar oldu. 27 Şubat'tan sonra PKK'nin pozisyonundaki değişimin Kürdistan'da, Kürt ulusal hareketinin değişik kesimleri arasındaki ilişkilerin değişmesinde önemli bir rol oynadığını gördük. Güney Kürdistan'da gerek YNK, gerek KDP ile ilişkilerde, Rojava'da ENKS ve YPG güçleri arasındaki ilişkide bir değişiklik olduğunu görüyoruz. Hatta geçtiğimiz günlerde İran'da çeşitli Kürdistani örgütlerin toplantıları oldu. Onların da Rojava'dakine benzer bir metin hazırlığı içerisinde olduğuna dair bilgiler çıktı.
DEVLETİN KİTLESİNİ NASIL İKNA EDECEĞİ SORUNU VAR
PKK'nin kendisini feshetmesi ve silah bırakması, devletin tek yanlı savaşı sürdürmesi konusunda meşruiyetini ortadan kaldıran bir şey olur. Ama bu hemen ve doğrudan bir sonuca da yol açmıyor, şu ana kadar da yol açmadı.
Mesela, adaya gitmeler tecridin kalkması anlamına gelmiyor. Tecridin devam ettiği koşullar altında sadece heyetlerin gitmesine, metinlerin çıkmasına, kendi onayı çerçevesinde izin veriyor devlet. Devlet kendisini destekleyen, şovenizmle zehirlenmiş işçilere, emekçilere, Türk halkına şunu söylüyor: Ben taviz vermeden savaşıyorum, PKK teslim oluyor. Ben hiç ödün vermiyorum, PKK tek yanlı ödün veriyor, pazarlık, uzlaşma yok.
Bu Kürt halkımıza karşı yürütülen büyük bir moral savaş. Aslında PKK teslim olmuyor. Devlette bunu biliyor. Öcalan'ın çağrı metninin anlaşmayla çıktığını da biliyoruz.
Devletin kitlesini nasıl ikna edeceği sorunu var. Uzlaşma ihtiyacı var, Devlet Bahçeli'nin tarif ettiği şey de bu: Bekamız tehdit altında, içeride yani Kürtlerle barışı kuramazsak yok olma tehdidi altındayız. Barışımızı kurmamız gerekiyor.
T.C. VE SÖMÜRGECİ KİBİR
Bu dünyanın her yerinde böyledir. Birisi birisiyle barış yapmak istiyorsa karşılıklı bazı ödünler verecektir, başka türlü uzlaşma olmaz. Bunu kitlesine nasıl anlatacağı sorununun yanı sıra sömürgeci kibir var. Türkiye Cumhuriyeti devleti 100 yıllık sömürgeci devlet, ondan önce de Osmanlı'nın 700 yıllık, dünyanın her tarafını talan eden bir devlet gerçeği var. Türk burjuvazisinin ve inkarcı sömürgeci partilerin böyle bir yönetici kültürü var. Bunlar, "PKK kim, Kürtler kim, biz onlarla masaya mı otururuz, büyük dağları biz yarattık" kibri içerisinde. Bu egemen ulus, egemen sınıf kibri aynı zamanda. Üçüncü olarak şöyle düşünebiliriz, bu iyimser bir düşünüş tabii ki: Devletin içerisinde çok değişik kesimler olabilir. Bu değişik kesimlerden gelebilecek sadece muhalefet değil, süreci sabote etme girişimlerini bu yoldan önlemeyi düşünüyor olabilirler. Ama bu çok iyimser bir görüş açısı, esas olarak sömürgeci kibir olduğunu, Türk ulusuyla Kürt ulusunun eşitlenmesini hiçbir şekilde sindiremediklerini, bir masaya eşit taraflar olarak oturup tartışma, pazarlık yapmayı kendilerine yakıştırmıyorlar. Bunlar faşistler, adi, kibirliler. Sınıf olarak da, temsilcileri, parti liderleri de böyle bunların. Kamuoyunda takındıkları maske kimseyi yanıltmamalıdır.
SÖMÜRGECİ DEVLETE NİYE GÜVENELİM
Peki, devletle PKK arasında girilen uzlaşmanın riskleri neler, olanaklar barındırıyor mu?
Değişik türden riskler var. Şimdiki durumu düşünelim. PKK kendisini feshetme kararı alıyor, hukuki olarak PKK kurumları, PKK'yi yöneten yapılar, iç işleyişi, iç demokrasisi, disiplini, otoritesi işlemez hale gelecek. Eğer bu süreç uzarsa PKK çözülecek demektir. Bekleme koridorunda tutmanın yarattığı çözülme gibi. Örgütsel bir çözülmeden bahsediyorum, ama bu sadece örgütsel çözülme olmaz. Genellikle ideolojik, siyasi çözülmeyle de el ele gider. Biz bunu 1999-2000'de Kürt halk önderinin komployla kaçırılması, Türkiye'ye verilmesi, yargılanması sürecinde gördük. İkincisi; tek yanlı silahsızlanma kararı, ateşkese cevap verilmemesi, kongrenin güvenli koşullarda toplanması için hiçbir esneklik gösterilmemesi tabii ki acaba sorusunu getiriyor. Acaba gerillaya ve gerilla önderlerine karşı fiziki tasfiyeye girişilir mi? Devletin böyle bir planı var mı? Ya da sömürgeci bir devletin niye böyle bir planı olmasın? Niye güvenelim, güvenmemiz için ne gibi bir sebep var? Sürecin ortada güvence sağlayan garantileri yok demek istediğim.
Devlet de, kurumları da adım atmıyor. Dışarıdan görebildiğimiz kadarıyla hazırlık da yok, laflar ediliyor sadece. Bütün bu belirsizliğin kendisi çok büyük risk.
SİLAHLARIN BIRAKILMASI PARLAMENTARİZMİ TIRMANIŞA GEÇİRECEK
Devrimci açıdan düşündüğümüz zaman silahların bırakılması, illegal örgüt fikrinden vazgeçilmesi, devrimci şiddetin terk edilmesi, reformizmin ve tasfiyeciliğin güçlenmesi, devrimci hareketin önündeki engellerin büyümesi sonuçlarını yaratacaktır. "PKK gibi şu kadar gerillası olan bir hareket bunu yapamadı", "nedir silahlı mücadele", "zaten illegaliteyle olmuyor bu işler" gibi bir demagoji yapacaklardır. Dolayısıyla dün sosyal şovenizmin kuşatması altındaki devrimci hareketin reformizmin, parlamentarizmin tırmanışa geçmesi ve yasallıkla sınırlandırılmış devrimcilikle boğulmaya çalışılması gibi bir durum oluşturacaktır.
SOSYAL ŞOVENİZMİN KIRILMASININ 19 MART KİTLE AYAKLANMASIYLA BİRLEŞMESİ
Diğer yandan, bu sürecin kendisi sosyal şovenizmin zayıflamasını, Türk işçi ve emekçilerinin aklını, duygularını teslim alan savaş koşullarının ortadan kalkmasıyla daha serbest düşünmesini, Kürt sorununu, Kürdistan'ı, Kürt halkının taleplerini anlamasını, sosyal şovenizmin, milliyetçiliğin, işçi, emekçi, özellikle mücadele eden saflarda kırılmasını getirecektir. 19 Mart'ta açığa çıkan kitle ayaklanmasının, gençlik hareketinin bu dediğim etkiyle birleşmesinin önemli sonuçları olabileceğini düşünüyorum.
DEVRİMCİLER DEVRİMCİ DEĞERLERE SIKI SARILMALI
Ama risklerin çok olduğu bir süreç. Devrimciler etkisiz hale getirilmek isteniyor. Görüyorsunuz her gün operasyonlar yapılıyor. Devrimci örgütlenmelerin güçten düşürülmesi, kadroların gözaltı ve hapislikle yıldırılmaya çalışıldığı bir süreç var. Bütün bunlar devrimcilerin sıkı durması, devrimci değerlere daha sıkı sarılmasını gerektiriyor. PKK kongresi değerlere sahip çıkılması çağrısı yaptı. Bu değerlere ancak devrimci temelde sahip çıkılabilir. Bu değerlere sahip çıkma sorumluluğu da devrimci kuvvetlere kalmış görünüyor.
SON 15-20 YILDA KÜRDİSTAN'DA ÖNEMLİ GELİŞMELER OLDU
Bu süreç işletilirken Rojava ile paralel olduğu değerlendirmeleri yapıldı. HTŞ sonrası süreçte Rojava'da da çeşitli gelişmeler var. Bu iki süreç birbirini nasıl etkiler?
Son 25 yılda Kürdistan'ın tüm parçalarında, mesela Güney Kürdistan'da Kürt bölgesi oluştu, Irak devletine bağlı federal özerk bir bölge olarak Kürtler kendilerini yönetiyor. Bağımsızlık referandumu yaptılar, halk bağımsızlık istedi. Türk sömürgeciliği ve bölgesel kuvvetler bunu bastırdı. Rojava'da son 10-15 yıl içerisinde çok büyük gelişmeler oldu. Kürt ulusal demokratik hareketi kendisine güveniyor. Genel olarak Kürdistan'daki hareketin tümü kendisine güveniyor.
Rojava Kürdistan'ında Kürt halkımız örgütlendi. Devrimci, demokratik, halkçı, kadın özgürlükçü bir iktidar kurdu. Bu iktidar şimdi daha fazla meşruiyet kazanıyor. Rojava 2024 Kasım'ından bu yana siyasi olarak tanınıyor, siyasi bir aktör olarak güçleniyor. Şam'la bazı anlaşmalar yaptı. Değişik yerlerden siyasi olarak uluslararası ilişkiler kuruyor. Arap halklarıyla ittifak ilişkileri var. Dürziler, Alevilerle ittifak ilişkilerinin gelişme olanakları çok fazla. ENKS ile görüştüler. ENKS'nin Türkiye'den uzaklaşması, devrimci hareketle uzlaşması... Bunlar önemli şeyler. İran ve Türkiye Kürdistan'ındaki mücadele... Yani son 15-20 yılda Kürdistan'da önemli gelişmeler oldu. Yeni yüzyılın girişinde Kürdistan Ortadoğu'da devrimci merkez oldu ve son 30-40 yıldır halkların bayrağını en önde taşıyan pozisyonda bulunuyor. Bunlar geride kalan süreçte yaratılan birikim. Bu birikimin sonucu olarak böyle bir uzlaşma imkanı, ihtimali ortaya çıktı Kürtler açısından.
PKK VE ÖCALAN, ROJAVA'DAKİ KAZANIMLARI KORUMAK UĞRUNA BAZI ÖDÜNLER VEREBİLİR
Sürecin başında Ortadoğu'daki değişim önemli bir yerde duruyordu. Son 5-6 ayda Türkiye Cumhuriyeti devletinin Rojava'ya karşı eski saldırganlığını sürdüremez hale geldiğini görüyoruz. Bu uluslararası bir yandan Türkiye'nin meşruiyet kaybetmesiyle diğer yandan Kuzey ve Doğu Suriye yönetiminin siyasi olarak tanınmasıyla ilgili. Dolayısıyla durumda pozitif bir değişiklik olduğunu görüyoruz. PKK ve sayın Öcalan, Rojava'da belli kazanımları korumak, elde etmek uğruna burada bazı araçları, yöntemleri değiştirebiliriz, bazı ödünler verebiliriz diye düşünüyor olabilir. Çünkü mücadele bir bütün oluşturuyor.
Soruna doğrudan cevap vermek gerekirse karşılıklı olarak süreç birbirini ve Kürdistan'ın değişik örgütleri arasındaki ilişkiyi olumlu etkiledi. Öcalan'ın çağrısının buradaki rolünü görmemiz lazım. Güney Kürdistan'ı da biraz rahatlattı silah bırakma ve PKK'nin kendisini feshetmesi çağrısı.
POLİTİK ÖZGÜRLÜK VE KÜRT HALKININ HAKLARI İÇİN FİİLİ MEŞRU MÜCADELE YÜRÜTÜLMELİ
Peki bu süreç emekçi sola ne tür görevler yüklüyor?
Kürt ulusal demokratik sorunu çözülmedi. Yani Kürt ulusu kendi kendini yönetme hakkını elde edemedi. Ve şu an Öcalan'ın çağrısı, PKK'nin mücadele araçlarını, kendini değiştirme yönelimi Kürt sorununun doğrudan çözümü anlamına gelmiyor, başka bir mücadele pozisyonuna geçiş anlamına geliyor.
Bu koşullar altında emekçi sol hareketin, devrimci hareketin ve en başında marksist leninist komünist hareketin net biçimde Kürt ulusunun, ulusal demokratik hakkını, kendi kendisini yönetme hakkını, PKK silah bıraksa da bütün diğer uluslar gibi kendi ulusal varlığını savunma hakkı olduğunu çok güçlü savunması lazım. Kürtçe'nin ikinci resmi dil, eğitim dili olarak kabul edilmesini, tek yanlı olarak devletin Öcalan ve diğer politik tutsakları derhal özgür bırakması gerektiğini, Terörle Mücadele Yasasının ortadan kaldırılması gerektiğini, Türkiye'de özgürlük sorununun hala başat sorun olarak devam ettiğini ve dolayısıyla gerek işçilerin sendikal örgütlenmesi, işçi sınıfının grev, genel grev, sendika değiştirme hakkı başta olmak üzere Kürt halkımızın hakları, bütün bu politik özgürlük sorunlarının çözümü yolundaki mücadeleyi fiili meşru yollardan yürütmesi lazım.
PKK bağımsızlık, özerklik taleplerini ya da başka taleplerini geri çekmiş olabilir, bu PKK'nin karar verebileceği bir şey. Biz devrimci görüş açımızdan bu konunun gerçek ve tam çözümlü taleplerini ileri sürmeye devam etmeliyiz. Biz iki halkın iki cumhuriyetinin özgür birliğini savunuyoruz. Ancak Kürt sorununun böyle çözüleceğini, iki halkın böyle kardeşleşeceğini düşünüyoruz. Bölge halkları için de federasyon öneriyoruz. Dolayısıyla biz bu fikrimizin güçlü bir şekilde güncel somut taleplerle birleştirerek propagandasını yapmalıyız. Biz derken MT yazarı olarak marksist leninist komünistler adına bir şey söylüyorum ama devrimci duruş sahiplerinin de böyle yapması lazım. Bize ne, bu devletle PKK arasındaki sorun diyemeyiz. Bugün fiilen devletle PKK arasında mücadele kadar, ilişki, tartışma, etkileşim de var. Masasız masanın bir tarafından PKK diğer tarafından devlet var. Dolayısıyla bizim batıdan devlet üzerinde siyasi baskı örgütleyecek her hareketimizin bu masada devrimci demokrasi yönünde bir etki yapacağını düşünmemiz gerekir. (PKK'ye yönelteceğimiz eleştirilerden bağımsız olarak; bu eleştiriler birinci sorun oluşturmuyor.)
DEVRİMCİ POLİTİK ÇEKİM MERKEZİ OLUŞTURMALIYIZ
Birinci sorun sömürgeciliğe karşı, Kürt halkımızın haklı, meşru talepleri için mücadeleyi batıda büyütmektir. Dolayısıyla halklarımız arasındaki kardeşliğe giden yol da budur. Bu çizgiyi kararlılıkla devam ettirmemiz gerekir. Bu yolda Newroz ya da 1 Mayıs'ın gösterdiği gibi devrimci politik çekim merkezi oluşturmamız, bunun etrafında örgütlenmemiz gerekir. Şimdiye kadar bunun için çalıştık. Birleşik mücadele güçleri 2000 yılından beri bunun için çalışıyor. HDK'nin, HDP'nin kurulması buna doğru açılan bir yoldu. HBDH'de buraya doğru giden bir yoldu. Fakat bunu başaramamış olmamız büyük bir boşluk yaratıyor. Bunu ortadan kaldıracak, devrimci rolümüzü oynamamızı sağlayacak adımları bulmamız, düşünmemiş, devrimci kararlılıkla uygulamamız gerekir diyebilirim emekçi sol açısından.
KÜRT ULUSAL HAREKETİ İLE DEVRİMCİ HAREKET ARASINDAKİ STRATEJİK İTTİFAK DEVAM ETMELİ
Kürt sorunu çözülmemiştir, hala Türkiye'nin, politik özgürlük mücadelesinin önemli bir sorunudur. Ve politik özgürlük mücadelemizin önemli bir kuvveti Kürt halkımızdır. Hala komünistlerle Kürt ulusal demokratik hareketi arasında stratejik işbirliğinin bütün temeli yerinde duruyor demektir. Bu stratejik işbirliğinin ne tür değişimlere uğrayacağını hemen söyleyemeyiz. Alanları değişebilir. Ama şunu söyleyebiliriz. Kürt ulusal demokratik hareketi ile devrimci hareketin fiili meşru mücadele temelinde stratejik ittifakı devam edecektir, devam etmelidir. Çünkü Kürt sorunu da Türkiye'nin politik özgürlük sorunu da çözülmüş değil. Onları bir araya getiren ortak talepleri, sorunları çözülmüş değil. İlişki biçimi, formu taraflar arasındaki tartışmalarla netleştirilecektir. Burada marksist leninist komünistlerin tabii ki inisiyatifli olması, sorumluluk alması gerekir.
1984-85'te gerilla savaşının başladığı, serhildanlarla birleştiği 90'ların başından günümüze Kürt halkımız bölgede devrim bayrağını en önde taşıyordu, halkların öncüsü durumundaydı. Bütün ateş onun üzerine yoğunlaşmıştı. Çok büyük bedeller ödedi. Dünya gericilik dönemi içinde çok değerli bir mücadeleydi. Her yerde gericilik ocakları tüterken, Kürdistan'da devrimci mücadele, devrim ateşi yükseliyordu. Biz Kürt halkımızın ve onun öncülerinin yürüttüğü kahraman mücadeleye layık olmalı ve buna kendi değerlerimiz gibi sahip çıkacağız. Bunu çok güçlü bir şekilde hissetmemiz, yaşamamız gerekiyor. Önümüzdeki sürecin bütününde birleşik mücadelemizin halklarımızın geleceğini kurmaya devam edeceğini, bu uzlaşmanın neticelerini gördüğümüzde de devrimci görevlerimizin daha netleşeceğini düşünüyorum. Bu temelde mücadele eden bütün kuvvetlere başarılar diliyorum.