25 Nisan 2024 Perşembe

ÖHD İstanbul Şube Eşbaşkanı Boğatekin: Seçimler avukatlık mesleğinin olması gereken yeri gösterecek

ÖHD İstanbul Şube Eşbaşkanı Avukat Ferat Boğatekin, baroların siyasi olarak bölünerek yargının üçlü saç ayaklarından biri olan savunma makamının itibarı ve güvenilirliğinin kaybolması, yargı sisteminin de aksaması ve güvenilirliğini kaybetmesi anlamına geldiğini kaydetti. Önümüzdeki günlerde yapılacak baro seçimlerinin avukatlık mesleğinin olması gereken yeri göstermesi açısından oldukça önemli olduğunun altını çizdi.

Avukatların ve hukuk örgütlerinin tüm itirazlarına rağmen Avukatlık Yasası'nda değişiklik yapıldı. Bu değişiklik avukatlık mesleğine, avukatlara ve avukatlık haklarına yönelik açık bir saldırı ve tehdit anlamına geliyor. Çoklu baro sisteminin ardından iktidarın pandemi bahanesiyle iptal ettiği baro seçimlerinin Haziran sonuna kadar yapılması düşünülüyor.

Baro seçimlerini, "çoklu baro"nun ne anlama geldiğini; kadın, genç, işçi ve stajyer avukatların yaşadıkları sorunları Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şube Eşbaşkanı Avukat Ferat Boğatekin ile konuştuk.

Avukatların itirazlarına rağmen "çoklu baro" düzenlemesinin ilk iki maddesi Meclis'te kabul edildi. "Çoklu baro" düzenlemesinin sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son yıllarda bağımsızlığı ve tarafsızlığı sorgulanan yargı mekanizmasının çoklu baro sistemi ile daha büyük bir darbe alacağı aşikardır. Siyasi iktidarın açık talimatı ile Avukatlık Kanunu'nda yapılan değişiklikle, şuan için sadece İstanbul'da baro üyesi en az 2 bin avukatın kaydı ile İstanbul 2 Nolu Baro kuruldu. İktidarın, baroları ve avukatları dizayn etmek için yaptığı bu köklü değişiklik, her şeyden önce avukatların bağlı oldukları barolara göre politik kimlikleri ile yargı sisteminin içinde bulunduğu durum birlikte değerlendirildiğinde, mahkemelerden barolara göre farklı kararlar çıkabileceği kaygısı oldukça yüksek.

Baroların siyasi olarak bölünmesi nedeni ile yargının üçlü saç ayaklarından biri olan savunma makamının itibarı ve güvenilirliğinin kaybolması, dolayısıyla yargı sisteminin de aksaması ve güvenilirliğini kaybetmesi demek olacaktır. Baroların siyasi iktidar ve iktidar yanlısı yargı ve yargı mensupları tarafından eşit muamele görmemesi ihtimali vardır. Bir baro insan hakları ihlallerini ortaya koyduğunda veya hükümetin insan hakları politikasını eleştirdiğinde diğer baro karşı bir açıklama ile bu eleştirilerin değerini zayıflatabilecektir.

Barolar siyasi olarak bölünecek Türkiye Barolar Birliği'nde temsiliyet ulusal düzeyde eşit orantılı temsili engelleyecektir. Bu durum yargının bağımsız ve tarafsız görünümüne daha çok zarar verecektir. Barolar ideolojik ve siyasi temelli ayrışmalara neden olacak farklı çatışmalara zemin hazırlanacaktır. Baroların bölünmesi hukukun üstünlüğü ve insan haklarını koruma görevini işlevsiz hale getirecektir.

Baro seçimlerinin ertelenmesi, bugüne bırakılmasının nedeni ne?
Baro seçimleri, görünürde İçişleri Bakanlığı tarafından YSK'ya gönderilen bir genelge ile Covid-19 pandemisi gerekçe gösterilerek ertelendi. Ancak bu erteleme süreci içinde, iktidar partisinin çok rahatlıkla ülkenin her yerinde genel kurullar, kongreler yaptığına, hiçbir etkinliğini ertelemediğine ya da iptal etmediğine hep birlikte tanık olduk.

Baro seçimlerinin ertelenmesinin asıl sebebi, çoklu baro sistemi ile İstanbul, İzmir, Ankara barolarının bölünerek 2 ve daha fazla baronun kurulması, bu yeni baroların genel kurullarını yani baro yönetim seçimlerini yaparak Türkiye Barolar Birliği'ne delege gönderebilmesinin yolu açılmak istendi. Önümüzdeki haftalarda yapılması planlanan baro genel kurulu ve seçimleri; İstanbul, İzmir, Ankara gibi avukat sayısının binleri bulan yerlerde, genel kurullarda en fazla 300 kişi bulunabileceğine dair İçişleri Bakanlığı genelgesi nedeni ile yapılması fiilen de engellenmiş ve bu engel henüz aşılabilmiş değildir.

Baro genel kurulları ve seçimleri, demokratik hukuk düzeninin ortadan kaldırıldığı, yargının gittikçe siyasallaştığı ve siyasi argümanların mahkeme kararlarına ve savcı iddianamelerine birebir geçirildiği bir ortamda yapılacak. Mevcut baro yönetimlerinin, olması gerektiği noktadan çok uzakta olduklarını, avukatlık mesleğine ve Türkiye halklarına, demokrasiye, hukuka yönelik saldırılarda -bazı öznel durumlar haricinde- uzaktan izlemekle yetindiklerini de görüyoruz. Birçok baro yönetiminin açık hukuksuzluklar karşısında aynı karede görünmek istemedikleri siyasi-politik alandan hızla uzaklaştıklarının da farkındayız. Yargının gittikçe siyasal alana hizmet eden kurum olarak konumlandığı yerde birçok baro yönetiminin, siyasi iktidarın savunmayı itibarsızlaştırma çalışmalarına adeta çanak tutacak şekilde konumlandığını, avukatlığı sadece adliyelerde duruşmalara girmekten ibaret sayan bir anlayışla yönetildiğine tanıklık ediyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarının uygulanmaması, Anayasa ve uluslararası sözleşmelere ve temel insan haklarına, tutuklu ve hükümlüler arasında ayrımcılık yapılmasına, siyasi ve politik görüşü ne olursa olsun Anayasa, uluslararası sözleşmeler, İnfaz Kanunu ile tanınan hakların bir kısım tutuklu ve hükümlülere uygulanmadığı ülkede, bütün bunlar hiç yaşanmamış gibi o alandan uzak durduklarını görüyoruz. Meslektaşlarımızın birçok sorununu ya önemsemiyor ya da sorunlu alana dokunmak istemediklerini de görüyoruz. Haklarında devam eden soruşturma ve yargılamalar nedeni ile ruhsatları verilmeyen ya da iptal edilen genç meslektaşlarımız yokmuş gibi davranıp, hemen her gün aidatların ödenmesini isteyen baro yönetimleri ile ve etliye sütlüye dokunmak istemeyen bu anlayışla da mücadele etmemiz gerekiyor.

Önümüzdeki haftalarda yapılması planlanan baro seçimleri, avukatlık mesleğinin olması gereken yeri göstermesi açısından önemlidir.

Kadın, işçi ve genç avukatların yaşadığı sorunlar neler?
Avukatlık mesleği günümüzde en sıkıntılı ve en zorlu dönemini yaşamaktadır. Özellikle hukuk fakültelerinden mezun olanların sayısının çok fazla olması ve bu arkadaşlarımızdan büyük kısmının da avukat olması, meslekte bir kesimin tekelleşmesine, diğer kesimin de işçi avukat olarak hayatını idame ettirmek için hareket etmesine sebep olmaktadır. Genç ve işçi avukatların çok büyük bir kısmı, meslek onuru ile bağdaşmayan ücretlerle çok kötü şartlarda çalışmak zorunda kalmaktadır. Son dönemlerde intihar eden avukat sayısındaki artışın sebebi, psikolojik sorunlar gerekçesine sığdırılması mümkün olmayacak kadar önemlidir. Çalışmak zorunda kaldıkları büyük hukuk bürolarında maruz kaldıkları mobbing, aşağılayıcı muamele ve hakaretler, cinsel tacizlerin de etkisinin olduğu muhakkaktır.

Kadın avukatlar yönünden bütün bunlara ek olarak, erkek mesleği olarak kabul edilen bir alanda, avukatlık yaptıkları dikkate alınmalıdır. Kadınların sadece boşanma ya da velayet davası gibi, yine cinsiyetle özdeşleştirilen esasen sadece kadın ve anne rolü biçilmeye çalışılan bir alanda en iyisini yapıyorlar. Ceza hukuku alanında çalışan kadın avukat arkadaşlarımız, hem erkek avukatların hem de müvekkillerinin akıl vermelerine, ceza alanını bilmemeleri/yapamayacakları gibi üstenci bakış açısına maruz bırakılmakta. İşçi kadın avukatlar, meslekteki bütün sömürüye ek olarak cinsel tacize maruz bırakılmaktadır. Kadın avukatlar, her alanda olduğu gibi hukukta da çok daha büyük zorluklarla mücadele etmek zorundadır.

Avukatlık mesleğinin ve meslek örgütü olarak baroların, hukuksuzluklar karşısında hakkı ve hukuku savunma noktasındaki önemi ve özelliği, siyasi iktidar tarafından da her dönem hedef haline getirilmesine sebep olmuş, adliyelerde ve yargılamalarda avukatın rolü azaltılmış ve birçok kez avukatlar yaşanan hukuksuzlukların sebebi gösterilmiş ve mesleki faaliyetlerinden dolayı yargılanmış ve tutuklanmışlardır. Avukatlık mesleği son yılların en kötü durumundadır.