3 Mayıs 2024 Cuma

Mustafa Aktaş yazdı | Bürokratik değil direnişçi DİSK

Mücadeleci sendikalar ve işçiler DİSK'te mücadeleci bir damar olduğunu bir kez daha gösterdi. Kürsüyü etkin kullandı, aynı noktalardan eleştiriler yöneltti. DİSK'e mücadele tarihini hatırlatarak, bu mücadele hattına dönmesini istediler. Bu genel kurulda DİSK'in devrimci geleceğini mücadeleci sendikacıların temsil ettiğini gösterdiler. Gösterilen bu inisiyatif, fiili meşru mücadele çizgisinde yan yana gelişler, tarih ve geleceğe ortak sahip çıkış önemli bir yerde duruyor. Ama yeterli değil. Bunu birlikte yürümeye dönüştürmek, mücadele yoldaşlığını sendikal mevzilerden büyütmek önümüzde duran temel görevlerden biri.

Bugün DİSK'in 57. kuruluş yıldönümü. DİSK 13 Şubat 1967'de Türk-İş'ten ayrılan mücadeleci sendikalar tarafından kuruldu. DİSK'in 57. mücadele yılında gerçekleştirilen 17. Olağan Genel Kurulu bu mücadele tarihinin nasıl unutulduğunu bir kez daha gösterdi. "Yüzyılın emeğini savunacak, emeğin yüzyılını kuracağız" şiarıyla toplanan genel kurul işçi sınıfımızın DİSK'te örgütlü bölüğü ve genel olarak işçi sınıfının mücadelesine dair bir dizi çıkarsama yapmamızı sağlayacak veri sundu. Gözlem ve değerlendirmeler ışığında yolumuzu açmak, güncel görevler tespit etmek ertelenmez görevdir.

Genel Kurul için belirlenen şiar DİSK yönetimi bakımından dümenin nereye kırıldığına dair yeterince fikir veriyor. CHP'nin cumhuriyetin yüzüncü yılında yaptığı kampanya ve etkinliklerin bir yansıması seçilmiş. Geçmişten günümüze cumhuriyeti temsil ettiğini iddia eden CHP'nin sadece belediyelerine bile baksak emeğin üzerinde tepindiğini görürüz. Yüz yıllık cumhuriyete, burjuvazinin ve onun devletinin yapıp ettiklerine sahip çıkmak, bunları yüceltmek DİSK'in işi değil. Bahsedilen yüzyılda DİSK kapatıldı, başkanı Kemal Türkler kontrgerilla suikastıyla katledildi, yöneticileri tutuklandı ve haklarında idam kararı istendi. 12 Eylül askeri faşist darbesi ve diğer darbeler söz konusu tarihte verildi. 1 Mayıs'ın yasaklanması, çiçek ve böcek bayramına dönüştürülmeye çalışılması yüceltilen cumhuriyet tarihinde yaşandı. İdamlar, siyasi suikastlar, Kürt halkımızın sömürgeci boyunduruk altında tutulması, imha ve inkar siyaseti bu tarih boyunca devam etti. Burjuva cumhuriyetin suçlarını sayarak bitiremeyiz, bu yazının konusu olmadığı için uzatmıyoruz. Ancak DİSK bu yasakçı, sömürücü, sömürgeci tarihe sahip çıkmak yerine işçi sınıfı ve ezilenlerin faşizme karşı mücadelesine sahip çıkmalı ve bu mücadeleyi büyütmelidir.

DİSK'in 17. Genel Kurulu lüks bir otelin lüks salonunda büyük bir şatafat içinde gerçekleştirildi. Bu durumun kendisi bile DİSK'te egemen olan bürokratik anlayışın tercihlerini gösteriyor. Lüks bir otelin tutulması, sahneden koridorlara çok sayıda led ışıklı dev ekranın konulması, kurul araları için onlarca çeşit açık büfe yemek seçeneği sunulması vs. vs. Bu kendisini "ilerici" diye tanımlayan bir işçi sınıfı sendikası için utanç vericidir. Bir yandan saray rejiminin şatafatını eleştirip, yoksulluk ve açlık sınırı, enflasyon verileri açıklayıp teşhir konusu yapan; diğer yandan işçinin alın terinden alınan aidatlarla lüks ve şatafat içinde genel kurul yapmayı DİSK'in yöneticileri nereye koyuyor? Büyük bir emek sömürüsü altında yoksullaşma krizi pençesinde inim inim inleyen milyonlarca insanımızın acısını ve derdini anlamayan bu bürokratik ve yozlaşmış sendikacılık pratiğine sormak gerekiyor: Bu ne lahana turşusu bu ne perhiz? Sendikal bütçenin amacı, örgütlenme çalışmaları, grev ve direnişler örgütlemektir, şatafatlı genel kurullar değil! Örgütlenme ve sürmekte olan işçi direnişlerine katkı için çoğunlukla olanakların kısıtlılığını gerekçe yapıp kaynak aktarmayanlar, genel kurul için kesenin ağzını açabiliyor. Bu, sendika bürokratlarının emeğe, sınıf mücadelesinin değerlerine yabancılaşmasının en somut göstergelerinden biridir.

İŞÇİNİN OLMADIĞI GENEL KURUL
Salonda işyerlerinden, fabrikalardan, sürmekte olan direnişlerden gelen işçilere tek tük rastlanıyordu. Salondakilerin çoğunluğu takım elbiseli profesyonel sendikacılar, CHP belediye başkan adayları ve yöneticileriydi. Yerel seçimler öncesinde CHP belediye başkan adayları güya "emeğin yanında olduklarını göstermek için" DİSK genel kurulunda fotoğraf paylaşma yarışı içindeydi. Biz bu başkanları Kadıköy ve Kartal belediye işçilerinin, İBB Ağaç AŞ işçilerinin direnişleri sürecinde emek düşmanı patronların yanında poz vermelerinden tanıyoruz. Bunların emekçinin yanında olmadığını, emek düşmanı patronlar olduğunu DİSK yöneticileri de çok iyi biliyor. Ama burjuva restorasyoncu CHP'ye genel kurullarında alan açarak bürokratik sendikacılığın, patronlarla işbirliğine nasıl evrildiğini somut olarak gösteriyorlar.

Bu işbirliği öykünmeyi, onlara benzemeyi de getiriyor. Delegesi çok olan sendikaların başkanları salona, delege ordusuyla girip çıkarak, adeta koruma ordusuyla gezen burjuva politikacılar görüntüsü çizerek bu öykünmeyi resmetti. Bir yandan "DİSK bir bütündür" diyenler, diğer yandan kendi başkanları ya da delegeleri konuştuğunda salonda bulunup, başka sendikalardan biri konuştuğunda salonu terk ederek genel kurula nasıl bir anlam biçtiklerini gösterdi. Delegelerin oturma düzeni de tam buna uygundu. Futbol stadlarındaki tezahüratları andıran başkanları için tempo tutanından, diğer sendikanın sloganını bastırma yarışına girenine kadar mücadeleci bir konfederasyonun genel kurulunda olmaması gereken ne varsa hepsi DİSK'in 17. Genel Kurulu'nda yaşandı. Sokakta, fabrika önlerinde birlikte mücadelede buluşmayanlar, genel kurulda da mücadele yoldaşlığını zedeleyici pratiklerini sürdürdü. Salonda sık sık "İnadına sendika, inadına DİSK" sloganı atılırken, DİSK'te neden inat edilmesi gerektiğinin de içi boşaltıldı. Fiili meşru mücadele, genel grev genel direniş sloganları ve mücadele anlayışı ise sadece sınıf sendikacılığı anlayışına sahip sendikalardan delegelerin dile getirdiği, bütüne sirayet edemeyen bir anlayış olarak kaldı.

6 yıldır bir kadının genel başkanlığı yaptığı DİSK'te, kadın delege sayısının çok az olması tam bir tezatlık oluşturuyor. Kadın delegelerin sayısının az olması bu sendikal anlayış içerisinde normalleşmiş durumda. Kadınların etkin olduğu tek şube olan Genel-İş Sendikası'nın İstanbul 1 Nolu Şubesi'ne muhalif oldukları için delegelik bile verilmemiş. İşçi kadınların yaşadığı sorunlar, kadın mücadelesinin ihtiyaçları, sendikalardaki erkek egemenliğinin kırılması ve eşit temsiliyet sağlanması, işçi sendikalarında eşbaşkanlık sistemine geçiş, toplu sözleşmelerde kadın yanlı maddelerin ayrıca olması, kadınların örgütlenme yollarının kullanılması yine fazla konuşulmayan konular oldu ne yazık ki. Bu tablo içerisinde "Jin, jiyan, azadî" sloganını atmak da erkeklere kaldı.

GENEL KURULDAN YANSIYANLAR
Siyonist İsrail'in Filistin'i işgal saldırıları kürsüden yapılan çok sayıda konuşmada lanetlendi, saray faşizminin İsrail'le tüm ilişkileri kesmesi istendi. Filistin'e sömürgeci saldırı çok sayıda konuşmada gündem yapılırken Rojava'ya yönelik saldırılara sadece Dev Yapı-İş Sendikası Başkanı Özgür Karabulut değindi.

DİSK'in mücadele tarihi hatırlatmaları pek çok konuşmaya yansıdı. DGM'leri kapattıran, 15-16 Haziran direnişini örgütleyen, genel grev genel direnişi rehber edinen, fiili meşru mücadeleyle kurulan DİSK'in bugün geldiği noktayı Enerji-Sen Genel Başkanı Süleyman Keskin ve Limter-İş Sendikası Genel Sekreteri Hakkı Demiral çok güzel özetledi. DİSK yönetiminin başta Kürt halkı olmak üzere eşitlik, özgürlük mücadelesi yürütenlere yönelik kontra faaliyetlerin bir dönem başında bulunan faşist Meral Akşener ve TÜSİAD yönetimiyle görüşmesi bürokratik, uzlaşmacı sendikacılığın tezahürü olduğu dile getirildi. Bugün faşistlerle, patronlarla yan yana gelen DİSK'in tarihinin devrimcilerle, sosyalistlerle birlikte mücadeleye dayandığı hatırlatıldı. Bugün devrimcilerden, sosyalistlerden uzak durulması eleştirildi. Gerçek dostların, birlikte yol yürünmesi gerekenlerin onlar olduğu hatırlatıldı.

Genel-İş Adana Şubesinden katılan bir işçi ise kayyum rejimini eleştirdi, gasp edilen belediyeleri geri almak için DEM Parti adaylarının desteklenmesi çağrısı yaptı.

HER ŞEY SAYILARDAN İBARET!
DİSK'te yönetim oluşturulurken nasıl ki her şey sayılardan ibaretmiş gibi yaklaşılıyorsa, bu anlayış delege belirleme sistemine de yansıyor. Antidemokratik bir yöntem uygulanarak toplu sözleşme imzalama yetkisi bulunmayan sendikalara 2'şer delege hakkı tanınıyor. Delegesi çok olan sendikaların kendilerini ayrıcalıklı ve DİSK'in sahibi gibi gördüğü, diğer sendikaları yok saydığı bu anlayış yönetim oluşturulması sürecine de yansıyor. Bu sendikalar yönetimde kimlerin yer alacağını kendi aralarında konuşup belirliyor ve uzun süredir var olan kısır döngü devam ettiriliyor.

Bu genel kurulda da öncekilere benzer bir durum yaşandı. Genel Kuruldan önce delegesi çok olan sendikalar yeni yönetimi belirledi. Yani yeni yönetim seçilmedi. Önceden belirlenen yani atanan isimlere genel kurulda resmiyet kazandırıldı. Limter-İş Genel Başkanı Kanber Saygılı'nın demokrasi tartışması yapanların kendi evinde bunu uygulamadığını, DİSK'e bağlı 22 sendikanın ortak kararıyla yönetim oluşturulmaması eleştirisine tahammülsüzlük tam da bu gerçeğin kürsüden dile getirilmesinedir.

DİSK genel kurullarının gerçekten genel kurul gibi geçmesi için bu kısır döngüden çıkılması gerekiyor. Öncelikle mevcut delege sistemi ve Genel-İş, Birleşik Metal-İş, Lastik-İş gibi delege çoğunluğu olan sendikaların yönetimi kendilerine göre belirlediği yapı değiştirilmelidir. Üyesi çok olan ve az olan, toplu sözleşme yapan ve yapmayan tüm sendikalar DİSK'in parçalarıdır. Kazanılacaksa birlikte kazanılacaktır. Limter-İş'siz, Dev Yapı-İş'siz, Enerji-Sen'siz, Sosyal-İş, Dev Turizm-Sen'siz vd. olmadan DİSK tam değildir. Bazı sendikaların yönetim tekelini elinde bulundurduğu bu yapıyla işçi sınıfının kazanımları ilerletilemez. Oluşan bürokratik yapı muhakkak yıkılmalı, DİSK'in tarihinde, mücadele içinde oluşturduğu değerlere uygun iç ilişkiler eşit temsiliyet ve söz hakkını içerecek şekilde yeniden oluşturulmalıdır. Bu oluncaya kadar sendikal bürokratik yapıya karşı mücadele devam edecektir.

Divan Kurulu Başkanı Mehmet Atay tam da bu bürokratik tarza uygun genel kurulu yönetti. Kürsüden eleştiri yöneltene cevap verme, had bildirme tutumunu Kanber başkanın konuşması sırasında bir üst boyuta taşıdı. "Biz sana bir hak verdik, sataşıp kavga etmen için değil, tamam işin bitti" sözlerini sarf etme cüretini de DİSK yönetiminin bürokratik yapısından aldı. O kürsüler işçilerindir. Emekle, mücadeleyle ve büyük bedeller ödenerek kazanılmıştır. Asıl siz inin o kürsülerden, işçileri teba gibi gören bürokratlar, sendikacı maskesi patron işbirlikçileri siz inin işgal ettiğiniz mevkilerden.

4 yılda bir yapılan genel kurullar, eleştiri ve özeleştiri platformlarıdır. Mevcut yönetimin kürsüden aykırı bir sese tahammülü yok. Eleştiri-özeleştiri mekanizmasını kullanmak yerine mevcut bürokratik yapıya methiye dizilmesi bekleniyor. Tüm kürsüler onların olsun, her şeyi ne kadar iyi yaptıklarını anlatsınlar isteniyor. Ama bu genel kurulda her şey istedikleri gibi olmadı. Mücadeleci sendikalar ve işçiler kürsüden yanlışların bir kısmını dile getirdi, DİSK yönetimini uyardı, DİSK'te mücadeleci bir damar olduğunu bir kez daha gösterdi. Limter-İş, Dev Yapı-İş, Enerji-Sen, Dev Turizm-İş, Sosyal-İş ve başkaca sendikalardan yönetici ve temsilciler kürsüyü etkin kullandı, aynı noktalardan eleştiriler yöneltti. DİSK'e mücadele tarihini hatırlatarak, bu mücadele hattına dönmesini istediler.

Bu genel kurulda DİSK'in devrimci geleceğini mücadeleci sendikacıların temsil ettiğini gösterdiler. Gösterilen bu inisiyatif, fiili meşru mücadele çizgisinde yan yana gelişler, tarih ve geleceğe ortak sahip çıkış önemli bir yerde duruyor. Ancak bu yan yana gelişlerin de yeterli olmadığı aşikar. Bunu birlikte yürümeye dönüştürmek, mücadele yoldaşlığını sendikal mevzilerden büyütmek önümüzde duran temel görevlerden biri.