17 Mayıs 2024 Cuma

Keskin: Güven'i yaşatmamız için İmralı'daki hukuksuzluk son bulmalı

Leyla Güven'in ölümü göze alarak açlık grevine girdiğini belirten İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, "Bizim görevimiz ise Güven'i yaşatmak. Ama Güven'i yaşatabilmek için de İmralı'daki hukuksuzluk son bulmalı. Bunun için toplumsal muhalefeti ön plana çıkartmamız gerekiyor" dedi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin son bulması talebiyle 74 gündür açlık grevini eylemini sürdüren Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Leyla Güven ve açlık grevindeki diğer tutukluların durumuna dikkat çekmek amacıyla dernek binasında panel düzenledi. 
 
"İnsan hakları bağlamında tecrit ve açlık grevleri" konulu panelde, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri ve İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ekmez konuşmacı olarak katıldı.
 
'GÜVEN'İN TALEBİ NETTİR'
 
Panelin açılış konuşmasını yapan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, açlık grevlerinin hak aramanın bir yöntemi olarak ortaya çıktığını belirterek, "İnsan hakları savunucuları açlık grevinin olmamasından yanadır. Çünkü hapishanelerde keyfi uygulamalar, tecrit ve kötü muamele gibi uygulamalar oluyor. Bugün ise tecrit uygulamasının giderek ağırlaştığını söylemek mümkün. Hem hapishanelerde hem de ceza infaz alanlarında çok yaygın uygulanıyor" dedi.
 
Bir işkence haline gelen tecridin mutlaka ortadan kaldırılması gerektiğinin altını çizen Yoleri, şöyle devam etti: "Leyla Güven açlık grevinin 74. gününde. Onun talepleri çok net. Tecridin son bulmasını, yani işkencenin ortadan kaldırılmasını istiyor. Öcalan'a uygulanan tecridin barış talebiyle de alakası çok net bilinen bir şey. Güven hem bir işkence olarak tecridin kalkması gerektiğini hem de Öcalan'a olan uygulamanın Türkiye'nin barışıyla ilgili gündemi yeniden bize hatırlatıyor. Bu nedenle bunun toplumda yankı bulması çok önemlidir."
 
'EYLEMDEKİLERE B1 VİTAMİNİ VERİLMİYOR'
 
İHD Hapishaneler Komisyonu üyesi Zeynep Ceren Boztoprak da açlık grevlerinde yaşanacak hak ihlallerinin engellenmesi için bir platform oluşturduklarını belirterek, "Türkiye ve Kürdistan'daki cezaevlerini ziyaret ediyoruz. Bugüne kadar 30 cezaevinde 236 kişiye ulaşıldı. Cezaevleri idareleriyle görüşüyoruz hak ihlalleri olmasın diye ancak bunlar yaşanıyor. B1 vitamini verilmiyor. Tıbbı bakım, gerektiği gibi uygulanmıyor" dedi.
 
'GÜVEN'E KARŞI BU İLGİSİZLİK NEDEN?'
 
İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin de tecridin İttihat ve Terakki Partisi anlayışının muhaliflere yönelik uygulaması olduğunu söyledi. Keskin, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ben burada Leyla Güven'in neden açlık grevine başladığının tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Leyla Güven, İmralı Cezaevi'ndeki uygulamalara karşı, Öcalan'ın ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmesinin engellenmesine karşı, ondan yıllardır haber alınamamasına karşı bir eyleme başladı. O nedenle bunu da mutlaka tartışmak gerekiyor. Ve ben bu tür durumlarda kendilerini muhalif olarak tanımlayan kamuoyunun bir sınav vermesi gerektiğini düşünüyorum. Neden bu coğrafyada Nuriye ve Semih'in açlık grevine haklı olarak gösterilen ilgi, Leyla Güven'in açlık grevine gösterilmiyor? Bu soruya kendisine ben muhalifim diyen herkesin cevap vermesi gerekir. Bu sorunun cevabını kendimize verebiliyor muyuz? Veremezsiniz. Bugün Leyla Güven'e karşı bu ilgisizlik neden? Korku asla değil. Nuriye ve Semih için insanlar sokaklara döküldüğünde aynı süreçler vardı. OHAL vardı. Ama insanlar sokaktaydı. Neden Leyla Güven için sokağa çıkmıyorsunuz? Neden, İHD bugün bu etkinliği yaptı? Ve siz neden buraları doldurmuyorsunuz? Bu soruyu kendilerine ben muhalefetim diyenlerin sorması gerekiyor. Bu sorunun cevabını verdiğimiz gün biz doğru birliktelikler kuracağız."
 
'TÜRKİYE İÇ HUKUKUNA AYKIRI DAVRANIYOR'
 
İmralı Cezaevi'ni en başından beri tanıyan avukatlardan biri olduğunu vurgulayan Keskin, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın avukatlığını yapan 12 avukattan biri olduğunu sözlerine ekleyerek, "O dönem başımıza gelmeyen kalmadı. Kendi kurumumuzda bile tartışıldık, 6 ay evlerimize gidemedik. Ve biz o zaman şunu gördük. İmralı Cezaevi, Türkiye devleti yasalarına göre yaratılmıyor. Tecrit, Öcalan oraya girdiğinden beri var. Biz o zaman savcıya başvurduğumuzda savcı derdi ki 'komutana başvurun.' Yasaya göre yetki savcının elinde olması gerekirken savcı 'yetki ben de değil' diyorsa ortada bir sorun vardır. O nedenle bir kere bu yapının tartışılması gerekiyor. Türkiye, kendi iç hukukuna ve bütün uluslararası sözleşmeler aykırı davranıyor" dedi.
 
'TEPKİYİ NEDEN SADECE KÜRTLER VERİYOR?'
 
İmralı'da olan diğer tutukların da aileleriyle görüştürülmediğine değinen Keskin, "Güven, bütün bu hukuksuzluğa karşı açlık grevi yapıyor. Bütün bunlara karşı ölümü göze aldığını söyledi. Bizim görevimiz ise Güven'i yaşatmak. Ama Güven'i yaşatabilmek için de İmralı'daki hukuksuzluğun son bulması gerekiyor. Bizim de bunun için toplumsal muhalefeti ön plana çıkartmamız gerekiyor. Bu tepkiyi göstermek neden sadece Kürtlere kalıyor? Bu sorunun cevabını da ben Türkiye kamuoyuna bırakmak istiyorum" diyerek konuşmasını sonlandırdı.
 
'DOKTORLAR CEZAEVLERİNE ALINMALI'
 
İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Murat Ekmez de açlık grevindeki tutukluların tedavi imkanına sahip olmadığını söyledi. Kendilerinden bağımsız heyetler olarak açlık grevine girenlerin durumunu takip etmelerinin istendiğini ifade eden Ekmez, "Ancak Türkiye cezaevlerinde açlık grevine girenlerin sağlığını takip etmek pek mümkün değil. Bizler doktorların cezaevine bir an önce alınmasını ve açlık grevine girenlerin bağımsız hekimlerce takip edilmesini öneriyoruz" diye belirtti.
 
'ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYALIM'
 
Panelin ikinci oturumu serbest kürsü şeklinde devam etti. Burada söz alan Zeynep Calıhan hem Barış Anneleri adına hem de cezaevinde 2 çocuğu olan bir anne olarak konuştuğunu belirtti. Leyla Güven ve diğer bütün tutukluların direnişini selamladığını belirten Calıhan, "Güven cezaevinde kararlıdır. Bizim de ona inancımız sonsuzdur. O, orada açlık grevinde ve biz dışarıda hiçbir şey yapmıyoruz. Bizim de elimizi taşın altına koymamız gerekiyor. Sokağa çıkmamız lazım" dedi.
 
'SOKAKTAN HİÇBİR SES GELMEDİĞİ İÇİN…'
 
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) ve Sosyalist Kadınlar Meclisi (SKM) adına söz alan Gülcan Taşkıran da "Cezaevinde biri açlık grevine giriyorsa yapabileceği başka hiçbir şey kalmamıştır anlamına geliyor bu. Mahpus, bu kararı vermişse artık sokaktan hiçbir ses gelmiyordur. Sokakta, tecridin kaldırılması için bir yaprak kımıldamadığından açlık grevine başladı Leyla yoldaşımız. O yüzden bizler de partimiz olarak bu alanda yapılan bütün çalışmalarda aktif olarak yer almak istiyoruz. Sokak ayağını örmek için bütün tehlikeleri rahatlıkla göze almak gerekiyor" ifadelerini kullandı.
 
'AÇLIK GREVİ ÇIĞLIKTIR'
 
Ölüm orucu direnişçisi olduğunu belirten bir diğer konuşmacı Fadime Akalın ise "Bir tutuklu niye açlık grevine başlar?" diye sorarak konuşmasına başladı. Akalın, "Açlık grevi, çığlığın kendisidir. Başka şeyler yapıyordur, duyulmuyordur. Açlık grevi yaşamı değersizleştirme ve intihar değildir. Biz intihar yöntemlerini biliriz. Asarız kendimizi, bıçaklarız ya da başka bir şey yaparız. Açlık grevi, şu demektir: 'Benim bir bedenim vardır. Düşman beni alır hapse koyar. O bedeni topluma silah olarak kullanır. Ben de derim ki o beden benim. Ben bu bedeni sana karşı silah olarak kullanacağım.' İşte açlık grevi böyle bir şeydir. Ölüm orucu böyle bir şeydir" diye konuştu.
 
Açlık grevi ve ölüm oruçlarının etki yapması için toplumun buna yanıt vermesi gerektiğinin altını çizen Akalın, "Toplum buna yanıt vermezse devlet zaten bizi öldürmek, bizi sakat bırakmak istiyor. Yoksa ölüm sınırına gelen hasta tutsakları neden serbest bırakmıyor ya da neden insanlarımızı öldürüp, sakatlıyor? Çünkü onun elindesin. Sen de diyorsun ki 'ben siyasal bir özneyim, senin malın değilim. Ben bir davaya inanmışım o dava için buradayım. Eğer benim bedenimi topluma karşı silah olarak kullanırsan ben de o bedeni sana karşı silah olarak kullanırım.' Bizim toplum olarak Güven'in ve diğer tutsakların girdiği açlık grevine yanıt vermemiz gerekiyor. Hapishanedeki bir insan gerçekten başka bir şey olmadığı için bedenini kullanır. Biz yaşamayı yemek yemek olarak düşünmüyoruz. Yaşamayı mücadele olarak görüyoruz. Açlık grevi bir çığlıktır ve bu çığlığa ses verin" dedi.