20 Nisan 2024 Cumartesi

Kapitalizm öldürür direniş yaşatır

Ezilenler, milyonlar olduklarını fark ettikleri anda bu düzeni ayakta tutanın da, değiştirecek gücün de kendilerinde olduğunu bilir. Çaresizlik öfkeye dönüşür ve örgütlendiklerinde; öfkeleri, isyanları, umutsuzlukları kendi bedenlerine değil çürümüş düzene yönelir.
Urfa'da bir genç, çalışacak bir iş bulamadığı için "işsiz ve aç" olduğunu söyleyerek kendini yaktı. Kocaeli'nde lise öğrencisi çocuğuna okul kıyafeti alamadığı için bir baba intihar etti. Gerçekten ve vicdandan arındırılmış bir neden arıyorsanız eğer yaşananların nedeni: İşsizlik veya ezilenlerin, emekçilerin alım gücünün düşmesi. Tabi sebep sonuç ilişkisi olmadan görenler için bu yaşanan intiharlar neden yerine geçebilir. Ancak, insanların açlık nedeniyle kendini yakması sebep değil sonuçtur. Dolayısıyla, bir babaya kendini bu kadar ‘değersiz' hissettirerek intihara sürükleyen, işsiz gencin iş bulma ve insanca yaşama umudunu bitiren şey; yok olmaya mahkum, çürümüş ve azgınca sömürünün adı olan kapitalizmin ta kendisidir.
 
AKP/Saray iktidarı, krizin yükünü ezilenlerin üzerine daha fazla yıkmaya çalışıyor. İşten atılmalar, esnek ve kuralsız çalışmanın dayatılması, mesai ücretlerinin ödenmemesi, haftalık ve aylıklarının ödenmemesi ilk akla gelen biçimler. İşçi ve emekçilerin yaşam koşulları ağırlaşıyor, alım gücü düşüyor. İş bulamama, çalıştığı işten atılma, insanca yaşayabileceği bir ücret alamama, işçilerde travmaya neden oluyor. Travma ise intihara…
 
İntihar, bireyin, içinde yaşadığı topluma, ona dayatılan yaşam koşullarına, sisteme karşı verebileceği en ağır tepkidir. Umudunu yitiren, geleceğe dair olumsuz fikirlere sahip olan ve aidiyet duygusunu yitiren insanlar intihara yöneliyor. Çünkü içinde bulunduğu yaşamı ve koşulları değiştirme umudu bitiyor ve çaresizlik başlıyor. Halbuki ait olduğu milyonlardan oluşan bir sınıf var: İşçi sınıfı.
 
Eğer birey örgütsüz, sınıf bilinci zayıfsa, haklarını alacakları mücadele araç ve biçimlerinden uzaksa, intihara yöneliyor. Son zamanlarda daha sık rastlamaya başladık intihar haberlerine. Havuz medyası intiharlarla krizin ilgisi olmadığı yönünde algı oluşturmaya çalışsa da; işsiz gencin kendini yakması, çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamayan babanın intiharı; iktidarın yalan perdesini yırtıyor.  Ekonomik krizin emekçilere ödetilen faturası sadece yoksulluk, açlık, işsizlik değil ölüm de oluyor. Ölüm bazen aşırı kâr hırsından dolayı alınmayan iş güvenliği sonucu iş cinayeti ile gelirken, kimi zaman da açlığın getirdiği çaresizlik sonucu yaşanıyor. Her durumda kapitalizm ölüm ve vahşet demek oluyor.
 
Devrimciler, sosyalistler, sosyalist yurtseverler, ezilenleri ve emekçileri kendi çıkarları etrafında özneleştirip örgütlediklerinde işçi ve emekçiler yine intiharı bir kurtuluş yolu olarak görürler mi? Elbette ki hayır. Ezilenler, milyonlar olduklarını fark ettikleri anda bu düzeni ayakta tutanın da, değiştirecek gücün de kendilerinde olduğunu bilir. Çaresizlik öfkeye dönüşür ve örgütlendiklerinde; öfkeleri, isyanları, umutsuzlukları kendi bedenlerine değil çürümüş düzene yönelir.
 
İşçi direnişleri gitgide daha fazla politik bir karakter kazanıyor. En son 3. Havalimanı işçileri insanca çalışma koşullarının sağlanması talebiyle iş bıraktı. Havalimanı işçileri, "Artık ölmek istemiyoruz, insanca çalışabileceğimiz koşulların sağlanmasını, ücretlerimizin ödenmesini istiyoruz" diyerek isyan ettiler. İşçilerin talepleri karşılansın ya da karşılanmasın onlar için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Eylemlerinin değiştirici gücünü fark ettiler. Özgüvenlerinin arttığını, iktidarın korktuğunu gördüler. Ezilenlere yürünecek yolu gösterdiler.
 
Zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayanların kazanacakları bir dünya var. Eşit ve özgürce yaşanacak bir dünya. Birlikte üretip hakça bölüşülecek bir dünya. İktidar, her gece kabus görüyor. Her gece bir başka direnişin onların iktidarlarını yerle yeksan ettiğini görüyor, uykuları kaçıyor. Şimdi iktidarın kabuslarını gerçeğe dönüştürme zamanı. Bunun da örgütlenmekten ve isyan etmekten başka yolu yok.