17 Mayıs 2024 Cuma

En milliyetçi, en Müslüman - Tamer Çilingir

Onlar, 3 bin yıllık topraklarında soykırımına uğrayan, ardından 1923 yılında ?mübadele? adı altında sürgün edilen Pontoslu Rumların soydaşlarıdırlar. Ama sağ kalmanın bedeli ağırdır: Egemenlere biat etmeleri de yetmez, onlara güvenilmemektedir; bu yüzden kendilerini ispat etmek zorundadırlar.

İnsanlık tarihi, halkına ve sınıfına ihanet eden satılık, kişiliksiz insanların her dönem var olduğunu ve egemenlerce halkların ve sınıfların mücadelelerine karşı kullanıldıklarını gösteren örneklerle doludur. Ama hiç bir zaman kendi halkına ve sınıfına ihanet edenler, ispiyoncular, ajanlık yapanlar meşru görülmemiş, hep deşifre edilmiş ve cezalandırılmıştır.

Egemen sınıfların sömürü ve zulüm düzenlerini ayakta tutabilmek için her türlü şiddet, baskı, işkence, katliamın yanı sıra ezilen sınıfların ve halkların saflarından ihanetçilere de ihtiyacı vardır. İşte bunun için, halkların değerlerini, alışkanlıklarını yozlaştırır, onları kirletmeye çalışır, satın aldıkları hainler aracılığıyla, kendi yoz, halk ve insanlık düşmanı fikirlerini ve yaşam biçimini meşrulaştırmaya çalışır. Bu esnada kullanılan yöntem, yalan ve demagojidir. Yalanlar üzerine kurgulanan resmi tarih aracılığıyla oluşturan en önemli argüman ise milliyetçiliktir; vatandır.

Buradaki milliyetçilik ve vatan kavramları ise ezen ulusa ait olanlardır. Türk milliyetçiliği ve Misak-ı milli sınırları içindeki Türkiye dışındaki milliyet ve vatan kavramları ise hainlikle eş değerdir.

TARİH NASIL YAZILIR?

Resmi tarih fetihçi zalim padişahların işgal ettikleri ülkelerden, saraylardaki yaşamlarından övünerek söz eder. Halk yoktur onların tarihlerinde, Karagöz ve Hacivat’ı nasıl ve neden öldürdükleri yoktur mesela, Şeyh Bedrettin, Pir sultan yoktur, açlıktan ve yoksulluktan kırılan Anadolu halklarının isyanları yoktur mesela, Mimar Sinan yoktur, halk ozanları yoktur. Cumhuriyet tarihi de yalanlarla dolu bir kurgunun üzerinden yazılmıştır. Hiçbir meşruiyeti olmayan bir devlet, bu topraklarda binlerce yıldır yaşayan halkların kanının üzerine inşa edilmiştir.

Bu tarihte Pontos Rumları yoktur mesela?

Aslında bütün mesele buraya odaklanmıştır. Egemenler bu tarihin öğrenilmesini istemezler ve bu nedenle bu yalan tarihin anlatıcılarına, savunucularına ihtiyaç duyar!..

İşte burada devreye bizim Hızır Paşalarımız girer, onlar kalemlerini, onurlarını, insanlıklarını, halklarını ve vatanlarını satarak, egemenler adına bu yalan tarihin savunuculuğunu yaparlar. Tabi bu savunuculukla sınırlı kalmaz, doğruyu söyleyenleri ortadan kaldırmak da görevlerinin arasındadır.

TÜRK MİLLİYETÇİSİ AMA TÜRK DEĞİL

İşte bu işbirlikçi hainler kendilerine milliyetçi (Türk milliyetçisi) demektedir; o yüzden ”vatanını” bölmeye çalışan ”hain Kürtlere, Ermenilere, Rumlara ve onların destekçilerine” karşı cihat çağrıları yaparlar. Onlar her şeyden önce bu yalan tarihin savunuculuğunu üstlenerek yapmaktadır bu halk düşmanlığını, onların beslendiği yer İttihat ve Terakkiciler, Mustafa Kemaller, Topal Osmanlar, İpsiz Recepler, Yahya Kaptanlar, Veli Küçüklerdir… Onlar, sadece Kürtlere, Ermenilere, Rumlara düşman değildir; onlar bu yalan tarihe karşı çıkan herkese, ezen ve ezilen uluslardan emekçi halklara da düşmandır. Onların savunduğu resmi tarihe karşı çıkılmadığı sürece herkes ”komünist de olabilir, solcu da”. Sloganları budur zaten, ”Karadeniz’den solcu da komünist de çıkar ama bölücü asla”.

Bu sözlerden anlaşılması gereken bu resmi tarihe karşı çıkılmasın da ne olunursa olsundur. Bu, egemen sınıfların cumhuriyet tarihi boyunca uyguladıkları zulmün de gerekçesidir.

Aynı durum Karadeniz’in diğer kadim ulusu olan Lazlar içinde geçerlidir. Gürcüler ve Ermeniler için de geçerlidir.

NEDEN EN MİLLİYETÇİ TÜRK, EN MÜSLÜMAN?

Eline silah verilip, Hrant Dink’i katleden kişi, kendisinin Türk olduğunu ve Türklüğe zarar veren her şeyin düşmanı olduğunu söylüyordu. Peki, ‘Türkiye’ denen ülkenin sınırları içinde neden “en Türk” oydu? Ya da aynı gerekçeyle Trabzon’daki Santa Maria Aziz Meryem Katolik Kilisesi’nin papazı Andrea Santoro’yu 2006’da öldüren 16 yaşındaki genç nasıl bir ruh hali içindeydi?

Neden onca Türk milliyetçisi olmasına rağmen ‘Türklük’ adına bu Trabzonlu çocuk cinayet işliyordu? 2005 yılında hapishanelerle ilgili bir basın açıklaması yapan TAYAD (Tutuklu Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği) üyelerini Trabzon’da linç etme girişiminde bulunanlar

da, yaptıklarını ’vatanseverlik’ adına savunuyorlardı. Devletin Kürtlere yönelik baskı ve imha politikalarına, sokaklarda, Trabzonspor tribünlerinde en ateşli destek neden Trabzon’dan, Samsun’dan, Giresun’dan geliyordu? 2013 yılında HDK heyetine Sinop’ta ‘Karadeniz’e

giremezsiniz” sloganlarıyla toplanan bir grup, neden linç girişiminde bulunuyordu? ”Karadeniz milliyetçilerin kalesidir” diye açıklamalar yapan ırkçı, şoven örgütlenmeler, Karadeniz’in ‘Türk Yurdu’ olduğu vurgusuna neden ihtiyaç duyuyorlardı acaba? Müslümanlığa yapılan vurgu da, neden milliyetçilik ayarındaydı Karadeniz’de?

Tüm bu sorulara verilecek cevapların başında şu gelir: Kimliğini yitirmiştir Karadeniz’in Sinop’undan başlayıp Rize’ye kadar uzanan, Amasya’yı, Gümüşhane’yi içine alan, güneyde Tokat ve Sivas’ın bir bölümünde yaşayanların büyük bir çoğunluğu. Daha doğrusu, kimlikleri ellerinden zorla alınmıştır geçen yüzyılın başlarında.

Orası, tarihçesi 3 bin yıldan daha uzun süreye uzanan bir ülkedir ve adı Pontos’tur.

Onlar, 3 bin yıllık topraklarında soykırımına uğrayan, ardından 1923 yılında ‘mübadele’ adı altında sürgün edilen Pontoslu Rumların soydaşlarıdırlar. Ama sağ kalmanın bedeli ağırdır: Egemenlere biat etmeleri de yetmez, onlara güvenilmemektedir; bu yüzden kendilerini ispat etmek zorundadırlar. Bu, bir tür psikolojik savunma mekanizması temelinde, adeta bir toplumsal reflekse dönüşmüştür.  

Bu yüzdendir Pontos ülkesindekilerin ‘en milliyetçi Türk’, ‘en dindar Müslüman’ olduklarını ispat etme telaşı. Bu yüzdendir gizli servislerin, Pontos ülkesinde ellerine silah verip çocuklardan katiller yaratma becerileri…