28 Mart 2024 Perşembe

Emperyalist savaş ve işgallere karşı mücadelenin hedefi

Siyasal alanın iki vektörü risk ve olanaklar çeşitlemeleriyle bugün de devrededir. İşbirlikçi Türk egemen sınıfları ve faşist saray rejimi ABD/NATO-Rusya kapışmasında, riskleri sakınarak, fırsatları kollayarak, olanaklardan maksimum düzeyde ve en verimli biçimde yararlanma çizgisi izliyor. Bölgesel emperyalist güç olma heves ve çabası güden, emperyalizmin taşeronu faşist saray rejimi, bir yandan NATO ile bozulan ilişkilerini onarmaya odaklanıyor. Diğer yandan, Rusya'dan Rojava işgali için yeni fırsat ve imkanlar kolluyor.

Emperyalist güçler arası çelişkilerin keskinleşip şiddetlenmesinin dolaysız sonucu ve göstergesi, mütemadiyen patlak veren bölgesel emperyalist savaşlar ve işgallerdir.

Ortadoğu'da, Suriye-Rojava'daki bölgesel emperyalist güç ve nüfuz alanları paylaşımıyla belirlenen ABD-Rusya kapışması ve dengesi şimdilerde merkezinde Ukrayna'nın durduğu Karadeniz kıyısına kayarak yeni güç sınamaları, meydan okumaları ve nüfuz alanı paylaşımlarıyla boyutlanıyor. Rusya-ABD/NATO/AB emperyalist kapışmasında, Ukrayna'nın konumu Z. Brezezinski'nin tarifiyle söylersek, 'büyük satranç tahtası'ndaki önemli bir satranç taşı işlevindedir.

Ukrayna'nın merkezinde durduğu emperyalist savaş 'büyük satranç tahtası'nda süren oyunun yeni bir hamlesini anlatıyor bize. Bilindiği gibi Doğu Avrupa ve SSCB'nin bakiyesi olan siyasi coğrafyalarda ABD/NATO/AB emperyal yayılma politikası izledi. 'Renkli devrimler'le iktidar değişiklikleri bu emperyal yayılma ve hegemonyanın başat biçimiydi. Himayeci sömürgecilik formu olarak somutlanıyordu. Ukrayna'dan Gürcistan'a, Doğu Avrupa'dan Ermenistan'a kadar olan geniş coğrafyada, pek çok renkli devrim ya da eşyayı adıyla söylemek gerekirse emperyalist müdahale ve destekle iktidar değişiklikleri yapıldı. Ukrayna bu 'renkli devrimlerin siyasal laboratuvarı' ve drama sahnesi konumunda oldu. Bugün emperyalist savaş epizoduyla karşımıza çıkan Rusya-ABD/NATO kapışmasında ve Ukrayna işgalinde tam olarak bunu görüyoruz ve saptıyoruz. Hasılı önce ABD ve AB renkli devrim sihirli değneğiyle Ukrayna'yı hegemonya alanına çekti ve bağımlı ilişkiler düzeneğine dahil etti. Bu hamleye, Rusya Yanukoviç iktidarıyla cevap verdi ve durumu kendi lehine çevirdi. Ardından büyük satranç tahtasında, ABD ve Batılı emperyalist güçlerin yeni hamlesi geldi. 2014'teki Meidan darbesiyle iktidar yeniden el değiştirdi. Ukrayna ABD/NATO/AB blokunun güdümüne girdi. Ukrayna'nın Batı güdümündeki yeni yönetiminin milliyetçi, Rus karşıtı ve neo-nazi örgütlenmelerle halk hareketlerini bastırma ve yönetme tarzına karşı, Doğu Ukrayna'daki Rus azınlık ayaklandı ve iki özerk cumhuriyet kurdu.

Bugün Rusya bir kez daha durumu tersine çevirmeye çalışıyor. Ukrayna'nın NATO'ya dahil edilmesi bardağı taşıran son damlaydı. Bu durum, Rusya'nın varoluşsal konumunu ve jeopolitik gücünü tehdit ediyordu. Rusya ABD/NATO ve AB'nin Rusya'yı çevreleme ve Doğu Avrupa'dan yalıtıklaştırma stratejisini yarmaya ve işlevsizleştirmeye çalışıyor.

Rusya'nın Ukrayna'yı işgal edip iktidarı değiştirmesinin ABD/NATO/AB bloku ve İngiltere, Kanada vs. gibi emperyal aktörler açısından mühim sonuçları olacağı gibi, işbirlikçi burjuva Türk devleti bakımından da çok yönlü ve etkileyen sonuçları olacaktır. Saray rejiminin hem Rusya hem Ukrayna hem de NATO/ABD'yle güçlü ilişkileri bulunuyor. ABD/NATO'yla süregelen stratejik ittifak ilişkisi gibi olmamakla birlikte Rusya-TC ilişkileri de son yıllarda giderek 'stratejik derinli'ğe doğru gelişiyor. Faşist saray rejiminin Rusya ilişkileri bağımlılık ilişkileri düzleminde ilerliyor. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminde AKP/MHP/Perinçek faşist bloku, Rusya'yla ilişkileri stratejik yönde hızlandırarak geliştirdi. 15 Temmuz darbe girişimi Rusya ile TC devleti arasındaki ilişkilerin gelişiminde bir sıçrama momenti ve tarihsel bir dönemeç oldu. Öyle ki, bu ilişki düzeyi, TC ile NATO'nun ilişkilerinin erozyona uğramasına ve güven bunalımına yol açtı.

Halihazırda Akkuyu Nükleer Santrali, Doğalgaz Boru Hattı, S400 anlaşması ve pek çok kapsamlı ticari anlaşma ile TC-Rusya bağımlılık ilişkileri gelişip derinleşti/güçlendi. Örneğin, Türkiye hububat özellikle buğday ithalatında Rusya'ya bağımlı hale geldi.

Aynı dönemde TC'nin Ukrayna ile ilişkileri de kapsamlı bir biçimde gelişti. Rusya-Ukrayna çatışma ve geriliminde denge politikası yürüterek yararlanan TC devleti, Ukrayna'yla çok yönlü ilişkiler geliştirdi. İHA-SİHA üretiminde Ukrayna'dan askeri malzeme tedarikiyle başlayan bir ilişki kısa sürede İHA-SİHA ortak üretim aşamasına vardı. Saray rejiminin askeri-sınai kompleksinin yeni ve gözde şirketi Bayraktar Ukrayna'da üretim üssü kurdu. Ukrayna ile 3 milyar dolarlık İHA-SİHA üretim anlaşması yaptı.

İşbirlikçi burjuva Türk devletinin Rusya ve Ukrayna ile olan ekonomik, askeri ve diğer ilişkileri nedeniyle Rusya'nın Ukrayna'yı işgal savaşında en fazla ve sarsıcı biçimde etkileneceğini öngörebiliriz. Ukrayna'nın işgali ve görünen iktidar değişikliği faşist saray rejiminin Ukrayna ve Rusya ilişkilerinde önemli iktisadi, siyasi, askeri ve jeopolitik sonuçlar üretecektir. Emperyalist savaş ve işgal Türkiye ve Kürdistan'daki halklara, işçi sınıfı ve ezilenlere de yeni ekonomik yük, siyasi baskı ve saldırganlık olarak yansıyacaktır. İlk olarak savaş zamları gelecektir.

Siyasal alanın iki vektörü risk ve olanaklar çeşitlemeleriyle bugün de devrededir. İşbirlikçi Türk egemen sınıfları ve faşist saray rejimi ABD/NATO-Rusya kapışmasında, riskleri sakınarak, fırsatları kollayarak, olanaklardan maksimum düzeyde ve en verimli biçimde yararlanma çizgisi izliyor. Bölgesel emperyalist güç olma heves ve çabası güden, emperyalizmin taşeronu faşist saray rejimi, bir yandan NATO ile bozulan ilişkilerini onarmaya odaklanıyor. Diğer yandan, Rusya'dan Rojava işgali için yeni fırsat ve imkanlar kolluyor.

Emperyalist savaş ve işgale karşı mücadeleyi gündemine alan emekçi sol hareketimiz bu süreçte politik olarak faşist Türk sömürgeciliğinin bölgesel işgal pratiklerine odaklanmalıdır. Rojava ve Suriye'nin belli bölgelerini işgal ederek fiili garnizon devlet formunda örgütleyen faşist Türk sömürgeciliği, mevcut işgalini daha ileri boyutlara taşımak istiyor. Rojava'nın tüm varlığını ortadan kaldırma nihai amacıyla belirlenen bu sömürgecilik pratiği, bugün Kürdistan'ın iki siyasi ünitesine doğru genişliyor. TC'nin Rojava ve Güney Kürdistan'a yönelik sömürgeci işgali derinleştirme stratejisinde, Ukrayna'daki emperyalist savaş bir fırsat uğrağı yaratabilir. Türk sömürgeciliği bu fırsatı bekliyor ve imkanları değerlendirmeye yoğunlaşıyor.

Büyük emperyalist güçler yayılmacı eylemle ülke rejimlerini değiştiriyor ve gerektiğinde işgallere başvuruyor. Türk sömürgeciliği de kendi çapına ve kapasitesine uygun olarak benzer bir yoldan yürüyor. Her fırsatta Kürdistan'a abanıyor. Kürdistan üzerinden sömürgecilik sahasını büyütmeye bölgesel emperyal güç olmaya çalışıyor. Emperyalistler arası çelişkilerden yararlanarak, boşluklardan ilerleyerek ve yer yer emperyalist güçlere sürtünerek ilerliyor. Güney Kürdistan'daki siyasi üniteyle sömürgecilik ilişkilerini himayeci yordamlarla kurup ilerletiyor. Güney Kürdistan işgallerini KDP'nin işbirliğine yaslanarak yapıyor. Rojava'da ABD/koalisyon güçleriyle Rusya'nın bölgesel paylaşımındaki denge ve çelişkilerine oynayarak, emperyalist güçlerle anlaşarak ve onlara yaslanarak işgali büyütüyor.

Emekçi sol hareketimiz Ukrayna'daki emperyalist savaş ve Rus işgaliyle ilişkilenmeyi, genel savaş karşıtlığı ve antiemperyalist tavır ve çizginin dar biçimiyle kuramaz. Somut ve özgül gerçekliği görmelidir. Bu ise Türk sömürgeciliğinin süren Rojava işgalidir. Rojava işgali emperyalist güçlerin işgal pratikleriyle aynı kapsam ve amaçta örtüşen bir sömürgecilik pratiğidir. Rojava'daki haksız savaşı ve işgal gerçekliğini, Güney Kürdistan'a yönelik işgalci yayılma ve himayeci Türk sömürgecilik pratiğini pratik politika sahasında görmeyen her politik bakış yamuk ve sosyal şovenizmle lekelidir, her pratik adım eksiktir. Dolayısıyla, emperyal işgal ve savaşı önceleyip merkeze alan savaş karşıtı mücadele kendi sömürgeci devletinin pratiğini en baş hedefe koymalıdır. Faşist saray rejiminin emperyal hayaller yayan büyük ulus şovenizminin yerle bir edilmesi için emperyalist ve sömürgeci savaş karşıtı hareket Rojava işgalini kitle ajitasyonunun ve eyleminin konusu yapmalıdır.

İşçi sınıfı ve ezilenler ancak böyle bir yoldan ilerleyerek burjuva devlet ve büyük ulus şovenizminden kopuşabilir ve bağımsız hareket olarak gelişebilir.

Yeni bir emperyalist savaş ve işgal karşıtı mücadele konjonktüründe, emekçi sol hareketimizin ABD'nin Irak işgali döneminde yakaladığı politik ve pratik düzeyi hatırlamalı, Rojava işgalini de içeren bir bakış açısıyla siyasal eylemini ve sözünü kurmalıdır. Savaş karşıtlığını antiemperyalist ve antisömürgeci bir bilinçle kitlelere taşımak acil ve elzem bir görev olarak duruyor. "Emperyalist savaşa hayır", "Katil NATO Ukrayna'dan defol", "İşgalci Rusya Ukrayna'yı terk et", "İşgalci Türkiye, ABD ve Rusya Rojava'dan defol", "Emperyalist savaş ve işgallere son" şiarlarıyla etkin bir politik kitle ajitasyonu pratiği örmenin ve bunu geniş savaş karşıtı mücadele birlikleriyle tamamlayarak yürümenin zamanıdır.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 04 Mart tarihli 52. sayı başyazısı.