19 Nisan 2024 Cuma

Efe Dağlı yazdı | Muhafazakar devrimciler

Tepkiyi tepkisellikle örgütlemeye çalışmak yanlış istikamettir ve karşıdevrim siyaseti bunu zaten yapmaktadır. Demokratik halk cumhuriyeti hedefine ulaşmak gayet mümkün ve siyasal raşitizmin slogancılığına mesafeli bütünsel bakışla sosyalist halkçı siyaset güzergahını gündelik dile ve eyleme geçirecek formlarda belirginleştirip derinleştirmek kaçınılmaz işlerimizdendir.

Devlet Başkanı T. Erdoğan, son yıllarda bambaşka iştigallerle gündeme gelen partisinin gençleriyle buluşmasında kendilerinin "Muhafazakar devrimci" olduğunu söyledi. Dil sürçmesi değildi. Birkaç gün sonra Numan Kurtulmuş bu "devrimciliğin" altını çizdi.

"Devrimcilik" kavramının itibari Türkiye'de, özellikle 1971 devrimci hareketi ile birlikte güçlendi. Fedakarlığı, adanmışlığı kişisel ajanda taşımamayı, gereğinde rüzgara karşı yürümeyi anlattı ve kavramla ilişkilenmek isteyenler kendi özlemlerini oraya içerdiler. Hatta paramiliter Ülkü Ocakları bile bu basınçtan kurtulamadı. Siyasal islam geleneğindeki dergi ve çevreler kendilerini devrimcilik sıfatıyla tanımlama gayretinden geri kalmadı. Kemalistler bile "Atatürk devrimciliği" icadını ısıtıp ısıtıp dolaşıma soktu.

Erdoğan'ın muradı ise üzerine ölü toprağı serpilmiş  kitlesini, itibarı yüksek olan bu sıfatla canlandırmak. Sahaya indi, gün gün hitaplara başladı ve bütün medya alesta bekliyor. Ne var ki nutkun etkisi hayatın hakikatlerine çarpar. Sadece tiradla olmaz. Seçim hamlesinin katalizörü parti gençliği ve kadın örgütlenmesi.

Milli Görüş geleneğinin kitle örgütlenme modeli Türkiye'deki devrimci organizasyonların yer yer taklidine dönüşen yaygın bir kitleselliği ve yüz yüze iletişimi esas alan bir çizgideydi. O geleneğin metamorfozu olmakla birlikte örgütlenme modelini benimseyen AKP'nin kadın örgütlenmesi geçmiş dönemlerde ev ziyaretleri yaptı ve başarılı oldu. İktidar kutlama eksenliydi ve sıcak para akışı sayesinde görece iyileşen yaşam şartları onları "mahcup olmaktan" kurtarıyordu. Şimdi başa dönüldü; Yoksulluk yeniden. Yine bir sol halkçı modelin kırması olan sosyal yardım siyaseti de zayıflıyor. Gidilen evlerden kapı dışarı edilmek dahi mümkün.

Dolayısıyla sokağı tutmak, sesini çok çıkarmak, muhaliflerin sözlerinin duyulmasını engellemek gibi güç isteyen işlerin muhatabı gençlik olacaktır. Devrimcilik devlet ya da diğer kurumsal yapılarla gerilimi içerir. İktidarlaşmış, şeflik sistemini kurmuş ve parti devlete organizasyonunda epey yol almış bir partinin "devrimciliği" istese de imkansızdır ve oradan karşıdevrimcilik çıkar.

Burada sıkı sıkıya sistemi koruma, eleştirileri beşinci kol faaliyeti sayma, kendi bloğu dışındakileri "milli güvenlik sorunu" sayma fanatizmi var. İktidar bloğunun muhafazakar devrimcilik çağrısı ancak ve sadece bu kadar olabiliyor. Sadece kendisi için özgürlük, hak,hukuk ve geri kalanların köküne kibrit suyu; kafa buysa alınacak  yol bitmiş demektir ve evet kafa budur.

Diğer yandan gözüne kestirdiği "yabancı" devletlere hayt huyta başlayan siyaset üslubu gençliği konsolide edebilir. Savaş ve yıkım zamanlarında özellikle genç nüfus ortalama eğilimlerin dışın açıkmış, "radikal" bulunan  tercihlere yönelmiştir. Devrimciler bu eğilimi örgütlemiştir. Ama sadece onlar değil. Faşizm de bu genç nüfusun üzerinde yükselmiştir. Faşizm öfke içerilen gençleri yabancı karşıtlığı üzerinden örgütlerken ulusun ulus öncesi binlerce yıllık tarihini imal ederek onları tarihi ihyaya çağırdı. Devrimler ise yeni, kurucu, bütün yoksulların ve mağdur edilmişlerin özgürlüğünü vaat eden bir hattı benimser. Devrimler bu nedenle "karşı" olmak değil yeniden kuruculuk üzerinden kendi siyasetlerini açıp toplumsallaşır.

Düzeniçi muhalefetin, en elverişli ve risksiz alan saydığı "tencere siyaseti" iktidarı cesaretlendirebilir. Muhalefet kendi aklınca "steril" siyaset yaptığını sanıyor. Siyasi coğrafyadaki harp halini görmezden gelmek kolay. Kürdün talebine gözlerini kapamak kolay. Ekmekti, mutfaktaki yangındı, bunlardan ibaret bir güzergahta ilerlemek konforlu. Sıkıştılar mı Kürdü sorguya çekmek, milliyetçilik yarıştırmakla büyük meselelerden yakalarını sıyıracaklarını zannediyorlar. Aman diyorlar, mayınlı alanlara girmeyin, Demirel'i taklit edin, Özal kadar bile risk almayın.

Meslekten iktisatçılar ve "uzmanlar" da muhalefete bunu vaaz ediyor ve dikkat edin hangi alanda olursa olsun bir "uzman" konuşmaya başladığında gelişmelerin tamamı onu yalanlar. Sokaktan, hayattan habersizler. Önerdikleri ve mesela İYİP'in ilkesi halini alan o siyaset üslubunu boşa düşürmek iktidarın bir dönem sıcak para akışı sağlamasına bakar. Nitekim şu anda bu olmaktadır. Kaynağı belirsiz sıcak para piyasaya sürülüyor, sınırlar bu amaçla açılıyor ve bununla seçime kadar piyasayı canlı tutmak hedefleniyor. Muhalefet hala kumda oynayıp istatistik verileri açıklansın.

Muhalefetin parçalı hali, sıradan bir burjuva demokrasisi ölçeğini bile benimseyememesi, çatışan kişilerin niteliksizliği nispetinde çiğleşen kariyerizmler iktidara moral veriyor. Çok daha kuvvetli vurgularla seçimlerin kazanılacağını tam da bu ortamda söylüyor ve gençliği bindirilmiş kıtalar mantığıyla sahaya sürüyor.

Zaman zaman bazı emekçi sol yapılanmalarda, iktidarın 1970'lerdeki antiamerikancı dile topa tutulması da steril bir siyaset tarzıdır, işlevsizdir ve tıpkı Saddam benzer iktidarların gün gelip ABD ile çatışmaya dönüşen serüvenlerinde onlara yedeklenmeye varan söz düşünce kaybına varmakla sonuçlanır. AKP ile ABD'nin gittikçe tırmanması mümkün olan gerilimi gerçektir mesela. Bu durumda, tıpkı 1. Dünya savaşı  öncesinde 2 enternasyonal partilerin düştüğü durumla karşılaşmak son derece mümkündür.

İçeriksiz antiamerikancılık veya antirusyacılık dahil olmak üzere tepkisel, sırf laf etmiş olmak için söz imalatına girişmek yön kaybını beraberinde getirir. Tepkiyi tepkisellikle örgütlemeye çalışmak yanlış istikamettir ve karşıdevrim siyaseti bunu zaten yapmaktadır. Demokratik halk cumhuriyeti hedefine ulaşmak gayet mümkün ve siyasal raşitizmin slogancılığına mesafeli bütünsel bakışla sosyalist halkçı siyaset güzergahını gündelik dile ve eyleme geçirecek formlarda belirginleştirip derinleştirmek kaçınılmaz işlerimizdendir.