29 Mart 2024 Cuma

Ebru Yiğit yazdı | ESP Hormonlu Domates'e aday mı gerçekten?

Muradı birlikte yol yürümek, karşılıklı değişip dönüşmek, cins ayrımsız bir dünyayı kurmak, erkek egemenliğini yıkmak gibi derdi olanlarla ortak mücadele etmeyi esas alan ESP ve SKM; dosttan gelen eleştiriden öğrenip, kendi gerçeğine özeleştirel bakmaktan güç alıp, kadın devriminin ittifakı gördüğü LGBTİ+ hareketi ile yol yürümeye devam edecektir. Ancak kişisel kaprislerini 'fobi' diye dayatan, politik ahlak ve adalet bilmeyen, ister bilinçli ister bilinçsizce erkek egemenliği ve devletle işbirliğine dönüşen pratikler içinde bulunanlarla da cinsiyet kimliği, cinsel yönelimi, biyolojik cinsiyeti, sınıfsal konumu, ideolojisi fark etmeksizin mücadele etmeye devam edecektir.

21. yüzyıl, kadın devrimi çağı olarak ilerliyor. Erkek egemen sistemin kaleleri sarsılıyor, beş bin küsur yıllık erkek cinsinin iktidarını oluşturan yapı taşları kadınlar ve LGBTİ+'lar tarafından bozuluyor. Elbette bu devrim zaman zaman yıkıcı, zaman zaman reformlar ile alan açıcı, zaman zaman da taşkınlıklarla gelişiyor. Yeni, eskinin bağrında yeşerirken ondan izler de taşıyor. Bu durum elbette diyalektiğin temel yasası. Doğal olarak kadın devrimi de bu diyalektik içinde gelişiyor ve büyüyor. Erkek egemenliğini sarsan kadın devriminin bir parçası olarak LGBTİ+ hareketi, ezilenin şiddetinin taşkınlığını ve kendisi dışında bir başka ezileni hedef almasının diyalektiğini yaşıyor. Bu durum, diyalektiğin sonucu olsa da meşru değildir ve hareketin bilinçli, örgütlü özneleri tarafından müdahale edilmeyi zorunlu kılar. LGBTİ+ hareketi, nefret söylemlerine, devletin ayrımcı ve LGBTİ+fobik politikasına karşı mücadele ediyor, yalnızlaştırma saldırılarına karşı örgütleniyor ama bağrında yeşerdiği sistemin saldırı argümanları ile devrimcileri, örgütleri ve ittifak kuvvetlerini hedef alıyor.

Her yıl "LGBTİ+'lara yönelik dışlayıcı ve ayrımcı söylemler ya da eylemlerde bulunanlara dağıtılan Hormonlu Domates Ödülleri"nde bu yıl ESP, SODAP gibi devrimci örgütlerin, faşist halk düşmanı örgütler ile birlikte aynı listede aday gösterilmesini; işte bu diyalektik bağ içinde değerlendirmek gerekiyor. Aksi durumda yaşanılanlar kadın devrimi ile LGBTİ+ ittifakının zeminini zayıflatır ki bu da erkek egemenliği dışında kimsenin işine yaramaz. Evet, son günlerde sosyal medyadan devrimci örgütlerin, sosyalist ve feminist kadınların LGBTİ+fobik ilan edilmesi ve ifşa adı altında teşhir edilmesi, hedef haline getirilmesi en hafif tabir ile bu taşkınlığın göstergesidir. LGBTİ+ hareketinin gelişmesi, toplumsal görünürlüğünün artması ve hareketin kendi öznelerini yaratması elbette çok önemli bir düzeydir. Bu durum birçok politik öznenin gelişmesinin ve LGBTİ+ hareketi ile etkileşiminin, ittifakının, ortak mücadelesinin zeminini döşer. Ancak LGBTİ+'ların her birini kim olduğundan, bilinç düzeyinden, kişilik özelliğinden, politik tutumundan bağımsız olarak hareketin otoritesi olarak tanımlamak; bu zemini parçaladığı gibi hareketi apolitikliğe ve lümpenleşmeye iter. Örneğin LGBTİ+ hareketi ile yapılan teorik, politik ve ideolojik tartışmada aynı fikirde olunmaması 'fobik' ilan etmek için yeterli olmamalı. Cinsel yöneliminin ve cinsiyet kimliğinin farkına varmak, açık kimlikli bir yaşam sürmek; politik olmak, ilkeli hareket etmek, her durumda haklı olmak, daima doğru söylediğini varsaymak gibi önkabul oluşturmamalı. Her LGBTİ+'nın bu toplumda yetiştiği, büyüdüğü ve ondan izler taşıdığı, geleneksel, bireysel, apolitik olabileceği unutulmamalı ve bireysel ölçülerle değil herkesi bağlayan ilkelerle hareket edilmelidir.

Sosyalist bir örgütün homofobik olup olmadığına dair tartışma yapılırken programına, devrimci pratiğine bakılmalıdır. Onur yürüyüşlerine katılıp katılmadığı, LGBTİ+ politikasının olup olmadığı, eşitsizler arası hukuku gözetip gözetmediği, LGBTİ+ örgütlenmesi ile kurduğu ilişkinin düzeyi gibi amaçlarına ve ilkelerine bakılarak değerlendirmek gerekir. Elbette her bir örgütte yer alan insanların düzeyi, bilinci, pratiği birbirinden farklıdır. Örgüt olmak, örgütlü mücadele etmek; bu birbirinden farklı insanları programatik görüşlerle geliştirmeyi ve düzeylerini eşitlemeyi gerektirir. Örgütlü bir insanın homofobik davranışının olması o örgütün homofobik olduğunu göstermez. Eğer örgüt homofobik davranışlara göz yumuyorsa o zaman homofobik olmakla suçlayabilirsiniz. Peki göz yummanın ölçütü nedir? Elbette herhangi bir soruşturmaya, cezaya, yaptırıma konu yapmamak, LGBTİ+fobiyi örgütsel yaşamda suç olarak tanımlamamaktır. Ancak tüzüğünde LGBTİ+fobiyi suç olarak tanımlayan, her türlü fobik davranışı soruşturma-suç-ceza-yaptırım veya erkek egemenliği ile mücadele konusu yapan, örgütsel yaşamda LGBTİ+'lara pozitif ayrımcı davranmayı parti ilkesi olarak uygulayan ESP'nin; homofobik ilan edilmesi trajikomik ve taşkınlık değil de nedir? LGBTİ+ olmayı politik otorite olmak zanneden, eleştiri kabul etmeyen, özeleştiri vermeyi zul gören, pozitif ayrımcılığı şımarıklığa dönüştüren, işleyişine uymadığı örgütün onunla örgütsel ilişkisini kesmesini 'atılmak' olarak yansıtan, 'maniple etmeyi' hetero erkekler için suç olarak görüp bir örgütü karalamak için yalan yanlış bilgi vererek toplumsal manipülasyon yapan ve bunu da 'LGBTİ+ olarak her söylediğimi doğru kabul edeceksiniz aksi durumda hepiniz fobik olursunuz' aymazlığı ile davrananların; sosyal medyada doğruluğu kanıtlanmaya bile ihtiyaç duymadan yazdıkları ile mi oy verilecek? Bu kadar itham karşısında tek bir söz hakkı verilmeyen, örgütsel kültürü, politik duruşu ve programatik görüşleri nedeniyle onca 'taşkınlığa' rağmen toplumsal LGBTİ+fobiyi beslememek adına karşı açıklama yapmadığı için itham edilen, her şeyi kabul ettiği varsayılan, kabul etmediğinde ise 'zaten ne bekliyorduk' diye üste çıkmaya çalışılan sanal ortamda kişisel hırslar mı belirleyecek ESP'nin fobik olup olmadığını?

Sosyalist kadınları biyolojik cinsiyeti ve ideolojik-örgütsel-politik-teorik farklılıklarından dolayı, sosyalist LGBTİ+'ları örgütlü oldukları için konuşturmayan, devrimci erkekleri biyolojik cinsiyetinden dolayı doğal fobik sayan; gaylerin ve biseksüel erkeklerin sosyalist kadınlara ne dediğine aldırmayan bir akıl, ortak mücadeleyi geliştirmekten çok zarar verir.

Örgütlü olmayı salt sosyalleşme alanı olarak gören, 'şu örgütte örgütlüyüm derken' o örgütün tüm üyelerini bağlayan ilkelerini, kararlarını, kurallarını beğenmeyip kişisel ayrıcalık isteyen, 'şu erkeği atın çünkü fobik' dediğinde süreç işletmeyi kabul etmeyen ya da süreç sonunda verilen cezayı beğenmeyen ya da ceza verilecek bir durum olmadığı anlaşıldığında 'koruyorsunuz' veryansını edenler 'ESP fobik' dediğinde doğru mu kabul edilecek?

Kadın özgürlük mücadelesinin ilkeleri elbette tüm kadınların, kadın örgütlerinin ve LGBTİ+'ların güvencesi ve ortak ilkeleridir. Bu ilkeler sadece ortak mücadele etmeyi kolaylaştırmaz, birbirini geliştirmeyi, birbirinden öğrenmeyi, etkileşimi ve dayanışmayı da güçlendirir. Ancak 'taşı ilk atan kazanır' hesabı ile sosyal medyada söylenen ilk sözün doğru kabul edildiği, 'suç işlediği' iddia edilenin her zaman suçlu kabul edildiği, birey hukukunu gözetip örgüt hukukunun hiçe sayıldığı, birey, kadın veya LGBTİ+'nın otomatik olarak haklı-doğru-mağdur kabul edilip dayanışma gösterildiği, örgütlü kadınların ve LGBTİ+'ların her durumda 'örgütü, erkeği koruyor' diye yaftalandığı sosyal medya ortamı; sadece ortak mücadele ortamını dinamitlemiyor aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesinin ilkelerini bireylerin kadın örgütlerine karşı kullandığı bir alana dönüşüyor.

Kim fobik, kim haklı, kim doğru, kim kişisel hırsları ile hareket ediyor, kim ilkeli davranıyor, kimin kaşını kim beğenmemiş de söz söylüyor, kim kimden hesap soruyor, kim kimden destek görüyor, kim kimi hedef gösteriyor, kim kimi teşhir ediyor hepsi birbirine karışıyor ve adalet-ilke-kural yok sayılıyor. Biri çıkıyor 'Ben LGBTİ+'yım ve şöyle bir şey yaşadım' diye sosyal medyadan yazıyor, soruşturma istiyor. Sonra 'beni aileme şikayet ettiler' diyor ve aklı selim kimse 'zaten kendin bunu söylüyorsun her yerde' demiyor. Biri çıkıyor soruşturma yürütülüp, örgütten atılan biri için 'korudular' diyor. Adalet duygusu olan kimse 'Atılmış zaten, neyin korunması' demiyor. Sonra tüm bunlar doğru olarak kabul edilip bir örgüt sosyal medyada fobik ilan ediliyor. Komik değil, trajikomik değil, düpedüz art niyetli saldırılar bunlar. 5 cümlenin sığdığı tweetin, 5 saniyede okunması ve 5 saniyede yargı oluşturması ile hesap soruluyor, ifşa adı altında manipülasyon yapılıyor, örgüt yıkılıp örgüt kuruluyor. Ama en kötüsü bir örgütü karalamakta ortaklaşanlar, sonra kendi arasında kavga ediyor, onlardan fobik ilan edilenler oluyor, ifşa yapılıyor. İfşa nedir, kim ifşa edilir, teşhir nedir, kim teşhir edilir? Hepsi birbirine karışıyor, yalanla doğruyu, gerçekle manipülasyonu ayırmak güçleşiyor ve kadın özgürlük mücadelesinin kazanımı olan bir hak giderek etkisizleşiyor.

Muradı birlikte yol yürümek, karşılıklı değişip dönüşmek, cins ayrımsız bir dünyayı kurmak, erkek egemenliğini yıkmak gibi derdi olanlarla ortak mücadele etmeyi esas alan ESP ve SKM; dosttan gelen eleştiriden öğrenip, kendi gerçeğine özeleştirel bakmaktan güç alıp, kadın devriminin ittifakı gördüğü LGBTİ+ hareketi ile yol yürümeye devam edecektir. Ancak kişisel kaprislerini 'fobi' diye dayatan, politik ahlak ve adalet bilmeyen, ister bilinçli ister bilinçsizce erkek egemenliği ve devletle işbirliğine dönüşen pratikler içinde bulunanlarla da cinsiyet kimliği, cinsel yönelimi, biyolojik cinsiyeti, sınıfsal konumu, ideolojisi fark etmeksizin mücadele etmeye devam edecektir. "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" diyerek hem ESP'nin ve SKM'nin hem de sosyal medya yaygaracılarının değerlendirmesini yapan aklı selim mücadele arkadaşlarımızın gereken pratiği sergileyeceğini bilmenin güveni, dosta da düşmana da yeter.