13 Haziran 2025 Cuma

Arzu Demir yazdı | Kuyu tipi hapishaneler kapatılmalı

Hapsedilen kişide uyandırmak istedikleri "bir kuyunun içinde tek başınasın" duygusu. Bu ağır izolasyon, insansızlaştırma ve yalnızlaştırmanın amacı da teslim almak.

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nün 2 Haziran verilerine göre, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'daki hapishanelerde 416 bin 927 kişi tutuluyordu. Bunların yaklaşık 360 bini hükümlü. Geri kalanı da tutuklu statüsündeydi. İçinden geçtiğimiz sürecin ihtiyacını ve halkın beklentisini karşılamayan 10. Yargı Paketi ile tahliyeler gerçekleşti. Ancak bu tahliyeler, devede kulak kaldı. Hapishaneler ve hasta tutsaklar sorunu olduğu gibi yerde duruyor.

İktidarın yaptırmaya devam ettiği yeni hapishanelere bakılırsa, hapishaneler boşalmayacak, aksine tıka basa doldurulacak.

Ocak 2025 itibariyle hapishane sayısı 405. Adalet Bakanlığı 2027 yılına kadar 11 yeni hapishane daha inşa edecek.

Mevcut hapishanelerin 43'ü kamuoyunda "kuyu tipi" olarak adlandırılan Y tipi, S tipi ve Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishaneler.

Hapishanede infaz sisteminin temeli tecrit. Bu tecridi devlet, "düşman hukuku" kapmasında muhaliflerine karşı uyguluyor. "Muhalif"ler yelpazesinin hayli geniş olduğu ve giderek de genişlediği ortada.

Tecrit ağırlıklı hapishanelerin en yaygın uygulama biçimi olan F tipi hapishane sistemine geçiş 19 Aralık katliamıyla oldu. Bu saldırı devletin, hapishanelere yönelik en kapsamlı ve stratejik saldırısıydı. Devrimci harekete stratejik olarak darbe vurma ve ezme amacı taşıyordu. 19 Aralık hapishane katliamı ve F tipi tecrit sistemini, dönemin başbakanı Bülent Ecevit'in şu sözleri çok iyi özetliyordu: "IMF politikalarını uygulayabilmek için cezaevleri sorununu çözmeliyiz, devlet otoritesini sağlamalıyız."

İmralı hapishane sistemi de yok etme üzerine inşa edilmişti.

Ulucanlar, Buca, Diyarbakır, Burdur ve 19 Aralık hapishane katliamları ve F tipi sistemiyle sorunu "çözmeyi" amaçlamışlardı. Ancak bunu başardıklarını söylemek zor. Devrimcilerin iradesi teslim alınamadığı için, devreye, tecridin de tecridi olan "kuyu tipi" hapishaneler sokuldu.

S, Y ve yüksek güvenlikli hapishaneler arasında kimi farklılıklar var, ancak ortak nokta şu; ister bir kitle eylemi nedeniyle tutuklanan üniversite öğrencisi olsun, isterse politik askeri eylemden hükümlü olan bir devrimci olsun herkes ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü statüsündedir.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlülüğü ise sürece yayılmış idamdır. Zaten idam cezasının yerine getirilmiştir. "Tek seferde değil, her gün öldürelim" faşist mantığının sonucudur.

Bu kuyu tipi hapishanelerde başka neler var?

Türk Tabipleri Birliği, İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın bir açıklamasından aktarırsak, tablo şöyle:

Kuyu tipi hapishanelerin en belirgin özelliği gerek mimari yapıları gerekse de gündelik uygulama rejimiyle tecrit/izolasyon koşullarını daha da ağırlaştırmalarıdır.

Tutsakların büyük bir kısmı tek kişilik hücrelerde tutuluyor.

Havalandırma hakkı en fazla bir buçuk saat. Bu geriye kalan 22.5 saatin bir hücrede tek başına geçirilmesi demek.

Hücreler güneş görmeyecek şekilde tasarlanmış.

Yüksek güvenlikli hapishanelerde, hücrelerin kapıları, güvenlik yerlerinden basılan otomatik düğmeyle açılıp kapanıyor. Tüm iletişim megafon ve butonla sağlanıyor. Gardiyanla bile iletişime sınırlama getirilmiş.

Pencereler demir korkuluk dışında eleğe benzeyen çelik bir ağla kapatıldığı için gökyüzünü dahi görmek mümkün değil. Kafesi andıran bu pencerelere hücrelerin içini görecek şekilde kameralar takılı. Ayrıca üç kişilik hücrelerin içerisinde de kamera bulunuyor. Bu kameralara itiraz eden tutsaklar, disiplin cezalarıyla cezalandırılıyor.

Havalandırmalar S, Y ve yüksek güvenliklilerde farklı ölçülerde olurken, duvar yükseklikleri 8 metre.

Tutsakların aileleriyle görüş mekanları da izolasyon esaslı düzenlenmiş.

Tutsak ve yakınlarının aynı mekanı paylaştıkları açık görüşler yerine ziyaret günleri her tutsak için ayrı planlanıyor. Ziyarete tek başına çıkıyor. Böylece açık görüş günlerinde diğer tutsaklarla temas etmesi de engelleniyor.

Bu hapishanelerde, ayakta sayım, çıplak arama, disiplin cezaları gibi baskı ve saldırılar da son bulmuyor.

Dört tarafı duvarla çevrili hapishane; elektrikli tellerle çevrilmiş, tek açık yer olan tavan dahi tellerle kapatılarak, adeta bir kafese dönüştürülmüş durumda.

Hapsedilen kişide uyandırmak istedikleri "bir kuyunun içinde tek başınasın" duygusu. Bu ağır izolasyon, insansızlaştırma ve yalnızlaştırmanın amacı da teslim almak.

Komünist şair Nazım Hikmet, "28'lerin Türküsü" şiirinde Hitler faşizminin yenilgisinin dönüm noktalarından biri olan Moskova direnişini şöyle anlatır:

"Hitler, tank sayısı bakımından üstün durumdadır.

Tank

önemli alettir inkar eden yok.

Fakat bizde insanlar kullanır tankları

Onlarda tanklar insanları.

Tankların kullandığı insanlar

Bir yaz sabahı başlamışlardı yürümeye."

Sovyet sosyalizminin öncülüğünde gelişen bu direnişte, dünya işçi sınıfı ve emekçileri, Hitler'i yendi ve halkları faşizm belasından kurtardı.

Sonunda insanlık kazandı, insanın iradesi kazandı.

Tarih boyunca böyle oldu. Çünkü insanın iradesinin yenemediği tek şey ölüm.

Bugün de insanlığın gömüldüğü yer olarak tasarlanan kuyu tipi hapishanelerde direniş sürüyor, Nazım'ın şiirindeki "bir yaz sabahı başlamışlardı yürümeye" dizeleri gibi.

Aralarında Grup Yorum emekçilerinin de olduğu 9 tutsak, günlerdir açlık grevi direnişindeler. Daha önce de 24 Ocak operasyonuyla tutsak edilen ESP ve SGDF'lilerden kuyu tipi hapishanelere götürülenler açlık grevleri yaptı.

Türkiye, Kürdistan ve Avrupa'da da dayanışma amacıyla açlık grevleri, eylemler gerçekleştiriliyor. Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu, Sosyalist Kadınlar Birliği, Young Struggle ve Tutsakların Sesi Platformu, bugünden itibaren 7 kentte daha dayanışma açlık grevleri gerçekleştirecek.

Hapishaneler sorunu ne tutsak ailelerini ne de iktidarın yargı paketlerinin insafına bırakılmayacak önemli bir politik gündem.