23 Nisan 2024 Salı

Arif Çelebi yazdı | Sistem ve deprem

Söz konusu olan Türk burjuva sistemi olunca buna şaşmamak gerekir. Bunun için Türk burjuvazisinin üzerinde yükseldiği tarihsel temellere bakmak yeterli. Rumları, Ermenileri, Süryanileri, Keldanileri soykırımdan geçirdikten sonra onların ve onlarla birlikte Yahudilerin mallarını, servetlerini yağmalayarak palazlanan bir burjuvazidir bu. Böyle burjuvazinin böyle Kızılay'ı olur. Kızılay bir yardım kuruluşu olmaktan çıkmış kâr amacı güden bir holdinge dönüşmüştür. Yalnızca bu da değil, Kızılay bir MİT aparatıdır. Bu devletin MİT'i ne ise Kızılay'ı odur, halk düşmanıdır. Bir MİT aparatı olarak örgütlendiği, yardım kuruluşu kimliğini sadece bir örtü olarak kullandığı için yardıma yönelik kılını bile kıpırdatmadı.

6 Şubat depremleri 100 bini aşan insanın ölümüne, milyonlarca insanın hayatının mahvolmasına yol açtı.

Deprem, Türk devlet ve toplum biçimini, toplumsal ideolojisini temellerinden sarstı, enkaza çevirdi; sistemin siyasi ve manevi çürüme düzeyini gün yüzüne çıkardı. Türk devlet ve toplum biçiminin üzerinde oluştuğu zeminin nasıl kokuşmuş bataklıktan ve yapımında kullanılagelen inşa malzemelerinin nasıl çürümüş bir yığından ibaret olduğunu bir kez daha ve en çıplak haliyle gözler önüne serdi.  

SİSTEM BİR ENKAZ YIĞININA DÖNDÜ
Sistem, bir toplum biçimini; ekonomisini ve onun üzerinde yükselen siyasi ve ideolojik üst yapısının bütününü ifade eder.

Türkiye kapitalist bir ülkedir, devleti ve ideolojisi burjuvadır.

Böyle bir tanım kendi başına yeterli değildir. Nasıl bir kapitalist ekonomi, nasıl bir devlet biçimi ve nasıl bir ideoloji sorularına açıklık getirmeden yapılan bir açıklama bir genellemeden öteye bir anlam taşımaz.

6 Şubat depremleri, bu sorulara hiç kuşkuya yer bırakmayan yanıtlar vermiştir.

Bu nedenle "Deprem Değil Kapitalizm Öldürür" açıklaması, bir başına kullanıldığında eksiktir, gerçeği yeterince göstermez. Çünkü bu slogan kendi başına nasıl bir kapitalizm, nasıl bir rejim, nasıl bir ideoloji sorularına yanıt vermekten uzaktır.

Japonya kapitalist bir ülkedir, Şili de öyle. Bu iki ülke önceki depremlerden sonra aldıkları önlemlerle depremin yıkıcı etkilerine gem vurmayı başardılar. Böyle yapmalarında şaşılacak bir yan yok, zira kapitalist sistemlerinin çıkarı bunu gerektiriyordu. Hem alt yapı sistemlerini hem de işgücünü korumak ve depremle oluşacak mali zararı en aza indirmek için bu adımların atılması zorunluydu. Onların "kamu yararı" dedikleri gerçekte burjuva çıkarlardır, bu çıkarların gereğini yaptılar.

Türk burjuvazisi neden aynı kapitalist mantıktan hareket etmiyor, neden Japonya ve Şili gibi burjuva çıkarları onu önlem almaya zorlamıyor? 

Doğru, Türk burjuva sistemi bir enkaz yığınına döndü ama nasıl bir burjuva sistemdir bu? 

IRKÇI SÖMÜRGECİ YAĞMACI BURJUVA FAŞİST DÜZEN
Depremle birlikte açığa çıkan gerçekler Türk burjuva sistemin içeriğini ortaya serdi. 

Depremin şiddeti büyük bir yıkıma yol açtı. Haliyle toplumun gözü en büyük ve toplumsal örgütlenme olan devleti aradı.

On binlerce insan enkaz altında kurtarılmayı bekliyordu. İlk bir iki gün pek çok yerde devlet adına hiçbir kurtarma-yardım kurumu ortalıkta yoktu. İnsanlar çığlık çığlığa enkaz altında soğuktan donarak ölmeye terk edilirken, devletin en büyük yardım kuruluşu Kızılay çadır ve yiyecek maddeleri satışından kar elde etme telaşındaydı.

Bu nasıl dipsiz bir çürümedir, bu nasıl bir yozlaşmadır?

Söz konusu olan Türk burjuva sistemi olunca buna şaşmamak gerekir. Bunun için Türk burjuvazisinin üzerinde yükseldiği tarihsel temellere bakmak yeterli. Rumları, Ermenileri, Süryanileri, Keldanileri soykırımdan geçirdikten sonra onların ve onlarla birlikte Yahudilerin mallarını, servetlerini yağmalayarak palazlanan bir burjuvazidir bu. Böyle burjuvazinin böyle Kızılay'ı olur. Kızılay bir yardım kuruluşu olmaktan çıkmış kâr amacı güden bir holdinge dönüşmüştür. Yalnızca bu da değil, Kızılay bir MİT aparatıdır. Bu devletin MİT'i ne ise Kızılay'ı odur, halk düşmanıdır. Bir MİT aparatı olarak örgütlendiği, yardım kuruluşu kimliğini sadece bir örtü olarak kullandığı için yardıma yönelik kılını bile kıpırdatmadı.

Böyle bir burjuvazinin devleti de müteahhidi de böyle yağmacı olur. Kumdan evler yaparak halka satan müteahhide imar affı çıkaran, göz göre göre fay hattı üzerine depreme dayanaksız inşa ruhsatı veren, balcık alanları imara açarak rant uğruna halka mezar kazan bir devlettir bu.

Deprem bölgesinde insanlar daha ilk anda orduyu aradı. Doğal felaketlerde harekete geçmek ordunun tanımlanmış görevlerinden biridir. Bu nedenle "asker nerede?" soruları giderek yükselen bir tonla dile getirildi.

On binlerce insan diri diri enkaza gömülürken Türk ordusu "görev başında"ydı, Rojava'yı, Şengal'i, Güney Kürdistan'ı bombalamaya devam ediyordu.

'Asker nerede?' sorusuna Milli Saldırı ve İşgal Bakanı Hulusi Akar gizleme gereğini duymadan şöyle yanıtladı: "Uzaktan böyle ahkâm kesmekle olmuyor. Hududu kim koruyacak, Suriye'de kim kalacak? Suriye'yi mi boşaltacağız, Irak'ı mı boşaltacağız? Görmek istemeyen körler ve duymak istemeyen sağırların amacı farklı, bizim derdimiz farklı."

İşte her şey bu kadar net ve açık. Dertleri farklı. Türk burjuva sistemi sömürgecidir, işgalcidir, Kürt düşmanıdır. On binlerce insan enkaz altındaymış, soğutan, açlıktan ve susuzluktan ölüyormuş, bir battaniyeye, bir çadıra, bir bardak suya, bir tas sıcak çorbaya muhtaçmış kimin umurunda. Asker Kürt'ü öldürmekten, topraklarını işgal etmekten vazgeçecek değil ya!

Ordu ve polis güçlerinin bir bölümü deprem bölgesine ulaştı ama yardım için değil, yardıma gelen devlet dışı kişi ve kurumları engellemek için. Yetmedi, enkaz altındakilerin acı içinde can çekişerek öldüğü sırada polis ve asker merkezlerinde işkence ile öldürülüyordu insanlar.

Şaşırtıcı mı, değil. Faşist bir rejim hüküm sürüyor. Bu rejim sömürgecidir, faşisttir. Bütün örgütlenmesi bu esasa göre şekillenmiştir. Tepeden tırnağa halk düşmanı bir güvenlik kurumu, bir güvenlik şirketidir. Halkın dayanışmasını engellemeyi halka yardımdan daha önemsiyor. Çünkü böyle bir dayanışmanın halkın devlet dışı bilincini ve örgütlenmesini üreteceğinden korkuyor. On binlerin enkaz altında can çekişe çekişe ölmesinin onun nezdinde fazla bir önemi yok, "kader planı" der geçersin ama dayanışma bilinci kazanmış bir halkı durduramazsan faşist devleti ayakta tutamazsın.

Kürdistan'ı sömürgeci boyunduruk altında tutmak, Kürt'ü inkar etmek, Kürtlerin kazanılmış haklarını her nerede olurlarsa olsunlar ortadan kaldırmak, kısacası inkâr ve sömürgecilik Türk burjuva devletinin kök hücresidir, Türk burjuva faşizmi durmaksızın bu kök hücreden yeniden üremektedir. Kürt köylerini içindeki insanlarla birlikte yakan, sığındıkları mağaralarda onları zehirli gazlarla öldüren, kazdırdıkları çukurlara koydukları Kürtlerin üzerine kaynar sular dökerek diri diri ölmelerini izleyen, çıplak bedenleri üzerinde yaktıkları naylonlarla acı çektirerek ve asit kuyularına atarak öldüren, tecavüzü bir sorgu ve teslim alma yöntemi olarak uygulayan bir rejimin deprem bölgesinde üstelik de Kürtlerin ve Alevilerin ağırlıkta olduğu bir bölgede bir an için olsun yüzünü halka dönebileceğini düşünmek gaflete düşmektir.

Irkçılık, Türk burjuva sisteminde egemen bilinç biçimidir. Herkesi Türkleştirmeyi esas alan, inkârcı, asimilasyoncu, bunu reddedenin, buna karşı direnenin soykırımdan geçirildiği bir ırkçılıktır bu. Kürt'e ırkçılık yapanın Arap'a hoşgörü ile yaklaşacağı beklenebilir mi? Suriyeli göçmenlere işgalci sömürgeci hevesleri için sahip çıkan bir sistem, aynı zamanda onları Avrupa'dan para sızdırmak için şantaj malzemesi yapan bir rejim bu. Depremle birlikte dipteki ırkçılık Araplara karşı da su yüzüne çıktı. Enkaz altındaki bir Arap'ın, "Arapça yardım istersem beni bırakırlar diye sessiz kaldım" demesi ve bunun apaçık bir gerçekliği ifade etmesi Türk burjuva sisteminde ırkçılığın ne denli derinlere kök saldığını göstermeye yeter.

Faşist şeflik rejimi, bu ırkçı, sömürgeci, yağmacı faşist düzenin iktisadi, siyasi ve ideolojik olarak en yoğunlaşmış ve bir o kadar da çürümüş halidir. Onun politik İslamcılığı bu çürümenin üzerine dikilmiş tüydür. Enkaz altında kalan Türk burjuva sistemi budur, onun faşist şeflik rejimidir.