25 Nisan 2024 Perşembe

Kontrgerilla-mafya rejimine karşı antifaşist mücadeleyi büyütmek

Toplumsal ve siyasal pislikleri gün geçtikçe ayyuka çıkan faşist kontrgerilla-mafya rejimi karşısında işçi sınıfını ve tüm ezilenleri antifaşist politik mücadelede mevzilendirme görevi, komünist, devrimci ve demokratik güçlerin omuzlarındadır. İşçileri ve ezilenleri, faşist şefin yalana dayalı psikolojik harekatlarına kanmak veya burjuva muhalefetten medet uman bir oy deposu olmak şeklindeki çaresiz ikilemden çekip alacak öncü nitelik ve kuvvet onlardadır.

Faşist mafya ağası Sedat Peker'in yayınladığı sekizinci video, yine kontrgerilla-mafya devleti gerçeğinin çeşitli unsurlarına işaret ederken, faşist saray iktidarı bünyesinde yaşanan siyasi panik halinin biraz daha belirginleşmesine vesile oluyor.

Faşist şef Tayyip Erdoğan'ın, mafya bakanı Süleyman Soylu'nun arkasında durduğunu açıkça ilan etmesi bile bu siyasi paniği gidermeye yetmiyor. Zira siyasi panik halinin temelinde, aslında, politik İslamcı faşist saray iktidarının yaşamakta olduğu siyasi irtifa kaybının hızlanması var. Faşist şeflik rejimi, ABD-Rusya emperyalist rekabetinin çatlaklarındaki özgün hareket sahasının gittikçe daraldığını görüyor, Batılı emperyalist devletlerle olan çelişkilerini yönetmekte artık iyiden iyiye zorlanıyor. O, iktisadi-mali kriz şartlarında manevra yapma, TÜSİAD ve MÜSİAD sermaye blokları arasında denge gözetme imkanlarından gitgide yoksunlaşıyor. Halk yığınları nezdindeki desteğinin süratle aşınmasını önleyemediği gibi bundan da önemlisi, emekçilerin ve ezilenlerin yaygınlaşmakta olan antifaşist direniş ateşlerini söndürmeyi başaramıyor. Dolayısıyla, Erdoğan'ın faşist şefliğinde hizalanmış siyasi odaklar arasında yeni çelişkiler ve çekişmeler boy veriyor, burjuva iktidar pastasının siyasi ve iktisadi paylaşımı için didişme yoğunlaşıp şiddetleniyor. Faşist şefin başlıca gerici siyasi odakları kendi liderlik şemsiyesi altında bir arada tutma kapasitesiyse böylece zayıflamış oluyor. İşte bütün bunlar, Peker'in video dizisinin bunca siyasi sarsıntı yaratmasının temelinde yatan siyasi bunalım durumunu resmediyor.

Fakat Peker'in sıradaki videosunda bu kez doğrudan "Tayyip abi"sini hedefleyeceğini ummanın emekçiler ve ezilenler için öyle doğrudan bir yararı yok. Çünkü Peker'in kaderi de çoktandır faşist şefle özdeşleşmiş o kutsal devletinin kaderine kopmazcasına bağlı. Ve faşist şeflik rejimi için mukadder olan yıkılışın, Erdoğan'ın gözden çıkardığı mafya ağası Peker'in ya da Erdoğan'ın tehdit savurduğu Millet İttifakı formundaki burjuva muhalefetin ellerinde gerçekleşmeyeceği besbelli. Faşist şef Erdoğan, bu yıkıcı gücün işçilerin ve ezilenlerin antifaşist mücadelesinde saklı olduğunun kuşkusuz tamamen farkında. Zira Gezi kabusu onun yakasını bir türlü bırakmıyor. Öyle ki, Gezi Parkı'nın dibinde yaptırdığı caminin açılışını Gezi-Haziran ayaklanmasının yıl dönümünde ve adeta yeni bir fetih havasında yapması, faşist diktatörün antifaşist isyan kabusundan uyanma arayışını simgeliyor.

Bu arada, Peker'in yayınladığı her video, öncelikle, Soylu'nun faşist şeflik rejimi hiyerarşisi dahilindeki konumunun altını oyuyor. Mafya bakanı Soylu'nun halihazırdaki faşist makamından edilmesi, tabii ki faşist şeflik rejimine karşı yaygın bir demokratik istemin gerçekleşmesi anlamına gelecektir. Fakat bu, faşist şeflik rejimini yıkma mücadelesi kapsamına oturtulduğunda, sömürgeci faşist kontrgerilla-mafya cumhuriyetinin yıkıntıları üzerinde devrimci-demokratik halk cumhuriyetleri birliğini kurma amacına bağlandığında, ancak ve yalnızca o zaman, halklarımız için hakiki bir siyasi kazanım ve antifaşist kitle hareketinin büyümesi için etkili bir siyasi basamak olacaktır. Aksi takdirdeyse, Soylu'nun istifa etmesini ve erken seçim yapılmasını istemekle yetinen, emekçilerin ve ezilenlerin faşist kontrgerilla-mafya rejiminden sokakta hesap sormasını frenleyen burjuva muhalefetin yelkenlerini şişirmekten başka bir işe yaramayacaktır.

3 Kasım 1996'daki Susurluk kazasını izleyen olaylar zincirinin siyasi dersleri bu bakımdan yeterince açıklayıcıdır. O günlerde, "Susurluk devleti"ne karşı halklarımızın büyük tepkisi "aydınlık için 1 dakika karanlık" çağrısının çabucak karşılık bulmasını sağlamış, akşamları konutlarda gerçekleşen yaygın ışık söndürme hareketi devrimcilerin öncülüğünde sokağa inmiş, her akşam yüz binlerin katıldığı barışçıl ve demokratik sokak gösterileri silsilesi ortaya çıkmıştır. Fakat bu büyük kitlesel demokratik hareket, öte yandan, özellikle de burjuva düzen partileri DSP ve CHP aracılığıyla, burjuva egemen sınıf içinde kızışmış siyasi iktidar mücadelesinin bir kutbuna arkalanmaktan, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi koalisyonuna 28 Şubat darbesini takiben hükümetten el çektirilmesine dayanak yapılmaktan kurtulamamıştır.

Şimdi örneğin, Peker'in son videosunda bahsettiği bir konuyu, Suriye'deki ve Rojava'daki faşist çetelere gizlice gönderilen tırlar dolusu silah konusunu ele alalım. Burjuva Millet İttifakı'nın müstakbel üyesi Ahmet Davutoğlu, Erdoğan'ın o dönemki başbakanı sıfatıyla, bu silah sevkiyatının bizzat sorumlusudur. Millet İttifakı'nın büyük ortağı olan, Suriye ve Rojava'yı işgal tezkerelerine mütemadiyen onay veren CHP'ye göreyse, faşist Türkmen çetelerine yollanan silahlar iyidir, sadece faşist Nusra ve DAİŞ çetelerine yollanan silahlar kötüdür. Faşist şef Erdoğan karşısındaki burjuva muhalefetin siyasi niteliği tastamam budur. Onun mafya bakanı Soylu'nun istifasını istemesi ve tekrar tekrar erken seçimi dillendirmesi de "parlamento araştırması" önerisi ve "güçlendirilmiş parlamenter sistem" vaadi de "temiz devlet, temiz toplum" safsatası da emekçileri ve ezilenleri faşist şefin kontrgerilla-mafya rejimine karşı mücadelede silahsızlandırmaya hizmet etmektedir.

Faşist şef, onun bakanı, danışmanı, sermayedarı ve vekili, onun mafyacısı, çetecisi, ihalecisi ve rüşvetçisi, onun valisi, polisi ve generali, onun kayyumu, yargıcı ve savcısı, onun gazetecisi, rektörü, ilahiyatçısı ve sanatçısı, hasılı onun kontrgerilla-mafya rejimi… Toplumsal ve siyasal pislikleri gün geçtikçe ayyuka çıkan bu faşist kontrgerilla-mafya rejimi karşısında işçi sınıfını ve tüm ezilenleri antifaşist politik mücadelede mevzilendirme görevi, komünist, devrimci ve demokratik güçlerin omuzlarındadır. İşçileri ve ezilenleri faşist odaklar arasında süregiden bu söz düellosunun ilgili ama etkisiz seyircileri olmaktan çıkaracak, faşist şefin yalana dayalı psikolojik harekatlarına kanmak veya burjuva muhalefetten medet uman bir oy deposu olmak şeklindeki çaresiz ikilemden çekip alacak öncü nitelik ve kuvvet onlardadır.

Kontrgerilla-mafya rejiminin ortaya saçılan bütün pisliklerini politik teşhir ve ajitasyona konu etmek, elbette antifaşist mücadeleyi büyütmenin başlıca bir güncel gereğidir. "Mafya bakanı Soylu defol" ve "Kontrgerilla-mafya hükümeti defol" şiarları elbette yükseltilecek, fakat bunlar "Faşist şef Erdoğan defol" ve "Kahrolsun faşist şefin kontrgerilla-mafya rejimi" şiarlarıyla bütünlenecektir. Komünist gençliğin, çeşitli devrimci ve antifaşist gençlik örgütlerinin, "Bu pisliği devrim temizler" diyerek gerçekleştirdikleri öncü eylemler, emekçilerin ve ezilenlerin asıl politik saflaşma ve hesaplaşma konağını, yani sokağı işaret etmiştir.

Politik saflaşma ve hesaplaşmanın bu güncel konağında, faşist şeflik rejimine karşı mücadelenin bütün biçimlerinin meşruluğu, hem demokratik kitle eylemleri hem de devrimci şiddet eylemleri, hem birleşik yerüstü cephesinin örgütleri hem de birleşik devrim hareketinin milisleri yer alacaktır. Faşizmi yıkma ve özgürlüğü kazanma hamlesinin ikinci etabına giren birleşik mücadele güçlerinin politik pratiği ön açıcı olacaktır. Son dönemin gözaltında kayıplarını faşizmin elinden çekip alma, Cumartesi Anneleri için Galatasaray Meydanı yasağını kırıp atma girişimleri söz konusu olacaktır. Kadın özgürlük mücadelesinde sarayın tecavüzcü ve katliamcı erkek zevatından hesap sorma çıkışları gündeme gelecektir. Ortaya serilen mezhepçi saldırı ve katliam planlarına karşı demokratik Alevi hareketinin sesi yükselecektir. Demokrat ve halkçı Müslümanların saray etrafında örülü mafyatik yolsuzluk ağına tavır alışları görülecektir. Zagros'ta sömürgeci işgale barikat olan Kürdistan özgürlük gerillasının kahramanca direnişinden kuvvet alınacaktır.

Erdoğan'ın bu kokuşmuş kontrgerilla-mafya rejimine karşı her güncel mücadele pratiği, halklarımızın birleşik antifaşist direnişini büyütmenin, ezilenlerin politik İslamcı faşist saray iktidarına karşı antifaşist hücumunu hazırlamanın bir adımıdır.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 04 Haziran tarihli 15. sayı başyazısı.