23 Nisan 2024 Salı

Enes'in sesi, Taksim'in sözü

Gençliğin yaşadığı depresyon, bunalım, yoksulluk, baskı, geleceksizlik ve çelişkiler bireysel değil, toplumsaldır. Bu çelişkileri çözmek, yaşama sevincini, özgürlüğü ve geleceği kazanmak tek tek bireylerin kendi yaşamları için kazanabileceği ve hatta başarabileceği bir şey değil, benzer yaşamlara mahkum edilmiş olanların ortak gücü ile yaratabilir. Baskı ve sömürünün olmadığı özgür bir yaşam için acil olan ihtiyaç-çözüm, bireysel çaba, bunalım ve vazgeçişler değil, çürümüş düzenden kurtuluş mücadelesini omuzlamak ve örgütlü mücadeleyle bu yürüyüşü güçlendirmektir.

Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Enes Kara ailesinin zoruyla kaldığı cemaat yurdunda yaşadığı baskıyı, gelecek kaygısını ve özgürlük arzusunu anlattığı bir video çektikten günler sonra yaşamına son verdi. Elbette sebepleri ekonomik, toplumsal ve siyasaldır, dolayısıyla bu bir intihar değil cinayet olarak okunmalıdır. Sorumlusu ise Enes'i intihara sürükleyen koşulları yaratan, yaşama sevincini elinden alan kapitalist haramiler düzeni ve onun burjuva faşist iktidarıdır. Enes'in ölümü, Erdoğan'ın dilinden düşürmediği "dindar nesil" yaratma çabasının sonucudur ve zenginliğine zenginlik katmak adına emekçilerin gırtlağına çöken sermayedarların ve onların devlet aygıtının paralı eğitim sistemi başta olmak üzere neoliberal politikalarının yarattığı sorundur.

Enes gelecek kaygısı, işsizlik, yoksulluk ve geçim sıkıntısı gibi sebeplerden dolayı intihar eden ilk öğrenci değil, ismini böyle hatırlayacağımız yüzlerce gençten sadece biri. Bu ve benzeri intiharlar "bireysel" bir fiil olarak görünse de, esasen toplumsal öfkenin bireydeki ve an'daki refleksidir. Enes'in geride bıraktığı video ve mektubunda anlattıkları sadece kendi sorunları değil, milyonlarca gencin yaşadıklarıdır. Örneğin Enes'in de videosunda bahsettiği cemaat-tarikat yurtlarına dair ifadeler, yani baskı ve dayatmalar altında geçirilen günlük yaşam, özel olarak bu yurtlardaki durumu ortaya koymakla birlikte genel olarak da kapitalist sistem içinde ortalama olarak bir gencin günlük yaşamını da tarif ediyor. Ailesinin ve kendisinin masraflarını karşılamak için hem öğrenim gören hem de çalışmak zorunda bırakılan öğrencileri düşünelim, yaşamak için kalan bir zamandan bahsedebilir miyiz? Bu mümkün değil.

Özetlemek gerekirse; yoksul, işsiz, yok sayılan, ötekileştirilen, söz-eylem ve örgütlenme özgürlüğü elinden alınan ve iradesine kilit vurulmak istenen her bir genç, Enes'in söylediklerinde kendine dair bir şeyler bulabilir. Bu "kendine dair bir şeyler bulma hali" sebebiyle, reaksiyon daha yüksek sesle ifade edilebilir düzeye erişir. Potansiyel olan harekete geçebilir. Ve tabi burada üzerinden atlamadan sormak gerekir; liseli ve üniversiteli gençlerin intiharları sonrası özellikle gençlik mücadelesi bileşenleri tarafından irili ufaklı refleks çıkışlar örgütlenip güçlü reaksiyon alınmazken, neden Enes'in ismi bu kadar yer edindi hafızalarda? İşte bu doğrudan, kapitalist sömürü düzeninin ve onun faşist iktidarının tüm toplumda ve özellikle gençlikte yarattığı öfke birikimiyle ilgilidir. Enes'in anlattıklarının daha geniş kesimler tarafından yaşanıyor olmasıdır. Ekonomik kriz ve faşist baskının günlük yaşamda çok daha hissedilir hale gelmesidir. Sosyal medya ve sokaklara yansıyan da bu öfkenin bir dışavurumudur.

TAKSİM'İN SÖYLEDİKLERİ
Gençliğin yaşadığı depresyon, bunalım, yoksulluk, baskı, geleceksizlik ve çelişkiler bireysel değil, toplumsaldır. Bu çelişkileri çözmek, yaşama sevincini, özgürlüğü ve geleceği kazanmak tek tek bireylerin kendi yaşamları için kazanabileceği ve hatta başarabileceği bir şey değil, benzer yaşamlara mahkum edilmiş olanların ortak gücü ile yaratabilir. Baskı ve sömürünün olmadığı özgür bir yaşam için acil olan ihtiyaç-çözüm, bireysel çaba, bunalım ve vazgeçişler değil, çürümüş düzenden kurtuluş mücadelesini omuzlamak ve örgütlü mücadeleyle bu yürüyüşü güçlendirmektir. 

Enes'in intiharıyla birlikte harekete geçen gençlik mücadelesinin öncüleri, parçalı-tekil sokak gösterileri ve siyasal ajitasyon-propagadanda faaliyetleri örgütlemeye devam ederken, yine aynı kuvvetler tarafından Taksim'de yükseltilen sesin ayrı bir yerde durduğunu ifade etmek ve burada açığa çıkan ve aslında biraz da bilinen "olanaklara" odaklanmamız gerekir.

Şüphesiz Taksim'de örgütlenen eylemin en önemli ayırt edici yanı birleşikliği ve militanlığıdır. Devrimci gençlik mücadelesinde sıçrama yaratabilecek bu iki önemli nitelik, dönemin siyasal görevleri ve gençlik mücadelesinin ihtiyaçlarıyla bire bir örtüşüktür. Son yılların en etkili gençlik eylemlerinden biri olan Taksim yürüyüşü, açığa çıkardığı enerji ve olanaklar itibariyle yürünmesi gereken hat ve onun araç-biçim ve yöntemlerine dair bir güzergaha işaret etmiştir. Bahsettiğimiz bu güzergah, geniş gençlik kitlelerini bir araya getirecek yakıcı sorun ve talepler etrafında örgütlenecek hareketi, faşizme karşı mücadeleyle birleştirme eksenidir.

Enes'i intihara sürükleyen sistemin teşhiriyle birlikte barınma, beslenme ve ulaşım gibi sorunları ve özgürlük özlemini sokağa taşımak isteyen gençlik mücadelesi bileşenlerinin eyleminin yasaklanması, Taksim'in polis ablukasına alınması ve her köşe başında GBT kontrolleri yapılması ve yine her zaman olduğu gibi saray medyası tarafından eylemin hedefleştirilmesi faşist iktidarın korkusunu ve yaklaşımını ifade eder. Keza öğrencilerin barınma, beslenme ve ulaşım gibi ihtiyaçlarını karşılamayan ve onları tarikat-cemaat yurtlarında kalmak zorunda bırakan da aynı siyasi iktidardır. Bu rejimin siyasal islamcı niteliğiyle, kendi neslini yaratma hedefiyle, kitle konsolidasyonunu sağlama faaliyetleriyle ve aynı zamanda sınıfsal karakteriyle ilgilidir. İşte bu yüzden, Enes'in katili, faşist şeflik rejimidir. Gençlik mücadelesinin güçlendirileceği mevzi, bu gerçeği göz ardı etmemelidir. Çünkü yakalanan bu düzey, sadece gençliğin birleşik mücadelesi bakımından değil, antifaşist kitle hareketine de moral motivasyon taşıması ve örnek pratik oluşturarak yol göstermesi açısından önemli bir yerde durmaktadır.

Taksim'de açığa çıkan temel sonuç ve görev, dar grupçu yaklaşımlardan uzaklaşmak, birleşik zeminde bir yön birliği oluşturabilmek ve buradan derinleşmektir. Tersi eğilim ve pratikler günü kotarmanın ötesine geçemeyecek ve gençlik mücadelesinde daha ileri düzeyin örgütlenmesine hizmet etmemekle birlikte onun bir engeli haline gelmeye başlayacaktır. İşte bu yüzden, Taksim'de bir kez daha açığa çıkan bu olanaklar değerlendirilmeli, bununla güçlü bir ilişki kurulmalı ve gençlik kuvvetleri kendini bu ihtiyaca yanıt olma sorumluluğuna kendini yatırmalıdır. Yol ancak böyle açılabilir.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 21 Ocak tarihli 46. sayı Özgür Gençlik köşesi.