AVEG-KON yaz kampında ırkçılığa karşı mücadele tartışıldı

İtalya'da gerçekleştirilen AVEG-KON yaz kampının üçüncü gününde, Avrupa'da yükselen ırkçılık ve bunun karşısında nasıl bir mücadele verilmesi gerektiği tartışıldı.
İtalya'da gerçekleştirilen AVEG-KON yaz kampı, üçüncü gününde "Avrupa'da yükselen ırkçılığa karşı mücadele görevleri" paneliyle devam etti. Panel, yaşamını yitiren devrimci Münir Dışkaya'nın anılmasıyla başladı.
Panelde ilk olarak, AVEG-KON'un 2005 yılında Brüksel'de başlattığı imza kampanyası ile ırkçılığa karşı mücadelenin temelleri hatırlatıldı. Konuşmacılar, göçmenlerin karşılaştığı yapısal ırkçılığın ancak örgütlü bir mücadeleyle durdurulabileceğinin altını çizdi. Irkçılığa ve faşizme karşı mücadelenin günümüzde daha da acil hale geldiği vurgulanarak, Avrupa'daki devlet yapılarının faşist eğilimlerle iç içe olduğu kaydedildi. Panelde, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası Almanya'da pek çok Nazi'nin devletin içinde görev yapmaya devam ettiğine de dikkat çekildi.
'HANAU KATLİAMI EYLEMLERİ ÖNEMLİ DENEYİMLER SUNDU'
Panelde, Hanau katliamının ardından düzenlenen eylemlerin, mütevazi bile olsa devleti teşhir etmekte etkili olduğu ifade edilerek, bu süreçte geliştirilen politik hat ve eylem çizgisinin, antifaşist mücadele açısından önemli deneyimler sunduğu dile getirildi. ACTİT'e yönelik neonazi saldırıda da aynı şekilde kararlı duruşun etkili olduğu vurgulandı ve "Eğer inisiyatifli ve kararlı bir politika izlersek, kitleleri ırkçılığa karşı harekete geçirebiliriz" denildi.
Panelde konuşanlar, Avrupa'da ırkçılığın yalnızca saldırılardan ibaret değil, gündelik yaşamın her alanına yayılan yapısal bir sorun olduğuna işaret etti. Buna karşın, birçok ülkede ırkçılığın toplumsal boyutuna karşı yeterli düzeyde sistematik bir antifaşist çalışma yürütülmediği eleştirisi yapıldı.
'MÜNFERİT OLAYLAR GİBİ GÖSTERİLİYOR'
Katılımcılar, Avrupa'da faşist hareketlerin sadece sokaklarda değil, aynı zamanda hükümetlerde de iktidar pozisyonlarına yükseldiğine dikkat çekti. Almanya'da bazı göçmenlerin dahi ırkçı AfD'ye oy verdiği kaydedilen panelde, "Avrupa'nın yüzde 20'si göçmen kökenli olmasına rağmen, ayrımcılık hâlâ birçok alanda belirgin" denildi.
Panelde, sermaye sınıfının sistematik ırkçı saldırıları "tekil olaylar" gibi göstererek bu alandaki politik bilinci dağıttığı vurgulandı ve "Irkçı saldırıların hedefi olmak istemeyen her göçmen, bu saldırılara karşı sesini yükseltmelidir. Sessizlik, faşizmin işini kolaylaştırır" denildi.
'DAHA FAZLA POLİTİKA ÜRETMELİYİZ'
Son olarak Avrupa'daki devletlerin savaş pozisyonlarına göre yeniden şekillendiği ve savaş gerekçesiyle yasal düzenlemelerin yapıldığı ifade edildi. Almanya'da 500 milyar Euro'luk bir savaş ekonomisinin kurulmakta olduğu ve bu sürecin büyük sermayenin faşist partilere desteğini artırdığı örnek olarak verildi.
Panel, yerel gündemlerle bağ kurarak, yaşanılan ülkelerdeki ırkçı saldırılara karşı daha fazla politika üretmenin önemine dair vurgularla sona erdi. Göçmen örgütlerine duyulan ihtiyaç her geçen gün artarken, kolektif mücadele çağrısı bu kampta bir kez daha güçlü bir şekilde yükseldi.