1 Mayıs 2024 Çarşamba

Ziya Ulusoy yazdı | 6-7 Eylül ve Pontus

Menderes-Bayar diktatörlüğünün 6-7 Eylül linci, seleflerinin ırkçı şovenist politikasının, Hristiyan halklara soykırım ve sürgün, müslüman halkları Türkleştirme stratejisinin devamıydı.

Burjuvazi iktidarını korumak için, sınıfsal ezmeyi de, etnik ve ulusal ezmeyi de başlıca iki yönetme biçimi olarak kullanır.

Menderes-Bayar diktatörlüğü, komünistlere karşı zindan silahını, siyasi propaganda ve örgütlenme yasağını acımasızca kullandı. Doğal olarak işçi sınıfına ise grev ve eylem yasağını kararlıca uyguladı.

Bunun azınlık ulusal topluluklara yansıması Rum halkımıza yönelik pogrom/linç oldu. 6-7 Eylül pogrom/linç saldırganlığı, Türkiye ve Yunanistan burjuvazilerinin Kıbrıs üzerine rekabet/anlaşmazlığını da kullanan Menderes diktatörlüğünün kitle desteğini bu yolla kuvvetlendirmesinin ırkçı şiddetiydi.

Benzerlerindeki gibi, Menderes- Bayar diktatörlüğü 6-7 Eylül pogromunda provakasyonun ve şiddetin çok sayıda yöntemini bir arada kullandı. Sonradan valilikle ödüllendireceği MİT elemanı Oktay Engin ve konsolosluk çalışanına M.Kemal'in Selanik'teki evini bombalatma provakasyonundan İstanbul'da linç için kitle seferberliğini ve şiddetini örgütlemeye, yağmadan öldürme ve tecavüze bu yöntemler uzanıyordu. Menderes-Bayar iktidarı altında Kontrgerilla, generalliği döneminde Sabri Yirmibeşoğlu'nun övünerek itiraf edeceği gibi, "planı kusursuzca gerçekleştirdi".

1964 Kıbrıs gerginliğinde ise Rum halkımızdan 12 bin kişi Yunanistan'a sürgün edilerek sonuçta İstanbul'un Rum halkı ülkesinden uzaklaştırılacaktı.

Bu elbette Kemalistlerin ve ardıllarının ortakça paylaştıkları gayrimüslüm halkları sürgün etme ve şiddetle kovma, müslüman halklarımızı ise etnik olarak Türkleştirme politikasının, stratejisinin uygulanmasıydı.

Buradan Pontus sorununa göz atacak olursak, Kemalistler de öncelleri İttihatçıların uyguladığı politikanın benzerini Pontus halkı üzerinde gerçekleştirmişlerdi. Henüz işgale karşı mücadelenin başlangıcından başlayarak sürgün, katliam ve çete şiddetiyle Pontus halkına saldırdılar. S. Yerasimos'un tespitiyle yaklaşık 65-70 bin, S. Çetinoğlu'nun tespitiyle yaklaşık 300 bin Pontus'luyu katlettiler. Ve sonuçta da Yunanistan burjuvazisi ile karşılıklı mübadele/sürgünle anlaşarak Pontus halkını-elbette müslümanlaşanlar dışındakileri- tümden ülkelerinden sürerek, Müslüman olanları Türkleştirerek sorunu "halletti"ler!

Öyle ki Lozan ve diğer anlaşmalarla özerk yönetimi tanınan Gökçeada Rum halkına pratikte bu hakkı Kemalistler ve sonraki iktidarlar vermediler. Halkı zamana yayılmış baskıyla göçerttiler, "ganimet"e konan nüfusu yerleştirdiler.

Menderes-Bayar diktatörlüğünün 6-7 Eylül linci, seleflerinin ırkçı şovenist politikasının, Hiristiyan halklara soykırım ve sürgün, müslüman halkları Türkleştirme stratejisinin devamıydı. Tanıdık Türkçü-İslamcı ideolojinin sayısız kanlı egzersizlerinden biriydi. Menderes-Bayar, bir linçle üç kuş vurarak lincin suçlusu olarak içinde Aziz Nesin'in de olduğu komünistleri, ilericileri gösterdiler ve tutukladılar.

Menderes-Bayar diktatörlüğü, bu yolla elde ettiğini hesapladığı kitle desteğine de dayanarak, komünistlere ve işçi sınıfına yaptığı baskının yanı sıra, rakip CHP'ye de baskı yapmaya başladı. Sonuçta askeri darbeye yenildi. Fakat değindiğimiz gibi Türkçü-İslamcı ideolojiyi benimseme pek değişmedi. Nüanslarla sürdü. Değindiğimiz gibi çok geçmeden bu kez İnönü, İstanbul Rum halkına 1964 sürgününü çıkaracaktı.

Türk burjuvazisi, sermaye birikimini hızlandırmak için, işçi sınıfını ağır sömürü koşulları altında tuttu. Komünistlere ve ilericilere baskının her türünü uyguladı. Zindan silahının yanı sıra 1977 1 Mayıs katliamı, darağaçları ve kaybetme saldırılarını uyguladı. Şimdi Erdoğan faşizmiyle bu saldırıları daha katı biçimde sürdürüyor.

Fakat aynı zamanda etnik, ulusal, sömürgeci, inançsal baskıyı da gözü dönükçe uyguladı. 6-7 Eylül'ün devamı, Maraş, Madımak, Roboskî, Cizre-Sur, Rojava işgalleri, kimyasal ve nükleer silah kullandığı katliamlar ve savaşlardır.

Erdoğan faşizmi İslamcı-Türkçü ideolojisiyle, Osmanlı yayılmacılığına özentisini Kürtlerin yurdu üzerine boca ediyor, İslamcı ve Türkçü çeteleri kontrgerilla içinde örgütlüyor. Kürtleri Cizre-Sur vahşetiyle, kirli ve işgalci savaşlarla, Türk ve diğer halklarımızdan ilericileri ve komünistleri Suruç ve diğer katliamlarla "halletme"ye çalışıyor.

Yeni 6-7 Eylül'lerin daha fazla olmaması için, işçi sınıfı ve ezilenler, komünistler, devrimciler ve tutarlı demokratlar; kapitalizme, faşizme ve sömürgeciliğe karşı mücadelede birleşmeli. Mücadeleyi daha çok kitleselleştirmeyi başararak, Erdoğan faşizmini yıkma ve halkların özgürlük içinde birliğini sağlama çizgisinde yürümelidirler.