19 Nisan 2024 Cuma

Zaferlerin ve mutluluğun kavga dostu: Parti

Örgüt aklının zayıflaması, bireysel isteklerin kolektifin önüne geçmesi, sorunlarla mücadele etmekten kaçmak, sosyalizme, devrime ve örgüte inancın zayıflaması, güvensizliğin artması, umudun azalması, bireyselleşen veya belirsizleşen istekler gibi yaklaşımlar, ideolojik saldırıların yarattığı etkilerin yansımalarıdır. İdeoloji, atom çekirdeğini saran ve onu bir bütün halinde tutan kuvvete benzer. Bu kuvvet yok olursa çekirdek dağılır. Bireylerin yenilgilerinin ve dağılmalarının nedeni ideolojiktir.

Ölümsüzleşen MLKP Komutanı Ahmet Şoreş'in Şafak Serhat imzasıyla Atılım gazetesinde yayımlanan yazısını anısına saygıyla yayımlıyoruz.

Savaş, politikanın bir aracıdır. Savaşta kazanmanın anlamı iki kutuptan birinin karşı tarafa iradesini kabul ettirmesi demektir. İlk sınıflı toplumun oluşmasından bu yana sınıf mücadeleleri süregelmiştir. Toplumu oluşturan temel sınıflar birbirleriyle sürekli savaş içerisindedirler. Ezen sınıflar, köle sahipleri, derebeyleri iktidarlarını sürdürebilmeleri için ezilen sınıflara iradelerini kabul ettirmek zorundadırlar ve bunun için kullanılan şiddetin sınırı yoktur. Eski yerini yeniye bırakır, toplumsal koşullar altüst olur ve yeniden kurulur. Burjuvazinin yükselişi yine böylesi bir dönemden geçmiştir. Burjuvazi egemenliğini kurabilmek için toplumsal ilişkileri altüst ederek ilerlemiştir. Eskinin kalıntılarına karşı savaşını sürdüren burjuvazi başarılı olabilmek için feodalizmin ezilen sınıfının yaratıcı ve değiştirici gücüne inanmak zorundaydı.

Burjuvazinin zaferi ve kapitalist pazarın yayılmasıyla, meta ilişkileri önce Avrupa kıtasında sonra da dünya üzerinde egemen hale geldi. Kapitalizm, ilk büyük/genel krizini 1870'lerde yaşadı ve tekelleşme sürecine girdi. Kapitalizmin emperyalizm aşamasına girmesiyle birlikte krizden çıkabilmek için eskiyi dönüştürmek zorundaydı. Kapitalizmin yüz yıl sonra girdiği süreç yine benzer bir süreçti. Bu yapısal krizden çıkışın anahtarını küreselleşmede aradı ve yeni bir yapılanma sürecine girdi. Bu onun kendisi için bir dönem yeni olan ilişkileri reddetmesi anlamına geliyordu. Kapitalizmin ilk tarih sahnesine çıkışındaki ilkel hali bir daha dönmemek üzere sahneden inmiş yerini emperyalist küreselleşmeye bırakmıştı. Bugün ise burjuvazi elindeki tüm olanaklara rağmen yükselişinde aldığı ivmeyi yitirmiş durumda. Çaresizlik içinde çırpınan burjuvazi artık düzenin değişmez olduğu fikrini sürdürmekte zorlanıyor. Bu yüzden "başka bir dünya mümkün" fikrine saldırıyor.

Burjuvazi kendisinden önceki egemen sınıflar gibi karşısında boyun eğmeyenlere karşı her boyutta yoğun bir savaş sürdürmekte. 1917 Sovyet devrimi ezilen sınıflar için bu savaşta kazanılan büyük bir zaferdir. Ancak burjuvazi 70'lerde başlattığı saldırının alanını Sovyetlerin dağılmasıyla genişletmiştir. Dünya üzerinde komünist hareketlerin önemli bir bölümü bu ideolojik saldırı dalgası karşısında direnemeyip alabora oldular. İşçi sınıfının doğuşuyla birlikte dünya üzerinde dolaşmaya başlayan hayalet, Sovyet sosyalist devrimi ile birlikte ete kemiğe büründü. Sosyalizmin gerçekliğe kavuşmasıyla tüm insanların zihinlerinde yer edindi. Şimdiyse düşman bu gerçekliği insanların zihinlerinden silmek istiyor ve bunun için tüm aygıtlarını kullanıyor. Düşman akademilerinin kürsülerinde konuşanlar yenilik adı altında teslimiyetin teorisini yapıyorlar. Bu post-modern Marksistler devrimci teorinin içeriğini boşaltarak, onun devrimci yönünü kopartıp atıyorlar. Bu yeni teorisyenler devrimci teoriyi burjuvazi için kabul edilebilir hale getiriyorlar. Her yerde kapitalizmin ne kadar kötü bir sistem olduğunu anlatıyor, ancak kapitalizmden kurtuluşun ilk adımı olan sosyalizmi yadsıyorlar. Böylelikle kapitalizmden kurtulmaya yönelik her türlü umudu yok etmek istiyorlar. İnsanlara geçmişte edinilen bilgilere ve deneyimlere güvenmemeleri gerektiğini söylerler. Bu diyalektik materyalist dünya görüşüne sahip biri için ters bir yaklaşımdır. Ancak devrime ve sosyalizme yönelik güvensizliğin örgütlenmesi çabaları komünistler arasında da etkilerini göstermektedir.

Geçmişte sınıf mücadeleleri içerisinde edinilen bilgilerin ve deneyimlerin toplandığı yer komünist partidir. Komünist parti bundan kaynaklı sosyalizm uğruna verilen mücadelede vazgeçilmezdir. Kapitalizm, kolektivizmin, birlik olmanın ve örgütlenmenin altüst edici, yaratıcı ve dönüştürücü gücünü 1917 yılında deneyimledi. Şimdiyse burjuvazi bu kazanılan zaferin tekrarlanmaması için elinden geldiğince, örgüt fikrine saldırıyor. İnsanları yalnızlaştırıyor ve bireyselliği ön plana alıyor.

İnsan ise yalnızlaştıkça reddetme, direnme ve boyun eğmeme olanaklarını kaybeder. Tek tek bireylerin isyanları kendileriyle sınırlı kaldığı veya reddedilen şeyler başkalarıyla hareket etmeye götürmediği sürece düzen için bir tehlike oluşturmaz. "Aynı şeylerden isyan ettiğiniz ya da aynı şeyleri reddettiğiniz için birlikte hareket etmeyi ve bunun için örgütlenmeyi zihninizden çıkarın. Çünkü örgüt dediğimiz şey tarihte kalmıştır, başarısız olmuştur ve kapitalizm size daha iyi olanaklar verecektir."  İnsanlardan bu şekilde düşünülmesi isteniyor. Bu düşüncelerin devrimcileri etkilemediği sanılmasın. Emperyalist küreselleşme döneminin meta ilişkileri her yönüyle insanları ve insanlar arasındaki ilişkileri etkiliyor. Ve her bireyin bu ilişkiler içerisinden çıkıp geldiği unutulmamalı.

Yalnızlıklarını bir şeylerin reddiyle veya isyanla açıklayanlar bunu kendilerini daha iyi hissetmek için yaparlar. Ancak kendi gerçekliklerini inkar etmektedirler ve artık tüm karşı koyma isteğini kaybetmişlerdir. İnsan yalnızlaştıkça, başarısızlık ve yenilme korkusu kuşatır. Bu duygu içerisine giren kişinin artık iradesi yoktur ve köleleşir. İnsan bir kez yalnızlaştığında dışarıdan bir müdahale olmadan o yalnızlıktan kurtulamaz. Bir insanın yalnız olma isteği birey olmayı öne çıkarmasındandır. Bu yüzdendir ki yalnızlık, kapitalist çağın her şeyi bireysellikte arayan insanına çekici gelmektedir. Birey olmanın öne çıkarılması toplumsallıktan uzaklaşılması demektir. Bunun bilinçli tercih edilmesi, kaçıştan başka bir şey değildir. Reddetmek, boyun eğmemek, karşı koymak, direnmek ve mücadele etmek bir bedel gerektirir. Ancak insan yalnız olduğu sürece bu bedelin yükünü taşıyamaz ve altında kaybolur. Örgüt ise bu yükü taşınabilir yapar, çünkü burada omuz omuza verdiğiniz, size dik durmanızda yardımcı olan başka insanlar vardır. Bu engebeli yolda çıkan engeller ancak ortak akıl ve ortak iradenin cisimleştiği örgütle aşılabilir.

Örgüt aklının zayıflaması, bireysel isteklerin kolektifin önüne geçmesi, sorunlarla mücadele etmekten kaçmak, sosyalizme, devrime ve örgüte inancın zayıflaması, güvensizliğin artması, umudun azalması, bireyselleşen veya belirsizleşen istekler gibi yaklaşımlar ideolojik saldırıların yarattığı etkilerin yansımalarıdır. İdeoloji, atom çekirdeğini saran ve onu bir bütün halinde tutan kuvvete benzer. Bu kuvvet yok olursa çekirdek dağılır. Bireylerin yenilgilerinin ve dağılmalarının nedeni ideolojiktir. Bugün insanların değişebileceklerine, insanların yaratıcı gücüne ve kitlelerin kuvvetine inanılmaması genel bir yaklaşım haline gelmiştir. Bu tür yaklaşımlarla mücadele etmek her devrimcinin görevlerinden biridir. İdeolojik saldırıların yönelimine bakıldığında örgüt fikrinin temel hedeflerden biri olduğu görülür. Devrimcilik, eskiye dair kalıntıları söküp atmak ve yenilenmek demektir. Bunun gerçekleşebileceği ve sürekliliğinin korunduğu tek yer ise örgüttür. Örgüt tüm manevi değerlerimizin toplandığı yerdir. Manevi değerler özgürlük mücadelesinde en önemli unsurlardan biridir. Onlar tüm kuvvetin birliğini sağlamlaştırırlar ve yol göstericidirler. Manevi değerler bireylerin tek tek iradelerini etkiler ve onunla özdeşleşirler. Düşman, manevi değerlerimize saldırarak örgüt fikrini zihinlerden silmek istiyor.

Dolayısıyla örgüt aklını yükseltmek ve örgüt aklını tüm kuvvetimizle desteklemek her devrimcinin sorumluluğudur. Örgüt, bir eylem birliğidir. Ancak ortak bir amaç olamadığı sürece eylem birliği olanaksızdır. Dolayısıyla amacın doğru tartışılması, kavranması ve bu şekilde ortaklaşması gerekir. Örgüt aynı zamanda amaçlarıyla ve inançlarıyla birleşmiş insanlar topluluğudur. Yani burada tek bir amaca odaklanılmıştır. Bu amaç sosyalist devrimdir. Bunun zorunlu koşulu işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesidir. Bunu gerçekleştirecek olan ise proletarya ve onun savaş kurmayıdır. Sahiplenecek bir geçmişimiz ve hayal edilecek bir geleceğimiz olduğu sürece sosyalizm yolunda önümüze çıkan tüm engelleri aşacağız ve kazanacağız. Brecht'in yazdığı gibi "Başlayalım işe bir kez / Var gücümüzle savaşalım / Mutluluk fethedilir / Kendi kendine gelmez."