3 Mayıs 2024 Cuma

Yeşil Sol adayı Kerem Fırtına: Tayyip Erdoğan gittikten sonra da mücadele edeceğiz

Yeşil Sol Parti'nin İstanbul 3. bölge 6. sıra milletvekili adayı oyuncu Kerem Fırtına, sorunun kişilerle ilgili değil sistemle ilgili olduğuna dikkat çekti. Sistemi değiştirmeden kişileri değiştirmenin sorunu çözmeyeceğini belirterek, önceliğinin demokratik cumhuriyeti kurmak olduğunu söyledi.

HDP hakkındaki kapatma davası nedeniyle bileşenleri ve ittifak kuvvetleriyle birlikte hazırladığı Yeşil Sol Parti milletvekili adayları listesinde en fazla ilgi çekenlerden biri Kerem Fırtına. Aslında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi mezunu olan Fırtına, kariyerine bu alanda değil oyuncu olarak devam etti. Fırtına'nın adını oynadığı çok sayıda dizi ve filmin yanı sıra HDP'nin Temmuz ayında gerçekleştirdiği 5. Kongresinde kurduğu Danışma Kurulunda yer almasıyla duyduk.

Herkesin merak ettiği ne zaman HDP'li olduğu sorusunu, "çocukluğumdan beri" yanıtı vererek, İnsan Hakları Derneği'nin kurucularından ve hapishaneler mücadelesinin önde gelen isimlerinden babaannesi Leman Fırtına ve Kurtuluş geleneğinden amcası Doğan Fırtına'nın hayatının şekillenmesindeki rolüne işaret ediyor. Aslen Elazığlı doğma büyüme İstanbul Üsküdarlı Fırtına ile milletvekilliği adaylığı serüvenini konuştuk.

Kerem Fırtına kimdir?
Kendimi anlatmayı pek sevmem. 1981 Üsküdar doğumluyum. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi mezunuyum. HDP Danışma Kurulu üyesiyim. Vekil adaylığı teklifi geldi, ben de seve seve kabul ettim. Şimdi bu yolculuğa başladık.

HDP'li olduğunu biliyoruz, bunu sık sık da dile getirdiniz. Ancak aktif siyasetin içinde değildiniz. Somut olarak, sizi HDP'de aktif siyasete yakınlaştıran dönüm noktası ne oldu?
Aslında bir dönüm noktası olmadı. HDP'nin bir seçmeniydim. HDP'li bir çocuktum ben. Demokratik bir cumhuriyet istiyorum, eşit yurttaşlık istiyorum, adil bir yönetim istiyorum. Bu programı merkezine alan parti, her zaman HDP oldu. Biz, ben, eşim, ailem hep HDP seçmeni olan bir aile olduk. Ben de politikanın içinde örgütlü olarak ya da profesyonel olarak, siyasetçi olarak olmasam da hayatı böyle yaşayan biriyim. Siyasetin içinde olan biriyim ama kendi içinde, mahalli olarak zaten aktif biriydim. Aday olarak önerilmem, sizin dönüm noktası olarak tarif ettiğiniz şey merkezin bir tasarrufu. "Biz seni görüyoruz arkadaş, eğer uygun görürsen danışma kurulu üyemiz ol" çağrısı yapıldı, seve seve orada devam ettik. Benim için değişen bir şey olmadı. Sonrasında da son teklif geldi. Aday oldum, HDP'li oldum diye bir şey yok, ben hep bu yoldayım.

Politik mücadele serüveninizi nasıl tarif edersiniz?
Babaannem vardı hayatımda. Amcam var. Babaannem rahmetli oldu. Tabi ki yine hayatımda. Onların aktif serüveni içerisinde bir çocuk olarak vardım. Onların aktif serüveni içerisinde büyüdüm. Daha sonra lisede, liseli devrimciler olarak siyaset yapmaya devam ettik. Fakültede de bu durum devam etti. Beni tahrik eden, kızdıran, sinirlendiren şey, hakkaniyetsizlik oldu hep. Eğer aktif bir şekilde politik alanda laflarımı söylemekten geri duramıyorsam, bunun sebebi ülkemizdeki hakkaniyet sorunu. Böyle olduğu sürece ben susamam ve duramam. Dolayısıyla işler bu noktada olduğu için ülkemizde, halihazırda içindeyim.

Bu hakkaniyetsizlik, adaletsizlik sadece bugünün bir sorunu mu yoksa geçmişten beri birikmiş bir sorun mu?
Ben, kişiye karşı politik tutum geliştiren biri değilim. Sisteme karşı düşünürüm hep. Çünkü orada oturan değiştiğinde durum değişmiyor. Tayyip Erdoğan öncesi dönemi de hatırlıyorum. Bir çocuk olarak hatırladığım şeyler, hiç de parlak değildi. Demokrasi zaten yine yoktu. Tayyip Erdoğan gibi tekçi zihniyet bugün hüküm sürüyorsa bu, Tayyip Erdoğan öncesi dönem sayesinde oldu. Uzaydan inmedi bu insan. Onu destekleyen insanlar da uzaydan inmedi. Bu toplum bu haldeydi. Bizde bir yama yapma alışkanlığı var, bizde bir sorunu çözme yerine üstünü kapatma alışkanlığı var. İlerici insanlar da bunun böyle olmaması gerektiğini, bu sorunların çözülmesini, bu kadim sorunların bugüne taşınamayacağını söylediler. Taşımayı tercih etti bu ülke. Böylece hiçbir şeyi çözmeden, üst üste koyunca yıkık dökük paramparça bir hal aldı.

Ne olması gerekiyor peki? Nasıl bir ülke, dünya hayal ediyorsun?
Ben hayallerimi küçük ölçeklerle kuruyorum. Önce bunu söylemek isterim. Yoksa adım atamaz buluyorum kendimi. Minik adımlarla ilerlemeyi seviyorum. Dünya ile ilgili tabi ki şöyle olsa diye kafamdan geçen şeyler var ama Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili, ülkemizle ilgili düşüncelerim var.

Mesela şimdi, arkadaşlarımızın dizisi Kızılcık Şerbeti'nin uğradığı sansür, geçen gün onunla ilgili konuştuk. Konu artık sansür bile değil, konu bir demokrasi sorunu. Sansür, antidemokratik ülkelerin 
araçlarından biri, tabi ki kullanacak onu ve bunun gibi onlarca aracı var. Ve bunların her birini kendisine muhalif her sese karşı elinde hangi aracı varsa onu kullanacak. Bu sürpriz değil. O yüzden bizim acil olarak, ama tartışa tartışa demokratik bir Türkiye Cumhuriyetini tesis etmeyi gündemimize almamız gerekir. İnsanların hayatlarını belirleyen kurallara ve kararlara katılımcı olması gerekir. O kararlara ulaşabilmesi, söz söylemesi gerekir. Temsiliyet böyle olur. Temsiliyet temsili demokrasi ile olmaz. Katılımcı demokrasi ile olur. Bu artık yüz yıl öncesinde kalmış bir sistem.

Bu söylediklerimde bir sorun var mı? Bir bölücülük var mı? Sistemden bahsediyoruz, teknik bir şey. Bir sinema salonu açsanız, bir işletme açsanız, bir şirket kursanız ne diyorlar, "Yeni çağı takip etmeliyiz. Yeni trendleri yakalamalıyız. Şu departmanlar çalışıyor mu" gibi cümleler kurarlar. Bunu sadece nerede yapmıyoruz. Devlet yönetiminde. Muhteşem! Olur mu böyle şey. Yani 2023 oldu ve siz yüz yıl önceki sistemi kullanabilir misiniz? Üstelik konu bu ülkede yaşayan canlılar. Bu ülkede yaşayan canlıları, doğaya karşı olan davranışlarınızı belirleyen kuralları nasıl yüz yıl önceki haliyle kullanabilirsiniz? Hangimiz, bundan on yıl önceki halimizleyiz. Haliyle yenilemek ve güncellemek gerekiyor. İhtiyaca yanıt vermeyen, bu kadar merkezi güçlerle donattığınızda ileri değil, ancak geri gidersiniz. Bugünkü halimiz de o. Merkeziyetçilikten saltanatlığa döndük. Biz hep geri gittik. Biz şimdi tekrar merkezi parlamenter sisteme geri döneceğiz, oradan da ileri gitmeye çalışacağız. İnsanlar boğuluyor şu an. İnsanların üzerinde karanlık var, insanlar sıkkın, mutsuz, kavgacı, gergin, herkes kavgacı.

HDP eşbaşkanları, belediye başkanları, siyasetçiler tutuklandı, belediyelere kayyum atandı. Neden böyle zorlu bir süreçte HDP'de vekil adayı olmayı kabul ettin? Mesela, oyunculuk kariyerin bakımından tereddütlerin yok mu?
Dürüst olayım, yok. Benim için başka seçenek de yok. Benim derdim buysa, bu dert karşısında örgütlenen siyasi parti varsa buna çözüm getirmek için ve buradan da "Madem senin derdin var, o zaman gel burada mücadele et" deniyorsa, benim için burada düşünecek bir şey yok. Ben topluma bağlı bir insanım. İnsanlara, hayvanlara bağlı bir insanım. Dolayısıyla, eğer burada bir katkım olacağına inanıldıysa, dışarıdan böyle gözüküyorsa bunlara inanan bir insan olarak bu görev benim için mecburiyet gibi bir şeydir. Seve seve kabul ederim tabi.

Daha önce başıma geldi. Ben bugün HDP'li olmadığıma göre, HDP'li insanın yediği basıncı yediden yetmişe hepimiz bildiğimize göre ben de popüler bir alanda iş yaptığım için oradan alacağım tepkiyi ziyadesiyle aldım tabi ki. Bunu tahmin edebilirsiniz, oradaki linç kültürü, tehditler, yani beklendik şeyler... Zaten sürpriz yok orada. Birileri bir düzen kurduysa ve bu düzen adaletsizliklerle doluysa ve siz "Burada adaletsizlik var" derseniz, tabi ki bu durumdan çıkar sağlayan insanlar gürültü yaratacaklardır sesiniz duyulmasın diye. Çok klişe bir şekilde linç kültürü işletiliyor. Bundan çekinmiyorum.

Az önce Bahçelievler'deki stanttaydık ve çok yoğun bir ilgi vardı.
Evet, sorduğunuz soruya buradan ekleme yapmak istiyorum. İlgi harikaydı. Hayat öyle kapkaranlık değil. Öyle kara propaganda var ya, doğruyu söyleyene kötü şeyler gelir. Öyle değil. İnsanlarda ne kadar kötü varsa, daha fazla da iyi var. Bir kıvılcım bekler insanlar, efekt bekler. Tabi her zaman kötü tepkiler almadım, muazzam sevgi ve şefkat gördüğüm anlar da oldu ve bu da bana yetiyor.

Çalışmalara başladınız. Gittiğiniz yerlerde tablo nasıl? Halkın beklentileri, Yeşil Sol'a ilgisi, tepkisi nasıl?
Henüz negatif bir tepkiyle karşılaşmadım. Her şey çok iyi gidiyor. İnsanların seçimle ilgili büyük bir beklentisi var. Tayyip Erdoğan rejimi de diyebiliriz, tek adam rejimi demeye gerek yok, insanlar artık bunun sonlanmasını istiyor. Herkesin sabrı tükenmiş durumda. İnsanlarımız mutsuz ve bu iyi bir şey değil. Öncelikli olan bu iktidarın gitmesi. Herkes heyecanla, umutla bunu bekliyor. Tabi ki bizim amacımız iktidarın devrilmesiyle birlikte Yeşil Sol Parti'nin mümkün olan en fazla sayıda vekille meclise girip az önce konuştuğumuz demokratik cumhuriyet konusundaki atılımları yapması için yeterli güçte olması. İnsanların bu konuda heyecanı büyük, az önce hep beraber gördük. Bu heyecan şahsen beni de heyecanlandırıyor.

Stantta gözlemlediğim kadarıyla, gençlerin, kadınların epeyce bir ilgisi var. Yeni seçmen bakımından, gençler bakımından gözleminiz nedir?
Sayın Selahattin Demirtaş'ın da dediği gibi ben de en çok gençlere güveniyorum. Çünkü gençler fazla ezber tanımıyor. Hepimiz belli bir yaşa geldiğimizde, geçmişten biriktirdiğimiz alışkanlıklarımızı bir süre sonra muhafaza etmeye başlıyoruz. Bu da her birimizi muhafazakarlaştırıyor aslında. Bu ülkede eskiden beri gelen o kadar yara, yalan, dolan, kızgınlık, küskünlük var ki biriktikçe insanların değişmesi daha zorlaşıyor. Dolayısıyla umut gençlere daha çok yükleniyor. Onların öyle ezberle hareket edeceğini düşünmüyorum. Onların gördükleri gerçekler var, yaşadığı baskı var, yaşadığı basınç var. Bunun cevabını sandıkta verecektir gençler.

Kerem Fırtına seçilirse partinin vereceği görevleri dışında özgün olarak duracağı bir yer olacak mı?
Her şeyden önce, cumhurbaşkanlığı ile ilgili fikrimi söyleyeyim. Bir kere, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu fazlaca vaatte bulundu. Ben meclise girersem bu vaatlerin takipçisi ve denetleyicisi olurum. Hırpalarım da. Çünkü toplum yararına önemli vaatler. Kendim ve insanlar için gerçekleştirilmesini isterim.

Bu vaatlerde samimiyetsizlik görüyor musunuz?
Karşımdaki insandan şüphe ederek devam edemem. Yaptıklarına bakarım. Ondan sonra ona göre pozisyon alırım. Cumhurbaşkanlığının gücü, o vaatleri yerine getirmeye yeter bir güç. Dolayısıyla göreceğiz. Ben acaba yapar mı yapmaz mı diye vakit kaybetmek istemem. Yapacağım dedi. Biz de yapmasını sağlamakla yükümlüyüz. Zaten insanlar da beni o yüzden meclise göndermiş olur.
Beni Yeşil Sol Parti ile, HDP ile örtüştüren, birleştiren şey, demokratik cumhuriyet rüyası. Tabi ki bunun üzerinde çalışıyor olacağım.

Sinema sektörünün sizden bir beklentisi var mı bu anlamda?
Şu ana kadar bana ulaşan bir bilgi yok. Sadece sinema sektörü değil, sanatın tamamı üzerinde devlet tarafından kurulan tahakkümün farkındayız ve görüyoruz hepimiz. Maddi manevi her türlü şantajı yapıyor iktidar. Zaten bütün kaynak onun elinde. Ya da kaynağı elinde olanlar yine iktidarın şantajı altında. Dolayısıyla özgür sanatçı diye bir şeyden bahsetmek zor. Özgür sanattan bahsetmek mümkün değil. Sanatı, sanatçıyı özgür bırakmak gerekiyor. Bunun da koşulu, devletin gölgesini üstünden çekmek. Yeşil Sol Parti'nin böyle bir çalışması var zaten, Özgür Sanat Kurulu. Benim de seve seve çalışacağım bir kurul olur.

Var mı son olarak eklemek istediğiniz bir şey?
Tavır değişikliği önemli. Bugünden yarına her şey bitmiyor hayatta, Tayyip Erdoğan hayatımızdan çıktıktan sonra da bitmeyecek. Her gün yeni bir seviyede mücadele etmek durumunda kalacağız. Bizi ileriye götürecek olan da bu olacak sanırım. Dolayısıyla kendimize bakmaktan, kendimizi denetlemekten vazgeçmemeliyiz. Çok pas geçiyoruz bu durumu sanki.

Aslında her şey, insanların sokakta çekçeklilere sergilediği tavırda gizli. Oradaki tavır değişecek. O zaman bütünle ilgili daha umutlu konuşacağız.

Seçim güvenliği ile ilgili kaygılar dile getiriliyor. Siz de taşıyor musunuz bu kaygıları?
Taşımamak için biraz saf olmak gerekiyor. Parti kurullarına güveniyorum. Bu konunun uzmanları var. Bu konuda uzmanlığım ve birikimim olmadığı için doğrudan söz söyleyemem ama herkes kendi görevini yerine getirirse, çok fazla bir sorun olmaz diye düşünüyorum. Muhalif olan her partiye, seçim günü militan bir iş düşüyor. Sandık verilerine, sonuna kadar, bir an ciddiyeti elden bırakmadan hepimizin sahip çıkması gerekiyor. Her partinin uzman kadroları var görebildiğim, izlediğim kadarıyla. Onlara çok iş düşüyor.

Eğer artık bir şeyin değişmesi gerektiğini söylüyorsak, değişebilir. Biz kimsenin malı değiliz. Kimse bizim sahibimiz değil. Ne devlet, ne de herhangi bir siyasi parti. Kendi canımız için yaşadığımız yer daha iyi olsun diye mücadele ediyoruz. Dolayısıyla bunu bir taraftarlıktan sıyırmak gerekir. Ezbere devam etmeyelim. Değiştirmek gerektiğine inandığımız bir şey varsa, bu böyle gönlümüzü, aklımızı kurcalıyorsa oraya bir bakalım derim. Belki de değiştirme vakti gelmiştir, kendimizi, kararımızı, oyumuzu, partimizi...