2 Mayıs 2024 Perşembe

'Yeniden yapılanma' tartışmaları ve 'yapı'nın öğeleri

Yeniden yapılanma tartışmaları sürerken, HDP'nin politik ve örgütlenme perspektifine dair tespitler bu gerçeğin uzağında kurulamaz. Daha önce bu sayfalarda yer verdiğimiz "HDP'nin kuruluş kodlarına dönmesi gerektiği" yolundaki vurgular da aynı gerçeğe işaret eden paralel kaygıların ürünüdür. HDP bir devrimin (Rojava) beşiğinde ve bir ayaklanmanın (Gezi) eşiğinde, kuruldu. Sokakta var oldu, sokakta büyüyecek. Yeniden yapılanma çabaları ancak ve ancak bununla anlam kazanacaktır.

14 Mayıs seçim sonuçları, HDP/Yeşil Sol ve emekçi sol hareketin bileşenleri tarafından "yeniden yapılanma" tartışmalarını başlattı. Tartışmalar, HDP/Yeşil Sol tarafından örgütlenen çeşitli düzeydeki kolektif organizasyonlarla (halk toplantıları, atölyeler, çalıştaylar vb) sürüyor. Konferanslarla ve kongre ile sürecin tamamlanacağı öngörülüyor.

Her şeyden bağımsız olarak, yaşanan "yenilgilerden" ders çıkarma gayreti önemlidir, değerlidir. Fakat bundan da önemli olan, yeniden yapılanmayı hangi halkalardan tutarak gerçekleştirmek gerektiğidir. Kuşkusuz bunun için yeniden yapılanmaya konu olan sorunların kaynağına dönerek, hatırlamamız gerekiyor.

Emekçi sol hareketin tablosu, yapısal sorunları, kriz öğeleri ve bu kriz zemini bakımından, yakın ve orta geçmiş söz konusu olduğunda 2015, 2019 ve 2023 yılları, en önemli üç dönüm noktasını ifade eder.

7 Haziran-1 Kasım 2015 arasındaki dönemde şekillenerek 1 Kasım seçim sonuçlarına yansıyan gerçeklik, 2019 İstanbul yerel seçimleri ve 14 Mayıs 2023 seçimleri ise bu dönemeçlerin başlıca düğüm noktaları sayılabilir. Neden seçimleri baz aldığımız yanıltmasın. Çünkü bu ölçü, seçimlerin ezilenlerce murad edilen ve varsayılan ama var olmayan sözde işlevsel ve dönüştürücü niteliğinden ötürü değil, aksine bu yanılgılı beklenti ile rejimin gerçekte seçimlere biçtiği rol arasındaki derin uçurum ve çelişkiden ve buna bağlı olarak seçim sonuçlarının toplumsal yaşama yansımasından kaynaklıdır.

HDP'nin büyük bir ivme yakaladığı 7 Haziran 2015 seçimlerini izleyen sürecin temel parametrelerinin ortak paydası faşist saray rejiminin tasfiyeci saldırısıydı. Suruç-Gar saldırısı gibi kitle katliamları dahil, faşizmin envanterindeki birçok saldırı biçimini devreye koyan faşist iktidar blokunun stratejik saldırısına başta HDP olmak üzere, diğer tüm emekçi sol öznelerin, müzakere sürecinin ve ardından gelen 7 Haziran başarısının havasına kendini fazlasıyla kaptırarak başta bu saldırgan stratejiyi doğru okuyamaması ve buna bağlı olarak etkili bir yanıt verememesinin ağır sonuçları oldu. Çünkü böylelikle faşist iktidar, stratejik saldırısıyla, bugün de çeşitli biçimleriyle yüz yüze geldiğimiz stratejik sonuçlar aldı. Emekçi sol hareket de birçok mevziyi kaybetti. 1 Kasım 2015 seçim sonuçları, yanılsamanın çıplak gözle görünür ilk işareti oldu.

İki turlu olarak 14 ve 28 Mayıs tarihlerinde yapılan son seçimlerde ise 2015'te doruk noktasına ulaşan yanılgılı beklenti ve sahte rüzgarın, 2015'e oranla çok daha çetin ve derin toplumsal ve siyasal koşullarda yine emekçi solun ana gövdesini önüne katarak kendini tekrar ettiğine tanıklık ettik. 1 Kasım 2015'in ardından "trajedi" olarak karşımıza çıkan şey, hem 2019 yerel seçimlerinde ama özellikle de 14 Mayıs 2023'te, emekçi solun özneleri bakımından "komedi" biçiminde, fakat emekçi solun tabanına doğru da bu kez travmatik boyutlara ulaşarak tekrarlandı. HDP 2015'te aşınan devrimci ilke ve bakış açısı, yerini, sonraki tüm süreçlerde liberal/reformist hegemonyaya bıraktı.

Bu yer değişiminin odağını kuşkusuz HDP'nin hem kendine hem de buna bağlı olarak parlamentoya biçtiği rol oluşturmuştur. Esas yarılma buradan başlayarak, partinin politik ve örgütsel bünyesini sarmış bugünkü yeniden yapılanmaya içkin sorunların kaynağını oluşturmuştur. O halde öncelikle HDP'nin kurulduğu dönemin siyasal koşullarını ve konjonktürü hatırlayalım. HDP, Rojava devriminin tüm tazeliğine karşın bir yandan Arap isyan dalgasının hem devamı hem pratik eleştirisi olarak filiz halindeki umudunu arkalayan, diğer yandan Gezi isyanını mayalayan koşullarda, yani bir devrim ile bir ayaklanma arasında, son derece önemli bir tarihsel momentte kuruldu. Bu her şeyden önce HDP'nin sokakta kurulduğunun, sokağın dolaysız bir ürünü olduğunun ifadesidir. Bu aynı zamanda kuruluşun zeminini işaret ettiği kadar, kuruluşun amacına ve daha tam ifadeyle rol ve misyona da işaret eder. Temel amacın, asıl rol ve misyonun; zamanla kuruluş felsefesi ve kodlarından uzaklaşarak "parlamento aracı", "parlamento partisi" ve daha fecaat biçimde "seçim partisi" biçiminde tariflenmesi, rol ve misyondaki ricatın ta kendisini oluşturmuştur. Oysa HDP, Rojava'nın politik içerik ve etkisini arkalayan, dolayısıyla devrimin yapısına içkin, "üçüncü yol" olarak nitelenen çizgilerle karakterize olan bir politik kitle partisidir.

Rol/misyon tanımındaki çarpılma ve aşınma, faşist şeflik rejiminin ve dolayısıyla başta parlamento olmak üzere, rejimin yönetme aygıtlarına dönük yanlış politik analizlerle birleşerek, ardışık olarak bugünkü yapısal sorunları doğurmuştur. Burada kastedilen parlamentonun rolü ve niteliğine ilişkin yanılsamadır. Elbette özsel olarak da söz konusu ettiğimiz, "burjuva düzende parlamentonun rolü" gibi genel geçer/alelade bir kapsam değil, faşist şeflik rejiminin inşa sürecine paralel olarak parlamentonun son derece daralmış güncel sınırlarıdır.

Faşist Saray rejimi tarafından, 2014'te "Çökertme Planı" ile kurgulanarak 2015 yılından itibaren pratik adımlarına geçilen topyekun tasfiyeci saldırı stratejisi, odağına sadece KÖH ile devrimci hareketi değil, örneğin güdük ve biçimsel de olsa parlamentonun, 12 Eylül faşizminin ardından en azından 30-35 yıllık sürede üstlendiği rolün tasfiyesini de aldı. Bu ikisinin iç içe geçmesi kaçınılmazdı. Çünkü, devrimci dinamikleri olabildiğince daraltmak ve sınırlamak, aynı zamanda faşist şefin parlamentoya, faşist düzeninin örtüsü olarak bile tahammülsüzlüğünü gerektirirdi. Çünkü faşist şef, yaratmak istediği gül bahçesinin parlamento gibi önemsiz bir dikenine bile katlanamazdı.

20 Temmuz Saray darbesi ve onu bugüne dek izleyen tüm adımlar, bunu derinleştirdi, pekiştirdi. Parlamento ve seçimler, faşist şeflik rejiminin bir aksesuarı olmakla sınırlı kalmadı, eski biçiminin, yani işlevinin, yığınları burjuvazinin hangi klik veya kanadının yöneteceğinin kararlaştırıldığı bir mekanizma oluşuyla sınırlandığı biçiminin de aşılarak, salt faşist şefin geniş yığınlar bakımından meşruiyetinin sağlandığı aparatlara dönüştüğü, özellikle son Mayıs seçimlerinde de doğrulanan temel bir gerçektir.

HDP'nin son 14-28 Mayıs seçimlerinde, burjuvazinin restorasyoncu kanadına yedeklenmesi, politik ve ideolojik bir kötürümleşme olarak can suyunu yine aynı gerçekten, yanılgılı biçimde HDP'nin kendisine ve parlamentoya biçtiği rolden alıyor.

7 Haziran zaferi, sokakta kurulan HDP algısı ve gerçeğini, Gezi ve Kobanê ayaklanmalarının rüzgarını, Kobanê zaferinin coşkusunu, kısacası sokağın enerjisini yansıtıyordu. Bu, hem konjonktüreldi, hem de çok yönlü faşist tasfiyeci saldırı ve özellikle de sonuçları henüz deneyimlenmemişti. Üzerinden atlandığı ya da dikkate alınmadığı için, yanılsamaya yol açan gerçek budur.

Yeniden yapılanma tartışmaları sürerken, HDP'nin politik ve örgütlenme perspektifine dair tespitler bu gerçeğin uzağında kurulamaz. Daha önce bu sayfalarda yer verdiğimiz "HDP'nin kuruluş kodlarına dönmesi gerektiği" yolundaki vurgular da aynı gerçeğe işaret eden paralel kaygıların ürünüdür. HDP bir devrimin (Rojava) beşiğinde ve bir ayaklanmanın (Gezi) eşiğinde, kuruldu. Sokakta var oldu, sokakta büyüyecek. Yeniden yapılanma çabaları ancak ve ancak bununla anlam kazanacaktır.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 2 Ağustos tarihli 127. sayılı başyazısı