19 Nisan 2024 Cuma

Toprak Akarsu yazdı | Nostalji ya da eleştirel dertleşme!

Sahi neden kaybetti devrimci hareket toplu gazete satışı, ev ev, bire bir gazete "dağıtımı" yeteneğini!.. Ve nerede aramalı kaybettiğini? İnsan nerede bulabilir ki, kaybettiğini? En son ne zaman şu mahallede parti sempatizanı bir işçinin, bir ev emekçisinin, bu mahallede bir emekçi memurun, parti dostu bir esnafın evine konuk olmuştuk yoldaş? Elli tane işle uğraşıyoruz, işimiz çok zamanımız yok mu diyorsun? Sakın kendimizi kandırıyor olmayalım yoldaş!.. Kaybetmek... Kaybettiğini arama, bulma konusu… Evet, nerede arayacaksınız kaybettiğiniz o bir kare siyah beyaz eşsiz fotoğrafı!.. Nerede kaybettiğinizi düşünün! Kaybettiğimizi ancak kaybettiğimiz yerde bulabiliriz çünkü!..

Mahpusluk günlerinizden kalma bir fotoğraf. Şehit bir yoldaşınızla ayaktasınız, omuz başlarınız birbirine yaslı! Ve sırtınız duvara dayalı. Dik başlı bakışlarınız ufka koşuyor... Yani salisenin onda biri kadar dondurulmuş bir zaman!.. Sıradan muhteşem bir an, siyah beyaz bir kare fotoğraf işte! Albümlerinizi karıştırırken o fotoğrafı göremediniz, bulamadınız yani!.. Kaybetme duygu ve düşüncesi bir ateş gibi düştü içinize. Yok bulmalıyım diye acıyla kıvrandınız, göğsünüz sıkıştı, yutkundunuz!.. Arama ve bulma tutkusu tutuştu varlığınızda!..

Nerede arayacaksınız sizin için değeri ölçülemez o fotoğrafı!..

Hemen hepimiz değişik zamanlarda birçok kez deneyimlemişizdir bir şeyleri kaybetmeyi, insani bir durumdur biliriz. Çok sevdiğimiz ya da çok değer verdiğimiz bir şey olabilir kaybettiğimiz. Ve bir kez kaybettiğimizin farkına vardık mı eksikliğini duyar, önemini, değerini, tarihini düşünürüz; içimizde derinden derine uyanan kaybettiğimizi bulma isteği tetikler arama çaba ve azmimizi!.. Tabi herhangi bir şey kaybetmeden de "bir şeyleri" "arayabilir" insan. Örneğin bir bilinmezi bilinir kılmanın, keşfetmenin ya da bir problemi çözmenin veya bir "soru"nun yanıtını bulmanın peşine düşebilir insan, hem de tam bir serüvenci gibi!..

Kaybedilen maddi değeri yüksek bir şey de olabilir, moral değeri ölçülmez bir şey de! Kaybedilen bir iğne, bir yoksulun cüzdanı ya da yoldaş hediyesi kurutulmuş bir dal gül belki!.. Yani hayata dairdir kaybetmek ve aramak, kaybedileni bulma çabası.

Moral-manevi değeri olan "şeyler" hatta "moral-manevi hakikat"ler de kaybedilebilir tabi, burada "kaybetme", kaybedilen şeyin "hakikat" olmasıyla bağlı farklı anlamlar kazanır. Biz sözcüğünü düşünün örneğin. Onbinlerce sözcükten yalnızca biridir o. Bir de marşlarımızda geçen "biz" "biz", "biz" diyen... tutkulu coşkunun mayası efsunlu "bizi" düşünün!.. Devrimcinin aklında ve ruhunda yavaş yavaş küçük dozlarda solmaya, silikleşmeye başlarsa kolektif devrimci özün közü "biz"... bir hakikati kaybetme durumu değil midir bu! "Ben" ve "biz"in diyalektiği nedir ustam, yoldaşım? "Biz beni de taşır içinde, beni bulabilirsiniz bizde, sen de o da vardır, bu nedenle de zengindir biz, ama benden biz çıkmaz ben yoksuldur" demiştir Baran yoldaş, birçok genç yoldaşına!.. "Ben"lerin etkileşim halinde kendilerini aşıp dönüşmesiyle oluşur biz", "biz" "beni" dönüştüren yeni bir niteliğe kavuşturan güç, cesaret ve asalet veren, onore eden mayadır!"... "Biz"deki ben "ben"in aşılmasıdır, öncünün kolektif etkin bireyidir yani!.. Eğer "biz"den yoksunsa, "ben" sadece "ben"dir, yalnızca ben, ben ve "ben"dir!.. Bu durumda hareket "ben"den "benime" yani olmaktan sahip olmaya doğrudur!.. İçerik dönüşümüdür, özün değişimidir olmakta olan. “Biz”in erozyonu sisli bulanıklığı besler ve çağırır çalıların ardından, pusuda bekleyen "beni"! Biz düşüşte ise yükseliştedir ben!.. O kapı "ben" kapısıdır "benim"e açılır! Olma halinden sahip olma haline düşüşlü geçiştir! Öbürü der, Baran yoldaş "bedel kapısıdır", bedel kapılarından geçerek yükselir insanlık ve bedel kapılarından geçilerek hazırlanabilir zafer ve mutlu gelecek... "Biz"in bu kısa öyküsünde "kaybedilen" cevher, anlam, öz yani “biz”in hakikati nerede bulunabilir?.. Ya da nerede aramalı onu?..

Geçen hafta twitter paylaşımlarında İstanbul ve İzmir sokaklarında mavilileri gördüm, ellerinde Atılım gazeteleri. Gür ve tok bir sesle işçileri, emekçileri, kadınları, gençleri 1 Mayıs'ta faşist saray rejimine karşı 1 Mayıs meydanlarına, mavililerin safında birleşmeye çağırıyorlardı!.. Gazete satış eylemlerimiz bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden. Taaa... ‘76'lardan başlar marşlı, şiirli, sloganlı toplu gazete satışı deneyimlerimiz. Bir çeşit sokak gösterileri yani, mücadeleye yeni katılan devrimciler için etkin bir devrimci hazırlık ve siyaset okulu!.. 1990'lar... 2000'ler... ve evet 2011'ler... Bu tarihlerden hangisinden bakarsanız bakın sosyalist devrimci bir gazetenin "dağıtımı", "satışı" sizi işçilere, kadınlara, gençlere, emekçilere, semt esnafına götürür... Ciddi, süreğen ve sistematik bir devrimci kitle çalışması aracı, elle tutulur somutlukta bir örgütlenme aracı olarak görünür gazete ve gazete dağıtımı... Faşist şeflik rejiminin yıllara yayılan ağır faşist terörü koşullarında giderek genel olarak kitle çalışması, özel olarak bu tarz bir kitle çalışmasının alanı daralır... Hatta yazılı-basılı sosyalist gazeteler, dergiler ister yasaklamalar ister başka tercihler ya da güç yetersizliği nedeniyle olsun çıkartılamadığında... Zaten bu türden sistematik kitle çalışması gerekli araçtan, maddi dayanaktan yoksun kalır... Faşist şeflik rejimi devlet terörü ile devrimci basını boğmaya, öncülerin kitlelere gitmesini engellemeye çalışır. Süre giden faşist baskı koşulları, devrimci örgütlenmelerin gözaltı-tutuklama terörü ile tasfiyesi, kitlelerden kopartma faşist sistematik çabası sürer... En soyut ve en uçtan söylemek gerekirse eğer, öyle bir an gelebilir ki, devrimci örgütün en dar anlamda varlığını sürdürmesi kendi başına "her şey" gibi görünebilir!.. Bu koşullarda devrimci eylemin ve devrimci varoluşun birçok biçimi içerik ve anlam kaybı yaşar. İşte burada tam da bu "içerik ve anlam kaybında" somutlaşan bir kısım hakikatler ya "kaybedilmektedir" ya da kaybedilmiştir! Önemlidir, böyle dönemlerin kaybedilen hakikatlerini düşünmek, peşine düşmek, bulmak veya tekrardan kazanmak!..

Örneğimiz gazete dağıtımı, kitle çalışmasının süreğen ve sistematik bir biçimi olarak, büyük bir ciddiyetle örgütlenmesi dünün rutin, şaşmaz günlük devrimci görevleri arasındadır. Gazete var ama öyle veya böyle gazete dağıtımının olmaması bir gerçekse... Öncüyü sürekli ve sistematik tarzda kitleye götüren, gitmeye zorlayan bir aracın (aynı zamanda bir akıl ve bir duygunun) kaybedilmesidir bu!.. Aynı yetenekte başka bir aracınız, araçlarınız var mı? Kaybedilen aynı zamanda kitle çalışması yeteneği ve kitle ilişkileri değil midir? Sosyal medya icat oldu mertlik bozuldu dense de... İnanma o kadar da değil yoldaşım!.. Sahi neden kaybetti devrimci hareket toplu gazete satışı, ev ev, bire bir gazete "dağıtımı" yeteneğini!.. Ve nerede aramalı kaybettiğini? İnsan nerede bulabilir ki, kaybettiğini?

Örneğin "bir zamanlar" kitle ajitasyonu ve örgütlenme çalışmasının etkili bir aracıydı kampanyalar. "Bir zamanlar dediysek" kadim tarihten bahsediyor değiliz elbet!.. Yakın tarihimizin deneyimleri yazıldı, yayınlandı hatta kitaplaştırıldı da!.. Her kampanya siyasi bir iddiaydı!.. Komünist öncüyü kitlelere taşıma, kitlelerle buluşma, önderleşme iddiasıydı. Kampanya süreçlerinde temas edilen ilişkiye geçilen her kadını, her işçiyi, her genci bire bir öncünün etrafında örgütleme iddiasıydı! Faşist rejimle siyasi bir çarpışmanın somutlaşmasıydı her kampanya. Eğer şimdi kampanyalar düzenlenmiyorsa ya da güçlü kampanyalar düzenlenemiyorsa... Bir yeteneğin, bir alışkanlığın erozyonu, kaybedilmesi değil midir bu? Kaybetmek!.. Aramalı mıyız kaybettiklerimizi!..

Zaten sormak istiyordum şimdi yazarken aklıma da geldi işte. En son ne zaman şu mahallede parti sempatizanı bir işçinin, bir ev emekçisinin, bu mahallede bir emekçi memurun, parti dostu bir esnafın evine konuk olmuştuk yoldaş? Elli tane işle uğraşıyoruz, işimiz çok zamanımız yok mu diyorsun? Sakın kendimizi kandırıyor olmayalım yoldaş!.. Biz "eskiden", eskiden dediysem öyle çoook eski zamanlardan, kadim tarihten, birinci, ikinci cihan savaşından filan bahsediyor da değilim hani, nefesi ensemizde yakın tarihten, hatta dumanı tüten dünden, senin tarihinden söz ediyorum. Evet biz eskiden haftanın üç günü, beş günü akşamları parti taraftarı, sempatizanı işçilere, emekçilere konuk olurduk, insan olmayı, devrimi, devrimciliği, kolektivizmi, emekçilerin ev yaşamının sorunlarını, paylaşımı, komşularla ilişkilerini, özveriyi, örgütlenmeyi, mücadelenin bir ucundan tutmayı, hapishaneleri, tutsak devrimcileri, şehit yoldaşları, partili mücadeleyi daha neler neler anlatır, tartışırdık; eleştirilerini, önerilerini alırdık gece yarılarına değin... Sosyalist basından yazılar okur, tartışır, onları örgütlemeye çalışır, örgütlerdik de!.. Devrimci görevlerimiz, işlerimiz hep çoktu ve hep kendimize ayıracak vaktimiz yoktu be yoldaşım, ama yine de parti sempatizanlarına, emekçilere ayıracak zamanımız olurdu hep!... Çünkü "o zamanlar" kaplumbağalar gibi evimiz sırtımızda yaşardık, sen istersen gerilla tarzı yaşardık de!.. O da çok yakışır hani! Ne kadar az bağımlıydık mekanlara, "ev"e, ne çok zamanımız vardı emekçilere, kadınlara, gençlere!.. Sahi onlara adadığımız zamana ne oldu? Nasıl buharlaştı? Sanki kaybettik o zamanı!.. Eğer öyleyse, eğer doğruysa kaybettiysek o zamanı, nerede bulabiliriz, nerede aramalıyız peki!?..

Hala "biz eskiden" demek geliyor içimden. İkirciklenip duraksıyorum. Yine de yazıyorum işte. Biz eskiden komiteler, komisyonlar kurar semt semt, sokak sokak, fabrika fabrika, okul okul örgütlerdik 1 Mayıs hazırlık çalışmalarını. En son katıldığım 2012 1 Mayısı'nda da öyle yapmıştık değil mi? İstanbul'da bir arabamız vardı, büyük bir enerjiyle çalışmıştı merkezi propaganda-ajitasyon grubumuz. Her bijî yoldaşlara!.. İl yönetimimiz semt semt planlamış örgütlemişti hazırlık çalışmalarını ve semt semt planlamıştı katılımları. Çalışma yürütülen bütün alanlarda emeği ve enerjisiyle, örgütleyiciliğiyle, sorunları çözme gücüyle İstanbul il yönetimi vardı. 1 Mayıs'a açılan o akşam Okmeydanı ilçe binasında üstlenmişti görevli yoldaşların bir bölümü. Harıl harıl yürütüldü 1 Mayıs'ın son hazırlıkları gece yarısına, hatta şafak sökene değin!Saat 06.00’da Taksim Meydanı’ndaydık pankartları asacak görevli yoldaşlar olarak. Yani diyeceğim şu ki; örgütleme, örgütlenme, örgütçülük her daim çok somuttur, yani elle tutulacak denli somut. Kaybedilen şeylerden biri belki de işte bu somutluk!.. Geride kalan süreçlerde parti tabanıyla zayıflayan, daralan ya da kaybedilen, kopan ilişkileri 1 Mayıs'a hazırlık sürecinde nasıl kuracağımızı elle tutulur şekilde somutlayabilmek mesela!..

Uzattık sanki, nerede kalmıştık? Bakar mısınız duruma yazdıklarımı okuyorum da dönüp dolaşıp aynı noktaya gelmişiz! Kaybetmek... Kaybettiğini arama, bulma konusu...

Evet, nerede arayacaksınız kaybettiğiniz o bir kare siyah beyaz eşsiz fotoğrafı!..

Nerede kaybettiğinizi düşünün!

Kaybettiğimizi ancak kaybettiğimiz yerde bulabiliriz çünkü!..