Statükoculuğa, sınırlı devrimciliğe aman tanımayalım
İçinde devindiğimiz dönem, sınıf savaşımının ihtiyaçları ve parti görevleri biz adanmış devrimcilere devrimci enerjimizi ve özgürleşmemizi ketleyip soğuran bütün sınırları yıkmamızı söylüyor. Kutsiye yoldaşın dediği gibi rüzgarın kelepçesini çıkarmanın, devrim savaşçılarının yaratıcı enerjilerini özgürleştirmenin vaktidir. Şimdi statükoculuğa, sınırlandırılmış devrimciliğe aman tanımama ve devrimci hayatlardan gölgesi bile kalmayacak şekilde söküp atma vaktidir.
Sınıf savaşımının nesnel ve öznel koşulları tarafından belirlenen devrimci savaşım, her zaman somut ve verili koşullar içinde varlık hakkını kazanır, politik maddi bir varlık olarak biçimlenir. Hareket, gelişim, ilerleme ve dönüşüm devrimci savaşımın doğasına ve elbette bu savaşımın öznesi olan tüm devrimcilerin eylemine ve varlığına içkindir. Devrim ile karşıdevrim çatışmasından, dönemlerden, politik konjonktürlerden bağımsız bir devrimcilik hali yoktur. Adanmış devrimciler için sınıf savaşımının bütünsel devrimci ihtiyaçlarına göre kendini örgütlemek temel koşuldur. Her devrim savaşçısının sımsıkı tutup yürüyeceği kılavuz ipidir.
Sınıf savaşımının devrimci ihtiyaçları öncelikle politik mücadelenin önceliği, pratiğin önderliğiyle belirlenir. Somut koşulların somut analizine yaslanarak taktiğini belirleyen parti, anın devrimci görevlerini saptar ve tüm kuvvetlerinin önüne koyar. Bu moment aynı zamanda bir parti olarak örgütlenmiş tüm adanmış devrimci savaşçılar için devrimin ihtiyaç ve görevleriyle somut ve sımsıkı bağlanma anıdır. Adanmış devrimcilerin bütün serencamı ve sınıf savaşımında devrimci etkinlik hali ve düzeyi tam da bu anlarda tüm somutluğuyla ortaya çıkar. Stalin yoldaşın deyişiyle "siyasal taktik saptandıktan sonra her şeyi belirleyen kadrolardır". Kadrolardan kastın profesyonel devrimciliği meslek edinmiş devrimciler olduğu açıktır. Elbette devrimci kadroların her şeyi belirleme gücü verili koşullar ve örgütsel kapasitenin düzeyiyle somutlanır. Diğer bir deyişle devrimciler hazır buldukları koşullar içinde hareket ederler, verili koşullar içinde en etkili devrimci misyonu yerine getirmeye çalışırlar.
Sınıf savaşımı sayısız kuvvet ve iradenin bir bileşkesi olarak dinamik bir süreç olarak gerçekleşir. Sınıf savaşımının sürekli değişen ve yeniden kurulan zemini, devrimci parti ve kadroları her yeni duruma uygun bir konum alma ve kendi önünü açarak yürümeyi dayatır. Yükseliş, atılım, gerileme veya dingin gelişme dönemleri sınıf savaşımının birbirine geçişli sürekliliğini anlatır. Aynı zamanda bu mücadelenin politik öznelerine ve her bir devrimci kadroya her durumu anlama ve yanıtlama görevi verir. Sınıf savaşımında bir durumdan başka duruma geçişi kavramayan ya da her yeni mücadele zemininin devrimci ihtiyaçlarını yanıtlamayan devrimci kadro kendi varlık gerekçesi ve amacından kopmaya, etkisizleşmeye, yabancılaşmaya ve en sonunda statükoculaşmaya başlar.
Devrimci savaşımda statükoculuk esasen kendiliğindenciliğin bir biçimi olarak tezahür eder. Değişik biçimlerde gelişir. Devrimciliği ketleyen, zayıflatan ve geriye çeken işleviyle devrimciliği durağanlaştırır, belirli sınırlara hapseder. Devrimci kendiliğindencilik olarak başlayan statükoculaşma eğilimi, giderek bir varoluş tarzı olarak kalıcılaşmaya ve yapılanmaya, düşünüş ve eyleyiş tarzına dönüşür. Bazen tasfiyeci bir eğilimle bütünleşerek devrim savaşçısının düzeniçileşmeye savrulmasına yol açar. Statükoculaşma hali örgütsel ve siyasal düzlemde belli pratik biçimlerde kendini gösterir. Memurvari bir çalışma tarzı, siyasi mücadelede devrimci iddia kaybı, devrimci disiplinde ve iradileşmede çözülme, atılım ve cüret yitimi, var olanla yetinme, reel politiker düşünme ve davranma, düşüncede donuklaşma, dogmatikleşme, tutuculaşma, bireysel içe kapanma, devrimci imkanları görememe ve kötümser gerçekçilikle bakma, devrimci yoldaş ortamlarına yabancılaşma statükoculaşmanın ve kendiliğindencileşmenin en belirgin çizgi ve motifleri olarak belirir. Kesimsel düşünme, partinin bütünsel ihtiyaçlarıyla ilişkilenmeme, partinin boğuştuğu ve aşmaya çalıştığı pek çok sorunu kendi dışında görme, kendi alanının işi değilse işlere katılmayı gündemine alıp planlamama, partinin bütünsel ihtiyaçlarını esas alan iş, imkan ve insan örgütleme sorumluluğunu kendinde görmeme, başkasından bekleme, hazır olanı bekleme ve tüketme statükoculaşmanın diğer yansıma biçimleri olmaktadır. Örneğin politik mücadele biçimlerinde kendini sınırlamak sadece belli mücadele biçimlerine başvurmak ve kullanmak bir statükoculaşma biçimi ve eğilimidir. Bu statükoculaşma eğilimi veya biçimi çoğu zaman bir politik mücadele tarzı ve çizgisi haline de gelir. Reformist partilerin en tipik özelliklerinin başında politik mücadele biçim ve araçlarına başvurma noktasında kendilerini belli biçimlerle sınırlaması gelir. Kategorik olarak bazı mücadele biçim ve araçlarını reddetmeleri, fiili meşru mücadelenin envai çeşit biçimi sınıf savaşımının zengin cephanesinde dururken salt yasal ve icazetli biçimlere sarılmaları bu partilerin siyasal eyleminin içeriğini ve dolayısıyla niteliğini belirler. Bu sınırlama dolaysız biçimde bir düzeniçi ve statükocu siyaset tarzı olarak cisimleşir. Sendikalizmin çizgisi bir başka statükocu siyaset tarzının örneğidir. Sermayenin neoliberal birikim rejimi vahşi sömürü biçimleriyle işçi sınıfına saldırırken, her gün çocuk işçi katliamları yaşanırken işçi sınıfı sendikalarının açıklama ve yasak savma kabilinden cılız protestoculukla yetinmesi ya da tümüyle sessiz kalması, elinin şalteri indirmeye gitmemesi, grev silahına sarılmaması en berbat statükoculuktan başka bir anlama gelmez.
Devrimci kadroların kendini politik mücadele ve örgütsel görevlerde sınırlaması da tıpkı düzeniçi partilerin statükocu siyaset tarzına sürüklenmesine benzer bir sonuca götürür. Profesyonel devrimciliğin temel niteliği tüm zamanını devrimci çalışmaya hasretmektir. Kendini belli bir çalışma alanıyla, belli zamanlarla, salt belirlenmiş görevlerle sınırlandırmak, partinin ve devrimin andaki ihtiyaçlarına göre en etkili konumu alamamak, idare-i maslahatçı davranmak, devrimci kendiliğindenciliğin ve statükoculaşmanın yolunu döşer. Bu durum devrimci varoluşu adım adım düzeniçileştirir, tasfiye eder.
Süregelen ağır tasfiyeci koşullara eklenen yeni tasfiyecilik süreciyle karşı karşıyayız. Devrimci sosyalistler, dönemin ağırlaşan tasfiyeci koşullarına karşı sınıf savaşımının kapsamlı devrimci ihtiyaçlarını, politik, ideolojik ve örgütsel olarak karşılama tarihsel misyonu ve sorumluluğuyla yüz yüzedir. Yeni tasfiyeci koşullara karşı mücadelenin ihtiyaçları devrimci sosyalistlere büyük sorumluluklar ve görevler yüklüyor. Bu kapsamlı görevlerin üstesinden gelmek kesinkes verili durumu devrimci yönden aşmayı şart koşuyor. Örgütsel daralmayı tersine çevirmek, hazırlık ve güç biriktirmeyi dönemin aşılması kritik halkası olarak kavramak, kitlelerle bütünleşmek ve kitleselleşmek için kitle içinde parti çalışmasını tüm yaratıcı biçimleriyle inşa edip geliştirmek bugün önümüze sıralanan devrimci görevlerdir. Bu görevlerin başarılması, ancak yarım devrimcilikle, idare-i maslahatçı ve kendiliğindenci gidişle, bütün statükocu ve sınırlandırıcı bağları koparıp atmak ve devrimci özgürleşmeyle mümkündür.
Öyleyse her adanmış devrimci savaşçı kendine bu yönlü sorular sormakla işe başlamalıdır. Kendiliğindenci akışla mı yürüyorum? Kendime hangi sınırları koyuyorum? Partiyle, kitlelerle, yoldaşlarla, devrimci görevlerle sınırlarım var mı? Sınırlandırılmış bir devrimcilik mi yapıyorum? Devrimin ve partinin ihtiyaçları ile etkin bir özne olarak ilişkileniyor muyum? Dönemin devrimci ihtiyaçlarını ve görevlerini başarmak için hangi sınırları yıkmam gerekiyor? Her bir adanmış devrimci savaşçı, bu sorulara kendine özgülenmiş, iç devrimini ideolojik olarak yeniden ve daha güçlü inşa edip yönetecek başkaca sorular ekleyebilir. İçinde devindiğimiz dönem, sınıf savaşımının ihtiyaçları ve parti görevleri biz adanmış devrimcilere devrimci enerjimizi ve özgürleşmemizi ketleyip soğuran bütün sınırları yıkmamızı söylüyor. Kutsiye yoldaşın dediği gibi rüzgarın kelepçesini çıkarmanın, devrim savaşçılarının yaratıcı enerjilerini özgürleştirmenin vaktidir. Şimdi statükoculuğa, sınırlandırılmış devrimciliğe aman tanımama ve devrimci hayatlardan gölgesi bile kalmayacak şekilde söküp atma vaktidir. Özgürlüğümüzü, devrimci enerjimizi, atılım ruhumuzu, siyasal cüretimizi, politik iddiamızı, sınırsız devrimciliğimizi sınırlayan ve kelepçeleyen her duruma ve her şeye karşı savaşma vaktidir.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 5 Aralık tarihli 247. sayısında yayımlanan Yapıdan köşesi.