24 Nisan 2024 Çarşamba

'Şeytan' Tayyip'e bakarsa...

R. Dilmen, T. Erdoğan'a bakınca Deniz'i değil, olsa olsa yeşil-sarı paracıkları, ayakkabı kutucukları, TFF başkanlık koltuğunu görüyordur. Olur da, ömrü billah bir kez olsun vicdanıyla bir daha baksa Kemal Korkutları, Taybet Anaları, yakılıp yıkılan Sur'u, Cizre'yi görür belki. R. Dilmen, T. Erdoğan'a bakınca, 6. Filo'ya karşı Dolmabahçe'de yürüyen Denizleri de görüyor mu peki? İyi baksın, Tayyip'in akıl hocalarını ABD'nin askerlerini korumak için Kanlı Pazarları tezgâhlarken görecektir mutlaka.
"Tayyip Erdoğan'a bakınca, parkasız Deniz Gezmiş'i görüyorum."
 
Mütedeyyin kesimden tarikat erbabına kadar yelpazede Erdoğan'a giydirilen dini referansların bin bir türüne tanıklık etmiştik. 'Evliya'lıktan 'son peygamber'e kadar menfaat/cehalet karışımı yakıştırmalara hep gülüp geçtik. Biraz aklı selim davrananlarımız ise bilinç sahibi mütedeyyin kesimin tüm bu şarlatanlıklara sessiz kalmasına akıl sır erdiremedi.
 
Neyse! "Şeytan" bir kez daha şeytanlığını yaptı da konuya el atmak bize düştü.
 
Siyasi figürlere -özelde ve daha çokça da diktatörlere- özel payeler ve herkesin erişemeyeceği meziyetler yüklemek, toplumun geri bilinç düzeyini maniple etmede etkin bir yöntemdir. Erdoğan'a kendi siyasal kimliğine uygun olarak dini payeler verilmesi -ki bunların çoğu İslam dinini inkâra götürecek kadar ileri düzeydedir- bu cenahın kulağına bir masal gibi gelmektedir. Dini ritüelin kendisini inkâra eşdeğerde olsa bile...
 
Ancak Erdoğan'ın toplumsal tabanının erimeye yüz tutması, daha farklı kesimlere açılmasını ve de buna uygun gömlek giymesini zorunlu kılmaktadır.
 
Erdoğan'ın 10 Kasım konuşmasında, "Atatürk sevdası"nı CHP'nin bile önüne geçirmesi bundandır. Ama yetmez! Yelpazeyi daha geniş tutmak gerek!
 
Rıdvan Dilmen bu ihtiyacın ürünü olarak devreye sokuldu. Yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı, Erdoğan'a biçilmek istenen yeni gömleklerden dolayı benzetmenin zamanlaması manidardır. Bu iş için; 16 Nisan referandumunun "Evet"çi işaret fişeği R. Dilmen, TFF başkanı olana kadar posası çıkarılacak uygun bir aparattır.
 
"Parkasız" betimlemesi, Dilmen'in toplumsal/sosyolojik birikiminin çok ötesinde, neo-con aklın bir ürünüdür. Deniz, parkasıyla da idol olmuştur gençlik nezdinde. Her eylemde parkasıyla vardır, parkasıyla yakalanmış, parkasıyla idam sehpasına yürümüştür. Yani, Deniz'in üzerinden parkasını çıkarmak, onu düzeniçileştirmek, sol-Kemalist düzeye indirgemek olur.
 
Halkı için idam sehpasına yürümüş, bir ayağı Kemalizmde, diğeri devleti değiştirmeyle sınırlı Deniz'den kime ne zarar gelir ki... Bu imgesel manipülasyon operasyonundan sonra Erdoğan'ı Deniz'le benzeştirmek, hem İslami cenahı hem de Perinçekgilleri şaşırtsa da dumura uğratmayacağı kesin. Hatta, Erdoğan çıkar da "Can Dündar'ın Abim Deniz kitabını okurken gözlerim doldu" derse kimse şaşırmasın!
 
Biz şaşırmayacağız. Eşinin türbanıyla İstanbul semalarında uçtuğu rivayet edilen Erdoğan, daha birkaç yıl öncesine kadar Ahmet Kaya'yı da dilinden düşürmüyordu. Her şey bu kadar absürt.
 
R. Dilmen'e de şaşırmıyoruz. Siyasi, ekonomik, nüfuz rantı için yandaşlık/yalakalık sınırının ne kadar dipsiz olduğuna ziyadesiyle şahit oldu bu coğrafya. R. Dilmen, namı diğer "Şeytan" bir figüran bile olamaz belki bu arenada.
 
Amma velakin, söylenen bu cümleye her ne kadar şaşırmasak da alışmayacağız ve kabul etmeyeceğiz.
 
Deniz Gezmiş, düşüncesi, mücadelesi, pratiği ve parkasıyla bizimdir. Devrimci mücadelemizin en değerli simgelerinden biridir. Bu yüzden hiç kimse, Deniz Gezmiş'le Tayyip Erdoğan'ı özdeşleştirme densizliğine kaptırmasın kendisini.
 
R. Dilmen, T. Erdoğan'a bakınca Deniz'i değil, olsa olsa yeşil-sarı paracıkları, ayakkabı kutucuklarını, TFF başkanlık koltuğunu görüyordur. Olur da ömrü billah bir kez olsun vicdanıyla bir daha baksa Kemal Korkutları, Taybet Anaları, yakılıp yıkılan Sur'u, Cizre'yi görür belki.
 
R. Dilmen, T. Erdoğan'a bakınca, 6. Filo'ya karşı Dolmabahçe'de yürüyen Denizleri de görüyor mu peki? İyi baksın, Tayyip'in akıl hocalarını (kendisinden önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, şimdiki Meclis Başkanı İsmail Kahraman) ABD'nin askerlerini korumak için Kanlı Pazarları tezgâhlarken görecektir mutlaka.
 
Deniz Gezmiş, idam sehpasını tekmelerken "Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi! Kahrolsun emperyalizm!" sloganlarıyla yıldızlara ulaşmıştı. Dilmen'in Deniz'e benzettiği Erdoğan, bu insan/devrimci meziyetlerinin hangi birini taşıyor?
 
'Anti-emperyalistlik' konusunda akıl hocalarının izinden en küçük bir sapma göstermiş değil. Kimse yanılmasın, iç politika malzemesi yaptığı Kudüs için atıp tuttuğuna. İsrail'le kurulan ekonomik, askeri ve siyasi ilişkiler artarak yerli yerinde duruyor.
 
ABD'ye verdiği 'nota'lar da kendi hırsızlık ve yolsuzluklarını gizleme telaşındandır, yoksa ne ülke onuru ne de Zarrab'ın kellesi umurlarındadır. Anti-Amerikancı olmakla anti-emperyalist olunmayacağı da ayrı bir gerçek. Ki, Erdoğan, iktidara gelmek için icazet aldığı Amerika'ya karşı gelmek şöyle dursun, bugün yaşadığı çelişki koltuğunu koruma içgüdüsünden başka bir şey değildir.
 
Türk ve Kürt halklarına çektirdiklerinin çetelesi, bu sayfaya sığmayacak kadar uzun.
 
Durum bu kadar çıplak bir şekilde ortada iken şeytanın bile aklına gelmeyecek benzetmeye sessiz kalmak olmaz. Mesele elma ile armudu toplamak/karıştırmak meselesi değil. Mesele, tamamen ideolojik ve siyasaldır.
 
Son sözü, sosyal medyada yaygınca dolaşıma sokulan mizahın gücüne bırakalım: "Rıdvan Dilmen de saçı uzun Burhan Kuzu'dur."