28 Mart 2024 Perşembe

Saldırılar karşısında işçi sınıfının direnişi

Giderek gelişen işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi yeni ve daha büyük direnişler için umut olmaktadır. Krize karşı mücadeleyi büyütmek, söz, örgütlenme ve eylem hakkına yöneltilen saldırıları püskürtmek ve özgürlüğümüzü elde etmek için faşizme ve sermayeye karşı mücadeleyi kazanmaktan başka yolumuz yoktur.
İşçi sınıfı kriz sürecinde bir çok yönüyle gündemde. Bir yanıyla savaş ortamını aratmayan kayıplarıyla iş cinayetleri, patronların krizden en az zararla etkilenmeleri için her türden kolaylık ve önlemler, iş asgeri ücretle çalışan işçilere gelince kılı kırk yaran hesaplar ve bunun karşısında artık burjuvazinin de savunamayacağı halkın tepkileri, işçilerin kölelik koşullarını aratmayan çalışma koşulları, hergün işten atılan işçilerin rakamları, üretime ara veren ve kapanan işyerleri, ücretlerini alamayan ve işten atılanların tepkileri ya da eylemler sonucu gözaltına alınan işçiler, sendikacılar ve içlerinden tutuklananlar gündemin ilk sıralarında yer alıyor. Artan açlık ve yoksulluğun tablosu, inandırıcı bulunmayan enflasyon ve işsizlik rakamları buna eşlik ediyor. Diğer taraftan grevler, direnişler ve eylemler, asgari ücret için yükselen sesler, iş cinayetlerine karşı artan tepkiler ve krizin etkilerine, sermaye ve iktidarın saldırılarına karşı sokak gösterileri, basın açıklamaları, eylemler, mitingler peyderpey yaşanmaya başladı. Toplu sözleşme görüşmelerinin daha fazla grev kararlarına ve grevlere dönüşmesi yaşadığımız sürecin tablosunu bir çok yönüyle sunuyor.
 
Krizin faturası birçok yolla işçi ve emekçi halka kesilirken buna karşı eylem ve direnişlerin de gelişmesi kaçınılmaz. Tariş işçileri sendikalaşma hakkını kullanmak isterken bakanlık yetki vermeyerek, Tariş yönetimi işten atarak, peşinden bu hakkını dile getiren işiçileri gözaltına alarak, işçilerin sendikalaşma hakkı gasp edilmek isteniyor. Anayasa ve yasalarla güvenceye alınmış bu hak iktidar ve sermaye işbirliği ile kullanılamaz hale getiriliyor. Keza grev hakkı da aynı şekilde saldırıların hedefi; valiler işçilerin grev çadırı kurmasını, ses cihazlarıyla sesini duyurmasını, direniş coşkusunu paylaşmasını engelleyerek, yasaklara başvurarak yasal olarak engelleyemediği grevlerini fiilen kırmak için iş başında. Buna rağmen işçiler kışın soğuğunda açıkta direnişlerine devam ediyor. Kartaldaki Ersel Armatür işçileri, fabrika önünde direnişle Türk Metal'e bağlı başka fabrikalardaki işçilerde eylemle karşılık verdi. Silivri Kale Kayış işçileri de sendikalı oldukları için atılmalarla karşı karşıya kalmalarına rağmen direnme kararından vazgeçmiyor. Florman, Cargill, Babacanlar Kargo ve uzun süredir devam eden çoğu direniş işçilerin sendikalaşma hakkının gaspedilmesini engellemek ve işe tekrar geri dönebilmek için mücadele ediyor. Bugün sermayenin yanında iktidar  da açıktan sendika, TİS ve grev hakkının gaspedilmesi için harekete geçmiş durumda.
 
Hemen hemen her işçi direnişi artık polis ve jandarmanın gözaltı saldırılarıyla karşılaşıyor. 3. havalimanı işçilerinde olduğu gibi tutuklamalarla sonuçlanabiliyor. KESK'e bağlı SES ve Tüm Bel- Sen sendikasının yönetici ve üyeleri geçmiş yıllarda sendikaların yaptığı eylem gerekçe gösterilerek gözaltına alabilmekteler. Mamak TOKİ inşaatında taşeron firmada çalışan işçiler alacaklarının ödenmemesi üzerine eyleme geçtiler, iş bıraktılar. Üçüncü kez gözaltına alındılar. Saldırılara rağmen işçiler direnişlerinden vazgeçmediler. Sendikaların, işçi ve emekçilerin örgütlenmeleri, haklarını aramaları bugün bir tehlike olarak görülmekte bu nedenle gözaltı ve tutuklama dahil çeşitli saldırılara maruz kalmaktalar. Küçük bir eylemin büyüyelebileceği, başka eylemleri tetikleyebileceği, dalgalar halinde yayılabileceği endişesi hatta korkusu iktidarın yasaklara ve daha fazla baskıya başvurmasına yolaçmaktadır.
 
3. havalimanının tutuklu işçileri dışında yürütülen önemli bir mücadelenin, sahiplenmesinin sonucunda serbest bırakıldılar. Bugün iş hakkının gaspedilmesine karşı mücadelede bir o kadar önem taşımaktadır.
 
Gezi'nin üzerinden beş yıl geçmiş olmasına rağmen bugün birçok Gezi dosyası tekrar açılarak yargılanma konusu yapılması korkunun sonucudur. Kriz ortamı korkuyu büyütmekte, iktidarı tedirgin etmektedir. Saldırıların boyutlanması yasakla her alana yayılması OHAL düzenin sürdürülmesi bunun göstergesidir.
 
İzmir, İstanbul, Ankara başta olmak üzere çeşitli kentlerde ortaya çıkan grev ve direnişler işçi ve emekçilerin krizin faturasını üstlenmek istemediklerini ve saldırılara boyun eğmeyeceklerini göstermektedir. Bu arada gerçekleşen bazı grev ve direnişlerde işçilerin taleplerinin kabul edilmesiyle sonuçlandı. Gripin ve Modül Çelik işçilerinin mücadelesi gibi.
 
KESK ve DİSK başta olmak üzere konfederasyonların krize, KHK'lerin sonuçlarına karşı mitinglerle, basın açıklamalarıyla ve çeşitli etkinliklerle gelişmelere sessiz kalmayacaklarını gösteriyor. Direnme ve mücadeleyi yükseltmek için platformlar, birlikler harekete geçiyor, yenileri kuruluyor; yerelde mücadelenin ayakları örülüyor. Bunlar iyiye işaret.
 
Emek-Sermaye, ezen-ezilen çelişikisinin keskinleşmekte olduğu bir süreçteyiz. İktidar ve sermaye krizin tüm yükünü emekçilerin ve ezilenlerin üzerine yıkmak için azgınca saldıracaktır. Sınıf mücadelesinin gelişme imkanları artmaktadır. İşçi sınıfı ve ezilenlerin örgütlü güçleri öncüleri olarak döneme uygun mücadele ve örgütsel araçları geliştirmek, hazırlıklarımızı dönemin ruhuna uygun olarak yapmak gerekmektedir. Bu saldırıları püskürtmek ve mücadeleyi kazanmak için zorunludur.
 
Giderek gelişen işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi yeni ve daha büyük direnişler için umut olmaktadır. Krize karşı mücadeleyi büyütmek, söz, örgütlenme ve eylem hakkına yöneltilen saldırıları püskürtmek ve özgürlüğümüzü elde etmek için faşizme ve sermayeye karşı mücadeleyi kazanmaktan başka yolumuz yoktur.