23 Nisan 2024 Salı

Nehir Doğan yazdı: 'Mış gibi' yapma

Erkek şiddetinin her yerde olduğunu bilen kadınların, Deniz Bulutsuz ile dayanışma içinde olması, toplumsal yaşamda erkek şiddetine karşı gelişen duyarlılık ve hızlı refleks verme eğilimi son derece olumlu bir durum.

İnsanın temel ihtiyaçlarından biri de toplumda kabul görme isteğidir.  Her insan içinde yaşadığı toplum tarafından onaylanmak, beğenilmek ve takdir edilmek ister. Erkek egemen kapitalist sistemin içinde yetişen insanlar, her alanda olduğu gibi bu konuda emek harcamadan "mış gibi" yapmaya daha fazla önem verir. Erkek şiddeti veya kadına karşı işlenen suçlar "mış gibi" yapmanın imkan sağlamadığı alanların başında geliyor. Hemcinslerinin kadınlara karşı işlediği suçlarda ahkam kesen, moda tabir ile 'duyar kasan', 'kadınlar çiçektir'e bağlayan erkeklerin en büyük korkusu kendi suçlarının ortaya çıkmasıdır.  Özellikle oyuncu, şarkıcı, model, sunucu vb. unvanı ile toplumda beğeni kazanan, kişiliğinden ziyade oynadığı rollerle tanınan ve yığınların duygu dünyasında bu biçimde yer edinen erkeklerin; sakladıkları erkek egemen, bencil, egoist özelliklerinin görünür olması koca bir yalan perdesinin yırtılması anlamına geliyor.

Ahmet Kural, Arda Turan, Talat Bulut, İsmail Küçükkaya ve Ozan Güven gibi birçok erkek popülerliğini, isminin tanınmışlığını, toplumda oluşturduğu "iyi insan" algısını kullanarak kadın düşmanlığının inandırıcı olmayacağını zannediyor. Kadına yönelik şiddet ve taciz gibi suçları işleyip bir de "iftira", "meşhur olmak istiyor", "çok sevdiğimden yaptım", "asıl o beni darp etti" gibi ucuz yalanlara başvuruyor. Sanatçı, işçi, akademisyen, ev emekçisi, öğrenci her kadın yaşadığı şiddet karşısında susmamayı ve özsavunmanın bir biçimi olarak kadın düşmanı erkekleri teşhir etmeyi öğretiyor birbirine. Biz kadının kadından öğrenme deneyiminin en kolektif halini yaşarken erkekler de "teşhir olma", "toplumdan dışlanma", "suçlarının öğrenilmesi" gibi birçok korku yaşıyor. Kuşkusuz tüm bunların şiddeti sonlandıran olmasa da kısmen caydırıcı özelliği var. Kadınların yaşadıkları şiddeti veya cinsel saldırıyı açıklamaları karşısında bu kadar agresif tutum almaları veya "aramızda halledelim" zırvalıkları bunun göstergesi. "Me Too" benzeri bir çalışma ile televizyon dünyasında sanatçı, oyuncu, asistan, ışıkçı, kameraman vb. birçok kadının sevgilisi, çalışma arkadaşı, amiri tarafından uğradığı şiddet ve tacizi açıklaması önemli. Erkeklerin, kadın düşmanlığının kamuoyunda bilinmesi, bu suçların kapalı kapılar ardında cezasız kalmamasına, erkek egemenliğinin yalancı tül perdesi arkasında gizlenmesine müsaade edilmemelidir. Erkek şiddetinin sadece evde, sokakta olmadığı, yaşamın her alanında her türlü statüye sahip erkek tarafından gerçekleştirildiği teşhir edilmelidir.
 
Öyle ki erkek egemen sistemin -medya, yargı, meclis, polis vb. birçok kurumu ile- örgütlü oluşu karşısında tek tek erkeklerde aynı biçimde örgütlü davranıyor. AKP'nin "makbul" kadın sınırlarını reddeden birçok kadın -Sıla, Berna Laçin, Füsun Demirel vb.- konser yasağı, reklam antlaşması feshi, tiyatro yapma engeli gibi birçok baskıya maruz kalıyor. Çünkü bir kadının cesareti asla tek bir kadının cesareti olmuyor, kadın cinsinin cesareti oluyor.

Son olarak sevgilisi Deniz Bulutsuz'a şiddet uygulayan ve Bulutsuz'un bunu açıklaması üzerine kolundaki tırnak izlerini gösteren ve mağduriyet kasan Ozan Güven'e yönelik yüzün üzerinde senarist ve Oyuncular Sendikası açıklama yaparak herkesi tutum almaya ve konun takipçisi olmaya çağırdı. Ancak sendikanın tüzüğünde kadına karşı suç işleyen oyuncular ile ilgili somut bir yaptırımın olmaması temel bir handikap. Konunun takipçisi olunacağını açıklamak yetmez, erkeklerle ilgili somut yaptırımlar uygulamak, bunları tüzük maddeleri ile güvence altına almak, kadın beyanını esas kabul etmek, şiddete ve tacize uğrayan kadınları ispat yükümlülüğünden kurtarmak ve özellikle asistan, set çalışanı kadınları, statü sahibi erkekler tarafından her türlü şiddete açık hale getiren duruma karşısında dayanışma içinde olmak gerekiyor.

Erkek şiddetinin her yerde olduğunu bilen kadınların, Deniz Bulutsuz ile dayanışma içinde olması, toplumsal yaşamda erkek şiddetine karşı gelişen duyarlılık ve hızlı refleks verme eğilimi son derece olumlu bir durum. Bahsi geçen bu erkeklerin, toplumsal beğeni, izlenme oranı üzerinden para kazanarak hayatına, kitlelerin karşısında canlandırdığı rolden bile daha fazla hayal ürünü olan kişilik özellikleri sergilemeye devam etmesi, elbette kabul edilmemelidir.

Bu nedenle Ozan Güven'de olduğu gibi kadına şiddet uygulan oyuncu, şarkıcı, yönetmen vb. erkeklerle ilgili açıklama yapmak, teşhir etmek, yapımcıları, senaristleri, yönetmenleri tutum almaya yöneltmek son derece önemli. Ancak tüm bunların geçici, anlık olmaması, kadına karşı suç işleyen erkeklerin özeleştirel bir tutum içine girmesinin takipçi olunması, statüsünü kullanarak işlediği suçlara karşılık o statünün devam etmesinin engellenmesi önemlidir. Erkek egemen sistemin kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran, özendiren argümanlarının başında medyanın geldiğinin farkında olarak, medyanın erkek egemen karakteri ile mücadele etmeye ve kadın dayanışmasını buradan da büyütmeye başlayabiliriz.