29 Nisan 2024 Pazartesi

Nehir Doğan yazdı | Grönland'dan Kürdistan'a kadın bedeni politikası

Sömürgeciliğe karşı söz söylemeyen, kapitalizmi yıkmayı hedeflemeyen, antifaşist mücadele araç ve biçimlerini yok sayan bir kadın özgürlük mücadelesi perspektifi veya programı; kadınların yaşadığı acıları saramaz, pansuman eder, kadınların özgürlüğünü kazanamaz, sadece ezilmişlik derecesini azaltır, kadın bedeninin-cinselliğinin-emeğinin sömürüsüne son veremez, biçimini ve derecesini değiştirir.

Erkek egemen bir dünyada faşist, sömürgeci, işgalci iktidarların kadın düşmanlığı, uluslararasıdır ve hepsinin ortak yönüdür. Özellikle ulusların ve devletlerin kadın bedeni, emeği ve cinselliği üzerinden toplumu örgütleme politikası, kadın cinsini daha fazla sömürü ve şiddete açık hale getirdi. Bir ulusu yenmenin, bir ulus devleti işgal etmenin, bir halkı baskı altında tutmanın temeli kadın üzerinden kurgulanmaya başlandı.

Buna ek olarak, kadın düşmanı politikaların geliştirilmesinde benzer yöntemleri kullanıp, birbirlerinin insanlık suçlarından öğrenme düzeyleri de gelişkindir. Geçtiğimiz gün basına yansıyan, Danimarka'ya bağlı özerk bölge Grönland'da yaşayan bir grup kadının, 1960'lı yıllarda rızaları dışında doğum kontrolü uygulandığı gerekçesiyle tazminat talebinde bulunması haberi, 90'lı yıllarda sömürgeci Türk devletinin Kürt kadınlarına karşı uyguladığı zorunlu doğum kontrol yöntemini hatırlattı. Danimarka'da 1966 ile 1970 yılları arasında yaşları 13'e kadar düşen birçok kadına bilgileri ve rızaları olmadan 4 bin 500 rahim içi spiral takıldığı ortaya çıktı.

90'lı yıllarda "aile planlaması" adı altında Kürt nüfusunu sınırlama, Kürt kadınlarını kısırlaştırma, rızası ve bilgisi olmadan spiral-tüpleri bağlama gibi tıbbi saldırılar ile Kürt kadınlarının bedeni ve cinselliği sömürgeci savaş alanı olarak kullanıldı. Tüm bu kirli savaş yöntemleri, Çin'den Danimarka'ya, Türkiye Cumhuriyeti'nden Almanya'ya kadar birçok faşist, sömürgeci, işgalci devletin tarihinde insanlığa karşı işlenmiş savaş suçu olarak yer alıyor. Ancak erkek egemen sistemin kirli işbirliği içinde görünmez kılınıyor, yok sayılıyor veya yüzleşmek bir yana adı bile anılmıyor.

Farklı uluslardan, inançlardan kadınların, farklı coğrafyalarda farklı erkek egemen iktidarlar tarafından yaşadığı saldırıları, hak ihlallerini, insanlık suçlarını "kadın düşmanlığı" ile açıklamak yeterli olmuyor. Çünkü bedenimiz, cinselliğimiz, emeğimiz, sadece kadın olduğumuz için ya da cinsiyetimizden dolayı hedef alınmıyor. Emperyalistlerin çıkarları için yürütülen savaşta, kapitalizmin daha fazla kar hırsında, egemen dinlerin yayılmacı politikalarında kadın bedeni her daim yürütülen kirli savaşların, çıkarların, rantın somutlaştığı "nesne"ye dönüştürülüyor ve savaş alanı bedenimiz-cinselliğimiz-emeğimiz oluyor.

Bu nedenle, erkek egemen sistemin ve iktidarların kadın düşmanı cins politikalarının karşısında yürütülecek kadın özgürlük mücadelesinin antifaşist, antisömürgeci, antikapitalist niteliğinin olması, nihai kurtuluş için daha da önemli oluyor. Sömürgeciliğe karşı söz söylemeyen, kapitalizmi yıkmayı hedeflemeyen, antifaşist mücadele araç ve biçimlerini yok sayan bir kadın özgürlük mücadelesi perspektifi veya programı; kadınların yaşadığı acıları saramaz, pansuman eder, kadınların özgürlüğünü kazanamaz, sadece ezilmişlik derecesini azaltır, kadın bedeninin-cinselliğinin-emeğinin sömürüsüne son veremez, biçimini ve derecesini değiştirir. Ezenin adını, siyasi rengini değiştirir ama ezilme-sömürülme ilişkisini sonlandıramaz. Bu yüzden, sadece cins özgürlükçü bir kadın kurtuluş programına değil antiemperyalist, antisömürgeci, antikapitalist bir kadın özgürlük programına ihtiyacımız var.

Grönland'lı kadınların Danimarka'ya açtığı tazminat davası, Danimarka'nın işlenen bu suçu araştırmak için kurduğu komisyon önemli elbette. Bu, sadece Danimarka'nın kadınlara karşı işlediği suçlarla değil siyasi suçlarıyla da yüzleşmesi anlamına geliyor. Ya da Türk Devletinin Kuzey Kürdistan'daki Kürt kadınlarına uyguladığı zorla doğum kontrol yöntemlerinin araştırılması, bu suçların raporlanması ve nihayetinde mahkum edilmesi, TC'nin sömürgeci savaşta işlediği savaş suçlarıyla yüzleşilmesi anlamı taşıyor. Bugün AKP-MHP faşizminin Kürdistan'da kullandığı kirli savaş yöntemlerinin çoğu kadın bedeni-cinselliği üzerinden uygulanıyor. Asker ve korucuların genç Kürt kadınlarına karşı uyguladığı cinsel şiddet, şantaj, ajanlaştırma saldırısı, kadın gerillaların cansız bedenlerine dönük saldırılar, taciz ve tecavüz gibi birçok şiddet ve cinsel işkencenin amacı; Kürt kadınları üzerinden Kürt özgürlük mücadelesini yenilgiye uğratmaktır.

Bu nedenle, Türkiye ve Kuzey Kürdistan kadın özgürlük mücadelesinin güncel görevlerinden biri de politik islamcı saray diktatörlüğünün kadın düşmanı politikalarının sömürgeci politikalar ile bağını görmek ve "Cinsel, sınıfsal, ulusal sömürüye son" demektir. AKP'nin sömürgeci ve işgalci politikalarını görmeyen, buna ses çıkarmayan kadın mücadelesi, eksik kalmış ve tarihsel sorumluluğunu yerine getirmemiş demektir. Kadın öfkesinin isyana, isyanın da kadın devrimine dönüştüğü ve tüm dünyada kadınların "susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz" başkaldırısının yaşandığı 21. yüzyıl kadın yüzyılı olacaksa, kadın özgürlük mücadelemizin antiemperyalist, antisömürgeci, antikapitalist, antifaşist karakterli olması gerekmektedir. Bu, biz kadınların nihai kurtuluş yolunun anahtarıdır.