28 Nisan 2024 Pazar

Nehir Doğan yazdı | Akşener, devlet ve kadına karşı işlenen suçlar

Bu devletin suçlarını devletin bekası için zorunluluk olarak gören komando Meral, dediği gibi bunları araştıracak mı? Biz buna inanalım mı? Güvenelim mi? Sadece bu suça adı karışan emniyet müdürünün hedef alındığı değil o emniyet müdürüne onay veren, onu kollayan, koruyan, devlet yurtlarını kontra üye yetiştirme merkezi olarak gören devlet politikasını araştıracak mı? Elbette hayır! Bu bizim kötümserliğimizle değil, devlet aklı ve devlet politikasıyla ilgili.

Devlet-asker-bürokrat-savcı-fuhuş... Sanırım bu kelimeleri aynı cümle içinde duymak, okumak artık kimse için şaşırtıcı değil. İnternetten hızlıca yapılacak bir taramada değişik tarihlerde kadınların devlet bürokrasisi içindeki kişiler tarafından seks işçiliğine zorlanmasına, bunun hangi vekilin, bakanın yakınına uzandığına, bu suçları aklayan yargı mensuplarına, Kürdistan'da bizzat asker ve polisler tarafından komplo kurulan, seks işçiliği zorlaması ile ajanlaştırma politikasının değişik örneklerine rastlarız. Hepsi "skandal" denilerek servis edilir yandaş medyada. Okuyan herkes "Bu nasıl olur" diye sorar, devlet yetkilileri hemen "Açığa aldık, peşlerindeyiz, takip ediyoruz, hesap soracağız" diye başlayıp-biten açıklamaları en yüksek perdeden yapar. Birkaç gün konuşur duyarlı kamuoyu ve konuyu takip etmeyi yine "devletin yetkililerine" bırakır. Ve biz, takip edilmiş mi, suçlular ceza almış mı, mahkemelerin arka kapısından kimler bırakılmış, kocaman bir şebeke olan ve devletin bizzat içinde yer aldığı bu düzen yeniden mi kurulmuş, dağılmış mı, yoksa kaldığı yerden devam mı ediyor hiç bilmeyiz. Ta ki yeni bir skandal ortaya çıkana kadar. Ama onun da akıbeti ve gündem olma silsilesi diğerlerinden farklı olmaz. Abartı değil kesinlikle.

Örneğin Aleyna Çakır'ı katleden Ümitcan Uygun'u kimin koruduğu ortaya çıktı mı? AKP milletvekili Şirin Ünal'ın evinde katledilen Nadira Kadirova'ya ne olduğu aydınlatıldı mı? Gülistan Doku'nun katili olan ve polis olan babasının koruduğu Zaynal Abarakov'un nerede olduğunu öğrenebildik mi? Elazığ'da Mehmet Ağar'ın oğlu Tolga Ağar'ın tecavüz ettikten sonra katlettiği Yeldana Kaharman'ı hatırlıyor muyuz? Musa Orhan'ın tecavüz ettiği ve intihara sürüklediği İpek Er için adalet geldi mi? Van'da, Şırnak'ta, Amed'de askerler tarafından cinsel saldırıya maruz kalan, ajanlık dayatılan kadınların suç duyurusu işleme konuldu mu? Tüm bunlar ve daha fazlasını bilmiyoruz. Çünkü ya yayın yasağı var, ya takipsizlik kararı verilmiş, ya üstü kapatılmış, ya kadın suçlanmış, ya devletin bekası için devlet sırrı olarak görülüp rafa kaldırılmış. Hepsi okuyanın, duyanın vicdanını sızlatmış ama kimse peşine düşmemiş, peşine düşen az sayıda kadın ise dört duvar arasında tutsak edilmiş ki diğer kadınlar korksun ve sussun.

Peki, şimdi gerçekten Akşener, "Devlet yurtlarında kız çocukları fuhuşa zorlanıyor" açıklamasıyla gerçeklerin araştırılmasını mı istiyor? Bu devletin suçlarını devletin bekası için zorunluluk olarak gören komando Meral, dediği gibi bunları araştıracak mı? Biz buna inanalım mı? Güvenelim mi? Sadece bu suça adı karışan emniyet müdürünün hedef alındığı değil o emniyet müdürüne onay veren, onu kollayan, koruyan, devlet yurtlarını kontra üye yetiştirme merkezi olarak gören devlet politikasını araştıracak mı? Elbette hayır! Bu bizim kötümserliğimizle değil, devlet aklı ve devlet politikasıyla ilgili. Çünkü bu devlet, kadın düşmanı, kadınların, kız çocuklarının cinsel sömürüsü üzerine kurulan bir siyasi anlayışın temsilcisi, Kürt halkına karşı yürüttüğü kirli savaşta Kürt kadınlarına yönelik cinsel şiddeti, cinsel işkenceyi hiçe sayan, cezasız bırakan, teşvik eden, bu suçu işleyen bürokratları, savcıları, polisleri ve askerleri ödüllendiren geleneğin temsilcisi...

İşte tam da bu yüzden bu suçun sorumlularını açığa çıkaracak, bu kişilerin peşine düşecek, erkek adalete karşı kadın adaletini sağlayacak olan devletin sadık koruyucusu Akşener değildir. Bu düzenin kadın düşmanlığına karşı mücadele eden, erkek-devlet şiddetine karşı sokakları tutan, korkmadan "Yeldana'ya ne oldu" diye soran, Musa Orhan'a tecavüzcü dediği için ceza alsa bile susmayan, kadın özgürlük mücadelesi yürüttüğü için tutuklanmaktan korkmayan, yılmayan, kadın öfkesini isyana dönüştüren kadınlardır.

25 Kasım'da işte bu kadınlar yine sokakta, isyanda olacak. Erkek-devlet şiddetine, cinsel işkence ve cinsel şiddetin devlet politikası olmasına, "rızası vardı", "bir kereden bir şey olmaz", "bağırsaydı" diyenlere, kadın katillerinin, tacizcilerin, tecavüzcülerin korunmasına, çıplak arama işkencesine sessiz kalan mahkemelere, polis-asker-savcı-bürokrat olduğu için kadınlara yönelik suç işleyenlerin affedilmesine karşı susmuyoruz, itaat etmiyoruz diyeceğiz. Kadın düşmanı bu sistemi yıkıp cins ayrımsız bir dünya kurmak için bir kez daha birbirimizden güç alacak ve kadın isyanıyla dünyayı yerinden oynatacağız.