3 Mayıs 2024 Cuma

Nazlı Top yazdı | Kadın uterusu demografik silah değildir!

Geçmiş süreçte kadınları işgücü piyasasının dışında tuttuğu bahanesiyle ebeveyn iznini üç yıldan altı aya indiren de aynı hükümet ve uzantılarıydı. Şimdi de kadınlara çocuk yapın talimatı veriyor. Macron'un bu direktifini aşırı sağ, gerici ve faşist politikacılar ayakta alkışladı. Zira "kutsal aile"yi korumak için bu önlemlere ihtiyaç var. Aşırı sağ hızını alamayıp bir de Aile Bakanlığı kurulmasını istedi.

Doğum oranının tüm zamanların en düşük seviyesinde olduğu Fransa'da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, kadın bedeni üzerinde "demografik silahlanma" çağrısı yaptı. Geçen yüzyılın tüm faşist rejimlerinde, üremenin kontrolü ve kadın bedeni üzerindeki tahakküm, totaliter bir devlete giden yoldaki ilk kaldıraçlardı. Günümüzde kadın bedenini bebek üretim fabrikası olarak gören totaliter, dinci, gerici, sağcı hükumetler uyguladıkları politikalarla erkek egemen sistemi sağlamlaştırma yarışına devam ediyor.

Macron "demografik silahlanma" çağrısını 2023 yılında Fransa'daki doğum oranının yüzde 6,6'ya düşmesine dayandırarak yaptı.

Macron doğum oranındaki düşüş nedenini, "Doğum oranı düşüyor çünkü kısırlık artıyor. (...) Alışkanlıklar değişiyor, insanlar giderek daha geç çocuk sahibi oluyor ve hem erkeklerde hem de kadınlarda kısırlık son yıllarda hızla artarak birçok çiftin acı çekmesine neden oluyor" sözleriyle açıklıyor ve devamında "Demografik olarak yeniden silahlanmamızı sağlamak için bu belayla mücadele etmek üzere büyük bir plan başlatacağız" diye ekliyor.

Bu Macron'un ilk demografik müdahalesi değil. Emmanuel Macron, Temmuz 2017'de Hamburg'daki G20 zirvesinde kendisine Afrika ile ilgili bir soru sorulduğunda şöyle demişti: "Ülkeler bugün hala kadın başına yedi ila sekiz çocuk doğuruyorsa, bunun için milyarlarca Euro harcamaya karar verebilirsiniz, hiçbir şeyi istikrara kavuşturamazsınız." Başka bir deyişle, cinsellikleri üzerinde hiçbir kontrole sahip olmayan Afrikalı kadınları aşırı nüfusun ve az gelişmişliğin nedeni olarak görüyor. Ve bağımsızlık arzusuyla artık "yeterince" çocuk sahibi olmayan Fransız kadınlar da demografik düşüşten sorumlu olandır.

Kısacası Macron, "Fransa, Fransa olarak kalmalıdır" diyor. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda çalışan insan sayısını arttırmak için göçe bel bağlamamak için, Macron'a göre tek yapılması gereken doğum oranını arttırmak ve kısırlıkla mücadele etmek.

Diyelim ki kısırlığın nedenlerini ortadan kaldırma noktasında bu hükümet samimi olsun. Peki bu hükümet bu nedenlerden sadece biri olan pestisit ve böcek ilaçlarıyla mücadele edecek mi?

Birçok genci çocuk sahibi olmaktan caydıran iş güvensizliği, işsizlikle ve yoksullukla mücadele edecek mi?

Ya da Macron ve birbirini izleyen hükümetlerin bilinçli bir şekilde kapattığı ve halen kapatmaya çalıştığı yerel doğumevlerini ve kamu kreşlerini yeniden açacak mı?

 Kadın ve erkek arasındaki ücret eşitsizliğiyle mücadele etmek için etkili önlemler alacak mı? Veya ırkçı faşizan göçmen yasasının göçün ülkenin geleceğinde kilit bir faktör olduğunu fark ederek yasasını geri çekecek mi?

Tabii ki bunların hiçbirini yapmayacak. Köklü çözümler yerine göz boyayacak açıklamalar, "çözüm" önerileri ve etkisiz yöntemlerle durumu geçiştirmeye çalışıyor. Macron'un önlemlerinden biri ebeveyn doğum iznini altı aya çıkarmak oldu. Ayrıca kısırlık "belası" olarak adlandırdığı durumla mücadele etmek için "büyük bir plan" sözü verdi, ancak ayrıntıları belirtmemeye özen gösterse de 25 yaş grubuna üreme testi yapılması gerektiğini ifade etti.

Oysa çok açıktır ki doğum oranının düşüşü sadece bir çevre ve sağlık sorunu değil. Hükümetin bizzat uyguladığı neoliberal, erkek egemen politikalar temel neden teşkil etmektedir.

Geçmiş süreçte kadınları işgücü piyasasının dışında tuttuğu bahanesiyle ebeveyn iznini üç yıldan altı aya indiren de aynı hükümet ve uzantılarıydı. Şimdi de kadınlara çocuk yapın talimatı veriyor. Macron'un bu direktifini aşırı sağ, gerici ve faşist politikacılar ayakta alkışladı. Zira "kutsal aile"yi korumak için bu önlemlere ihtiyaç var. Aşırı sağ hızını alamayıp bir de Aile Bakanlığı kurulmasını istedi.

Macron'un bu demecine karşı tepkiler elbette gecikmedi. Zira yıllardır kadın özgürlük mücadelesi sonucu kazanılan haklara yönelik kendini tekrarlayan saldırılar devam ediyor. Birçok feminist örgüt, kadın örgütleri ve sol-sosyalist örgütler bu sağcı, ataerkil, gerici sürüklenişe karşı seslerini yükselti. Kadınlar Macron'a seslenirken, "Rahimlerimizi rahat bırakın", "En azından kadın bedenlerini yeniden silahlanma söyleminden uzak tutun", "Doğum oranı takıntısı gerici bir sağcı tema", "Endişe verici bir siyasi ve sosyal gerileme" mesajları yazarak sosyal medyada paylaştı.

Totaliter Macron hükümetini, natalist emirlerin pratik yanıtını bulması için pek çok neoliberal politikasından vazgeçmesi gerektiriyor ki, bu da bankacı Macron hükümetinin varlık sebebine aykırı bir durum.

Fransa'da bekar ebeveynlerin yüzde 82'sini kadınlar oluşturuyor. Tek ebeveynli ailelerdeki çocukların yüzde 41'i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Dolayısıyla, insanların çocuk sahibi olmalarını kolaylaştırmak isteyen hükümetin, uygun ekonomik, sosyal ve toplumsal desteği sağlaması gerekiyor.

Ayrıca, kadınlar çocuk sahibi olduklarında otomatik olarak mesleki kariyerleri engellenmekte. Kadın erkek eşitliğini teşvik eden, sağlayan ve yasallaştıran mekanizmalara ihtiyaç var. Doğum sonrası izin her iki ebeveyn için de aynı süreye sahip olmalı, eşit ücretlendirilmeli ve her ikisi için de zorunlu olmalıdır. İzin alıp almama kararı erkeklere bırakılırsa, bu durum eşitsiz çiftlerin eşitsiz olarak karar alması ve aynı pozisyonunu korumasına devam etmesi demektir.

Çok açıktır ki erkek egemen sistemin karar mekanizmaları ve yasalar kadın rahmini huzur içinde bırakmıyor. Dolayısıyla Emmanuel Macron'un, "demografik yeniden silahlanma" çağrısı da kadınların bedenlerini kontrol etme girişimlerinden sadece birisidir. Bir diğeri de kürtaj hakkı yasasıdır ki, yakın zamanda anayasal güvenceye alınması için oylama yapılacak. Böylesi hassas bir oylama öncesi "doğurganlığı teşvik" demeci veren Macron'un bu adımı, yılların mücadelesi sonucu kazanılmış haklarımıza çelme takma hamlesi olarak da değerlendirilebilinir.

Sadece Fransa'da değil, dünyanın her yerinde, gericiler, faşistler, sağcılar cinsel hakları ve üreme haklarını kısıtlamak ya da üzerinde tahakküm kurmak için stratejilerini iki katına çıkarmaya devam ediyor. Ülkelerde kadın bedeni özerkliğine son derece aykırı olan doğum yanlısı politikaların uygulamaya konulması siyasi ve sosyal gerilemeyi teşkil ve teşvik etmektedir.

Kadınlar Fransa'da sokaklarda büyüttüğü özgürlük mücadelesinde artık daha fazla, "Rahimlerimizi rahat bırakın", "Kadınların bedenleri silah değildir", "Kadınların bedenleri devlete, aileye ya da yargıçlara ait değildir, sadece ve sadece kadınlara aittir" diyor ve demeye devam edecek. Fransa'da ve tüm dünyada kadın haklarına yönelik saldırılar nedeniyle natalist emirlere karşı çıkma daha fazla güncelliğini koruyor. Ve; "Hiç kimse, hiçbir güç bir kadını istemediği halde doğum yapmaya zorlayamaz", biz kadınların olmazsa olmaz direniş parolasıdır.