18 Nisan 2024 Perşembe

Mustafa Öner yazdı | Niteliği yükseltmede ideolojik güç kaynaklarımız

Halka ve kitlelere güvenmeyen bir devrimci zayıftır. Kitleler mücadelenin kaynağıdır. Yakın ve öznesi olduğumuz tarihten verilecek örnekler bunu açıklamaya yeten '95 Gazi ayaklanması, Haziran/Gezi ayaklanması, 6-8 Ekim Kobanê serhildanı, Rojava devrimi, milyonların katıldığı Newroz ve 1 Mayıs kutlamaları, kadın özgürlük mücadelesinin kitlesel isyanları, bizim devrim inancımızı besleyen, onu güçlendiren hareketlerdir. Tüm bu anlarda mücadele hızla ilerlemiş, en kararsız unsurlar hızla harekete geçmiş, tarihin akışı yön değiştirmiştir. Egemenler bu gerçeği bildiği için kitlelerden korkar. Biz devrimciler ise kitle hareketine ve halklarımızın bağrındaki potansiyele daima güvenir ve inanırız. Bu bizi güçlü kılar.

Devrimci hareketimizin tarihinde olduğu gibi yakın tarihimizde de gördük ki mücadele yolu sarptır, engellerle doludur. İnişli çıkışlı bir yoldur. Bu bilindiği için her devrimci sosyalist kendisini zor koşullara göre hazırlamayı temel bir görev olarak görür. Zorlukları aşarak güçlü bir devrimci kişilik yaratmak her dönemin vazgeçilmez görevidir. Zorlu yolları yürümek, uzun soluklu bir mücadele vermek güçlü adımlar ister.

Özgürlük ve sosyalizm yolunda ilerleyen devrimci militan için de geçerlidir bu. Nitelik bakımdan güçlü olmak kendiliğinden olmayacağına göre devrimci sosyalistler bunu bilinçli ve iradi bir faaliyet olarak ele alırlar. Bir devrimci sosyalistin, öncünün ve mücadelenin ihtiyaçlarına göre niteliğini geliştirmesi, gücünü artırması, kendisini her bakımdan ilerletmesi için besleneceği birden fazla temel kaynak var. Bunlar; sınıf mücadelesinin bilimine ve teorisine, yani marksizm ve leninizme belirli düzeyde hakim olmak ve sürekli olarak bu bilimle ilişkilenmek, örgütlü olmak ve sürekli olarak örgütlenmek, öncünün programı ve stratejisi ışığında politika yapmak ve kitlelere gitmek, her düzeyde ve sistematik eğitim faaliyeti yürütmek ve şüphesiz sosyalist ideolojiye sıkı sıkıya sarılmak, günlük yaşamın her aşamasında ideolojiyi etkili bir güç haline getirmektir. Bunların her biri devrimci militanın niteliğine doğrudan etkide bulunan güç kaynaklarıdır. Biri diğerinden daha önemsiz değildir ve bu sayılan her bir başlığa dair uzun uzun yazmak, konuşmak mümkündür. 

Ancak bu yazıyı esas olarak bu başlıklar arasından ideolojiyle, niteliğimizi geliştiren ideolojik güç kaynaklarımızla sınırlayacağız. Bir devrimcinin nitelik olarak güçlenmesiyle ideolojik sağlamlığı arasında doğrudan ilişki olduğu için güç ve ideoloji üzerinde durmakta yarar var.

Bir devrimci militan için kavgada süreklilik esastır. Sevgili Işık Kutlu yoldaşın da dediği gibi "hüner kavgaya girmekte değil." Bunu her devrimci başlangıç sayar. Asıl hüner mücadeleyi son soluğa kadar sürekli kılmaktır. Bunu başarmanın birinci şartı tepeden tırnağa ideolojik bir kişilik yaratmak, her eylemimizde, adımımızda sosyalist ideolojiyi rehber almaktır. Özellikle zor koşullar altında bulunduğumuz böylesi dönemlerde ideolojik sağlamlık nitelikli devrimciliğin özü haline gelir. Bu noktada temel soru gelir akla. Peki, ideolojimiz nitelikli devrimciliğin temel kaynaklarından biriyse, o halde ideolojik güç kaynaklarımız nelerdir?

Bu soruya birçok açıdan yanıt verebiliriz. İdeolojik güç kaynaklarımızdan ilki özgür, adil, eşit bir dünyaya, sosyalizme olan bilimsel bağlılığımızdır, inancımızdır. Şüphesiz, bu bağnazca bir inanç, kof bir bağlılık değildir. Materyalist tarih ve toplum anlayışına, sınıf mücadelesine, ezen ve ezilen ilişkisine, ekonomik-siyasal çelişkilere ve bunların deneyimlenmiş çözümlerine, sınıf mücadelesinin gelişim yasalarına bağlı bir inançtır. Marksist leninist komünistlerin mücadele inancı mevcut koşullara göre değişmez; zorlukların derecesine göre azalmaz veya artmaz. Zorluklar bizim için ancak sınıf mücadelesinin şiddetlendiğine işaret eder. Bu zorlukları aşmayı mücadelenin önümüze koyduğu bir görev olarak biliriz, buna uygun davranırız. İşçi sınıfı ve ezilenlerin tarihsel olarak haklı olduğunu, doğru bir politika ve örgütlenmeyle haklı olanın kazanacağını biliriz. Genel olarak sınıf mücadelesinin yasalarına ve özel olarak bilimsel sosyalizme bağlılık, Marksist leninist teorinin kavranmasıyla ve bu teorinin sistematik olarak eğitim konusu yapılmasıyla sağlanabilir.

İdeolojik güç kaynaklarımızdan bir diğeri genel olarak devrimci tarihimiz, özel olarak öncü partinin tarihidir. Bu tarihi bilmek, anlamak tüm deneyimlerden öğrenmek önemlidir. Dünya halklarının tarih boyunca yürüttükleri mücadeleleri, büyük acılara ve bedellere mal olan zaferleri, yenilgileri; keza coğrafyamızın mücadele deneyimleri bizi besleyen, güçlendiren unsurlardır. Örneğin, '68-'71 devrimci hareketini bilmek, dönemin devrimci gençlik önderlerinin adanmışlığını, zor koşullara teslim olmamalarını, devrimci yoldaşlık ve siper yoldaşlığı ilişkilerini, düzenin sınırlarını, yasalarını aşma, ufuklarını reformlarla, parlamentarizmle sınırlamama, mücadelenin her türlü meşru araç ve biçimlerini kullanma çaba ve pratiklerine sahip olmalarını bilmek, bugün faşizme karşı amansız bir mücadele veren devrimci sosyalistlere güç vermez mi? Ya da ölü toprağının serpili olduğu Kürdistan'da, devrimci Kürt gençlerinin 15 Ağustos devrimci atılımını, bunun ne muazzam zorluklarla hazırlandığını, mücadelenin hangi aşamalardan geçerek bugüne ulaştığını bilmek, bizim güç kaynağımız olmaz mı?

Benzer şekilde, öncünün çeyrek asrı aşan mücadele tarihine hakim olmak, onun yengi ve yenilgilerini özümsemek, deneyimlerinden dersler çıkarmak bize bugün ve yarın daima güç verecektir. Birlik devrimi, Gezi ayaklanması, Hasan Ocak kampanyası, '96 ve 2000 zindan direnişleri, kampanyaları, Rojava devrimiyle kurduğu bağ... Tüm bunlar güncel mücadelemizin ideolojik güç kaynaklarıdır.

Ölümsüzleşenlerimiz, devrim ve özgürlük mücadelesinin şehitleri mücadelemizin en temel ideolojik besin kaynağıdır. Parti ve devrim şehitlerinin yaşam öykülerini bilmek, onların öne çıkan özelliklerini kavramak, pratiklerini örnek almak bizim vazgeçilmezimizdir. Demircioğlu'nun "ilk ben olmalıyım" şiarıyla öne çıkması; Süleyman Yeter'in işkenceye baş eğmeyen, öncüye karşı kurulan komploya karşı cansiparane direnişi; Tuncay Yıldırım ve Hüseyin Kayacı'nın 2000 ölüm orucu direnişindeki kararlılıkları ve direniş bayrağını son nefeslerine kadar yukarıda tutmaları; şehirlerde, kırlarda devrimci mevzileri savunan komünist gerillaların deneyimleri; Rojava devriminin kızıl bayrakları olan şehitlerimizi, Serkan'dan Baran'a uzanan devrim neferlerinin deneyimlerini, özelliklerini bilmek, adeta bir pınardan su içer gibi yudum yudum içmek bu öyküleri, ruhumuzun, aklımızın gıdasıdır. 

Türkiye ve Kürdistan'ın devrimci hareketinin öncü bölüğü olarak partinin tarihinden verilecek çok örnek, sayılacak çok ölümsüzümüz var. Somutlaştırmak için verilen bu örnekler yeterli. Dünya ve coğrafyamızın tarihinden öğrenmek, kendi tarihimize yüzümüzü dönmek, bu mücadelelerin şehitlerinden öğrenmek, devrimci kişiliği sağlamlaştırmak, geliştirmek, puslu havalarda yolumuzu şaşırmamak ve birer militan devrimci yaratmak için zorunlu bir görevdir.

Bir devrimci sosyalistin ideolojik olarak güçlenmesinin bir diğer yolu da güçsüz yanlarını görmek, eksiklerini gidermek, kendini yenileyerek devrimci değişim ve dönüşümünü sürdürmektir. Her şeyden önce bunun yolu da eleştiri-özeleştiri gücüne sahip olmaktır. İster kolektif zeminde isterse de bireysel zeminde olsun, eleştiri ve özeleştiri -diğer etkileri bir yana- esasen ideolojik olarak güçlenmeye ve bu da daha nitelikli bir devrimciliğe kaynaklık eder. Eleştiri-özeleştirinin örgütsel yaşamımızdaki rolünün yanı sıra ideolojik gelişimimizdeki rolü ve etkisi de bilince çıkarılmalıdır. Bunu sürekli akılda tutmak bizi düzenin her türlü saldırısına karşı güçlendirir.

Yaratıcı olmak üretken olmayı getirir. Yaratıcı emeğin ve üretkenliğin olmadığı yerde devrimci militan havasız, gıdasız kalır demekte Işık yoldaş. Bu iki özelliğin bir devrimci öznede buluşması ve gelişmesi, pratiğiyle iç içe geçmesi onu güçlendirir ve sağlamlaştırır. Bir devrimci yaratıcı ve üretken değilse kısırlaşır, ideolojik olarak da zayıflar. Bilinçli bir istek, ısrar ve inadın yanı sıra üretken olmak da bize büyük bir güç verir.

İdeolojik güç kaynağımızdan bir diğeri de halka, kitlelere güvendir. Halka ve kitlelere güvenmeyen bir devrimci zayıftır. Kitleler mücadelenin kaynağıdır. Tarih kitlelerin ileriye doğru attığı adımlarla şekilleniyor. Yakın ve öznesi olduğumuz tarihten verilecek örnekler bunu açıklamaya yeten '95 Gazi ayaklanması, Haziran/Gezi ayaklanması, 6-8 Ekim Kobanê serhildanı, Rojava devrimi, milyonların katıldığı Newroz ve 1 Mayıs kutlamaları, kadın özgürlük mücadelesinin kitlesel isyanları, bizim devrim inancımızı besleyen, onu güçlendiren hareketlerdir. Tüm bu anlarda mücadele hızla ilerlemiş, en kararsız unsurlar hızla harekete geçmiş, tarihin akışı yön değiştirmiştir. Egemenler bu gerçeği bildiği için kitlelerden korkar. Biz devrimciler ise kitle hareketine ve halklarımızın bağrındaki potansiyele daima güvenir ve inanırız. Bu bizi güçlü kılar.

Rejimin devrimci sosyalistlere ve mücadele yürütenlere karşı yürüttüğü tasfiyeci ve teslimiyetçi saldırılar ideolojik kırılma yaratmayı amaçlar. Bu amaçla şiddet, infaz, gözaltı, tutuklama, ev hapsine mahkum etme, korkutma-kaçırma gibi türlü yollara başvurur. İdeolojik olarak güçlenmek ve sağlamlaşmak ise bu saldırıları püskürtmenin temel yoludur. Böylece niteliğimiz yükselir, zorluklara daha kolay göğüs gereriz.

Devrimci sosyalistler ihtiyaç duydukları ideolojik sağlamlıkla nitelik güç biriktirme arasındaki ilişkiyi doğru kurdukları takdirde, yanı sıra niteliği güçlendirmenin diğer unsurlarını da değerlendirdikleri sürece zorlukları daha kolay aşacaklardır. Yeter ki bize bu yürüyüşte soluk olan kaynaklarımızı, hayat pınarlarımızı bilinçle, ısrarla, inatla değerlendirelim.