24 Nisan 2024 Çarşamba

Muhalefetin ortak adayı meselesi

Burjuva muhalefet seçim hazırlıklarını yoğunlaştırıyor. CHP Kemal Kılıçdaroğlu'nun ismini ortak cumhurbaşkanı adayı olarak burjuva muhalefetin 6'lı masasına getireceğinin sinyallerini veriyor. Kılıçdaoğlu'nun muhtemel adaylığı etrafındaki tartışma emekçi sol hareket içinde de gitgide artan bir yankı buluyor.

Bu yazıda, TİP genel başkanı Erkan Baş'ın, HDP'nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş'ın ve gazeteci İrfan Aktan'ın görüşleri çerçevesinde, emekçi sol hareket saflarındaki bu yankının eleştirel bir değerlendirmesi yapılacak.

Siyasi önceliğin Türkiye'nin saray rejiminden kurtulması olduğunu ve bu önceliğin kendilerine yüklediği sorumluluğun gereğini yapmaya hazır olduklarını yineleyen Erkan Baş, defaatle, cumhurbaşkanlığı seçiminin daha ilk turunda ortak aday etrafında birleşmek gerektiğini vurguluyor. Ona göre, seçimin ikinci turunda Erdoğan'a karşı zaten oy verecekleri muhalefet adayına ilk turda da oy vermemeleri için hiçbir neden bulunmuyor. (Örneğin bkz. "Erkan Baş: Erdoğan'a tarihin en büyük yenilgisini yaşatabiliriz", İleri Haber, 26 Eylül 2022.)

Bu arada Selahattin Demirtaş, Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adayı olarak desteklenmesine kapı aralayan görüşünü yansıtıyor. (Bkz. "Ruşen Çakır'ın sorularını yanıtlayan Selahattin Demirtaş'tan Kılıçdaroğlu yorumu: ‘Böylesine kamplaşmış toplumlarda, her konuya ilişkin çözüm önerisi sunmak ve toplumu birleştirmek hiç de kolay bir iş değildir'", Medyascope, 13 Eylül 2022.)

Bir adım daha atan İrfan Aktan ise, AKP ve MHP'nin 6'lı masadaki sağ unsurlar üzerinden demokratik muhalefet alanını işgal ettiğini söyleyerek, demokratik muhalefetin geç kalmış atağını Kılıçdaroğlu'nun adaylığı lehine kullanmasını, böylelikle sağ muhalefetin kuşatma çabasını minimize etmenin yolunu açmasını öneriyor. (Bkz. "Kemal Kılıçdaroğlu aday gösterilmezse", İrfan Aktan, Artı Gerçek, 12 Eylül 2022.)

Savunulan görüşlerin özü özeti nedir?

a) Tayyip Erdoğan iktidarından kurtulmak emekçi sol hareketin mutlak siyasi önceliğidir.
b) Cumhurbaşkanlığı seçimindeki oy başarısı faşist saray iktidarından kurtulmayı sağlayacaktır.
c) Emekçi sol hareket bu oy başarısı için burjuva muhalefetin ortak adayını desteklemelidir.
d) Burjuva muhalefetin muhtemel ortak adayı olarak Kılıçdaroğlu böyle bir destek için uygun bir isimdir.
Peki bu görüşlerde ifadesini bulan politik yönelim, faşist şef Erdoğan'ın saray diktatörlüğü altında katmerli acılara maruz kalan emekçilerin ve ezilenlerin susamış oldukları politik özgürlüğü kazanmanın yolunu gerçekten açabilecek midir?

Politik özgürlüğü kazanmanın yolunu açmak, Erdoğan iktidarından hangi biçimde olursa olsun kurtulmayı hedeflemekle özdeş değildir. Burjuva muhalefetin programlaştırdığı gerici burjuva parlamenter restorasyonu faşist saray rejiminden kurtulma önceliği adına ehveni şer sayıp olumlamakla bu yol açılmaz. Emekçilerin ve ezilenlerin politik özgürlüğe erişmelerinin yolu, ipliği çoktan pazara çıkmış olan Türk burjuva meclisinin yeniden ihya edilmesinden geçmez.Bu yolu açmak, ancak ve yalnızca, emekçilerin ve ezilenlerin faşist Erdoğan sultasını yıkma mücadelelerini örgütlemekle mümkün olur.

Burjuva parlamentarizmin körleştirici merceğini kullanmamak kaydıyla konuya seçimler somutunda bakıldığında, bu gerçek çok daha çarpıcı bir görünüm kazanır. Zira cumhurbaşkanlığı seçimindeki olası bir oy çoğunluğunun faşist saray iktidarına son vermeye yeteceği son derece şüphelidir. Örneğin, faşist şef Erdoğan'ın ikide bir sarf ettiği "CHP bir milli güvenlik sorunudur" sözünü propagandif bir argümandan ibaret saymak en hafif tabirle siyasi saflık olur. Faşist saray rejiminin siyasi iktidarda seçim yoluyla değişikliğin önünü kapatan biçimdeki yapılanış süreci gözler önündedir. Bu durumda, Erdoğan'ın başında bulunduğu bu siyasi iktidarın seçimlerle el değiştirme ihtimaline göre siyasi pozisyon almak, bütün siyasi dikkati sanki mukaddermişçesine "sandık zaferi"ne yöneltmek, emekçilerin ve ezilenlerin seçim sandıklarındaki çoğunluk oylarının hiçe sayılmasını birleşik bir halk isyanıyla engellemelerine önderlik etmeyi de daha baştan olanaksız kılar.

Emekçi sol hareket saflarından her kim ki cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin tek başına yeni bir dönemi açacağını bekler, burjuva muhalefetin ortak adayının cumhurbaşkanı olmasıyla başlayacak burjuva parlamenter restorasyonun kaçınılmaz ama yetersiz olacağını savunur, bu muhayyel post-AKP döneminde CHP'den boşalacak ana muhalefet konumunu kapmaya heveslenir, bu siyasi hedefler uğruna da burjuva muhalefetin adayına destek vermekten çekinmez, o siyasi anlayış ne yazık ki burjuva muhalefete eklemlenmekten kurtulamaz. Bu en azından, seçimleri faşist saray rejimine karşı emekçilerin ve ezilenlerin mücadele kuvvetlerinin büyütüldüğü bir taktik muharebe olarak değerlendirme imkanını heba etmek demektir.

Burjuva muhalefetin Kılıçdaroğlu kalibresindeki bir ortak adayının üstleneceği gerçek rolün, emekçi solun görüş açısından, halklarımızın Erdoğan faşizminden kurtulma arzusu ve enerjisinin Türk sermaye sınıfının halk düşmanı siyasi düzeninin dışına taşmasını engellemek olacağı besbellidir. Seçimin ister ilk turunda isterse ikinci turunda burjuva muhalefet adayının destekleneceği bugünden ilan edildiğinde, aday belirleme işinin 6'lı masanın ötesine taşınmasının, ortak aday için HDP'yle müzakere edilmesinin, ortak adayın demokratik bir siyasi program ileri sürmesinin öneminden bahsetmenin, bu doğrultuda 6'lı masaya ve özellikle CHP'ye çağrı üstüne çağrı yapmanın boş sözlerle oyalanmaktan başka bir anlamı yoktur.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin muhtemel ortak adayı olarak Kılıçdaroğlu'nun siyasi niteliği konusundaysa burada fazla söz tüketmek, onun halkçı demokratik taleplerin yanına bile yaklaşmadığını şimdi uzun uzadıya anlatmak gerekmez. Sadece, Kürt özgürlük gerillasının Mezitli'de polise yönelik gerçekleştirdiği silahlı eylemin AKP-CHP karşıtlığı düzlemindeki sonucuna bakalım. Eylemi CHP'ye siyaseten saldırmanın fırsatına dönüştürmeye uğraşan Erdoğan ile CHP'nin düzen savunuculuğu bayrağını taşıyan Kılıçdaroğlu arasındaki kavga,birbirlerine "teröristlere sahip çıkma" suçlaması yöneltmek dışında, "tencere dibin kara, seninki benden kara" karşıtlığı dışında hiçbir şeydir. Yani İrfan Aktan'ın tabiriyle AKP ve MHP yararına "demokratik muhalefet alanını işgal eden" asıl unsur, faşist Meral Akşener veya 6'lı masanın diğer gerici-sağcı bileşenleri değil, bizzat CHP ve Kılıçdaroğlu'dur.

Dolayısıyla, cumhurbaşkanlığı seçiminde faşist şefe karşı aday olacak Kemal Kılıçdaroğlu veya burjuva muhalefetten başka bir düzen şahsiyeti etrafında saf tutmak emekçi sol hareketin derdi olmamalıdır.

Erkan Baş, Emek ve Özgürlük İttifakı'nın kuruluş deklarasyonu sırasında, arzu edilen bir siyasi iddiayı dile getiriyor, "Emek ve Özgürlük İttifakı saray rejimine karşı mücadelenin en kararlı gücüdür" sözüyle kürsüden sesleniyordu. Bu söz, içini emekçiler ve ezilenler için hüsranla sonuçlanmaya yazgılı bir siyasetin doldurduğu yanılsama kabuğu olmayacaksa, burjuva muhalefetin saptayacağı cumhurbaşkanı adayı etrafında birleşmeyi değil, halklarımızın faşizme karşı dişe diş direniş mevzilerinde konumlanmayı öncelik saymakta karşılık bulmalıdır. Çünkü saray rejimine son vermek için mücadele, eğer halkçı demokratik çizgide konuşuyorsak, seçimle bir iktidar değişimi sağlanması için mücadele demek değildir.

Birleşik Mücadele Güçleri'nin sitesinde yayınlanan yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.