8 Ekim 2025 Çarşamba

Metin Botan yazdı | 7 Ekim Aksa Tufanı: Direniş ve gerçekler

Gerçek olan şu: Filistin direnişine diz çöktüremeyen Trump, en temel hedeflerinden şimdilik vazgeçmek zorunda kalmıştır. Ne Gazze'yi işgal edebildi, ne Gazzelileri Sina Çölüne sürebildi, ne direnişi bitirebildi. Ne Hamas'ı ve Aksa Tufanı direniş gruplarını yok edebildi, ne de Hamas'ı silahsızlandırabildi. Tam tersine, Filistin sorunu dünya halklarının gündemine tekrar taşındı ve enternasyonal bir nitelik kazanarak Sumud Filosu eylemiyle birlikte küresel intifadaya dönüştü.

Filistin topraklarındaki emperyalist İngiltere destekli siyonist işgal yüzyılı aşkın bir süre önce başladı ve 1948 yılı ile birlikte katliamlar katlanarak devam etti. 14 Mayıs 1948 yılında kurulan siyonist İsrail devleti 15 Mayıs günü Filistin halkına karşı en büyük katliamı ve sürgünü başlattı. Bir milyona yakın Filistinli yurtlarından sürüldü, köyler, kasabalar basıldı, binlerce Filistinli katledildi. Filistin halkı yaşadığı bu kıyım ve sürgünden dolayı 15 Mayıs'ı Nakba (büyük felaket) diye adlandırdı. Filistin adeta bir toplama kampına dönüştürüldü. Filistin halkına yönelik sonu gelmez bir biçimde uygulanan aşağılama, hakaret, işsizlik, yoksulluk, işgaller, katliamlar… Nakba hep devam etti. Ölüm, zulüm ve sürgün arasına sıkıştırılmış bir halk! Filistin halkının yaşadığı barbarlığı, vahşeti, kıyımı birkaç satırla anlatmak, yaşanılan acıyı, öfkeyi, çaresizliği tarif etmek ne mümkün. Siyasal analizler bir yana, Filistin halkının yaşadığı ve yüzyılı aşkın bir süredir sistematik uygulanan siyonizmin insanlık dışı politikaları görülmeden, hissedilmeden, empati kurulmadan, akıl ve vicdan devreye konulmadan 7 Ekim Aksa Tufanı'nı anlamak mümkün olmaz. Bu anlam yoksunluğu ezilenler arasındaki dayanışmanın, işgale, sömürgeciliğe, faşizme karşı ortak mücadele cephesinde birleşmesinin, özgür, eşit, onurlu bir yaşam kurmasının önündeki en büyük engel ve zehir olur.

Emperyalist ABD, Büyük ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesini 2000'lerin başından itibaren uygulamaktaydı. Hatırlanacaktır, bu planın eşbaşkanı olduğunu şimdinin faşist şefi Erdoğan o zaman meydanlarda övünerek haykırıyordu. ABD ve müttefikleri bu plan doğrultusunda Ortadoğu'yu şekillendirmeye başladı. Körfez savaşı, Irak'ın işgali ile hız kazanan plan, İran, Suriye, Hizbullah, Hamas engeline takılmaya başlayınca, bu güçlerin tasfiye edilmesi için yol arayışlarına girişildi. Ama istenilen fırsatı hem yakalayamadılar, hem de buna yetecek güçleri yoktu. Irak hala çıban başı olmaya devam ediyor, Esad bir türlü devrilemiyordu. Üstelik Hizbullah, siyonist İsrail'i '67 savaşında sonra 2006'da ilk defa yenilgiye uğratmış, bürokratlaşmış Filistin yönetimine alternatif olarak Hamas ve İslami Cihat örgütleri direnişin öncüsü konumuna gelmiş, FHKC, FDKC ve diğer direniş örgütleri toparlanmaya başlamıştı. Toparlanan bu örgütler direnişi tek merkezden sürdürmek için 2018 yılında Filistin Direniş Grupları Ortak Operasyon Odasını kurdu. Aksa Tufanı, siyonist işgale karşı birleşik mücadelenin ürünü olarak cisimleşti.

7 Ekim Aksa Tufanı sonrası en önemli gelişmelerden birisi de İsrail'in Filistin direnişi karşısında savaşı aynı anda Lübnan, Suriye, İran ve Yemen'e yayması oldu. ABD'nin en iyi işbirlikçisi Katar'a bile saldırı düzenledi. Bunu tabii ki tek başına yapmadı; ABD emperyalizminin dünyanın hakimiyeti için giriştiği paylaşım savaşı ile uyumlu olduğu için yapabildi. Günümüzde emperyalist kapitalist sistemin geldiği çıkmaz ve çelişkiler, emperyalistlere dünyayı savaşa ve işgale dayalı yeniden sömürgeleştirme ve paylaşma zorunluluğu dayatıyor. Kapitalizm demek azami kar, sınırsız sermaye artışı, büyüme, yayılma, genişleme, merkezileşme demektir. Bu, emperyalist savaşları kaçınılmaz kılar. Bu kaçınılmazlık dünyanın her bir köşesini yeniden yeni biçimlerle sömürme, sömürgeleştirme, köleleştirme demektir. Filistin toprakları emperyalist kapitalist sistemin sömürme ve sömürgeleştirme planının içerisinde ve öncelikli olan yerlerden birisidir. Hindistan'dan başlayan ve İngiltere'ye kadar uzanan Hindistan Ortadoğu Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC), Çin'in Kuşak Yol Projesine karşı yapılmış bu güzergahtır. Kelimenin geçek anlamıyla stratejiktir. Buna İsrail'in güvenliğini de ekleyelim. Gazze-Filistin ABD'nin Çin'le giriştiği rekabette önünde bir kaya gibi durmaktadır. Siyonist İsrail'in Gazze'ye karşı bu kadar fütursuzca saldırması, katliam ve soykırım yapması ABD'nin çıkarınadır. Bundan dolayıdır ki imparator özentili Trump, İsrail'i ve onun gestapo şefi Netanyahu'yu sınırsızca destekledi. Bu kayanın ister parçalanarak (şu anda Gazze'de yapılan katliam ve soykırım), isterse de kenara çekilerek yolun temizlenmesi gerekir. Aksa Tufanı, ABD öncülüğündeki emperyalist blok tarafından yapılmak istenen yol temizliğinin zaman bakımından sadece öne çekilmesine neden olmuştur. Bu yüzden "suçu" direnişte aramak beyhude bir çabadır; apolitizmdir. Kapitalizmi, emperyalizmi, sömürgeciliği anlamamak demektir. Sınıflar mücadelesinin ortaya çıkardığı gerçekleri, olguları, yaşananları ve yaşanacakları görmemek demektir. Bu anlamıyla Gazze direnişi sadece Filistin halkının onuru ve özgülüğü için yaptığı bir direniş değildir. O, aynı zamanda, antiemperyalist, antisömürgeci, antiişgalci karakteri olan sınıflar mücadelesinin bir parçasıdır. Bu gerçeğin sol-sosyalist cephede görülmeye başlamasından dolayıdır ki önyargılar, politik körlükler zamanla terk edilmiş ve Gazze-Filistin direnişinin yanında enternasyonal cephe oluşturulmuştur. Bu cephe, Filistin-Gazze eksenli olsa bile nesnel olarak emperyalist kapitalist sistemin Ortadoğu'yu ve dünyayı yeniden sömürme, sömürgeleştirme politikasına bir yanıt olmuştur. Gazze direnişi ezilen halklardan, emekçilerden, özgürlükten yana uluslararası bir direniş cephesi ortaya çıkartmış, ideolojik, politik, örgütsel değeri olan mücadele zeminini yaratmıştır.

Emperyalist kapitalist blok için Gazze direnişi stratejik bir rol oynuyor. Bundan dolayı el birliğiyle Gazze'de soykırım yapmaktan çekinmediler. Utanmadan Filistin halkının kanı kurumadan Gazze'yi ultra lüks tatil kenti ilan ettiler. Dünyaya hükmetmek isteyen ABD ve onun führeri Trump'ın, katliama ve soykırıma rağmen teslim alamadığı Aksa Tufanı direnişi karşısında küstahlığı sınır tanımadı. İşgalcilerin, sömürgecilerin havsalaları almıyor bir türlü: Nasıl olur da dünyayı titreten ABD, küçücük bir toprak parçasındaki birkaç bin kişilik direniş örgütlerini yenemiyor? Evet, belki Filistin direnişi bir bütün olarak fiziki imha ile de sonuçlanabilir; bu olasıdır da. Ama Filistin direnişi dünyaya, ezilen halklara, sol, sosyalist, devrimci güçlere tarihin en büyük dersini sundu. Emperyalizmin karşısında ya büyük bedeller ödeyerek direnecek, onurunuz ve özgürlüğünüz için savaşacaksınız ya da teslim olacaksınız. Emperyalist kapitalist sistemin size dayattıklarını ya kabul edeceksiniz ya etmeyeceksiniz. Ya işbirliği yapacaksınız ya da hayır diyeceksiniz. Ya entegre olmayı kabul edeceksiniz ya da varlığınızı korumayı. Karar sizin? Verilecek karar nasıl bir yaşam ve değer ortaya çıkartılacağını da gösterecektir. Ya özgürlükten, onurlu yaşamdan, sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz, cins ayrımsız, ekolojist bir dünya kurmak için mücadele ya da bütün bunlardan vazgeçme!

Dünyada ve Türkiye'de sol-sosyalist hareketlerin, işgal karşıtlarının Filistin direnişiyle ilişki tarzının Sumud Filosu eylemiyle doğru rotaya girmesi, Gazze direnişini küresel intifadaya ve küresel direnişe dönüştürdü; antifaşist, antiemperyalist ve siyonizm karşıtı hareketleri öne çıkarttı ve kitleselleştirdi. İlk dönemlerde Hamas'ın öncülüğünden kaynaklı yalpalayan sol-sosyalist hareketler, ABD ve İsrail siyonizminin soykırımı karşısında (resmi açıklamaya göre şimdiye kadar 67 binden fazla insan katledildi, 100 binlerce yaralı, 2 milyon kişi yerlerinden sürüldü, onbinlerce konut yıkıldı) konumlanma zorunluluğu hissetti, direniş cephesi ve etrafında kümelendi. Gazze direnişinin bu derece dünyaya yayılması ve enternasyonal dayanışmayı açığa çıkarması ve büyütmesinde kabul etmek gerekir ki Hamas'ın direnişinin çok büyük bir payı var. Hamas çok büyük bir saldırı, katliam ve soykırım kuşatmasına karşı iradesi telsim alınamayan bir direniş ve savaş pratiği ortaya koydu. Bütün bunların devrimci örgütlerin tasfiyeci rüzgara kapıldıkları bir dönemde yaşanıyor olması, direnişin ideolojik-politik değerini bir o kadar anlamlı ve değerli kılmaktadır.

Öncünün siyasi ve askeri komuta düzeyindeki en yetkin kadrolarını kaybetmesine, örgüt ve devlet düzeyindeki desteklerin zayıflamasına ve hatta Türkiye, Mısır, Katar gibi emperyalistlerin uşağı devletlerin baskısına rağmen baş eğmezliği halka güven vermiş, halkla öncü arasındaki bağ güçlenmiş, dünyada işgal karşıtı herkesi harekete geçirmiş ve direniş enternasyonal bir düzey kazanmıştır. Gazze direnişi ne kadar büyük bir direniş potansiyeli olduğunu da göstermiştir. Bu potansiyel Sumud Filosu eylemiyle açığa çıkmıştır. Bu şu bakımından da çok önemli bir değer taşımaktadır: Özellikle dünyaya imparatorluğu isteyen ABD ve NATO kliğinin dünyayı yeniden sömürgeleştirmek istediği bir dönemde, toplumsal ve sınıfsal çelişkiler kaçınılmaz olarak Gazze direnişinde olduğu gibi farklı görünümlerde açığa çıkar. Gazze direnişi nesnel olarak Hamas önderliğinde başlamış, gelişmiş ve sürmüş olsa bile oynadığı rol devrimci karakterdedir.

Aksa Tufanı eyleminin bu karakteri, ilk başlarda birçok sol-sosyalist kesim tarafından görülmemiş, direnişin oynayabileceği rol kavranılmamış, Hamas'ın islami karakterde olmasından kaynaklı ezberci ve kalıpçı yaklaşılmış, direnişe sırt çevrilmiştir. Özelikle Türkiye'de kemalizmin etkisindeki emekçi solun bir kısmı direnişin karşısında konumlanacak kadar şirazelerini kaybetmiştir. Aksa Tufanı'nın ilk gününden itibaren direnişin, nesnel, ideolojik, politik değerini kavrayan ML komünistlerin bakış açısının doğruluğunu Sumud Filosu eylemi göstermiştir.

Emperyalist küreselleşme döneminde tekelci sermaye azami düzeyde merkezileşir, merkezileşen ve tekelleşen sermaye aynı oranda dünyayı gücü ve hatta onu aşan, yeniden paylaşma isteği ve yönelimi içine kaçınılmaz olarak girer. Başını ABD emperyalizminin tekelci sermayesinin çektiği güçlerin politikasına (savaş, işgal, şantaj, ekonomik-siyasi baskı, ambargo…) bakıldığında dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek ve yönetmek istediği görülür. Aynı zamanda kapitalizm ve emperyalist kapitalist devletler; işçileri, emekçileri, kadınları, doğayı ve ezilen bütün toplumsal kesimleri aynı oranda baskı, sömürü, savaş, yıkım, işgal, katliamla karşı karşıya getirir. Kapitalizmin, burjuvazinin kuyusunu kazan ve onun varlığına son verecek olan proletaryayı yaratması gibi, emperyalist küreselleşme de emperyalist kapitalist sistemin kuyusunu kazan ve onun varlığına son verecek olan işçi ve emekçiler ile birlikte bütün ezilenleri enternasyonal düzeyde birleştirir, örgütler, mücadeleye tutuşturur, savaştırır, kapitalizmin varlığına son verecek olan zemini oluşturur.

Gazze direnişi ve onun etrafında dünya genelinde ortaya çıkan küresel intifada devrimlerin gelişim seyrini de bize sunmuş oldu. Dünyayı paylaşmak, sömürmek ve yönetmek isteyen emperyalist devletler ve onun tekelci sermayesine karşı dünya ölçeğinde bütün ezilenleri ona karşı birleştirmenin kaçınılmaz ve zorunlu olduğunu Gazze direnişi ve Sumud Filosu eylemi gösterdi. Bütün ezilenlerin emperyalist kapitalist sistemin politikalarına karşı başarı elde etmesinin yolunu gösterdi. Eğer bugün emperyalist ve siyonist İsrail Gazze'yi bir bütün olarak işgal edemediyse bunda öncelikli olarak Gazze direnişini sürdüren direniş gruplarının paha biçilmez değerde ortaya koyduğu irade ve aynı zamanda bu direnişin etrafında dünya halklarının militan birleşik mücadelesinin payı büyüktür. Gazze direnişi emperyalizmin planlarını bozuyor, antiemperyalist direniş cephesini büyütüyor, devrimlerin yol haritasını gösteriyor.

Direnişin gücü emperyalist ABD'yi masaya oturttu. Siz bakmayın Trump'ın Hamas'ı, Filistin direnişini sık sık tehdit etmesine. Hatırlayalım: 2024 sonu geldiğinde yine birkaç gün süre vermişti Hamas'a İsraillileri serbest bırakması için. Eğer ki bırakılmazsa Gazze'yi yeryüzünden sileceği tehdidinde bulunmuştu. Ne oldu?

Kamuoyunda Hamas'ın anlaşmayı kabul ettiği yazılıp çiziliyor. Oysa geçekler öyle değil. Hamas'ın hiçbir açıklamasında teklifi bir bütün olarak kabul ettiğine dair bir ibare yok. Hamas ve Filistin direnişi için kritik önemde olan birkaç yanıta bakalım.

Gazze yönetimi: Trump, "Gazzeliler başka yere gitsin ben şeridi Riviera yapacağım. ABD Gazze Şeridi'ne el koyacak ve burada iş yapacağız" diyordu küstahlıkla. Hamasın yanıtı ne oldu? "Gazze Şeridi'nin yönetiminin Filistin ulusal mutabakatı ile Arap ve İslam ülkelerinin desteğine dayalı bağımsız teknokratlardan oluşan bir Filistin organına devredilmesi konusundaki mutabakatını yineler."

Esir takası ve işgalin sonlandırılması: "Savaşın durdurulması ve -İsrail'in- Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesini sağlamak amacıyla (…) takas süreci için saha koşullarının sağlanmasıyla birlikte, canlı ve ölü tüm işgal rehinelerini serbest bırakmayı kabul ettiğini duyurur." Oysa Trump, koşulsuz bir biçimde İsraillilerin serbest bırakılmasını istiyordu.

Hamas'ın silahsızlandırılması: Yanıtta Hamas'ın somut hiçbir değerlendirmesi yok. Hamas, Trump'ın 20 maddelik önerisinin geneline yönelik, "Hamas'ın da parçası olacağı ve sorumlulukla katkı sunacağı kapsamlı bir Filistin ulusal çerçevesinde ele alınacaktır" yanıtını veriyor. Son söz bütün Filistinlilere ait olacaktır demiş oluyor.

Gerçek olan şu: Filistin direnişine diz çöktüremeyen Trump, en temel hedeflerinden şimdilik vazgeçmek zorunda kalmıştır. Ne Gazze'yi işgal edebildi, ne Gazzelileri Sina çölüne sürebildi, ne direnişi bitirebildi. Ne Hamas'ı ve Aksa Tufanı direniş gruplarını yok edebildi ne de Hamas'ı silahsızlandırabildi.

Tam tersine, Filistin sorunu dünya halklarının gündemine tekrar taşındı ve enternasyonal bir nitelik kazanarak Sumud Filosu eylemiyle birlikte küresel intifadaya dönüştü.

Dünyadaki sol, sosyalist, devrimci işgal karşıtı antifaşist, antiemperyalist hareketleri ayağa kaldırıldı. Bu hareket Gazze-Filistin direnişinin etrafında bir kalkana dönüştü.
Ezilen halkların ve bütün toplumsal kesimlerin yeni aklını, vicdanını, insani değerlerini en yüksek düzeyde harekete geçirdi.
Emperyalist haydutların ve bölgesel faşist-gerici diktatörlüklerin halkların direnişi karşısında istediklerini yapamayacaklarını gösterdi.

Emperyalist kapitalist sistem varlığını koruduğu sürece ezilen halklara, işçi ve emekçilere her fırsatta tıpkı Gazze'de olduğu gibi savaşı, katliamı, soykırımı, barbarlığı dayatacaktır. Kapitalizm son hücresine kadar parçalanmadığı sürece bütün ezilenlerin nihai kurtuluşu olanaklı değildir. Ezilen halklar ve işçi sınıfı dünyayı savaşa ve felakete sürükleyen kapitalist barbarlığa karşı her zamankinden daha fazla silahlanmalı, örgütlenmeli, sömürü ve zulüm düzenini yıkmak için savaşmalıdır.